04-26-2010, 17:00 | #1 |
TSK: İlçede 4 cami olmasına rağmen...
Prof. Osman ÖZSOY Haber7.com
27 nisan 2007 deki e-muhtıraya linkten okuyabilirsiniz. http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basi...007/BA_08.html 27 Nisan bildirisinin üzerinden 3 yıl geçti. Kutlu Doğum etkinliklerini eleştiren TSK açıklamasından sonra kurum uğradığı imaj kaybını bir daha toparlayamadı. Baykal'ın o günkü tavrı ile bugünkü tutumu arasında paralellik var. TSK’nın cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yayınladığı o meşhur 27 Nisan 2007 bildirisinin üzerinden 3 yıl geçmiş. Halbuki o günler daha dün gibi, hafızalarımızda o kadar canlı ki... TSK’nın web sayfasına girdim ve basın açıklamasını bir daha okudum. Yazıya başlık olan mevzu TSK açıklamasından alınma. Açıklamada; Öğrencilerin Kutlu Doğum etkinliklerinde başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Kutlu Doğum etkinliği bağlamında okulun salonunda kadınlara dini sohbet yapıldığı yolunda haberler alındığı vb. türden örnekler aktarılıyor ve durumun kaygıyla izlendiği dile getiriliyor. Hz. Peygamber sevgisini ve O’na ait değerleri caminin dört duvarı arasına hapsetme ve ora ile sınırlı tutma anlayışını, Mehmetçik adını Muhammed’den alan TSK’ya doğrusu hiç yakışmamıştı. O gün bugündür TSK, o açıklamanın kurumun itibarına yaptığı tahribatı tamir edemedi. Üstelik, o günden sonra imajı hızla aşınmayı sürdürdü. Araştırdım, 2009 yılı ocak ayı itibariyle İstanbul’da 2 bin 944 cami varmış. Şimdilerde 3 Bini geçmiş olmalı. İstanbul’da Kutlu Doğum’u kutlayacak büyük cami mi kalmadı ki, CHP lideri Sayın Deniz Baykal, İstanbul’un en büyük salonunda konuştu, Diyanet’in düzenlediği Kutlu Doğum etkinliğinde... Demek Kutlu Doğum’u anma, sadece cami ile, cemaat ile sınırlı bir olay değil. Kutlu Doğum etkinlikleri tamamen toplumsal bir gerçeklik. Toplumdaki değişimi Sayın Baykal kısmen fark etti ama, TSK açısından aynı şeyi söylemek için henüz erken. TSK açıklamasının hemen ardından bu köşede kaleme aldığımız, “Genelkurmay açıklamasındaki en büyük hata…” başlıklı yazımızda özellikle şu noktanın altını çizmiştik: “Genelkurmay’ın 27 Nisan tarihli bildirisi internete düştüğü dakikalarda ilk tıklayanlardan biriydim. Bildiriyi olurken aklıma ilk gelen ne oldu biliyor musunuz? Herhalde dedim, işi gücü muziplik olan birkaç hacker bir araya geldiler, zaten hassas olan ülke gündemini daha da karıştırmak ve olan biteni ti’ye almak için alelacele bir metin yazarak Genelkurmay’ın sayfasına attılar. Genelkurmay’da bu oldu bitti karşısında geri adım atamadı ve bu metni sahiplenmek zorunda kaldı. Çünkü Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt medeni ilişkileri güçlü, cesur bir insan. Eğer bildiride yer alan konular üzerinde konuşmak isteseydi, 12 Nisan’da yaptığı sürpriz basın toplantısında lafı eğip bükmeden doğrudan söylerdi.” Her ne kadar Yaşar Paşa daha sonra bizzat ben yazdım dese de, inandırıcı olamadı. Hala aynı düşüncedeyim. İddia edilen Ergenekon dava sürecindeki gelişmelerden ve ıslak imza tartışmalarının ortaya çıkardığı gerçeklerden anlıyoruz ki, karargahta ilginç şeyler oluyor. İlker Paşa’nın da yanlış yönlendirildiği ve herşeyden habardar olmadığı kanaatindeyim. Bildirinin yayınlanmasından birkaç gün sonra Başbakan Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt Paşa Dolmabahçe’de görüştü. Görüşmeden hemen sonra bildiri TSK’nın web sayfasından kaldırıldı. Basın bunu fark edince, TSK’dan 6 Mayıs’ta bir açıklama geldi ve web sayfasında yapılan bazı düzenlemeler nedeni ile kaldırıldığı ifade edildi. Ardından yeniden konuldu ve arşiv bölümüne aktarıldı. Son olarak önem verdiğim bir noktayı aktarmak istiyorum. Ola ki bu durum, Sayın Baykal neden onca belge ve bilgiye rağmen hala iddia edilen Ergenekon’u arkalayan bir duruş sergiliyor sorusuna belki ışık tutabilir. “Baykal’ın elleri neden titriyordu?” Aşağıda aktaracağım satırlar, 27 Nisan bildirisinden hemen sonra bu köşede kaleme aldığım (4 Mayıs 2007 tarihli) ikinci yazıdan. Yazı içinde “Baykal’ın elleri neden titriyordu?” arabaşlığıaltındaki satırları yorumsuz aktarıyor, takdiri sizlere bırakıyorum. Bakalım günümüzde bazı şeyleri anlamamıza katkı yapacak mı? Satırlar şöyle:
27 Nisan sürecinin bittiğini söylemek acelecilik olur. Anayasa değişikliği konusundaki direncin de bu süreçle ilgili olduğunu düşünmek lazım. Sizce, ta en başından beri iddia edilen Ergenekon örgütü dava sürecinin akamete uğraması için çaba sarf eden Sayın Baykal’ın bu tutumunun, 3 sene evvel yazdığımız yukarıdaki konu ile de ilgisi var mıdır? TSK’nın nelere bağlı olarak imaj aşınmasına uğradığı ve Sayın Baykal’ın içinde bulunduğu durumu daha esaslı analiz etmekte yarar var.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
04-26-2010, 17:02 | #2 |
Dün Ülke Tv'de arşivci programında izledim...
O günler ne günlermiş... yahu...=) |
|
04-26-2010, 17:14 | #3 |
Bende izledim o günleri yaşadığımıza bile inanasım gelmiyor.
|
|
04-26-2010, 17:42 | #4 | |
Alıntı:
Bende izledim yakın dönemde ne entrikalar dönmüş insan çok cabuk unutuyor unutma alışganlığımız biraz anormal çalışsa bu millet kendisine düşmanlık yapanları unutmaz. Konuya dönersek siyasetin üstündeki Askeri vesayet ve bürokratik baskı 367 vakasından sonra bütün siyasi partiler üzerinde etkili olmuştur. Emir yukarıdan gelince yelkenler suya düşen kaypak siyasetci çok bizdde |
||
04-26-2010, 18:03 | #5 |
yazının tümünü okudum. ülkemizde geçmişe dair öyle şaşırtıcı şeyler gün yüzüne çıktı ki artık neyle karşılaşırsak karşılaşalım şaşırma refleksini göstermeyeceğiz heralde. TSK nın peygamber efendimiz için yapılan etkinliklerden rahatsız olması, ergenekon avukatı deniz baykalın tüm icraatlarının ülke menfaatleriyle zıt olduğunu artık bilmeyenimiz yok. özellikle 2007 yılı çok zorlu geçti. her gün, her ay, her yıl ülkemiz parlak bir geleceğe yürüyor. İnşallah daha da güzel günler göreceğiz.
|
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
27 nisan, cami, doğum, genelkurmay, kutlu, muhtıra, tsk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|