![]() |
#1 |
![]() ![]() Dün akşam yatağımı açtıktan sonra yarın örtüneceğim eşarbımı almak için çekmeceyi açtım… Sıra sıra dizilmiş başörtülerim harap viran bi hale gelmiştiler. Önce çekmeceyi birisi karıştırdı zannettim fakat sonra bir baktım ki bütün başörtülerim birbirine sarılmış masum hararetli ama bi o kadar da hıçkırıklı bir halde dertleşiyorlar… - “Çok acıdı mı” diyor pembeli başörtüm siyah başörtüme… - “Evet! Biraz çekiştirdiler ama -kırmızıyı göstererek- o daha çok yıprandı galiba” diyor… - “Hayır!”diyor kırmızılı bağırarak “Hayır!” ve su mavisi başörtüme yönelerek “O daha hassastır; baksanızane hale geldi” diyor arkadaşlarına… Henüz yeni aldığım çini desenli kahve başörtüm ise “Daha ilk günden böylesi bir şeyi kaldıramam” diye hayıflanıyordu. Sonra gözüm en sevdiğim yeşil başörtüme takıldı.Aman Ya Rabbim!!! Ne hale gelmişti öyle… Bir ucu yırtılmış, ortası buruş buruş olmuştu… ve tüm arkadaşları onu teselli çabasında… Çok geçmeden anladım bu garip görüntünün, bu çığlıkların, bu sitemlerin ve isyan dolu gözyaşlarının sebebini… Az evvel bir tv programına konu(k) olmuşlardı…”Bilmem Kaçıncı Gün” diye bir program…Üç modern? Kadın ve iki liberal? Erkek almıştı ortalarına onları… Birinin ucundan çekiştiriyorlardı, diğerinin kenarından tutup sallıyorlardı… Hele o yeşil… Ortaya sermişlerdi ellerini “pat pat” diye vurup duruyorlardı kalbinin tam ortasına…. Tanımıştım aslında o programda… Bunlar “Benim Başörtümmm” diye haykırmak gelmişti içimden hatta…. Aslında sormamışlardı bile onlara “katılır mısınız” diye bu programa… Sorsaydılar belki duyarlardı “Bizim vazifemiz belli! İşimiz yok orada!” cevabını…Yazıkkk! Savunamamışlardı bile kendilerini… Konuşturmadılar ki zaten onları hiç… Düşünmeden savurdular oradan oraya…. Dayanmamıştım zaten bu düşüncesizliğe daha fazla… Ben dayanamıştım… Onlar nasıl dayansınlardı ki? Baksanıza hallerine! - “Ben varmışım diye AB’ye giremiyormuşuz!” diyor mor başörtüm yanındakilere. - “Bu da bir şey mi” diyor efkarlı turuncum… “Cumhurbaşkanının eşiyle hep berabermişim diye ayak altında ezdiler beni” diye tamalıyor cümlesini… - “Ya” diye bağırıyor birden gri-kırmızı olan… “Yaaa beni de başbakanın ve partisinin simgesi yaptılar yahu”…. Lacivert alıyor sözü… - “Benide öğrencilerin utanç duvarı olarak yatırdılar masaya”… Uzun süredir sessiz kalan krem rengi başörtüm işte tam burada patlıyor ve “Hele de ben! Tüm memurların, doktorların, öğretmenlerin, yargının, kamuoyunun çağdaşlık uygarlık çizgisinden sapma yönünü gösteren yasa-dışı bir tabelaymışım” diye isyan ediyor… Ahh dedim içimden, eyvah… Ve en dipte bütün ihtişamıyla, öfkeli gözleri ve yaralı yüreğiyle sessizliğini haykıran eşarbıma uzanıyor elim… Siyah üzerine yaldızlarla işlenmiş Osmanlı motifleri onun aslında asırlardır nelere göğüs gerdiğini anlatır gibiydi… Aldım elime ve narin bir edayla serdim ütü masasının üzerine… Canını yakmayacak derecede ki ılık ütüyle ütüledikten sonra kolumun üzerine uzattım ve banyodaki aynanın karşısına geçtim. - “Gel” dedim, “gel buraya”… “Gel benim başımın tacı, gözümün bebeği, yüzümün nuru… yürüyüşümün edebi, bakışımın siperi, imanımın ciğer paresi…. Gel benim en güzel süsüm, en özel düşüm… Gel kon başıma ilahi kuşum…” Ve nazik bir edayla örttüm başıma… Yanaklarımdan çene altıma doğru getirdiğim iki kenarını bir iğne ile birleştirdim… Tam uçlarını arkaya doğru götürüyordum ki “İnanan kadınlara söyle; başörtülerini omuzlarını kapatacak şekilde örtsünler” kelamı yankılandı ruhumda… saldım iki ucunuda aşağı doğru… İnadına daha bir ihtişamlı duruyordu hayata karşı… Ve birden fısıldadı kulağıma… - İstemiyorum! Ne cumhurbaşkanın eşiyle anılmak ne de sosyeteye malzeme olmak… Seninle hep seninle olmak istiyorummm… Ben seninle en güzelim…. İki kolumu çamaşır makinasının üzerine koymuş başımı üzerine düşürmüş halde hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladım… Annem, kız kardeşim koşa koşa gelmiş derinden sarsıyorlardı beni - Ne oldu abla? Kızım ne oldu sana? Niye ağlıyorsun yavrummm? - “Geleceğime ağlıyorummm”dedim… Bırakın beni geleceğime ağlıyorum bennnn… anlıyor musunuz? Ve bir hışımla koştum yatağıma… Susmuştum ama sessizce süzülen gözyaşlarım hala haykırıyoru derinlerden… - Bu edalı, bu nazlı başörtülerimin gelecekte var olmama korkusuna ağlıyorum ben… Kızımın bu heyecanı ve mutluluğu yaşayamacak olma korkusuna ağlıyorum ben… Bu şerefi kaybetme korkusuna ağlıyorum ben… Başörtüm bana, ben başörtüme ağlıyorum bu gece… Anlıyor musunuz? Altınoluk Dergisi
![]() Konu Kur'ânTalebesi tarafından (03-30-2010 Saat 16:20 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Bu başörtüleri çok dedikoducu neleri çekiştirmişler böle
![]() Hiç bir erkek başörtülü vede çarşaflı bayanlar kadar cesur ve güclü iradeli değildir bence. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Dert yaniyorlar, dedikoduyla itham etmeyin...
|
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() ilginç ama güzel bi hikaye
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() |
|
![]() |
![]() |