![]() |
#1 |
![]() Ate, yalnızca “Ben Tanrı’ya inanmıyorum. Buyurun siz inanın ama benim onunla işim olmaz” der. Ateist ise, “ben inanmıyorum, siz de inanmayacaksınız”. Ateistlere yalnız bizim ülkemiz ve benzer ülkelerde rastlanır. Batı’da ateist yok mudur? Vardır. Ama gene onlar da iyi-kötü düşünmüş sonuçta işin kolayına kaçmışlardır...
Dostoyevski’nin bu paradoks tümcesini elbet çevirisinden okudum. Paradoksal yapısını bir yana bırakırsak, kimi teknik kusurlar var tümcede. İlkin Dostoyevski ‘ateist’ mi dedi yoksa ‘ate’ mi? Okuduğum çeviri Rusça’dandı. Rusça bilmediğimiz için de çevirmen karşısında elimiz kolumuz bağlı. Buna karşın yapmaya çalışacağım çözümlemenin sonunda bana katılacağınızı umarak onun ‘ateist’ değil de ‘ate’ demiş olacağını düşünüyorum. İkinci sorunlu sözcük ‘dindar’. Dostoyevski acaba ‘dindar’ mı dedi yoksa ‘inançlı’ mı? Yine öyle sanıyorum ki ‘inançlı’ dedi. Çünkü bir defa bu tümce, Dostoyevski gibi birey yaşam biçimlerini son derece iyi gözlemlemiş bir romancı/düşünüre yakışmıyor. Dostoyevski şunu demiş olamaz: “Bizim Tanrı düşmanlarımız kiliseye devam eder”. Çünkü dindarlık sadece dinî eylemleri işaret eder. Ateist de Tanrı’ya inanmayan değil, Tanrı alehtarıdır. ATELİK VE ATEİZM Her ne kadar felsefeciler arasında ateist, militan ateist ayrımı bulunsa da ‘ist’ takısının ideolojik çağrışımla malûl olması nedeniyle (hadi galat-ı meşhur diyelim) ben kısaca ate/ateist ayrımına gidiyorum. Bildiğiniz gibi ate, yalnızca “Ben Tanrı’ya inanmıyorum. Buyurun siz inanın ama benim onunla işim olmaz” diyen kişi. Ateist ise, inançsızlığın yukarıda anıldığı gibi militanlığını yapan “ben inanmıyorum, siz de inanmayacaksınız” diyen. Eğer böyleyse, biraz mahcubiyetle de olsa Dostoyevski’nin paradoksal gibi görünen tümcesini ben şöyle çevirirdim; eğer Rusça biliyor olsaydım: “Bizim atelerimiz inançlıdır”. FELSEFİ TANRI MI MİSTİK TANRI MI Önce düşünsel bir sorunu çözüme kavuşturmak gerekiyor: ‘Tanrı’yı yadsıma ve/veya ‘Tanrı’ya inanç deyip durduğumuz bu Tanrı, felsefî bir Tanrı mı yoksa mistik bir Tanrı mı? Çok değilse de ikisi arasında en azından kendisine ulaşılıp ulaşılamama konusunda izlenecek güzergâh, metot, üslup açısından önemli ayrımlar var. Önce ateyi ele alalım. Düşünen insan arar (bulur veya bulamaz), ötekini peygamberler haber vermiştir. Gadamer, hocası Heiddegger için: “Ömrü boyunca Tanrı’yı aradığı doğrudur ama bu tanrı kesinlikle mistik bir Tanrı değildi” diyor. Şimdi bütün bunlar doğruysa Heiddegger eğer aradığı Tanrı’yı bulduysa bütün anlamlarıyla felsefî bir Tanrı’ya inanmış olur, teisttir, Eğer bulamadıysa yine felsefî anlamda tartışmasız atedir. O zaman düşünen adamın vardığı yer olumlu. Tanrı var dese de yok dese de sürekli arıyor, bundan ötürü de ateist olamıyor veya olmuyor. BİZİM GİBİ ÜLKELERDE ATEİST GÖRÜLÜR Ateiste gelince: Bu zatlara yalnız bizim ülkemiz