08-19-2010, 18:06 | #1 |
Hasan Karakaya "Bakmayın “Hayır” dediklerine... Gönülleri “Evet”ten yana!"
Gerek miting meydanlarında, gerek televizyon ekranlarında yapılan konuşmaları ilgiyle izliyorum... “Kimin ne dediğini” veya “aslında ne demek istediğini” ya da “nasıl anlaşıldığını” anlamak için de gazetelerdeki “haber” ve “yorum”ları okuyorum... Görüyorum ki; hemen herkes “Erdoğan’ı haklı çıkarmak” için seferber olmuş durumda... Güya “Erdoğan’a cevap” veriyorlar, onun “yanlış” söylediğini ispatlamaya çalışıyorlar ama, sonuç şu: Meğer “Erdoğan haklı” imiş!.. “Ruh üçüzleri” iddiasında da haklı çıktı Erdoğan, “villa” meselesinde de... “Boy değil, soy önemli” derken de haklıydı, “medyanın taraf tuttuğunu” söylerken de... Ne kadar “aksini ispat” etmeye çalışsalar da, “dolambaçlı yollar”ın sonu, “Erdoğan’ın haklılığı”na çıkıyor!.. İşte bu yüzden diyorum ki; “Siz Erdoğan’ın haklılığını ispatla görevli memurlar mısınız?.. Çünkü siz, Erdoğan’ın yanlış söylediğini ispat etmeye çalışırken bile, doğru söylediğini itiraf ediyorsunuz!.. Yoksa siz, Evet’çi misiniz?” ABD KİM Kİ, “ÜLTİMATOM” VERSİN? Buyrun, “son olay”dan başlayalım... Erdoğan, Pazartesi akşamı Habertürk Televizyonu’nda Yiğit Bulut’un sorularını cevaplandırırken, “Medya, AK Parti iktidarının 7,5 yılda yaptıklarını görmezden geldi... Duble yolları da yazmadılar, hastane çilesine son verildiğini de!.. TİKA’yı da görmediler, okullara bedava kitap dağıtmamızı da... Yolsuzluk yapan bir iktidar, hiç bu kadar yol yapabilir miydi?.. Ama muhalefet liderlerinden biri, bir çeşme açılışı yapsa, birinci sayfalarından kocaman veriyorlar!” Erdoğan, bu “sitem”inde haklıdır... Çünkü ben, gayet iyi hatırlıyorum... Bugün “Karadeniz Sahil Yolu”nun ve “Bolu Dağı Tüneli”nin açılışına yeterince yer vermeyenler, 1990’lı yılların başında müteveffa Erdal İnönü’nün Çatalca’da yaptığı “Umumi Tuvalet”in açılış törenine, hem de birinci sayfalarında kocaman yer vermişlerdi!.. Söyleyin Allah aşkına; “Cumhuriyet tarihinde yapılanın iki katı” kadar, yani “11 bin 500 kilometrelik Duble Yol”un yanında, “umumi tuvalet”in lâfı mı olur?.. Olur elbette!.. “Candaş” ve “yoldaş” medya olunca; “AK Parti’ye düşmanlık”, bir “Türkiye düşmanlığı”na dönüşüverir!.. Alın işte... Toronto’daki G-20 Zirvesi’nde Erdoğan’la görüşen Obama, “ültimatom” vermiş!.. ABD’nin özellikle “insansız uçak alımı” konusunda “Türkiye’ye engel çıkaracağı” ikazında bulunmuş!.. Financial Times gazetesi de bu olayı “Türkiye’ye ültimatom” başlığı ile vermiş!.. Bu olay üzerine; “Muhalefet”inden “medya”sına öyle bir sevindiler ki, bir tek zil takıp oynamadıkları kaldı!.. “ABD’den Türkiye’ye ültimatom” haberi onları o kadar mutlu etti ki, hastane koridorunda bir hemşire yanlarına gelip; “Gözünüz aydın, nurtopu gibi bir oğlunuz/kızınız oldu” dese, bu kadar sevinmezlerdi!.. Sanki; “kölelik sistemi” yürümektedir... Obama “Beyaz Efendi”dir, Tayyip Erdoğan da “ayakları prangalı zenci bir köle!” Sanki; ABD kocaman bir devlettir, Türkiye de onun küçük bir eyaleti!.. Muhalefet ve medya, Türkiye’de “kurtarılmayı bekleyen bir azınlık”tır, ABD de onları “kurtarıcı” bir güç!.. Bu