01-24-2010, 05:22 | #1 |
Amerika da Sultanahmet Camii’ni bombalayacaktı! ( Hasan KARAKAYA )
Mesleğe ilk başladığı yıllarda, kısa bir süre de olsa birlikte çalşıtığımız merhum Ufuk Güldemir’in “Kanat Operasyonu” adlı kitabında bir “Haşhaş” olayından bahsedilir. Denilir ki: “Nixon yönetiminin Türkiye’de haşhaş ekimini yasaklatmak için yoğun baskı yapıldığı yıllarda, 12 Mart 1971 Müdahalesi’nin hemen öncesinde, Washington’a çağrılan ABD Büyükelçisi Handley, uçaktan iner inmez, Başkan’ın bir yardımcısı tarafından karşılanmıştı. Olayı nakleden Amerikan dergisine bakılırsa Başkan’ın yardımcısı, Handley’e şöyle diyordu: “Meseleyi ne kadar ciddi tuttuğumuzu göstermek için şunu belirtmek isterim: Eğer Türkiye, haşhaş ekimini yasaklamazsa Altıncı Filo’nun derhal İstanbul’u tahrip etmesini Başkan’a tavsiye edeceğiz!” Nitekim, Nixon’ın yardımcısı; Handley aracılığıyla Türkiye’yi “uyarmak”la kalmamış, Ecevit’in Amerikan kaynaklarına atıfta bulunarak açıkladığına göre de; “Kissinger’ın da bulunduğu bir Beyaz Saray toplantısında İstanbul’un tahribi konusu gündeme gelmiş, hatta sertlik yanlısı bir danışmanı, kararlığı vurgulamak amacıyla gerekirse Mavi Camii (Sultanahmet Camii yabancıların dilinde: Mavi Cami’dir) başlarına yıkalım” demişti!... Neyse ki, yine Ecevit’in aktardığına göre, “tam o sırada Amerikan yardımının kesilmesini göze alamayacak bir ara dönem hükümeti” işbaşına getirilmiş ve Sultanahmet kurtulmuştu. (Bkz: Ufuk Güldemir. Kanat Operasyonu 2. Basım. Sayfa: 51. İstanbul, 1986 Tekin Yayınevi). “DIŞ DÜŞMAN”DAN BU BEKLENİR! Bu “anekdot”u aktardım ki; “camiyi başa yıkma” veya “camiyi bombalama” düşüncesinin tarihi 1970’li yıllara kadar gider. Bugün, “camileri bombalama” plânları “deşifre” olan kişiler, öyle anlaşılıyor ki, bu fikri “ağababa”larından almışlar!.. Yani, “fikir babaları” Amerika’dır!.. Ama, şu da bir gerçek: “Sultanahmet’i bombalamayı” düşünenler, nihayetinde “Amerikalılar” yani, “dış düşman”lardır!.. Onlardan böyle bir fecaat beklenir!.. Peki ya, Fatih ve Beyazıt camilerini “bombalamayı” düşünenler!?! Plânları “deşifre” olunca diyorlar ki; “Olur mu öyle şey?.. Bu iddialar deli saçmasıdır!” Tamam, “deli saçması”dır da, bu “saçmalık”lar yaşanmadı mı Türkiye’de?.. Hiç mi “darbe” olmadı, hiç mi “bombalama” olmadı?.. HUDSON’DA AYNI SENARYO! Meselâ, Hudson Enstitüsü’nde bunun benzeri plânlar dile getirilmedi mi?.. Peki, kimdi o “deli saçması”nı dillendiren?.. Tuğgeneral Süha Tanyeri değil miydi?.. Süha Tanyeri, 13 Haziran 2007’de, ABD’nin ünlü düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nde, “kaos plânı”nı şöyle açıklıyordu: ¥ 18 Haziran’da bir intihar bombacısı Beyoğlu’nda üzerindeki bombayı patlatıyor 50 kişi ölüyor, 200 kişi yaralanıyor. ¥ İçişleri Bakanlığı, PKK’lı eylemcinin Kuzey Irak’ta eğitim gördüğünü açıklıyor. ¥ Asker sınır ötesi operasyon çağrıları yapıyor. ¥ 24 Haziran’da Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu intihar saldırısıyla öldürülüyor. Geniş katılımlı bir