07-29-2010, 16:21 | #1 |
Yavuz Bahadıroğlu "Siviller askeri mahkemede yargılanmalı mı?"
Hurşit Ayabakar; “Anayasa Mahkemesi, bir süre önce askerlerin sivil mahkemelerde yargılanamayacağına ilişkin bir karar verdi biliyorsunuz Merak ettiğim şu: Osmanlılarda bu işler nasıl yapılırdı? Örneğin üst düzey askerler mahkemelerde yargılanabilir miydi?” • Evet, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören kanunu, CHP’nin iptal istemiyle açtığı dava sonucu, Anayasa Mahkemesi iptal etmişti... Osmanlı’daki uygulamaya gelince... Öncelikle belirtmem gerekir ki, Osmanlı’yı “önder devlet” yapan “temel ilke”lerin başında “hukukun üstünlüğü” kavramı gelir... Hukuk, Osmanlı’nın yönetim şemasında “en büyük güç”tür. Padişah ve teb’a (millet) bu güce tabidir. Bu sistem içinde “yargıç” öylesine dokunulamazdır ki, Bursa Kadısı Molla Şemsüddin Muhammed Fenari (kısaca Molla Fenari), devrin padişahı Yıldırım Bayezid’i “Namazlarını cemaatle kılmadığı” gerekçesiyle mahkemeden kovduğunda, padişahın sesi çıkmamış, azarlanmayı sineye çekip başı önünde sarayına dönmüş ve meşhur “Yıldırım Camii”ni bu olay üzerine yaptırmıştı. Fatih Sultan Mehmed’in, Fatih Camii’nin sütunlarını kestiren Rum Mimar İpsilanti Efendi ile zamanın İstanbul Kadısı Sarı Hızır Çelebi’nin huzurunda yüzleşmelerini eminim hatırlıyorsunuzdur. Fatih, mimarın elini kestirmiş, Kadı’ya şikâyet edilmesi üzerine de mahkeme huzuruna çıkmıştı. Mahkeme, Padişah’ın da elinin kesilmesine karar vermişti. (“Fatih Sultan Mehmed” isimli kitabımızda bu konuda detay bulabilirsiniz, Nesil Yayınları 444 24 14)... Yavuz Sultan Selim’den de bir örnek verelim... Bilirsiniz, Yavuz Padişah öfkesi burnunda bir padişahtı. Öfkesine yenildiği günlerde töreye aykırı bir ferman yayınladı... Şeyhülislam Zembilli Ali Cemali Efendi, bunu öğrenir öğrenmez hışımla saraya gitti (Padişahların Şeyhülislamla görüşmemek gibi bir lüksleri yoktu). Padişah’a yanlış yolda olduğunu söyledi. Daha beter öfkelenen Yavuz, “Dikkat et Efendi, artık dünya işlerine de karışmaya başladın” deyince, Zembilli, “Senin ve devletinin selameti içün dünyana karışırsam ne olmak ihtimali vardur?” dedi, “Sana şeriatın yolunu gösteriyorum, dinlemezsen hakkında fetva veririm.” Padişahı azletmekle (görevden almakla) tehdit ediyordu. Zaten böyle bir yetkisi de vardı. O yetkiye dayanıyordu. Diyeceğim şu ki, Osmanlı Devleti’nde, aynı zamanda “başkomutan” ve hattâ “dini lider” olan padişahlar bile “sivil mahkeme”lerde yargılanırlardı. Bu konuda padişahların hiçbir imtiyazı yoktu. Zamanı geldiğinde yargıya hesap vermekten kaçınamazlardı. Günümüzde ise bazıları kendilerini “imtiyazlı” görüyor. Yargılanmayı içlerine sindiremiyorlar... Mecbur kalmaları halinde ise işi kendi aralarında çözmek istiyorlar... Ast-üst ilişkisinin belirleyici olduğu bir kurumda, bu yargılama sisteminin sağlıklı işlemesi mümkün mü? Hadi siz söyleyin: Bir hâkim teğmenin bir generali doğru düzgün yargılayabileceğine inanıyor musunuz?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|