03-26-2010, 12:08 | #1 |
Kürt Sorununa İslami Çözüm (I)
Kürt Sorununun Çözümünde Farklı Yollar Bu sorunun çözümü ve kanın durması için neler yapılmalı sorusunun cevabı iki boyutta ele alınmalıdır. Birincisi, Batılı kodlara göre dizayn edilmiş mevcut sistemin, kurulduğu konjonktürün etkisiyle oluşan faşist yapılanmasının çağdaş Batının görece özgürlükçü kodlarına göre ıslah edilmesi suretiyle yapılabilecek, sistem içi görece ve nispi bir iyileştirmedir. Zulmün azalması ve insanlarımızın kanlarının akmasının bir an önce durması şüphesiz ki ertelenemeyecek bir aciliyetle kısa vadeli çözümleri de gerekli kılmaktadır. Bu bakımdan birinci çözüm, mevcut sistemin içinde bir alternatif olarak, zalime zulmü durdurma ya da azaltma çağrısı yapmayı öne çıkarmaktadır. Bu konudaki çabalar, sistemin, hiç olmazsa ait olduğu Batı dünyasının ulaştığı, görece olumlu hak ve özgürlük anlayışı çerçevesinde de olsa bu sorunun yol açtığı ıstırapları kısa vadede durdurmasını, bir an önce zulüm politikalarına son verme eğilimine girmesini ya da azaltmasını sağlayabilir. İkincisi ise, gerçek, kalıcı ve adil çözümü ihtiva eden İslami alternatifin gerçekleştirilmesidir. Bu ise, zulmün doğumuna yataklık yapan seküler paradigmaya dayalı sistemin toptan reddedilip, yerine bölge halkların öz kimliğine ve köklerine de ait olan ve hepsini adaletle kucaklayıp kardeşleştiren özgün tevhidi paradigmaya dayalı olarak yeni bir inşayı gerçekleştirmek ve vahyin ölçülerini hâkim kılacak adalet sistemini kurmaktır. Bu çözüm, uzun vadeli gibi görünse de, aslında en sahici, en kesin ve en adil tek çözüm olmak bakımından, zulmün kesin ve köklü bir biçimde sona erdirilmesine giden en emin ve bundan dolayı da en kısa yoldur. Bu çözüm yolunda, egemenleri ikna ve razı etmek gerekmemekte, toplumu teşkil eden halklar kaderlerine el koymaktadırlar. Zalim egemenlere rağmen, halklar kaderleri üzerinde söz sahibi ve belirleyici olmaktadırlar. Edilgen olmaktan çıkıp iradeleriyle kaderlerini belirleyici hale gelmektedirler. Halklar, özlerindekini vahiyle değiştirmek suretiyle layık olacakları adalet sisteminin yaratıcı tarafından takdir edilmesinin sebebini hazırlamakta, bugün egemen olan güçlerin ise, Allah’ın takdiriyle kurulacak bu adalet sitemini engellemeye güçleri yetmemektedir. İslam Hâkim Kılınmadan, Kavmi Kimlikler Gerçek Anlamda Güvence Altına Alınamaz Egemen ulus devletin kuruluşunda gerçekleştirilen ve Kürt sorununa da yol açan temel reddiye öncelikle İslami kimlikle ilgili olandır. Yani en temel düşman İslami kimliktir, İslam şeriatıdır ve ümmet bilincidir. Bu birinci kimliğin reddedilmesi ikincil olarak ve bu ilk reddediş sebebiyle Kürt kimliğinin de reddine yol açmıştır ve Kürt sorununu doğurmuştur. Bu sebeple, birinci mesele çözülse, yani İslami kimliğin reddinden ve İslam şeriatı ile savaşmaktan vazgeçilip, İslam’ın adalet sistemi tekrar tesis edilse, Kürt sorunu da otomatikman çözüme kavuşabilecektir. TC devletinin kurucularının esas aldığı temel paradigma, Batının seküler ve ulusçu modern paradigması olunca, doğal