cenaze töreni yapılıyor. ¥ 29 Haziran’da Türk ordusu 50 bin kişiyle K.Irak’a giriyor. ABD de PKK elebaşlarını Türkiye’ye teslim ediyor. Malûm, daha sonra “deşifre” edilen ve 20 Haziran 2007’de de “Genelkumay tarafından doğrulanan” o “gizli toplantı”ya, Genelkurmay bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi’nin (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Türkiye’nin Washington’daki Savunma Ateşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu dahil, askeri yetkililer katılmıştı!.. Ayrıca, ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı görevlileri, Türkiye ve K.Irak konusunda uzman ABD’li analizciler ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin (KBH) Washington Temsilcisi Kubat Talabani’nin de o toplantıda olduğu ortaya çıkmıştı... Hatta Kubat Talabani, toplantı bitmeden Irak’a uçmuş ve “senaryo”yu Barzani’ye sunmuştu. BU DA BİR TANYERİ PLÂNI Şimdi diyeceksiniz ki; Bu “kaos plânı”nı hazırlayan Tuğgeneral Süha Tanyeri ile “Balyoz” plânını, ya da Org. Çetin Doğan’ın ne ilgisi, ne gibi bir bağlantısı var?.. Hemen söyleyelim: Efendim, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde İstanbul Selimiye Kışlası’nda gerçekleşen strateji toplantısında, işte bu Süha Tanyeri; “darbeci ekibin başındaki isim” olduğu ileri sürülen dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’a hitaben der ki; “Komutanım, olasılığı en yüksek ve en tehlikeli senaryoyu arz ediyorum!” Süha Tanyeri, o zaman “1 Ordu Harekat Başkanı”dır ve rütbesi de “Kurmay Albay”dır... Tanyeri’nin “dehşet plânı”na göre; Fatih ve Beyazıt Camilerinin bombalanması, bir Türk jetinin düşürülmesi, İzmir’de irticai eylemlerle 25, İstanbul’da ise Atatürkçü derneklere düzenlenen saldırılarda 30 kişinin öldürülmesi gibi, tüyler ürperten eylemler sahneye konulacaktı... Darbeye direnecek 200 bin kişi de Fenerbahçe Stadı’nda toplanacaktı. 2003’te “Balyoz sunuşu”nu yapan Tanyeri, ilerleyen yıllarda “Tuğgeneralliğe” terfi etti ve Genelkurmay Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi (SAREM) Komutanı oldu. 2007’de Hudson Enstitüsü’ndeki “dehşet senaryosu”nu da, “SAREM Komutanı” olarak dillendiren oydu. Ne var ki; Toplantının içeriği basına yansıyınca, Genelkurmay 20 Haziran 2007’de, ilk önce; “Toplantı yapılmıştır ama böyle bir senaryo konuşulmamıştır... SAREM heyeti bilgimiz dahilinde orada bulunmuştur” açıklaması yapmış ama 2008’deki “YAŞ toplantısı”nda Tuğgeneral Süha Tanyeri’yi “emekli”ye sevk etmiştir!.. BU EYLEMLER, BALYOZ’UN PARÇASI MIYDI? Olayın, Süha Tanyeri boyutu böyledir. Gelelim, Çetin Doğan boyutuna... Süha Tanyeri’nin “sunum” yaptığı, Org. Çetin Doğan’ın da onayladığı “dehşet plânı” konusunda tartışmalar yapılıyor. Genelkurmay diyor ki; “O, bir tatbikat programıydı!” Kamuoyu da diyor ki; “Allah bu milleti korumuş!” Gerçekten de korumuş... Çünkü, “daha sonraki olaylar” onu gösteriyor ki; “Balyoz Plânı” sadece bir “tatbikat programı” veya “seminer” olarak ordada konuşulmakla