AK Gençliğin Buluşma Noktası


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-20-2010, 15:53   #1
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Thumbs up AVRUPA’DA YAŞAYAN KÜRTLER
Kürdistan'ın parçalanmışlığı ve Kürt halkının bölünmüşlüğü, insanlık tarihinde eşine az rastlanılır bir realitedir. Tarihin derinliklerine kök salarak gelen ve bin yıllardır anavatanları olan Mezopotamya'nın bereketli topraklarında yaşayan Kürt halkı; yine bu topraklara göz diken işgalci, zorba ve zalim yönetimlere karşı onurlu bir duruşun sahibi olmuştur. Kürt halkının sahip olduğu vatanının güzellikleri ve zenginlikleri tarihin her döneminde işgalcilerin istila gerekçesi olmuştur. İçinde yaşadığımız bu zamanda da durum bundan pek farklı değildir. Bu nedenle I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Kürdistan da bölünme-parçalanma noktasında payına düşeni fazlasıyla almıştır. Bu savaşın sonucunda beş parçaya bölünen Kürdistan coğrafyası artık bu yeni süreçle beraber Kürtler için adeta yaşanmaz hale getirilmeye çalışılmış ve bundan dolayı milyonlarca mazlum Kürt, dünyanın dört bir tarafına dağılmış ve mülteci konumuna düşmüştür/ düşürülmüştür.

Bu süreçle birlikte Kürdistan'ı işgal eden yönetimlerin kendi aralarında planlı ve koordineli bir şekilde, Kürt halkına karşı uyguladıkları insanlık dışı politikalardan biri de Kürtleri diasporalara savurmaktır. 'Beyaz Jenosid' olarak da bilinen asimilasyon politikalarının vazgeçilmez bir parçası olan diasporalar, işgalci zihniyetler tarafından bir devlet politikası olarak uygulana gelmiştir. Bugün sonuç olarak dünyanın dört bir yanındaki coğrafyalara dağılmış olan Kürt halkının bu gerçeği, işgalci devletlerin bilinçli politikalarının en belirgin göstergesidir.

İltica eden Kürt halkının yöneldiği coğrafyaların başında Avrupa Kıtası gelmektedir. İlk önce 1960'lı yılların başından itibaren Almanya'nın işçi ihtiyacını karşılamak için gidilen Avrupa kıtası, daha sonraki dönemlerde özellikle Kürtistan'da yaşanan son 25 yıllık kirli savaş süreciyle birlikte yoğun bir mülteci akınının öncelikli adresi olmuştur. Kürdistan'dan Avrupa kıtasına Diasporalar öyle bir yoğunlaşmıştı ki bundan rant elde eden, zalim yönetimlerin kirli işlerini yürüten mafya ve çeteler, büyük ekonomik kazançlar elde etmenin hesabına girmiştir. Bu çeteler her yıl ortalama 60 bin civarında Kürtü gayri resmi yollarla Avrupa kıtasına taşımaktadırlar.

Kürdistan'daki bu 'kirli' süreçle birlikte diasporalara zorlanan Kürt halkı için Avrupa, büyük umut ve hayallerin adresi olarak görülmeye ya da gösterilmeye başlanmıştı. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgi üzerinde, her türlü zorluk ve tehlikeler göze alınarak Avrupa kıtasına olan 'umuda yolculuk' başlamıştı. Avrupa'ya ulaşmakla sorunların bitmediğini, asıl sorunların bundan sonra başladığını anlamak için fazla bir sürenin geçmesine gerek kalmamıştı. İnsan hakları konusunda havarilik yapan Avrupalı devletlerin Kürt mültecilere karşı yaklaşımları ise yine uluslararası siyasi arenada kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda politik bir malzeme olmaktan öteye gitmemiştir.