olarak vahye, İslam’a ve İslami kimliğe savaş açılmış, bu ortak değerlerin kaldırılması da, Türk’lerden sonra en fazla nüfusu oluşturan Kürt halkının potansiyel bir tehdit olarak algılanmasına; inkâr, asimilasyon ve zulüm politikalarına muhatap kılınmasına ve sonuçta Kürt sorunun doğmasına yol açmıştır. Bu sebeple, Kürt sorununun da temel, kalıcı, sahici ve adil çözümü için, öncelikle ve mutlaka İslami kimlik sorununun çözülmesi, bütün kavimleri adaletle kucaklayıp, eşit haklara sahip kardeşler kılan İslami sistemin kurulması ve tabii ki, Türk ulusalcısı resmi ideolojinin ve dayandığı modern paradigmanın döktüğü kanlar ve yaşattığı acılarla beraber tarihin çöplüğüne atılması gerekmektedir. Bundan dolayı, Kürt, Türk bütün Müslüman halkların, aslında bu sorununun da en köklü çözümünü sağlayacak İslami mücadeleyi öncelemeleri gerekmektedir. İslami adalet sisteminin kurulması taleplerini öne çıkarıp, bu amaç doğrultusunda toplumu vahiyle yeniden inşa etmeye yönelmeleri, bölge halkları için, hem dünyada adaleti hem de ahirette kurtuluşu getirecek en akıllıca tercih olacaktır. Buna rağmen, akan kanın, yaşanan ıstırapların bir an önce durması adına sistem içi kısa vadeli çözümün kapısı da sürekli açık kalmalıdır. Egemen oligarşi, on yıllardır yaptığı zulüm ve haksızlıklar sebebiyle mazlum Kürt halkından özür dilemeli ve gasp ettiği tüm hakları iade etmelidir. Irkçı, ekonomik ve kültürel tüm ayrıcalıklara, baskı, yasak ve engellemelere son vermelidir. Ancak bilmeliyiz ki, modern ya da post modern seküler değerler ve seküler mantık, sisteme ve siyasi, hukuki, sosyal, kültürel yapıya ve eğitime yön vermeye devam ettiği sürece, çıkarcı, dünyevi hesap eksenli yaklaşımlar, nefsani, egoist tutumlar, tahakküm arzuları, hevanın yönlendirmeleri sürecek, ulusalcı eğilimler sürekli beslenecek ve farklı kavimlere ait bu tür eğilimler sürekli birbirlerini kollayacaklardır. Fırsatını bulunca, kendisini güçlü hissedince de, derhal harekete geçecekler, güçlü taraf diğerini kendi çıkarlarına göre ezmeyi, bastırmayı, sömürmeyi, kendinden saydığını diğerinin aleyhine kayırmayı mutlaka yeniden deneyecektir. Ve sonuçta, birbirine tahakküm etme mücadelesi ve zulüm asla bitmeyecektir. Ancak ahiret eksenli, kulluk ve ibadet eksenli bir hayat tasavvuru, ahirette verilecek hesap bilinci, kul hakkı duyarlılığı ve İslam kardeşliğinin hasbi derinliğiyle, sevgi, saygı, kardeşi için fedakârlık, merhamet ve adalet kavramlarının yönlendiriciliğindeki kuşatıcılıkla, adanmışlıkla, vahyin ölçülerini, hükümlerini belirleyici kılan İslami bir sistemle soruna köklü, kalıcı ve adil çözüm getirilebilecektir. Laik Sisteme, Kürt Sorununun Çözümünde İslami Motifleri Kullanması Önerilemez Sistem içi iyileştirmelerle ilgili görüş beyan eden, sistem içi görece özgürleşme peşinde olan ya da söz konusu gerekçelerle bunları teşvik eden Müslümanların, asla yapmamaları gereken ve Müslüman için en büyük zillet sayılabilecek şey, laik ulusalcı sisteme, kimi İslami kavram ve söylemleri kullanmasını önermektir. Kendini İslam’a nispet eden