kalmamış, “uygulamaya” da konulmuş!.. Nasıl mı?.. Şöyle: Balyoz planında, 27 kişinin öldüğü, 300’ü aşkın kişinin yaralandığı HSBC ve sinagog saldırılarına işaret eden çarpıcı bilgiler yer alıyor. Planın, “İcra” bölümünde, PKK ve El-Kaide’nin büyük şehirlerde yapacağı saldırıların kaosa katkıda bulunacağı, karışıklık esnasında olağanüstü hal ilan edileceği belirtiliyor. Malûm; bu plândan 9 ay sonra iki saldırı meydana gelmişti. HSBC patlamasından hemen sonra bölgeye askeri birliklerin sevk edilmesi de dikkat çekmişti. Bir de, “cephaneler” meselesi var... Ergenekon soruşturması kapsamında Türkiye’nin birçok yerinde ortaya çıkarılan “cephanelik”lerin sırrı da, “Balyoz Darbe Plânı”ndaki bir bilgiyle örtüşüyor. Planda, harekât ortamının şekillendirmesi kapsamında idhar (yığınak) noktalarında depolanan mühimmatların çıkartılması ve planlanan şekilde dağıtılacağı bilgisi yer alıyor. Bu da, Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkarılan cephanelikleri akıllara getiriyor!.. METİN’E HAPİS, ÇETİN’E ÖZGÜRLÜK! Bunlar ve diğer gelişmeler bir arada düşünüldüğünde, “Balyoz”un sadece bir “senaryo” olmadığı, “tatbikat sahnesi”ne de konulduğu görülüyor!.. Ama, ne hikmettir bilinmez; Bugünkü manşetimizde, “Metin-Çetin farkı” başlığı ile de ifade etmeye çalıştığımız gibi; “Anıtkabir’e piknik tüplerle saldıracağı” iddiasıyla yargılanan Metin Kaplan’a reva görülen ceza “müebbet hapis”tir ama; “camileri bombalamak, jetimizi düşürmek, 200 bin kişiyi stadyuma doldurmak” gibi “tüyler ürperten eylemler” plânlayan Çetin Doğan, elini-kolunu sallaya sallaya ekran ekran dolaşmakta, “hodri meydan” çekmektedir!.. Ne hesap soran var, ne soruşturan!.. İnsan, ister istemez soruyor; “Askerin suç işleme özgürlüğü mü var?” Değilse, bu “ayrıcalık” niye?.. El Kaide operasyonları! Hani; “Atlar ve eşekler tepişir, ezilen çimenler olur” diye bir söz vardır ya; kimse üzerine alınmasın ama, yaşadığımız şu “kaos ortamı”nda “ezilen”ler yine “dindar insanlar” oluyor!.. Nereden çıktı, nasıl çıktı bilinmiyor... Tam da “darbe plânları”nın konuşulduğu şu günlerde, bir “El Kaide fırtınası” estirilmeye başlandı ki; sebebini bir türlü anlayabilmiş değilim!.. Açıklandığına göre, “120’yi aşkın kişi” gözaltına alınmış... Operasyon, devam ediyor!.. Gözaltına alınanlar gerçekten “suçlu” mudur, bir “eylem” planlamakta mıdırlar, yoksa bir “gözdağı” veya “misilleme” mi vardır, onu da bilmiyorum... Ama, bildiğim şu: Yazar Mustafa Kaplan ile Arapça’dan Türkçe’ye kitap çevirileri yapan Hasan Karakaya gibi isimlerin, “eylem adamı” değil, birer “fikir adamı” olduklarına, yani, “El Kaide tarağında bezleri olmayacağına” inanıyorum... Fikirleri belki “sivri” olabilir ama, “gözaltına alınmayı” gerektirecek bir “uç”ta olduklarını düşünmüyorum. Düşündüğüm şu: “Camileri bombalamayı” düşünenler ellerini-kollarını sallayarak dolaşırken, “mütedeyyin” insanlara bu “baskı” ve “baskın”lar niye?.. Hasan KARAKAYA / VAKİT 24/01/2010
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|