Kürdistan'dan Avrupa kıtasına başlayan diasporaların genel olarak üç dönemde yoğunluk kazandığını görmekteyiz. Bunlardan birincisi; 1960'lı yıllarda Almanya'nın işçi aldığı döneme rastlamaktadır. İkincisi; T.C tarihinde gelenek halini alan ve belirlenmiş bir periyot halinde devam eden askerî darbeler dönemine rastlamaktadır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra siyasi düşüncelerden dolayı karşılaşılan baskılar, Kürtlerin bir çoğunu kitleler halinde ilticalara mecbur bırakmıştır. Üçüncüsü ise; Kürdistan'da yaşanan son 25 yıllık 'kirli savaş' sürecinde, özellikle 1993'ten itibaren yine siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı yoğun bir zorunlu göç yaşanmıştır. Bu üç dönem iyi incelendiği takdirde Avrupa Kürt diasporası daha iyi anlaşılacaktır.

1960'lara kadar Kürdistanda'dan Avrupa'ya sadece maddi durumu iyi olan Kürtler'in okul okuma amaçlı olarak gittikleri ve yerleştikleri görülmektedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi II. Emperyalist Paylaşım Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan Almanya, sahip olduğu genç nüfusun büyük bir bölümünü de bu savaşta kaybetmişti. Bu nedenden dolayı Almanya'nın sanayi alanında kalkınmaya geçtiği bu dönemlerde genç işgücüne ihtiyacı vardı. T.C. ile Almanya arasında 1961 sonrasında yapılan ikili anlaşmalar doğrultusunda Kürtistan'da ve Anadolu'da Almanya'ya işçi akışı başlamış oldu. Ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunan ya da tutulan Kürt halkından azımsanamayacak bir nüfusun da bu kaygılardan dolayı işçi olarak Avrupa'ya akın ettiğini görmekteyiz. Vatanlarına geri dönecekleri umuduyla çalışmaya giden Kürt işçilerin çoğunluğunun daha sonra ailelerini de yanlarına aldıkları görülmektedir. Eğitim ve iş hayatına giren yeni nesil Kürt halkı, yeni geldikleri bu yabancı coğrafyaları vatan edinmeye başlamıştır.

Bugün Kürdistan'ın dışında, sürgünlerde yaşayan milyonlarca Kürt bulunmaktadır. Kürtler Avustralya'dan İskandinavya'ya kadar, Amerika'dan Orta Asya bozkırlarına kadar dünyanın dört bir yanına göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Ve bu mazlum halkın sürgünlerde karşılaştıkları sorunlar, baskılar, inkârlar, haksızlıklar ve asimilasyonlar hep aynı olmuştur. Yine kimlikleri inkar edilmiş, dilleri ve inançları yasaklanmış ve yine asimile edilmeye çalışılmıştır.

Avrupa'ya göç ederek burada yaşamaya başlayan Kürtler, Avrupa devletlerinin ekonomik refah düzeyinin ve yaşam standartlarının yüksek ve iyi olmasından dolayı çalışmalarının karşılığını tam alabildiklerini ve maddi anlamda rahat bir yaşam sürdürdüklerini düşünmektedirler. Özellikle ekonomik sıkıntılardan dolayı göç etmek zorunda kalan Kürtler için bu durum, sanki emperyalist batı medeniyetinin kendilerine bahşettikleri bir nimetmiş(!) gibi karşılanmaktadır. Burada unutulmaması gereken nokta şudur ki; bugün Kürdistan'ın beş parçaya bölünmesinin nedeni ve Kürt halkının dünyanın beş kıtasına göç etmek zorunda kalmalarının baş sorumlusu Avrupa emperyalizmidir. Sürgünde yaşayan Kürtlere bahşedilen bu nimetlerin(!) yüzyıllardır Kürtistan'ın sömürülen zenginlikleri olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Ekonomik anlamda durum böyle olduğu gibi sosyal yaşam alanlarında ise sunulan bazı insanî hakların dışında durum, Kürdistan'ı işgal eden yönetimlerin yaklaşımlarından farklı değildir. Sürgünde yaşayan Kürtlerin siyasi ve ulusal istemlerine tam bir karşılık verilmemektedir. Eğer Kürtlerin bu istemleri emperyalist zihniyete ters düşmüyorsa, emperyalizmin menfaatlerine hizmet edecek doğrultuda, uluslararası siyasi arenada politik bir malzeme olarak kullanılabildiğini görebiliyoruz. Fakat bu istemler emperyalist zihniyetle fikirsel ve pratiksel olarak uyuşmuyorsa kesinlikle karşı çıkılmakta ve kabul görmemektedir.

