![]() |
#1 |
![]() İslam Dünyasında hilafet tartışmaları
![]() Asırlarca İslam ümmetinin birliğinin, beraberliğinin, güç ve kuvvetinin sembolü olan İslâm tarihi boyunca Müslümanlar için çok önem arz eden siyasi müessese konusundaki tartışmalar ilginç boyutlar kazanarak sürüyor Dünyada her geçen gün daha yüksek sesle tartışılan Hilafet tartışmalarınının Türkiye'deki yansımalarının tartışılmasına katkı sağlayacak iki yeni eser yayınlandı. Eserlerden biri Reşit Rıza'ya diğeri Ahmet El Katip'e ait. Türkiye Cumhuriyeti'nde hemen her dönem tartışma konusu edilen Hilafet meselesi, bugünlerde İslam Dünyasında daha yüksek sesle ve farklı açılımlarla sürüyor. Hilafet konusundaki fikir tartışmaları Türkiye'yi de etkiliyor. Özellikle Vakit ve Milli Gazete yazarı Ortadoğu Uzmanı Mustafa Özcan köşe yazılarında sık sık bu konuya değinerek, İslam dünyasında gerek Hilafet Modelleri gerekse Hilafetin nasıl yeniden hayata geçirileceği konusundaki fikirleri ve tartışmaları Türk okurlarına zaman zaman aksettirmeye gayret ediyor. Fakat tabi ki bu hassas mesele sadece alıntılarla ve köşe yazıları ile gerçek boyutlarıyla kavranacak türden değil. Mana Yayınları bu konuda kaleme alınmış iki önemli eseri Türkçe'ye kazandırarak, tartışmaların daha bilinçli ve makro bakış açısıyla sağlanmasına katkıda bulundu. Mayıs ayında Iraklı yazar Ahmet El Katip'in Sünni Siyasal Düşüncenin Gelişimi konusunda kaleme aldığı Demokratik Hilafete Doğru adlı eseri yayınlayan yayınevi bu ay içinde de Seyyid Muhammed Reşit Rıza'ya ait En büyük Önderlik Hilafet adlı eseriyle konuya yeni ve önemli bir katkıda bulundu... Reşit Rıza'nın kitabının çevirisine imza atan Mehmet Çelen'in kitabın girişine yazdığı notlar, hem hilafet konusunun tarihi önemini hem de eserin hilafete nasıl baktığı konusunda yeterli ipuçlarını veriyor. Kitaptan... Bir kaç söz.... Hilafet, İslâm tarihi boyunca Müslümanlar için çok önemli bir konu olmuş, her zaman sahiplenilmiş ve asırlarca korunmuş siyasal bir müessesemizdir. Halifelik, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ilk halifesi Hz. Ebu Bekir’den son halifeye kadar, Müslümanlar tarafından baş tacı edinilmiştir. Halifelik, asırlarca Müslüman ümmetin birlik ve beraberliğinin, güç ve kuvvetinin sembolü olmuştur. Halife de, ilk asırlardan itibaren bütün Müslümanlar adına karar alan, uygulayan, İslâm ordularını komuta eden siyasî bir iktidar olarak ümmetin tek temsilcisi olmuştur. Hilafet, tarihte akaid kitaplarımızın da konusu olmakla birlikte, aslı itibariyle fıkhın konusu olmuştur. Hilafet, toplum hayatının yönetimle ilgili alanını teşkil eden siyaseti, siyasetin icra edilmesini, yönetimin meşru kılınmasını, bu meşruiyetin devamını, alınan kararların geçerliliğini, fertleri ve toplumu bağlayıcılığını esas almıştır. Bütün bunlar da fıkhın konusunu oluşturmuştur. Çünkü fıkıh, şer’î amelî hükümleri konu edinen bir ilim dalıdır. ![]() Bu kitap saltanat yıkılırken ve T.C. kurulurken yaşanan gelişmelerin "Resmi Tarih" dışında çekilmiş resmi ve tutulmuş kaydıdır. Mana Yayınları: www.ilimyurdu.com 0212 533 05 35 Reşid Rıza, bu eserinde geçmiş ulemanın hilafetle ilgili fikir ve düşüncelerini değerlendirmiş, bu görüşleri derinliğine müzakere etmiştir. İslâm tarihinde örnek hilafetin, Raşid Halifelerin hilafeti olduğunu açıklamış, “sahih hilafeti” bu şekilde nitelemiştir. Saltanatın veya zorla ele geçirilmiş emirliğin kesinlikle hilafet olamayacağını delilleriyle ortaya koymuştur. Hatta meşhur sosyolog İbn Haldun’un kabul ettiği “mütagallibe asabiyet” kavramını ve yönetim şeklini de geniş bir şekilde eleştirmiştir. Ayrıca Osmanlı hilafetini, elde ediliş biçimini ve 