kimi yazarlar, maalesef, İslami kimliği tehdit ve düşman ilan etmiş, pek çok baskı ve yasakla Müslüman’ca yaşamanın önünde engel oluşturan laik devlete, seküler ulusçu politikalarla oluşturduğu Kürt sorununu çözmek için İslam kardeşliği söylemini kullanılmasını, Genelkurmay Başkanına ve subaylara Kürt bölgelerinde Cuma namazına gitmelerini önermektedirler. Kürt halkına yönelik baskı ve yasakların arkasındaki güç olan, yapılan katliam, yargısız infaz ve faili meçhul cinayetlere pek çok müntesibinin karıştığı bilinen laik Kemalist Orduyu “peygamber ocağı” olarak nitelendirmeyi ve halka yaklaşmak için İslami motifleri kullanmayı teklif etmektedirler. İslami değerler, İslam’ı tehdit ve düşman ilan eden bir sistemin stepne olarak kullanmasına arz edilecek değerler değildir. Ülkedeki halklar arası çatışma ortamlarının giderilmesine karşı birleştirici olabilecek İslami kardeşlik vurgusu ve İslami kavramların, hiçbir biçimde ve hiçbir sebeple, laik politikalarını halka kabul ettirmesi için düzenin propaganda aracı haline getirilmesine rıza gösterilmemelidir. Egemen zalimler, kendilerini değiştirip, tevbe edip samimiyetle İslam’a dönüş yapmadıkça, şirk sistemi İslam’ı tehdit ve düşman konumunda tutan laiklik anlayışını terk etmedikçe ve İslam bütüncül olarak belirleyici kılınmadıkça, seküler politikaları içinde İslami kavramları ve değerleri gündeme getirmemelidirler. İslami kimliğin ibrazına, İslami hayat tarzının yaşamlaşmasına ve bu bağlamda İslami eğitim ve tesettüre yasak koyan zalimler, zulümlerini meşrulaştırmak ve halkı kandırmak için dini istismar anlamına gelecek böyle bir tutumdan uzak durmalıdırlar. Yani ölülerine “şehid” demekten, laik Kemalist TSK’ya “Peygamber Ocağı” demekten, tağuti sistemlerini sürdürmek ve halkı aldatmak için “İslam kardeşliği” kavramı ve benzeri İslami motifleri kullanmaktan vazgeçmelidirler. Zaten İslam kardeşliği vurgusu ya da kimi İslami söylemler, İslami kimliği yasaklarla kuşatan zalimlerden geldiğinde, açık bir çelişki oluşmakta, mazlum halk tarafından da, haklı olarak samimi bulunmamakta, bir oyunun parçası olarak algılanıp reddedilmektedir. Ancak bu arada, ezenlerin istismar ettikleri İslami sembollerin ve Kur’ani kavramların kamuflajı altında yaptıkları zulümlerin faturası da, bilmeyenlerce, haksız olarak İslam’a kesilmektedir. Sonuçta, zalimler tarafından kullanılan İslami kavram ve şiarlar halk nazarında kirlenmekte, anlam ve değer kaybına uğramaktadır ki, belki de İslam’a yapılan en büyük kötülük de bu olmaktadır. Egemenler zaten yıllardır, ihtiyaç duydukları zaman, aslında savaştıkları İslam’ın, bir takım, sembol, şiar ve esaslarını, kendi zulüm düzenlerini ayakta tutmak amacıyla istismar etmektedirler. Bir taraftan zulümlerini devam ettirirken, zulüm sisteminde bir değişiklik yapmaya yanaşmazken, bir taraftan da direnişi kırmanın, ya da muhalefeti bölmenin bir vasıtası olarak zalimlerce İslami kardeşlik ve ümmet vurgularının öne çıkarılması bu kavram ve değerlere olan güveni yok etmektedir. Nitekim bir dönemde Kürt bölgesinde uçaklarla