AK Gençliğin Buluşma Noktası


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-09-2010, 12:52   #1
Kullanıcı Adı
Blur
Standart M.Yazıcıoğlu mhp'den neden ayrılmıştı ? Teröriste güvenoyunu kimler vermişti ?



DYP-SHP Koalisyon hükümetine güvenoyu vermemekte ısrar eden Muhsin
Yazıcıoğlu'nun koluna giren Türkeş Meclis Genel Kurulu'na soktu ve
yanına oturttu. Ancak Yazıcıoğlu SHP'deki DEP'lileri hazmedemiyordu

Meclis'te açık oylama yapılıyordu. Türkeş "Evet" yanında oturan
Yazıcıoğlu "Hayır" diyecek ve ilginç bir görüntü oluşacaktı.
Yazıcıoğlu "Efendim izin verin çıkayım" dedi. Türkeş kabul etmedi

Bunun üzerine Yazıcıoğlu, bir kâğıda milletvekilliğinden istifa
dilekçesi yazdı. Türkeş çok sinirlenmişti. Dilekçeyi yırttı.
Yazıcıoğlu ve üç arkadaşı genel kurul salonunu terkedince, kopma
kaçınılmaz olmuştu

MHP'NİN Meclis'te 19 olan sandalye sayısı, Muhsin Yazıcıoğlu ve
arkadaşlarının ayrılması üzerine 15'e indi, sonraki bir katılımla
16'ya çıktı. Bu arada Yazıcıoğlu ve arkadaşları herhangi bir partiye
katılmak yerine Büyük Birlik Partisi adı altında bir parti kurdular.
Hilal ve gül motiflerinin yer aldığı parti amblemi yeni bir çatının
işareti oldu. Ancak şimdi biz, BBP'nin kuruluşundan önceye,
Yazıcıoğlu'nu kopmaya götüren sürece dönelim yine.

Dizinin önceki bölümlerinde belirttiğimiz gibi, ülkücü camia içinde
bazı isimler, Türkeş'in MHP'nin başına geçmemesi ve partilerüstü
kalması yönünde telkinlerde bulunuyordu.

Yazıcıoğlu, o günleri anlatıyor:
- Ben cezaevinden çıktıktan sonra Anadolu'yu karış karış gezdim. Bu
gezilerim sırasında ülkücü hareketin ciddi anlamda dağınık olduğunu
gördüm. Kimi ANAP, kimi DYP içerisinde yer almış, kimileri Milliyetçi
Çalışma Partisi'ni kurmuş ve onun içinde yer almış. Kimileri de bu
kuruluş dönemini benimsememiş. Tam tatminkâr olmamış. Dolayısıyla o
sürecin dışında kalıp hâlâ arayışlarını sürdürüyor. Kimileri de
tamamen siyaset dışı kalmış, siyaseti küçümsüyor, onu basit insanların
yaptığı işler gibi görüyor. Dolayısıyla siyaset dışı tasavvuf
hareketlerine katılmış durumdaydı. Böyle bir dönemdi 1987'nin sonları.
Tabii ki, hareketin hukukunu lider temsil eder. Lideri yok sayarak
hareketi toparlamak, lideri dışlayarak hareketin birliğini sağlamak
mümkün değildir tezini ben savundum...

Sayın Devlet Bahçeli de aynı görüşteydi sanırım...
- Evet, biz aynı şeyleri savunduk. Ben de o zaman bunu ifade ettim.
Tabii ki, liderle ilgili bir takım politik anlayışı, fikri çizgisi,
uygulamalarıyla ilgili farklı yorumlarınız, değerlendirmeleriniz olsa
bile, bunu içselleştirerek birliğe giden yolun mutlaka liderin
etrafında olması gerektiğini savunursunuz, ben de öyle yaptım. Benim
görüşüm buydu. O sebeplede MÇP'nin içinde yerimizi aldık.