20. yy. başındaki uygulamaları ilmî olarak konu edinmiş, o günün şartlarına uygun çok ciddi öneriler getirmiştir. Osmanlı’daki hilafeti devre dışı bırakarak, yeni hilafet arayışlarına ve hilafet tesis etmek isteyen siyasî otoritelere de çok ciddi tenkitler getirmiştir. Eserin tamamı 41 ana başlıktan oluşmuş ve her başlıkta, hilafetle ilgili bir konu geniş bir şekilde incelenmiştir. Müellifimiz sonuç bölümünde de çok önem verdiği on ayrı konudan bahsetmiş ve kendi görüşlerini açıkça ifade etmiştir. Dipnotların sonlarında herhangi bir not yoksa onlar tamamen yazarın kendisine aittir. Bize ait olan kısımların sonuna, (mtrc. notu) şeklinde bir ifade koyduk. Arapça asıllarında genelde âyetlerin sûre adı, sırası ve âyet numarası verilmemiştir. Mümkün olduğu ölçüde, tercümemizde bunları belirtmeye çalıştık. Ayrıca eser, yakın tarih okumaları açısından da oldukça önemli bir belge niteliğindedir. Özellikle 20. yy. başlarında sömürgeci Batı güçlerinin hilafete bakış açısını ve İslâm dünyasındaki farklı görüşleri ilk ağızdan ve ilmî olarak okuma fırsatını elde etmekteyiz. 20. yy.da yetişmiş büyük bir İslâm âlimi olan Reşid Rıza’nın kaleminden, 1908 Osmanlı İhtilali’nden sonra, Osmanlı Devleti’ni yöneten İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin hilafete bakışını ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bakış açılarını doğru bir şekilde değerlendirmemiz mümkündür. Siyasî tarih ve şer’î siyaset çalışmaları yapan araştırmacılarımız için de, mutlaka okunması ve dikkatle tetkik edilmesi gereken bir kitaptır. İstanbul, 25.10.2009 / Mehmet Çelen Kitaptan bir bölüm...Batılılaşmışların, Dini Yok Etmek İçin Aradıkları Vesileler Bu hususta, İttihatçıları kararsız olmaya sevk eden bazı engeller ve gerekçeler vardır. Değişik engeller, onları her istediklerini yapmaktan alıkoymaktadır. Bu engelleri aşmak için çeşitli yollara başvurdular: 1. İnkârcılık ve dini ihmali yaymak. İttihatçılar, başta askeri okullar olmak üzere tüm resmi okullarda ve halk arasında inkârcılık ve dinsizliğin yayılmasına çalıştılar. Bu amaçla, değişik üsluplarda yazılmış kitaplar ve makaleler hazırladılar. 2. Orduda ve okullarda verilen eğitimi kavmiyetçilik anlayışına dayandırmak. İttihatçılar, kavmiyetçilik duygusunun dini duygunun yerini alması için her şeyi seferber ettiler. Tarih bilinci olarak İslâm yerine Türklüğü koymak istiyorlardı. Amaç, Türklerin İslam tarihi ve İslâm tarihindeki Raşid Halifeler ve diğerleri gibi, büyüklerle övünmeyi bırakıp kötü de olsa kendi Türk büyükleriyle övünmesini sağlamaktı. Öğrencilere ve askerlere bu amaçla hazırlanmış marşlar okuttular. 3. Hükümet işlerinde aşamalı olarak İslâmi olan her şeyi kaldırmak. Bu amaçla önce Meşihat-i İslâmî/Şeyhülislâmlık makamının gücünü zayıflattılar. Derken şer’î mahkeme reisliğini de bu makamdan alıp, medeni kanunları yürürlüğe koydular. 4. Dinî eğitim ve öğretimi zayıflatmak. İttihatçılar, bu amaçla dinî eğitim veren okullardan mezun olacak öğrencilere bir sınırlama getirdiler. Bu mezunların, dini ve şeriatı korumaya güç yetiremeyecek şekilde zayıf olmasına dikkat ettiler. 5. Hilâfet ve saltanatı yetkilerinden arındırarak bir süre paravan olarak kullanmak. İttihatçılar, halkın çoğunluğunun ancak halife (sultan) söylerse uyacağı hususlarda amaçlarına ulaşmak için bir süre halifenin isminden yararlandılar. Hatta Sultan Mehmet Reşad’ın haberi olmadan, onun imzasıyla irade-i seniyyeler çıkardıkları şayiası yaygındır. 6. İslâmî edep ve ahlâkı bozmak. Bu amaçla Müslüman kadınlara açılma izni verdiler. Daha önce yalnızca gayrimüslim kadınlar için geçerli olan tüm durumlarda Müslüman kadına da izin çıkardılar. Nitekim Emir Şekîp Arslan’ın bir sohbet sırasında aktardığına göre, I. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’u ziyaret eden Alman Kralı, Türk kadınlarının açık saçık gezdiğini görünce Sadrazam Talat Paşa’ya sitem etmiş, bu konuda kendilerinin yaşadığı ahlâkî ve iktisadi çöküntüden yakınarak şöyle demişti: “Bütün bunlardan dininiz sayesinde korunabilirsiniz, siz bunu kendi elinizle mi yıkacaksınız?” *** ![]() Uzun süre Müslümanları meşgul eden, kiminin olumlu kiminin olumsuz cevap verdiği bir soru. Olumsuz cevap verenlerin bazıları “İslam”ı terk ederek “demokrasi”yi seçerken, bazıları Demokrasiden uzak durarak İslam’ı tercih ederler. Gerçekte “İslam” ve “Demokrasi” birbiri ile çelişir mi Yoksa Demokrasi sadece bu zamana kadar kimilerinin “İslam” adıyla bize taşıdıkları totaliter düşünceye mi aykırıdır?.. Bu kitap klasik Sünni siyasi düşüncenin demokratik olmadığını ileri sürüyor... Mana Yayınları: www.ilimyurdu.com 0212 533 05 35 Yayınevinin geçtiğimiz aylarda neşrettiği Iraklı yazar Ahmet El Katip'in Demokratik Hilafete Doğru adlı çalışmasında ise daha ziyade siyasi bakış açıları ile dikkat çekiyor. Daha önce Kitabiyat yayınlarından heşredilen “Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi” adlı kitabında yazarı olan Ahmet El Katip'in mana Yayınları arasında çıkan bir diğer eseri ise “Şiilik-Sünnilik Nedenleri Tarihte Kalmış Siyasi Ayrılık” adını taşıyordu. Katip’in kitabı boyunca savunduğu ve ortaya koymaya çalıştığı temel düşünceyi; "Sünniliğin siyasi düşüncesi olan “hilafet” anlayışının savunulanın aksine dini hiçbir temelinin olmadığı ve hicri II. yüzyıldan başlamak üzere V. yüzyıla kadarki siyasi gelişmelere bağlı olarak dinileştirildiği" olarak özetlemek mümkün. 20. Yüzyılın başında Osmanlı’nın çöküşüyle siyaset sahnesinden tamamen çekilen hilafetin bu iflasının geri planında totaliter anlayışın olduğunu düşünen Katip’e göre tek çözüm, bu totaliter anlayışları terk ederek halkın yönetime katılımı, denetimi ve istişare esasına dayanan demokratik hilafet anlayışına dönmekten geçmektedir. Demokrasiye giden bu yol ise hilafet düşüncesinin eleştirisinden geçmektedir. Hilafet düşüncesinin eleştirisi de bu düşüncenin kaynağını, doğuşunu, tarihsel evrimini iyi tanımaktan geçmektedir. Katip kitabında, “Ne zaman siyasetin üzerindeki kutsallık gömleği çıkarılır ve tekrar medeni haline dönerse o zaman din adamlarının egemenliği sona erecek ve İslam dünyasının önünde demokratikleşme ufukları açılıverecektir.” diyerek demokratik Hilafet kavramının çerçevesini de şekillendirmiş oluyor. Kitaptan... " ‘Halifelik’ ve ‘demokrasi’yi bir potada eriten ‘demokratik hilafet’, yani yöneticilerin değil toplumun hilafeti ilkesini geliştiren İslami demokrasi düşüncesinin vurguladığı nokta budur. Burada artık halifelik yöneticilerin değil, toplumun egemenliği olacaktır. Diğer bir deyişle artık, ‘şura’yı bir kenara bırakan ve tarih boyunca toplumu pasifleştiren onun elinden ‘Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma’ gücünü ve her türlü haklarını alan formalite halifelik değil, gerçek halifelik söz konusudur. Artık çağdaş İslami akımlar ‘demokrasi’ kelimesine kapılarını açmışlar ve insanlara ahlaki değer ve kurallar vazedip siyasi alanı insan aklının tarihsel ve bölgesel şartlara göre yapacağı seçimlere bırakan İslam dininin diğer kültürlerden gelen siyasi-idari mekanizmaları alıp kullanmakta bir sakınca görmeyeceğini vurgulamışlardır.” Kitap hakkında son olarak şunu söyleyebiliriz ki yazarın Demokratik ifadesini kullanış şekli okuyanların bakış açılarına göre bir hayli tartışma götürecek türden...
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|