ayetler yazılı bildiriler dağıtılması, darbeci zalimlerin konuşmalarında Kur’an ayetlerine atıflarda bulunmaları, Kürt halkının, artık bu değer ve şiarların samimiyetle dile getirilmesine bile şüpheyle bakmasına yol açmıştır. İslam karşıtı Kürt muhalefetinin de bu durumu (yani İslami söylemler kullananların Kürtlere zulmetmekte olduğu görüntüsünü) gerçeği bilmesine rağmen istismar etmesi sonucunda, Kürt halkı daha çok İslam’dan uzaklaştırılmaya ve seküler cahiliyeye doğru dönüştürülmeye çalışılmıştır. Hele bugün artık, sistemin önde gelenlerinin İslam’ı kullanmalarına dair bu tür tekliflerin kimi Müslüman yazarlardan da geliyor olması, çok daha tehlikeli sonuçlara yol açabilme riski taşımaktadır ki, bu duruma sebep olanlar, İslami kimliğin onuruyla bağdaşmayacak büyük bir zilleti icra ettiklerini bilmelidirler. İslami Çözüm Hakkında Neler Söylenebilir? Bölgemize yönelik işgal, katliam ve dönüştürme, batı çıkarlarına göre yeniden dizayn etmek eksenli emperyal projelerin bu kadar ahlaksızca, bu kadar pervasızca ve açıkça uygulamaya konduğu bu süreçte, bölgenin onurlu bütün halklarına ve gerçek temsilcilerine düşen büyük sorumluluk; özgün kimlik ve değerlerimize ısrarla sahip çıkmaktır. İlk bakışta uzun vadeli gibi görünün, ancak en sahici, en adil ve en kalıcı kesin yol olmak bakımından ise en yakın yol olan İslami inşa ve direniş projesinin uygulamasına hız ve nitelik kazandırmaktır. Bölgenin tüm Müslüman halkları olarak yapmamız gereken, emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçileri olan sistem ve örgütlere rağmen, ısrarla bizi biz yapan, bize anlam, şeref ve değer kazandıran ve elimizden alınmak istenen işte bu İslami kimliğimize, bizi ve tüm dünya insanlığını kurtaracak, karanlıklardan aydınlığa, zulümden adalete çıkaracak mesajı ihtiva eden Kur’an’ımıza topluca sarılmaktır. Her türlü bölücü, parçalayıcı, kin ve düşmanlığı tahrik edici tutum ve davranışlardan uzak durmaktır. Bu bağlamda, bölücülüğün ilk tohumlarını eken başta Türkçülük ve Arapçılık, sonra da onların zulmüne karşı itiraz mahiyetinde ortaya çıksa da, kendisi de alternatif bir zulüm kaynağı olmaktan kurtulamayan Kürt ulusalcılığı olmak üzere tüm kavmiyetçilikleri, ırkçılıkları reddederek, İslam’ın kardeşleştirici adil potasında bütünleşmektir. Yapılması gereken, konuyla ilgili ilk yazımızda ifade ettiğimiz ayet ve hadislerin istikametinde, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerinin zulümlerine karşı topluca itiraz edip direnmek ve İslami adalet sistemini birlikte kurmaktır. Aklı, hayatı, çevreyi, insanı kirleten ve insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırıp, “insanı insanın kurdu” haline dönüştüren, sorumsuz, soysuz ve ahlaksız hale, hayvanlardan aşağı konumlara sürükleyen seküler değerlerin dönüştürücü tasallutuna karşı birlikte vahiy eksenli bir inşayı başlatmaktır. Öncelikle kendimizden başlayarak ümmeti, Kur’an’la yeniden inşa etmek ve hiçbir sebeple bu özgün projeyi ertelememek, bu evrensel vahye dayalı projeden hiçbir şartta asla dönmemek, vazgeçmemektir. Bu kurtarıcı yoldaki onurlu ve ilkeli yürüyüşten asla taviz vermemek, kınamacıların kınamasına aldırmadan, Nuh (as) misali, tevhid gemimizi inşa etmeyi, uzun soluklu bir mücadele ve direnişle, bıkmak, yorulmak, yılmak bilmeyen bir azimle ve ısrarla sürdürmektir. İslam’ın kesin olarak haram saydığı ‘asabiye’/kavmiyetçilik; sözlük manasıyla kavim, kabile, grup ve benzeri konulardaki aşırı düşkünlük ve bağlılıktır. Kavmini yüceltme, kavmi ve atalarıyla övünme, diğer kavimlere üstünlük taslama, hâkimiyet amacı gütme, adaleti zedeleyici ayrımcılıklarda bulunma sonucunu doğuran bir sapmadır. Başka kavimlerin Allah’ın ayetlerinden olan kimlik ve dillerini kendi bünyesinde eritip yok etme, başka kavimleri kendi kavmi lehine sömürme, istismar etme eğilimi taşıma gibi boyutlarda tezahür edebilen ve fıtratın yolundan uzaklaşma anlamına gelen kavmiyetçilik, büyük bir bela ve insanlık suçudur. Peygamberimiz (sav), “atalarla övünmeyi yasaklayarak; insanların şu veya bu kavme mensup olmalarının onlara bir şey kazandırmayacağını, insanların ya mü’min ve takva sahibi, ya da günahkâr ve zarara uğramış olarak iki grup olduklarını belirtmiştir.” (K.Sitte 4/259) Kur’an, mü’minlere kendi akrabalarınız, aşiretiniz ve kavminiz aleyhine bile olsa adaletten ayrılmayın demektedir. (Nisa Suresi/135) Mümin, diğer insanları Âdem’in çocukları olarak insanlıkta eş, inananları ise dinde kardeş bilir. Diğer insanlar da, inanmasalar bile Allah’ın kullarıdır. Hepsi de bir ana-babadan dünyaya gelmiştir, hepsi de insan olmak ve kendilerini bu imtihan dünyasında gerçekleştirmek bakımından hukuk ve adalet önünde eşittirler. İnsanların doğuştan sahip olduğu bütün özellikler Allah’ın onlara verdiği fıtrat/yaratılıştır. Kimse kendinde olan bu yaratılış özelliğinden dolayı başkasına karşı üstünlük taslayamaz. Kimin hangi ana-babadan dünyaya geleceği kendi elinde değildir. Mehmet Pamak Vuslat dergisi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-26-2010, 16:11 | #2 |
Batının seküler ve ulusçu modern paradigması olunca, doğal olarak vahye, İslam’a ve İslami kimliğe savaş açılmış, bu ortak değerlerin kaldırılması da, Türk’lerden sonra en fazla nüfusu oluşturan Kürt halkının potansiyel bir tehdit olarak algılanmasına; inkâr, asimilasyon ve zulüm politikalarına muhatap kılınmasına ve sonuçta Kürt sorunun doğmasına yol açmıştır. Bu sebeple, Kürt sorununun da temel, kalıcı, sahici ve adil çözümü için, öncelikle ve mutlaka İslami kimlik sorununun çözülmesi, bütün kavimleri adaletle kucaklayıp, eşit haklara sahip kardeşler kılan İslami sistemin kurulması ve tabii ki, Türk ulusalcısı resmi ideolojinin ve dayandığı modern paradigmanın döktüğü kanlar ve yaşattığı acılarla beraber tarihin çöplüğüne atılması gerekmektedir
Dikkatli şekilde analizi hakeden nokta , temelde böyle bir sorun yoktur diyenlerin geçmişe baktığında böyle kirli zihinler tarafından bu sorunun nasıl oluşturulduğunu anlamak pek zor değil. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
kürt sorunu |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|