kadar sevindiler “ABD’nin ültimatomu”na!.. Bir tek, zilleri takıp, sokaklara fırlamadıkları, şıkıdım şıkıdım oynamadıkları kaldı... Kimbilir, bizler “Teravih Namazı”nda iken onu da yapmışlardır da, biz duymamışızdır!.. Yapmayın Allah aşkına; Bu yaptığınız “AK Parti düşmanlığı” filan değil!.. Bunun adı; Resmen ve alenen “Türkiye düşmanlığı”dır!.. Ne yani; “AK Parti Hükümeti’ne ültimatom” verilmesi, “Türkiye’nin menfaatine” bir olay mıdır ki, bu kadar seviniyor, bu kadar “şehvet”e kapılıyorsunuz?.. Ama, gördünüz işte, o sevinciniz de kursağınızda kaldı... İngiliz The Financial Times gazetesinin haberi “Beyaz Saray kaynaklı” idi... Ne ilginç değil mi, İngiliz gazetesine “yalanlama” da “Beyaz Saray”dan geldi... Beyaz Saray Sözcü Yardımcısı Bill Burton, yaptığı açıklamada, “Bunlar da nereden çıktı” deyip, ekledi: “Türklerle bir diyalog mevcuttur ancak bu türden bir ültimatom sözkonusu değildir!” Doğru olan da budur!.. Çünkü Türkiye, kendisine “ültimatom” verilecek bir “çadır ve kabile devleti” değildir!.. Ve ayrıca; Türk Hükümeti’nin başında, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton karşısında, “ezik-büzük, süklüm-püklüm” oturan, “süt dökmüş kedi mahcubiyeti” ile konuşan Bülent Ecevit değil, “başı dik” bir Tayyip Erdoğan oturmaktadır!.. Kaldı ki; Bugünün şartlarında; “Türkiye’nin ABD’ye olan ihtiyacı”ndan çok, “ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı” vardır!.. Lâfı uzatmanın alemi yok... Tayyip Erdoğan; medyanın “AK Parti karşıtlığı”na “sitem” ederken, ne kadar haklı olduğu bir defa daha gözler önüne serilmiştir!.. Bu medyanın; “Türkiye medyası” mı, yoksa “mütareke basını” mı olduğu, bir defa daha gözden geçirilmelidir!.. Merak ediyorum; “ABD’nin kucağında oturmak” bu kadar mı zevk veriyor, bu kadar mı mutlu ediyor bunları?.. MHP MEDYASININ DERDİ DE HÜKÜMET! Şu işe bakın; kartel medyası “ABD’nin Türk Hükümeti’ne verdiği terörle mücadele desteğinin kesilmek üzere olduğunu” yazıp, “iplerin kopması”ndan sevinç duyacaklarının işaretini verirken, “ülkücü”leri elinden kaçırmak istemeyen “MHP medyası” da, aynı Hükümet’i “ABD yandaşı” olmakla suçluyor!.. Hangisi doğru?.. Hükümet’in “ABD yandaşlığı” mı, Yoksa “ABD’nin hükümet karşıtlığı” mı?.. “Kartel medyası”na göre; ABD, “ültimatom” verecek derecede AK Parti’yi gözden çıkarmıştır!.. “MHP medyası”na göre ise, “ABD, hükümete desteğini arttırmıştır!” Onlara göre; “ABD, AK Parti Hükümeti’ne destek” vermektedir, çünkü PKK bile tavır değiştirmiş ve PKK’dan “Referandumda Evet” sesleri çıkmaya başlamıştır!.. “MHP medyası”na göre; “Bebek katili Apo”, İmralı’dan BDP’ye gönderdiği talimatta, “Referandumda boykot uygulamayı bırakın!.. Halkımız özgürdür, bırakın nasıl oy kullanırlarsa kullansınlar” demektedir!.. Öyle anlaşılıyor ki; PKK’nın “eylemsizlik” kararı almış olması, “MHP cenahı”nda “Hükümet’e destek” olarak algılanmaktadır... Oysa, “gerçek” şudur: Apo veya PKK, bu kararı almak zorundaydı... Bunun birinci sebebi: Apo veya PKK, “Kürt tabanı”na “söz geçiremez” olmuştu... Çünkü Kürtler, “Apo ve PKK’ya rağmen” referandumu boykot etmeyecekler, sandığa gidip oy kullanacaklardı!.. Apo, PKK ve BDP, işte bu tabanın sesine kulak vermek ve “boykot” kararını gevşetmek zorunda kaldı... Madem taban “kararlı”ydı, o halde onlara düşen, bir anlamda “erkeklik bende kalsın” demekti!.. İkinci sebep: Malûm, ABD; “muharip asker”lerini çekti Irak’tan... Geriye “memur” ve “eğitici” askerler kaldı... “ABD’nin Irak’tan çekilmesi” demek, PKK’nın “desteksiz” kalması demek... PKK, “Türkiye ile karşı karşıya” gelmektense; en azından “önünü görünceye” kadar “eylemsizlik” kararı almak zorunda kalmıştır!.. Yani, bunun “AK Parti’ye destek”le filan ilgisi yoktur!.. Mecbur kalmıştır o kararı almaya!.. DİN ADAMLARINA TEHDİT NİYE? Tabiî, “MHP medyası” bu durumu “referandumda saflar netleşmeye başladı” olarak yutturmak istiyor halka!.. Ama şunu gözlerden kaçırıyor: Referandumda “Hayır” diyen MHP, şu anda “CHP’nin safında” değil midir?.. Ya da, düne kadar “BDP ile aynı safta” değil miydi?.. Kaldı ki, BDP’den, net olarak bir “evet” açıklaması yapılmamıştır... Tam aksine; “sözde eylemsizlik” kararı alan PKK, şu anda Siirt ve Van’da bildiriler dağıtmakta, “din görevlilerini, muhtarları ve kanaat önderlerini işbirlikçilikle suçlamakta, ölümle tehdit etmekte”dir!.. Bu “tehdit”in sebebi nedir?.. Çünkü din görevlileri ve kanaat önderleri; “Şiddetin ve insan öldürmenin İslâm’da yeri olmadığını” söylemekte, “PKK’nın dini istismar ettiğini” haykırmaktadır!.. Söyleyin Allah aşkına; Din büyüklerini “ölümle tehdit” eden bir örgüt, “AK Parti ile aynı safta” olabilir mi?.. Ama “MHP medyası”nın “kuyruk acısı” başka!.. Onlar, böyle yazmakla, “Erdoğan’a misilleme” yapıyorlar... Tayyip Erdoğan diyor ya; “CHP, MHP, BDP ve bir de YARSAV aynı safta buluştular!” Bunlar, işte onu “çıkarmaya” çalışıyorlar!.. Ama şunu bilmiyorlar: “AK Parti; CHP ve BDP ile aynı safta olamaz!” Ne var ki, MHP’nin, “CHP ile aynı safta” olduğu gerçeği inkâr edilemez!.. Hem de, “MHP tabanı”na rağmen!.. TÜRKEŞ YAŞASA, “EVET” DERDİ! “MHP tabanı” demişken, buyrun bir örnek verelim... “Merhum Alparslan Türkeş’in 53 yıllık arkadaşı” ve aynı zamanda Hergün gazetesinin sahibi Ali Sahir Nariç diyor ki; “MHP tabanı, yönetimle aynı düşünmüyor... Hayır kampanyası MHP’yi marjinal bir parti haline getiriyor... MHP, Türkeş’in misyonunu sürdüremiyor... Türkeş, 1995 seçim beyannamesinde; Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, üniversiteler ve HSYK’nın değiştirilmesini önermişti... Yapılmak istenen Anayasa değişikliği, 9 Işık idealleriyle de örtüşüyor.” Şu hâle bakın; “Solcular”ın yapmayı vaat edip de yapamadığı... “MHP’liler”in söyleyip de hayata geçiremediği hemen her şeyi AK Parti yapmaya çalışıyor ama, yine de “Hayır” diyorlar!.. Bu “Hayır”ın altında, biraz da şu düşünce yatıyor olmalı: “AK Parti her şeyi yapacaksa, bize ne gerek var?.. Siyasetten hepten silinip yok olmamak için, hayır!” Ne dersiniz, “hayır”ların temelinde, böyle bir “kıskançlık” duygusu da olamaz mı?.. DERSİM’DE TEK GERÇEK VARDIR: SOYKIRIM! Gelelim, “Dersim katliamı” olayına... Tayyip Erdoğan, “Dersim’i CHP bombalattı” deyip, “beyinlere bir kazık çaktı” ya, şimdi onu “çıkarmaya” çalışıyorlar... Yok efendim; o bombalama işi “vergi vermedikleri” için değilmiş de, “ayaklanmayı bastırmak” içinmiş!.. Yok efendim; Dersim’deki “Kürdistancı” kadro CHP’ye değil de, “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı” ayaklanmış!.. O zaman İsmet İnönü “Başbakan” imiş ama Atatürk de “Cumhurbaşkanı” imiş!.. 1938’deki ikinci isyanı da, Celal Bayar, çok daha “kanlı” şekilde bastırmış!.. Sebep, ne olursa olsun... İster “vergi”den dolayı olsun, ister “isyan”dan!.. Nihayetinde, orada bir “katliam” yapılmış mı?.. O zaman iktidarda “CHP” var mı, elbette var!.. O halde daha ne?!? “Emri veren” ha o olmuş, ha bu; ne fark eder ki?.. Bu “Alevî vatandaşlar”dır ki; bugün Cemevleri’nde “Hazreti Ali (r.a.)’nin fotoğrafı”(!)nın yanına bir “Atatürk portresi” asıyor, “referandumda hayır” diyeceklerini açıklıyor ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma törenlerinde AK Partili bakanlara “yuh” çekip, Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Beklenen mehdi(!)miz hoş geldin” diye kucak açıyorsa, daha ben ne diyeyim?.. “Faşist bir operasyon”a rağmen, hâlâ o “statüko ve bürokrasi zihniyeti”ni destekliyorlarsa, tepe tepe kullansınlar CHP’yi!.. O CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gittiği yerlerde göğsünü gere gere “Dersimli, Alevi ve Kürt” olduğunu niye söylemiyor, niye “Akşehirli” olduğunu iddia ediyor?.. Bu da “Alevilere bir şey hatırlatmıyorsa”, boşverin gerisini!.. İster “CHP’ye” karşı, ister “Türkiye Cumhuriyeti”ne karşı; dün “isyan” çıkaran ve “soykırım”a maruz kalan Dersim’lilerin torunları, bugün “CHP’nin başında ve kodrolarında”dır ya, bu “çelişki”yi var mı bir izah edecek?!?.. Uzun lâfın kısası; Hemen herkes, “aksini ispat” etmek için debelenirken, aslında Tayyip Erdoğan’ı haklı çıkardıklarının farkında değiller!.. “Ağız birliği” etmişçesine, “AK Parti’ye çalışıyor!” “Bremen mızıkacıları” gibi, hep bir ağızdan “Hayır” diyorlar ki, “Evet”in oranı yükselsin!.. Tayyip Bey, bunlara “teşekkür” etse yeridir!.. HSYK’nın darbe girişimi “Doğru”yu yazdın mı, insanlar “gerçek”leri öğreniyor ama beyefendiler fena halde rahatsız oluyorlar... Rahatsız olmakla kalsalar yine iyi... “Topyekûn savaş” ilân edip, “10 dâvâ birden” açıyorlar!.. Biliyorsunuz, “10 HSYK üyesi” tarafından hakkımda dâvâ açıldı... Onun için diyorum ya; “doğru”yu yazdın mı, hop oturup hop kalkıyorlar!.. Peki, “doğru”yu yazmayıp da ne yapacağım?.. Ne yani; “HSYK’daki darbe girişimi”ni yazmayayım mı şimdi?.. Koca koca adamlar; İstanbul, Erzurum ve Diyarbakır’daki “özel yetkili hakim ve savcıları” görevlerinden alıp, yerlerine “kendi adamlarını” atamaya çalışmakla, bir anlamda “Ergenekon ve Balyoz dâvâlarına karşı darbe” yapmaya çalışmadılar mı?.. “Darbe”leri, hep “üst düzey askerler” yapmaz ki!.. HSYK’daki “üst düzey yargıçlar” da dün bir “darbe girişimi”nde bulunmuşlar ama Allah’a şükür ki, “geri püskürtülmüşler” de, teşebbüs amacına ulaşamamış!.. Eğer başarıya ulaşsalardı; Ne Ergenekon sanığı” kalırdı ortada, ne Balyoz sanığı!.. Kısacası, “HSYK’nın darbe girişimi” direkten döndü... Milletimize ve “Türk yargısı”na büyük geçmiş olsun!..
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|