10 günlük evliyken Anadolu'ya çıktım
Hareketin toparlanması için de ben elimden geleni yaptığıma
inanıyorum. 10 günlük evliyken en az onbeş gün evime dönmemek üzere
valizimi hazırlayıp Karadeniz'den, Doğu'ya, Güneydoğu'ya kadar her
yeri gezip dolaştım. Bir sinerji oluşturuldu. Yeniden bir toparlanma
oldu ve hareketin bir noktada cazibe merkezi haline gelmesi
gerekiyordu. O yönde çaba gösterdik. Tabii MHP'nin kendi asli
unsurları içinde Türkeş Bey'in siyasete girmemesi konusunda talepler
vardı.

12 Eylül öncesi birlikte siyaset yaptığı arkadaşları değil mi?
- Tabii... O arkadaşlar içerisinde GİK üyeliği yapmış kişiler, o zaman
MÇP'nin bu şekilde devamından yana olmayanlar vardı. Bunlar başka bir
siyasi partinin içinde oldukları kadar, hiçbir siyasi partinin içinde
olmayanlar da vardı. Bu yönde yoğun tartışmalar oldu. Dedeman
toplantıları benden daha evveldir. Ben cezaevinde olduğum sırada
avukat arkadaşlarımız gelerek, dışarıda bir takım siyasi arayışların
olduğunu, hatta bu yönde kamplaşmalara dönük organizasyonların
bulunduğunu, gelişmelere benim nasıl baktığımı, ne dediğimi öğrenmek
istediklerini söylediler. Hatta ne diyorsanız, biz de dışarıda o
istikamette çalışmalar yapalım diyenler olmuştur. Ancak ben şunu
söyledim, dışarıda hareketimizin yetkin unsurları var. Dışarıda olan
arkadaşlarımız bir araya gelip tartışıp değerlendirirler, bir karara
varırlar. Varacakları kararlar birlik beraberlik içerisinde olmalı.
Bunun ötesinde ben özel bir şey söylemem. Benim işim cezaevindeki
arkadaşların birliğini sağlamaktır. Onların hukuki, ekonomik
sorunlarını sağlamaktır. Dışarıdaki gelişmelere buradan müdahale
etmeyi saygısızlık olarak görürüm dedim.

Dedeman toplantılarında bu hareketin içinde eğitimcilik görevinde
bulunmuş, ocaklarımızda, teşkilatlarımızda bir araya gelmiş arkadaşlar
yer aldı. Ciddi çelişkiler, tartışmalar olmuş. Aslında önemli bir
arayış dönemidir. Biz o zaman, ifade ettiğim gibi arkadaşlarımızla,
ülkü ocaklarının, gençlik kollarının genel başkanlığını yapmış
arkadaşlarla bir araya gelip, birlikte MÇP'ye girme noktasında
buluştuk. Rahmetli beni davet etti. 'Arkadaşlara söyle, partiye aktif
olarak girsinler' dedi.

O dönemde rahmetli Türkeş'in velihatı olarak Muhsin Yazıcıoğlu ve
Devlet Bahçeli gösteriliyordu. Ama siz bir mesafe koydunuz. Soğukluk
oldu. Nasıl ve neden oldu bu?