İnanç olarak Müslüman bir topluluk olan Kürt halkının bu diasporalarla birlikte Hıristiyan batı toplumu ile beraber yaşamak gibi bir realitesi oluşmuştur. Bugün özellikle Hıristiyan batı medeniyetinin İslam dinine karşı yaklaşımı, baskıcı tavrı ve bakış açısı da göz önüne alındığında, diasporada yaşayan Müslüman Kürt halkı bu konuda da birçok zorluklarla karşılaşmaktadır. İnsan haklarına saygılı ve hoşgörülü olduğunu göstermeye çalışan batı medeniyetinin her fırsatta İslama ve İslamî değerlere pervasızca saldırması bu konudaki ikiyüzlülüğünü de göstermektedir. Bu nedenlerden dolayıdır ki özelde diasporadaki Kürtlerin, genelde ise yeryüzündeki mazlumların unutmamaları gereken nokta; yaşadıkları bu insanlık dışı dramın kendi kaderleri olmadığı ve bunun birinci dereceden sorumlusunun zalimler, ikinci dereceden sorumlularının da bu zulme rıza gösterenler olduğudur. Kürt halkı, hiçbir komplekse kapılmamalı ve hiçbir surette düşmanına hayranlık gösterilmemeli, onun politikalarına da malzeme olmamalıdır.

Avrupa'da yaşayan Kürtler sahip oldukları sınırlı siyasi haklara rağmen, halen resmi olarak Kürdistan vatandaşı olduğunu kanıtlayan Kürt kimliğine sahip değildir. Kürtistan'ın beş parçasını işgal eden devletlerin vatandaşları olarak kayıtlara geçmektedirler. Böyle olunca azınlık olarak kabul edilmemekte ve bu paralelde de azınlıkların sahip olduğu haklardan istifade edememektedirler. Sahip olduğu inanç, dil, tarih ve edebiyatını öğrenememekte ve yeni nesillere aktaramamaktadırlar. Ve böylece Kürt halkı bulunduğu toplum içerisinde birkaç nesil sonra kendi değerlerinden ve kültüründen koparak eriyip kaybolacak, yani asimile edilmiş olacaktır. Bu sonuç da bilindiği gibi Kürdistan'a hükmeden güçlerin yapmaya çalıştığı politikanın amacı olan inkâr ve asimilasyonun ta kendisidir, yani kısaca ifade edecek olursak 'beyaz jenosid'dir.

Süreç içerisinde Avrupalı devletlerin menfaatlerine dayalı politikalarına hizmet edilmeyen noktalarda, yine bu ülkeler ekonomik ve siyasî nedenlerden dolayı yapılan sığınma ve iltica talepleri kabul etmemektedir. Bu da beraberinde yasal olmayan yollarla Avrupa kıtasına göçleri gündeme getirmiştir. Bu yollarla Avrupa'ya ayak basan bir çok mülteci ve sığınmacının hiçbir sağlık, hukuk ve sosyal güvencesi söz konusu değildir. Ve böylece bu insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için çok ağır şartlarda kaçak olarak ve çok az bir ücret karşılığında çalışmaya mecbur bırakılmaktadırlar.

