02-04-2010, 03:29 | #1 |
O kadar da üzerine gitmeyin! İstanbul Tabip Odası da Şeriatçıdır Aslında!
O kadar da üzerine gitmeyin! İstanbul Tabip Odası da Şeriatçıdır Aslında!
İstanbul Tabip Odası'ndan ithal kimi doktorlar, Denizli'de İslam'ı beğenmediklerini, aslında Allah'ın emirlerinden ve o emirleri ciddiye alan müslümanlardan pek hazzetmediklerini açıkça dile getirmişler. Helal olsun! Öyleyse bir adım daha atın Özdemir Hocam... Gönderdiği dinini beğenmediğiniz Allah'ın, inceden inceye yaratarak cerrahi malzeme olarak önünüze koyduğu, hatta kendi yüzünüzü taşımak üzere her sabah uykusundan uyandırıp emrinize verdiği insan bedenine, her aynaya baktığınızda yeni "kendinizi" tanıyacak kadar bir ve biricik olarak var ettiği yüzünüze de itiraz edin. Biliyorum ki, kazancınızın sermayesi O'nun yarattığı "beden"e dair çok derin anatomik bilgileriniz ve yıllara dayanan operasyon deneyiminizdir. Biliyorsunuz ki, Profesör olarak süregelen itibarınızın sebebi, yine O'nun yarattığı o bedenin tâ klasik hekimlerden bu yana fizyolojik olarak sözünde duruyor olmasıdır. Siz de farkındasınız ki cerrah olarak becerilerinizin uygulama alanı olan insan bedeninde, kurallar pek değişmez, ilkeler her defasında, her yerde aynıdır. Hiç şüpheniz yoktur ki, hem klasik hem de sürekli güncellenen insan anatomisi ve fizyolojisinin tutarlılığı sayesinde "bilim adamı" oldunuz. Önünüzde kaotik ve tesadüfi çalışan, bir tepkisi bir tepkisini tutmayan bir insan bedeni olsaydı, hastalarınızın hemen hepsi "post-op" dönemde sizi ve asistanlarınızı uykusuz bırakırdı. Dahası ne öğretim üyesi olduğunuz ve benim de mezunu olarak Dr. ünvanını şerefle taşıdığım o tıp fakültesi kurulabilirdi ne de şifa niyetiyle insanların ümitle kuyruğa girdiği hastaneniz ve/ya muayenehaneniz var olurdu. Demek istiyorum ki, hocam, O da sizin gibi "kafasına göre takılsaydı", meselâ bir gün, hem de öğrencilerinizin önünde safra kesesini bulamayabilirdiniz yaptığınız kesinin altında. Rezil olmak işten bile olmazdı! Hepi topu bir safra kesesinin lokalizasyonunda... Neydi yeri? Right Upper Quadrant: Yani ki, sağ üst kadran! O da siz O'na kafa tutuyorsunuz diye sizden öç almaya kalksaydı, meselâ operasyon sonrası hastanızın kanamasının durmasına dair onlarca faktörle ve muhtemelen ancak hematologlardan konsultasyon isteyerek anlamaya çalışacağınız tuhaf ve akıl sır ermez reaksiyonların tutarlılığı ile, siz inkâr etseniz de, ısrarla tuttuğu "fizyolojik pıhtılaşma sözü"nü ara sıra tutmadığını görebilirdiniz. O zaman size, "iyi cerrah", "muhteşem hoca" falan diyen çıkar mıydı? Özdemir Hocam, geç de olsa farkında olmanız gerek ki, harfiyyen O'nun emrini yerine getiriyorsunuz. O'nun "gör" diye verdiği gözü tam bir itaatle görmekte kullanıyorsunuz. O'nun "işit" diye emrettiği kulaklarınızı, O emretti diye, hem de iki taraflı, işitmekte kullanıyorsunuz. O'nun dinine dair laflar ederken bile, O'nun konuş diye verdiği dil, damak, dudak ve gırtlağınızı tam da O'nun dediği biçimde hiç itirazsız kullanıyorsunuz... Siz O'nun kurallarına, yani, o korkutucu kelimeyle ifade edersek, O'nun şeriatına zaten taraftarsınız. Bilmeyenler için hatırlatma: "Şeriat", "kurallar" demektir. Sadece dinin kurallarını değil, yaşamanın kurallarını/şeriatını da, O belirliyor. Güneş hâlâ doğudan doğuyor şeriat bunu gerektirdiği için... Nefesiniz doğdunuz günden beri akciğerlerinizdeki alveoller üzerinden, kalbinizin özel kaslarının istikrarlı ve sessiz çalışması sayesinde kanınızı tazeliyor. Yani ki, aidatımla var olan, kendisini seçmesem de, benim üye olarak katılmam sayesinde kazandığı seçimi meşrulaşan Tabib Odası Başkanım, nefes alıp veren herkes "şeriatçı"... Elden ne gelir?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|