Veliaht diye kapak yaptılar
Türkeş Bey bizi davet edince, 'Efendim benim arkadaşlara söylemem
yanlış anlaşılabilir. Zatıâlinizin doğrudan daveti olsun' dedim.
Burada o arkadaş çevresinin bir temsilcisi gibi konuma düşmeyi doğru
bulmadığımı ifade ettim. Kendisinin söylemesinde yarar olduğunu ifade
ettim. Buna rağmen arkadaşlarımıza hem ben söyledim, hem de kendisi
söyledi. Partiye katılıp ciddi çalıştık. Üzerime düşeni en ileri
seviyede yaptım. Arkadaşlarımız da yaptılar. Bir müddet sonra kongre
oldu. Bazı dergilerde halef selef diye yazıldı. Türkeş Bey'in halefi
Muhsin Yazıcıoğlu denildi. Bazı dergilere kapak konusu oldu.
Fotoğraflarımızla birlikte. Bunlar bünyede bir takım rahatsızlıklara
yol açtı. Bu benim istediğim, yazdırdığım bir şey değil. Hatta ben
bunun böyle anlaşılmaması için gayret sarf etmiş birisiyim. İşte o
arada bir büyük kurultay oldu. O kurultayda arkadaşlarımızla yan yana
oturup her birimizin ismi okunduğunda salonun coşkusunu artırmak, bir
ihtiyaç olduğu halde, o günün şartlarında biz bunun bile olmaması için
gayret ettik. Niye bazı büyüklerimizde bizi uyarmışlardır. Büyük
kurultayda kitlenin bize yönelik ciddi ilgisi oldu. Hatta Cumhuriyet
gazetesinde, Muhsin Yazıcıoğlu tezahüratın devam etmesini önlemek için
yerinden kalkmadı diye yazıldı. Bu gazetenin bile fark edeceği bir
ilgi yoğunluğu oldu. Bunun üzerine, 'Senin işin bundan sonra zor'
dediler. Niye çünkü bundan sonra bu dengeyi çok sağlıklı götürmek
zorundasın dediler. Ben de o dengeyi sağlıklı götürmek için elimden
geleni yaptığıma inanıyorum. Fakat sürekli bir şey oldu. O
kurultayımızdan sonraki ilk yapılan MYK toplantısından önce dedi ki,
'Yönetim ikilik kabul etmez. Onun için bazı gazetelerde, dergilerde,
halef selef yazıldı. Bu istismara yol açıyor. Genel Başkan Yardımcısı
olarak yazmalıyız' dedi. Ben de genel başkan yardımcılığı diye bir
talebimin olmadığını, bunun gazetelerde böyle yayınlandığını söyledim.
Tabii bir gelişme... Herhangi bir sıfatım olmadan harekete hizmet
edebilirim. Müsaade ederseniz merkez yürütmede kalıp, divanda görev
almayayım dedim. Ve görev almadım. Onun tefarruatı çok da....
Toplantıda diğer bazı arkadaşlarımıza teklif edildi, onlar da görev
almadı.

Kimler mesela?
- Mustafa Mit, Abdurrahim Karakoç gibi... Bu arkadaşlarımızın bir çoğu
da görev almadılar. Yâni bir gedik açıldı o günden itibaren. Bu niye
açıldı. Böyle bir niyetim, parti içinde ayrı bir organizasyonun
olmadığını, Türkeş'e rağmen bir iddia içerisinde olmadığımı, bu tür
bilgiler geldiği zaman bana sorulmasının daha sağlıklı olacağını
söyledim. Bunları söyledim. Bana, boşver bunlara aldırmayalım, işimize
bakalım denildi. Çok ciddi şeyler kendiliğinden yaşandı. Adana'ya
gittim. Teşkilat daveti üzerine. Milletvekiliydim. Adana'da bir konvoy
yapmışlar bana, 50- 60 araba var. Bir arabanın önüne Muhsin Yazıcıoğlu
diye yazılmış. Gidip konferans verdim. Ankara'ya döndüğüm zaman Mehmet
Eke, o da kendi görüşü değil belki, aracı olarak çevresine söylüyor.
Orada lider gibi karşılanmışsın. Ben de onlara, ben bu partinin Genel
Sekreter Yardımcısı'yım, milletvikiliyim. Bir ile gittiğimde eğer bu
partinin milletvekili, genel sekreter yardımcısı konvoylarla
karşılanıyorsa bundan mutluluk duymanız lâzım dedim.