Avrupa'da yaşayan halklar arasında oransal olarak yaş dağılımına bakıldığında en genç nüfus potansiyelini Kürtlerin oluşturduğu görülmektedir. Özellikle Almanya başta olmak üzere Avrupa devletleri kendi gençlerine sundukları eğitim, imkân ve olanakları ülkelerinde yaşayan Kürt gençlerine sunmamaktadırlar. Belirli bir süre sonra başta eğitim olmak üzere bir çok imkân ve olanaktan yoksun kalan gençlik ahlakî, sosyal ve kültürel erozyona uğrayarak dejenere olmaktadır. Ve böylece sahip oldukları öz değerlerinden uzaklaşmış, inancı, kültürü, ahlakî anlayışı, gelenek ve göreneklerinden kopmuş yeni bir öteki nesil ortaya çıkmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek için de öncelikle bu nesli kendi değerleriyle buluşturmak gerektiğini ve bunun için de sahip olduğu kimlik ve değerlere uygun bir eğitim imkânı sunmak gerekmektedir. Bu eğitimin de öncelikli olarak aile içinde başlaması önem taşımaktadır. Kürdistan'da dillerinin yasaklandığı gerekçesini sürekli dile getiren bir çok Kürt, Avrupa'da kendi aralarında ve evlerinde çoğu zaman Kürtçe’nin dışında farklı diller ile konuşmaktadırlar. Bu çelişkili durum karşısında ise yeni nesil anadilini öğrenememektedir. Bu çarpık anlayışın ortadan kaldırılmasında birinci dereceden sorumlu olanlar ise ailelerdir. Avrupa'da doğan ikinci ve üçüncü kuşak Kürt nesli anadilini öğrenememekle beraber, ülkesini işgal eden işgalci güçlerin ve beraber yaşadığı batılı toplumların dilini öğrenerek süreç içerisinde asimile olmaktadır.

Müslüman Kürt toplumunu Avrupa'da bekleyen başka bir tehlike ise misyonerlerdir. Klasik sömürgenin yaşandığı dönemlerde misyonerler bu coğrafyalara giderek insanları Hıristiyanlaştırırlarken, günümüzdeki modern sömürgecilik tarzıyla birlikte misyonerlerin de çalışma tarzları bu paralelde değişim göstermektedir. Bu yeni süreçle birlikte insanlar misyonerlerin ayağına gidecek bir hale getirilmiştir. Özellikle yasal olmayan yollarla Avrupa kıtasına ulaşan bir çok Kürt göçmen, (özellikle dünyanın dört bir tarafından Avrupa'ya akın eden Müslüman mülteciler hedef alınmaktadır) yasal oturum izni almak için ya da o ülkeye resmen vatandaş olabilmek için çoğu zaman misyonerlerin tuzaklarına düşmektedirler. İnançlarını ve dinlerini değiştirmeleri ve Hıristiyan olmaları karşılığında kiliselerin referanslarıyla oturum izni ya da vatandaşlık hakkı elde edebilmektedirler. Özellikle Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nde misyonerlerin yoğun çalışmaları göze çarpmaktadır.

Avrupa'yı 'umutların kıtası' ya da kurtuluşun ve özgürlüğün coğrafyası olarak gören mazlum Kürt halkı, asıl sorunların ve tuzakların bu coğrafyalarda kendilerini beklediklerini unutmamalıdırlar. Emperyalizm tıpkı insan kanıyla beslenen bir vampir gibidir. Yaşam kaynağı sadece insan kanı ve etidir. Bunlara ulaşamadığı zaman yaşamı son bulacaktır. İnsanların inancını sömürür ve kendi inançsızlığını enjekte eder; insanların maddi ve manevi değerlerini sömürür ve kendi değersizliklerini dayatır; insanların umutlarını gasp ederek kendi umutsuzluğunu aşılar; insanların emeklerini sömürerek köleliği reva görür; insanların akıl ve zekâsını çalıştırarak kendi düzeninin varlığına sunar… Ve ancak bu şekilde kendi varlığını sürdüre bilir.