veya mümasili ülkelerde rastlanır çoğunlukla. Batı’da ateist yok mudur? Var. Ama gene onlar da iyi-kötü düşünmüş sonuçta işin kolayına kaçmışlardır. Mesela Bernard Russell gibi. Bu tartışmada radikal bir tarzda taraf olmak makul görünmüyor. Ama şu kadarcık bir taraflılık büyük harfle yazılan ‘Aklın’ bir gereği gibi geliyor bana. Tartışmada taraf değilim ama şu Tanrı’yı yadsımak kolay değildir; bütün anlamlarıyla ateist olanların zihinsel tembelliği vardır. Bu kertede varoluşçuların şu aforizmasına yürekten katılıyorum: Tanrı’yı ispat imkânsız, inkâr ise hafifliktir. Fazla dağıtıp, ayrıntılarda boğulmadan konuya dönersek kaynağı düşünce olan teistlik (Batı’dakiler gibi) ile yine kaynağı düşünce olan atelik arasında kavga çıkmaz ayrıca ikisi de soyludur. Ateistse mistik Tanrılar’a inanan, o Tanrılar’ın gücünü hâlâ yitirmediği bizimki gibi ülkelerde boy verir ve nasıl ki kaynağı aynı olan inanırının hiçbir niteliği, erdemi yoksa aynen onun da yoktur. Atelikle Tanrı düşmanlığını birbirine karıştırmamak gerekir. ‘Bizim Tanrı’ya inanmayanlarımız Tanrı’ya inanır’. Nasıl inanır? Onu yadsıyarak, mümin nasıl ona mürid toplarsa o da onun müridlerini koparmaya çalışarak. Nasıl inanır? Söverek. Ruslar gibi biz de Doğuluyuz ve mümkün değil düşünsel anlamda bizde soylu ate çıkmaz, duygusaldır; söver ve/veya sünnet olur, cenazesini imam (veya papaz) kaldırır. VAR OLMAYAN TANRI’YA SÖVÜLMEZ Var olmayan Tanrı (lütfen anlamaya çalışın) yadsınamaz. Var olmayan Tanrı’yla savaşım verilmez. Ama böyle bir tip varsa kimdir bu, nasıl türemiştir? Karamsarlık değil, kendi kadar düşünen kendi kadar yazan birinin sorumluluğu şunu söylemek: Ülkemizden hiçbir öğreti ve/veya ideoloji taraftarının sahicisi çıkmaz. Bu bahçe kireçli. Hakikaten mümin, hakikaten ate, hakikaten solcu, hatta (mesela İshak Alaton gibileri saymazsak) gerçek kapitalist çıkmaz. Ate diye ateist (Tanrı düşmanı), solcu diye kemalist ve/veya özgür seksçi, mümin diye (Ali Kalkancı, Müslüm Gündüzler’in irabtan mahalleri yok) salt dünyalar, dünya iktidarları için cemaatler, partiler, yeşil sermaye odakları oluşturan biçareler, kapitalist adına karın tokluğuna işçi çalıştırmak için Allah’ın dinini istismar eden vahşi kapitalistler, Gazap Üzümleri’ni yazdıranlar çıkar. Bu bahiste sorun şu: Bunların hepsi faşist. Ortak paydaları bu. ORTAK PAYDALARI FAŞİST OLMALARI Felsefi tabanlarında din bulunmayan, hiçbir dinî referansı olmayan siyasi oluşumlardan, en muhafazakâr partiye kadar kendi içinde demokrat bir parti biliyor musunuz? Hepsi faşist. Gelelim İslamcı oluşumlara, partilere. Ayet şöyle: “Size ne oluyor ki; ‘Rabbimiz, bizi insanları hain olan bu kentten çıkar, tarafından bize bir koruyucu gönder’ diyen mustazaf (ezilmiş) erkekler, kadınlar ve çocuklar için fi sebilillah (Allah yolunda) savaşmıyorsunuz.” ( Nisa 75, 4/75) Demek ki İman Çağı’nda ‘fisebillillah cıhad’ın içi doluydu ve kesinlikle yeryüzünde mazlumlar için savaştı. Ülkemizde birkaç İslamcı parti kapatıldı. Bunları anımsayın. İktidar da oldular. Ne diyorlardı: ‘fisebilillah cıhad’, ‘ila-i kelimetullah’ (Allah sözcüğünün yücelmesi) için cihad. Bunların ve öteki bütün İslamcı yapılanmaların ne istediklerini anlamaya çalışırsanız, ayan-beyan şu çıkar ortaya: Namaz kılalım, her yerde takke, türban serbest olsun, genelevler kaldırılsın, içki içilmesin gibi ameller. Bunların hepsi ameldir ve islama göre bütün ameller ayrıntıdır (furuattır). Ahlak ve/veya iman asıl, ameller teferruattır. Amelleri küçümsediğim sakın anlaşılmasın. Mesela özgür bir ülkede isteyen başını rahatlıkla örtebilmelidir. Örneklersek mesela yukarki ayetle amel etmeyen, gündeminde mutlak manada adalet /zulüm kavramları bulunmayan birinin bütün amelleri boşa gitmiştir. Şimdi toplumda zalim aynı zalim, mazlum aynı mazlum kaldıktan sonra takkeli başbakan benim neyime. * Şair-Yazar / [email protected] Taraf - Istanbul - 27.09.2008
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ülkemiz tüm sorunlarına rağmen inancına sadık bir ülkedir. Böyle bir ülkede zaten yazının diliyle atenin ateist olmasına imkan yoktur.
Belki de bu yüzden Ahmet Altan gibi isimler bir yandan inançsızım derken diğer yandan din üzerine bolca yazılar yazabiliyor. Tabi biri çıkıp "yahu sen Allah'ın varlığına inanmıyorsun ki" dediği an cevap hazırdır; din adamları baskıcı. Dinle korkutuldum. Çocukken inançlıyken, vazgeçtim. Lakin öyle duygusal bir cevaptır ki bu bazıları bu duygusallığa kapılıp "Ah canım. Haklı. Bazen bizim din adamları da çok ileri gidiyor" diyebiliyor. Oysa din adamlarının yaptığı (?) baskıdan korkup dinsiz olan bizim ateler, dinsizlerin bu ülkede inanç sahiplerine yaptığı baş örtüsü gibi zulümleri görmüyor sanırım. Var olmayan Tanrı (lütfen anlamaya çalışın) yadsınamaz. Var olmayan Tanrı’yla savaşım verilmez. Ama böyle bir tip varsa kimdir bu, nasıl türemiştir? Bu kısım çok dikkatimi çekti. Acaba bunu diyen zihniyet, ortada herkesin kabul ettiği mucizevi bir gücü hiç mi görmüyor? Peki bu mucizevi gücün adı Allah olamaz mı? İnsanı yaratan mucize, melekleri yaratamaz mı? dünyayı var eden mucize cennet'i de yaratamaz mı? Veya güneş'i yaratan mucizevi güç, cehennem'i yaratamayacağını söylemek ne derece mantıklıdır? Tanrı kimdir? Nasıl yaratılmıştır gibi soruları soranlar, neden bu dünya nasıl olurda bir taş, bir toprak parçası olarak bir eksen etrafında dönebilir? diye sormuyor. Aslında cevabı baştan belli. Sadece din adamının baskısını görüp, dindarlara yapılan baskıyı görmeyen bir zihniyet, elbette Tanrı nasıl türemiştir diye sorar ama dünyayı, evreni kim türetmiştir diye asla sormaz. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Yorumun için teşekkür ederim...
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|