SHP-DYP koalisyonu oluşmuştu. O zaman DEP'liler SHP'nin içinde. Ben
böyle bir koalisyona oy vermeyi içime sindiremediğimi söyledim. Oy
vermeyeceğimi ifade ettim. Bazı arkadaşlarımızın böyle bir düşünceleri
oldu. Bu koalisyona güven oyuyla destek vermeyelim. Ancak koalisyon
oluşur. Bizim oylarımız olmasa da koalisyon kurulabiliyor. Faydalı
olanlarda destek veriririz, olmayanlarda vermeyiz. Ama böyle toptan
bir irademizi bu hükümetimizin yanında koymayalım. Meydanlarda SHP'ye
verilen her oy PKK'ya verilmiş demektir diye propaganda yaptık. Burada
SHP'nin iktidarına oy verirsek bu çelişki olur. Vicdani olarak da
doğru bulmuyorum. Tabii bu görüş ayrılığı.... Türkeş Bey farklı
düşündü, ben farklı düşündüm. Bu hükümete dört kişi güvenoyu vermedik.
Rahmetli ısrar etti. Hatta benim kolumdan tutarak Meclis'in içine
girdik. O zaman oylamalar işaretle, açık bir şekilde yapılıyordu.
Oylama başlarken yan yana oturuyorduk. Ben o arada kendisine, efendim
ben bu hükümet güvenoyu veremem. Beni anlayışla karşılayın. Kendime
olan saygımı kaybedemem. Bana müsaade edin dışarıya çıkayım. Bunun
gerekçesini de hareketimize zarar vermeyecek şekilde ifade edebilirim.
Yan yana duruyoruz. Siz kabul diyecekiniz, ben ret diyeceğim. Bu
yakışmaz. Şık da olmaz. Müsaade edin çıkayım. İznini almak istedim.
Hayır, dedi kalınıp, kabul oyu verilecek. Ben de 'C-5'te işkence
görmekten daha beter bir psikoloji içerisindeyim şu anda. Ben böyle
birşeyi asla kabul etmeyeceğim' dedim. 'Duygumu iyi anlayın diye
söylüyorum. Müsaade edin.' Buna rağmen 'Hayır' dedi. 'Öyleyse bu
siyaseti yapamayacağımı anlıyorum ve milletvekilliğinden istifa
ediyorum' dedim. Oradan bir kâğıt aldım, TBMM Başkanlığı'na hitaben,
istifa ediyorum diye yazıp imzaladım ve gönderdim. Bunlar Meclis'in
genel kurulunda oluyor.

Bunlar basına yansımadı...
- Tabii yansımadı. Ama bizim içimizde biliniyor. Türkeş Bey benim
istifa dilekçemi yırtıp çöpe attı. Bunun üzerine arkadaşlar bana
gelip, 'Niye istifa ediyorsun, hadi dışarı çıkalım' dediler. Beraber
dışarı çıktık. Biz dışarı çıkınca MÇP'den dört kişinin güvenoyuna
katılmadığı yansıdı. O zaman 19 kişiydik. Bunu parti içindeki unsurlar
MHP'ye, Türkeş'e güvenoyu vermedim diye ısrarla yansıtmaya çalıştılar.
Halbuki ben hükümete güven vermedim. Demokratik bir hakkımı kullandım.
Daha öncesinde Genel Başkan'a bu hükümete güven oyu vermenin
mahsurlarını anlattım. Kendisi de faydalarını anlattı. Milletvekilleri
bir araya gelip grup toplantısı yaptığımızda da çoğunlukla güvenoyu
verilmesine karşıydı arkadaşlarımız. Çoğunluk olarak. Ama rahmetli,
"yanlışta da beraber olacağız" deyip kalkıp gitti. "Bu konuyu
tartıştırmak istemiyorum" dedi.