Bizler bugün sürgünlerde yaşayan milyonlarca Müslüman Kürte şu tavsiyede bulunmaktayız; içerisinde yaşadığınız toplum ve yaşamın hiçbir aldatıcılığına kanmamalısınız. Bütün maddi ve manevi değerlerinize sıkı sıkı tutunmalısınız. Sahip olduğunuz inanca, tarihe, dile, edebiyata, kültüre ve sanata canlarınız pahasına da olsa sahip çıkmalı ve bu emaneti yeni nesillere sağlıklı bir şekilde miras bırakmalısınız. İnsanı insan yapan özellikleri ve değerleri hiçbir zaman kaybetmemelisiniz. Unutmamalısınız ki maddi ve manevi değerlerimiz hepimize bırakılan bir mirastır ve bizler de bu mirası bizden sonraki nesillere bırakmakla yükümlüyüz, bu sorumluluk ve bilinçle hareket etmeliyiz.


Avrupa'daki Kürtlerin Nüfus Dağılımı

Bu gün Kürt halkı, gerek Kürdistan'da olsun gerekse de diaspoaralarda olsun Kürdistan kimliğine sahip olamadığı için tam olarak sahip oldukları nüfus bilinmemektedir. Resmi nüfus verileri ise sürekli olarak Kürtlerin nüfüsunu az göstermeye çalışmıştır. Bu günün şarlarında elimizde bulunan resmi veriler Kürt nüfusunu tam olarak belirtmemektedir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin (AKPM) 4 Ekim 2006 çarşamba günü görüşüp onayladığı Kürtlerle ilgili rapor ve bu rapordaki önerilere uygun olarak aldığı 1519 nolu karara göre; Kürt nüfusunun dağılımını şu şekilde olduğunu iddi etmiştir; Raporda, Kürdistan'ı aralarında bölüşmüş olan dört ülkedeki (her ne hikmetse beşinci parça olan Kafkasya Kürtistanı'nı Kürdistanın bir parçası olarak kabul etmiyorlar. Y.N) Kürt nüfusunun Batı Avrupa'da 1,3 milyon dolayında olduğu ifade ediliyor. Bu rakamlar belirlenirken acaba kriter alınan noktalar nelerdir bunların da belirtilmesi gerekmektedir. Bugün yeryüzünde 50 milyonun üzerinde Kürt yaşamaktadır. Son yıllardaki yoğun göçlerle birlikte sadece İstanbul'da 4-5 milyon civarında Kürt yaşamaktadır ve bu durum da İstanbul'un en büyük Kürt şehri olduğu anlamına gelmektedir. Avrupa'da yaşayan Kürtlerin nüfusları hakkında verilen bu rakamlar ise sadece resmi olarak kayıtlarda bulunan Kürtlerin sayısını belirttiğini ve kaçak yaşamak zorunda kalan milyonlarca Kürd'ün nüfusunun bu rakama dahil edilmediği göz önüne alındığında resmi rakamların gerçeklerden ne kadar uzak olduğu anlaşılacaktır.

Bugün Avrupa'da Kürtler yoğunluklu olarak Almanya'da yaşamaktadırlar. Bunun dışında Fransa, İtalya, Belçika, Danimarka, Hollanda, İsveç, İsviçre, Norveç, Finlandiya, Lüksenburg, Avusturya, İngiltere, Yunanistan'da ve son yıllarda da yoğun olarak Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nde yaşamaktalar. Avrupa kıtasının dışında da Kürtlerin yaşadığı bazı batılı ülkeler de var, bunlar ağırlıklı olarak A.B.D, Kanada ve Avustralya'dır. Sürgünlerde yaşayan Kürtlerin nüfusları hakkında resmi kaynakların dışında sağlıklı bir nüfus araştırılması yapılamadığı için biz de burada tam ve net rakamlar veremiyoruz.

Dipnot:
(1) (Engin Arın. Uranus. Atatürkçülük Kültür Yay. İstanbul, 1971, s. 6.

KAYNAK: http://www.seyhsaid.cwsurf.de/Kurd_t...asporasi_6.htm

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi