01-24-2010, 18:51 | #1 |
Hû Diyelim
Hû Diyelim… “Tende cânım canda cânânımdır Allah hû diyen Dilde sırrım sırda Subhanımdır Allah hû diyen Dest-i kudretle yazılmış yüzüne âyât-ı Hak Gönlümün tahtında Sultânımdır Allah hû diyen” (Niyazî-i Mısrî) Ey Sevgili, En Sevgili, Sultanım, Mevsim güze sararken, zaman ağırdan ağırdan alırken ben yine yollardayım bir başıma. Hiç sonu olmayan, başını bilmediğim, sonunu görmediğim, göremediğim girift yolların uçurumundayım. Betondan gri duvarların arasında nicedir sana gelen yollar aramaktayım beni Sana getiresi… Yüreğimin dalgaları Senin denizlerine vurmak ister. Bütün kederlerim, sızılarım, bundandır. Göklerden Senin rahmetin yağmalı üstüme, hiç dinmeyesi. Ruhumun bütün yorgunluğu bedenime düşen bir şebneme dönse ve ben yürüsem son soluk Senin ülkene. Etrafımı saran gurbetin dağlarından Senin yıldızlarına tutunsam, ve çekilsem dar-ı dünyanın kıyılarından. Bütün geçtiğim yollara sulu sepken karlar yağsa ve silinse ayak izlerim. Unutulsam hiç bilinmeyesi. Bütün yaktığım hüzzam türküler yorgunluktan tükense… Söylenmese bir daha… Böylesine tükendim, böylesine bittim, yanıyor canım. Zaman yorgun, ben yorgunum Sultanım. Cümle âzâdan gelir zikr-i ene’l-Hak nâresi Cism içinde zâr u efganımdır Allah hû diyen Ey Sevgili, En Sevgili, Allahım, Yüreğimi bunca güzellikle donatan Sensin. Bütün güzelliklere vurgun oluşum Sendendir. Oluşum Senden, ölüşüm Senden, gelişim Senden, gidişim yine Sendendir Allahım. Seherin güne yürüyüşü, kuşluk vaktinin ikindiye koşuşu, gurubun eskil bakışı gelen geceye… Hep Senin bilgindedir. Yüreğimin dönüşü olmayan bir yola girişi, erimiş ve yırtık yelkenlilerin güvertesinden düşüşümü, pişmanlıklarımı, yakarışlarımı, düşlerimi, Sen bilir, Sen görürsün Sultanım. Zamanın sarkacından düşsem Sen görürsün. Utangaç kentlerin kaldırımlarında sergiye koyduğum aymazlığım, serkeşliğim, umarsızlığım Senin görüşündedir. Beyaza çalan ruhumun yazgılarını sildim sanıp, uzak düştüm kendimden. Şimdi geçer not almayan âmel defterimle kapındayım Allahım, kapındayım. Böylesine tükendim, böylesine bittim, yanıyor canım. Zaman yorgun, ben yorgunum Sultanım. Giceler tâ subh olunca inledir bu derd beni Derdimin içinde dermânımdır Allah hû diyen Ey Sevgili, En sevgili, Sultanım, Senin ilmin olmasaydı, Senin lütfun olmasaydı, Senin hikmetin olmasaydı, bana nice nimeti lütfetmeseydin dilsiz, basiretsiz bir hiçtim. Ne han olurdum ne hanüman. Ne can olurdum ne canan… Yer ve gök arasını bana öğretip, her zerreden nice manalar yoran dimağımı ilminle Sen donattın. Ağusu içkin zakkumları aklın kuytularında devşiren bilginin ey gerçek Sahibi! Senin buyurgan sözlerinin dilencisiyim. Yorgun şakayıklar gibi unutulmuş vadilerde boynu bükük kalakalmışım Allahım. Özsuyum Sana olan aşkım, Sana olan sevdam. Beni hiç şüphesiz görüyor, işitiyorsun. Kuşku motiflerinin düştüğü ruhumun kumaşı, bin parçaya bölünmüş… Lime lime olmuş gönül kumaşım. Sinsi bir tuzaktan bitap düşüp, ürperen ruhumun tüm yangınlarını görüyorsun. Senden gizli, Senden saklı, Senden ırak hiçbir şey olmuyormuş. Şimdi bu gerçeğin salıncağında savruluyorum. Beni hata ve günahlarımla kabul eyle, bağışla. Mahcubiyetimi, pişmanlıklarımı onar, sağalt Allahım… Böylesine tükendim, böylesine bittim, yanıyor canım. Zaman yorgun, ben yorgunum Sultanım… Yere göğe sığmayan bir mü’minin kalbindedir Katremin içinde Ummanımdır Allah hû diyen Sevgili, En sevgili, Ey sevgili, Sultanım, Kıyamda, rükuda ve dahi secdede her kapına geldiğimde derin bir hüznün kıskacındayım. Geçmişimi, geleceğimi, ettiklerimi, etmediklerimi, düşündüklerimi, hislerimi, gizlerimi, sözlerimi, konuştuklarımı, konuşmadıklarımı tümüyle bilensin. Ayıplarımı, kusurlarımı, sırlarımı duyan, işitensin. Utanıyorum Allahım utanıyorum. Bir ibret huzmesini vicdanımda görüyor, hissediyorum derinin en derininden. Göklere uzanan camilerin koynuna nakşedilmiş celi, rıka, sülüs yazılar gibi, vicdanımda Senin hatların, Senin yazıların var. Zaman zaman okuyamadığım, duyamadığım, bilemediğim, unuttuğum vicdanımın yazılarını yazan Sensin. Vicdanımın sesiyle kalkıp yürüdüm, Sana geldim Allahım. Beni bağışla, beni affet, beni arıt, beni durut günahlarımdan, aymazlıklarımdan, serkeşliğimden. Böylesine tükendim, böylesine bittim, yanıyor canım. Zaman yorgun, ben yorgunum Sultanım… Her kişiye kendiden akreb olan dost zâtıdır Ey Niyâzi dilde mihmanımdır Allah hû diyen Sevgili, En Sevgili, Ey Sevgili, Gönüller ki Senin evindir. Evlerin ihrama girdiği vakitleri Sen bilirsin Allahım. Evlerimiz Sensiz bir hüzün durağıdır. Saatin kadranı zamanı süpürüp geçerken, ömür aralığı daralırken, göğsümüzün damarları kururken her şey Senin bilgin dahilinde tecelli ederken biz gafletlerimizle, kahrımızdan mora kesildik Allahım. Mahcubum, mahçubuz… Ben Senin utangaç kulun, ben gaflet uykusunda gezinen kulunuz Senden af diler, yardım dilerim. Ellerim bağrımda Sana iltica ettim. Ben Senin ülkenin mültecisi, ben Senin aşkının dilencisi, ben Senin kulunum Rabbim. Kullarına sertaç Sensin. Derdimize ilaç Sen. Asr-ı saadet büyüsü gibi gönlümü saran bu aşk, bir cennet muştusu olsun ruhuma. Sana olan aşkım sonsuzdur Rabbim… Alemlerin Sultanı olan Ey Ulu Allahım… Ey Merhametin Kalbi, Beni, bütün inanan kullarını merhametinin göğsünde uyut, arıt, durut. Beni affet… Bizi affet… Meryem Aybike Sinan
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|