Ankara İl Kongresi krizi
Ankara il kongresinde tavır koyduk. Bu saygısızlık çerçevesinde değil.
Gösterilmek istenen adayı benimsemediğimizi, onun karşısında başka bir
adayın daha faydalı olacağını Türkeş Bey'e ilettik. Gizli saklı değil
dedik. Aday çıkardık. Allah rahmet etsin Hasan Basri Erdem'i çıkardık.
25 ilçenin, 24'ü teklifimizi imzaladı. O kongreyi Türkeş Bey kabul
etmedi. Salonu terk etti. Çok öfkelendi. Gitti sonra biz yine genel
başkanımız bunu kabullenmedi, bir bölünmeye meydan vermeyelim, bir
sıkıntıya meydan vermeyelim. Madem ki kabullenilmedi, bu
arkadaşlarımızı istifa ettirelim dedik. Görevlerinden istifa ettirdik.
Kongreyi kazanmalarına rağmen. Kendisi de bize divanda böyle olması
lazım dedi. İmzalandı. Yarım saat sonra yeni toplantı yapıldı. Türkeş
Bey istedi denildi. Bütün sonuçlarıyla bu kongrenin fesh edilmesi
lâzım. Halbuki istifa etmişler. Bunun üzerine ben şerh düştüm karar
defterine. Bazı arkadaşlarımız da şerh düştüler. Çünkü divan
başkanlığı yapmış bir arkadaşımız bu kongre usulsüz diyemezdi.

Yazıcıoğlu'nun DEP'lileri barındırıyor diye DYP-SHP Koalisyonu'na
güvenoyu vermemesi, Türkeş yönetimindeki MÇP'de gerginlik yarattı.
Yazıcıoğlu'nun davetli olduğu toplantılar iptal edildi, dergi binası
basıldı

Yaralılar vardı. Yazıcıoğlu hastane kapısında sonradan adı MHP olacak
MÇP'den istifasını açıkladı. Yazıcıoğlu, bu kopuşta dış kaynaklardan
çok, iç mekanizmaların etkisi olduğuna inanıyor. "O gün istifa etmesem
koridorlarda başka şeyler olurdu" diyor

ALPARSLAN Türkeş'in bütün ısrarına rağmen, Muhsin Yazıcıoğlu ve üç
arkadaşı, genel kurul salonunu terkederek DYP-SHP Koalisyonu'na
güvenoyu vermedi. İpler bir anlamda kopmuştu. Ama Türkeş,
Yazıcıoğlu'nun milletvekilliğinden istifa dilekçesini yırtıp çöpe
attığı için, henüz ayrılma sözkonusu değildi.

İyi de Türkeş, aralarında DEP'lileri de barındıran bu koalisyona neden
destek için o kadar ısrar ediyordu?

Yazıcıoğlu anlatıyor:
- Güvenoyu verilmesiyle partinin daha avantajlı hale geleceğini
düşünmüş olabilirdi. Kadroların değerlendirilmesi, işsiz
arkadaşlarımızın iş bulması açısından. İdeolojik olarak bu hükümet
DEP'lilere mahkûm hale gelmesin gibi bir gerekçe de vardı.
Tabii ben
de diyorum ki, güvenoyunu biz vermesek bile hükümet yeterli sayıya
sahip. Türkiye'nin çıkarlarına uygun olan her hareketi destekleyelim.
Bizim fikriyatımıza uygun olan. Ama ben toptan irademizi böyle bir
iktidara vermeyi doğru bulmuyorum. Bu bir görüş. O zaman Seyfi Oktay
Adalet Bakanı'ydı. Bu bakanlığın böyle bir zihniyetin eline
verilmesinin mahsurlarını anlattım. En az 30 yıl bunların ektiği
tohumları tarladan temizleyemeyiz dedim. Dolayısıyla bu zihniyetin
mesuliyetini almamamız gerektiğini düşünüyorum. Tabii on yıl sonra
Türkiye cezaevlerini yıkarak teslim almak zorunda kaldı Moğultay. Beş
bin yeni kadro aldı.

Ben güvenoyu vermeme kararını alırken tek başıma almadım. Arkadaşlar
da karar alırken kendi kendine almadılar. Tabanın, teşkilatların
talebiydi bu.

Bu davranışınız sonrasında size karşı tavır değişti galiba. Bazı
tatsız olaylar da yaşandı...

Dergiye baskın
- Ciddi bir gedik açıldı. Anadolu'dan bizimle ilgili yapılmış
programlar merkezden iptal ettirildi. Yaptırımlar, planlar başladı.
Açık bir şekilde istifaya zorlandık. Önceden programlanmış davetler
iptal ettirildi. İller iptal etmedi. Bazı yerler buna rağmen davetleri
devam ettirdiler. Bu programları yaparken, parti içine yönelik bir
program değildi. İç çelişkileri gündeme taşıyan toplantılar değildi.
Normal konferanslardı. Türkiye'nin genel sorunlarını tartışıyorduk.
Sonra da çıkarılan bir dergi vardı. O derginin genel merkez
idarehanesi basıldı, orada silah kullanıldı. Baktık ki ülkücü ülkücüyü
vursun, ülkücü ülkücüyle kavga mı etsin. İşin demokratik zarafet
ölçüsünden çıktığını görünce o gün istifa ettim. Önceden parti içinde
bir organizasyon yapalım ve bu bir bölünme noktasına getirsin, ondan
sonra da yeni bir siyasi parti organizasyonu bunun içinden çıkartalım
diye planlanmış progamlı olarak getirilmiş bir nokta değildir. Şartlar
sürükleyip getirdi.

Ve BBP kuruldu... Partinin kuruluşu Türk milliyetçiliğinden vazgeçiş,
İslâm'a yöneliş değil ama ideolojisi ne oldu?

- Parti içinde nüanslarımız zaten vardı. Bu 1970'li yıllardan beri
gelen...

İlk konuşmalarınızda gönüldaşlarımız demeye başladınız. Hilalin içine
gül konuldu. Bunların anlamı neydi?

İç unsurların tezgâhı
- Bunların hiçbirinden vazgeçmedim. Başından beri gönüldaşlarım,
ülküdaşlarım diyorum. Bu arada Türk İslâm ülküsü diye ifade ettiğim
doğru terkibi, bana göre ne soyumdan, ne de dinimden endişem var. Ne
de artık demokrasiyle ilgili bir problemim var.

Dolayısıyla, soyumu, dinimi, demokrasiyi iç içe haleler şeklinde
uyumlandırmak ve oradan milletimize bir çıkış yolu bulmak doğru bir
yoldur diye bakıyorum. Burada programlı bir şekilde, oradan bir kopuş
sağlayalım, oradan da bir siyasi parti kuralım diye düşünmedim. Bir
yerde parasal kaynaklarını ayarlamış sermayeyle ilgili bir takım
yerlerden destekler almış veya öz sermayeden destekler alıp birşeyi
kurmuş değilim. Tamamen naturel bir harekettir BBP. Orijinaldir. Bize
aittir. Geçmişimize, köklerimize dayanan, samimiyetle savunan bir
harekettir. Her şey doğru yapıldı, hiçbir yanlışı yoktur demiyorum.
Fani olan insanların her zaman yanlışları olur. Eksiklikleri vardır.
Biz de insanız, şartlar neyi getirdiyse onu yaptık. Ama ne yaptıysam
inanarak yaptım. Ona o gün inanarak yapıp, söylemişimdir.
Arkadaşlarımızla beraber samimiyetle söyledik.

Arkamızda başka güç aramak, iftira ve hayalperestlik olur. Biz biziz.
1968'lerde genç ülkücüler teşkilatında Muhsin Yazıcıoğlu neye
inanmışsa, o zaman neye varsa BBP'yi kurarken de ona inanmıştır ve
devam ettirmiştir. Dolayısıyla eksik varsa bizimdir. Yanlış varsa
bizimdir. Doğru ise bizim doğrumuzdur. Bir başka mahfilin bize
dayattığı, oluşturduğu ve yönlendirdiği bir iş değildir. Ama birşey
vardır MHP'den kopuşumuzda dış unsurlardan daha çok iç unsurların
tezgâhı olabilir. Ona birşey demem.

Nasıl yani?
- MHP'nin kendi içinde Yazıcıoğlu ve arkadaşları kopsun diye bir
gayret olmuş olabilir. Bu gayretin katkıları olmuş olabilir. Bu yönde
zorlanmış olabiliriz. Şartların o şekilde oluşması için belli çabalar
olabilir. Bunlara bir şey demiyorum. Ama ne yapmışsak kendimize
inanarak yaptık. O gün istifa etmemiş olsaydım o zaman MÇP'nin
kapısında ve koridorlarında başka şeyler olurdu.

Ne olurdu mesela?
- Çok tatsız ve üzücü şeyler olurdu. Bizden kaynaklanmazdı ama bizi de
zorlayıcı şeyler olurdu. Neticede biz hastahanenin kapısında
istifamızı açıklamışız. Yaralılar ortada. Olay var. O günkü psikoloji
ile biz artık bu iş burada demokratik iç mücadele olmaktan çıktı.
Öyleyse herkes yoluna.
Ben kendimi çok yürekli insan olarak bilirim. Ama ülküdaşımla kavga
ederim, kendimi çok dayanıklı, dirençli olarak bilirim, ama ülkücünün
ülkücüyle kavga etmesine hiçbir zaman rıza göstermedim. Bu bir
dayanıksızlık veya acziyet değil. Ülkücünün ülkücüye şiddet unsuru
kullanarak iç mücadeleye razı olmadım. Olmam da. Çünkü onun telafisi
mümkün değil. Müsade de etmedim. Aslında ayrılış ve kopuş böyle bir
hassasiyetinde sonucudur. Tarihi olayların o tarihin şartları
içerisinde değerlendirirsek doğru yaparız. Bugüne getirirsek yanlış
yaparız.

Yazıcıoğlu ve arkadaşları bugün ayrı bir parti çatısı altında
mücadelelerini sürdürüyor. Ancak milliyetçi-ülkücü insanlar arasında
ayrı gayrı olmaması gerektiğini savunmaya devam ediyorlar:

- Ülkücüler, farklı partilerde, farklı siyasal yöntemler izleseler,
hatta farklı organizasyonlara sahip olsalar da, önce birbirlerinin
hukukuna saygı göstermelidirler. Arkadaşlık, mazi birliği ve
ülküdaşlık bunu gerektiriyor. Bugün de beklentimiz odur. Ülkücüler
birbirlerine sahip çıkmalı, sezgilerini ve çabalarını geliştirmeli. Bu
görüşümüz devam ediyor, Ülkücünün ülkücüye küslüğünü, şiddet unsuru
kullanmasını, birbirinden kopmasını asla bağışlamıyoruz ve buna izin
vermiyoruz.

 

Blur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-09-2010, 13:02   #2
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
Chp den farki olmayan mhp yi görünce, fidel kastroya tas cikartacak kadar komunizm kokan bahceliyi gördükce Muhsin Baskani daha cok özlüyorum..
Baskanim hakkini helal et senin sagliginda sana hak ettigin degeri tam veremedik, seni hep gönüllerin lideri yaptik ama sandikta hakkini veremedik..
Evet belki kendi adima ilk oyumu sana verdim, partinin yillarca genclik baskanligini yaptim ama yinede sener, mumcu, cömez gibilerin ak partide barindigini, onlara oy verdigimizi düsündükce sana daha fazla bir deger verebilirdik diye düsünüyorum..
Sen gittikten sonra mhp ninde islam diye bir derdi kalmadi chp den farki daha fazla fasist olmasi olarak belirdi...
Baskanim sen gittin ama mhp de yine degisen birsey yok o zaman teröristlere güven oyu veriyorlardi simdide imralidan emir alanlarla ayni safta halkin anayasasasina hayir diyorlar..
Özleniyor ve araniyorsun baskanim..

Konu Mavera tarafından (05-09-2010 Saat 23:56 ) değiştirilmiştir..
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-09-2010, 23:40   #3
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Yerinde bir paylaşım olmuş . Galevera yorumunuza katılıyorum. Nedense ülkemizdeki siyasetcilerden bazıları vefatından sonra değer kazanıyor.
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi