09-13-2010, 22:16 | #1 |
MUSTAFA ARMAĞAN-Tunceli halkı Dersim kıyımına rağmen neden CHP'yi tutar?
22 Ağustos 2010, Pazar Şaşırmak düşünmektir, tamam da, artık başımız dönmeye başladı. Osman Baydemir'in Kürtlere özerklik verilmeden bu işin çözülemeyeceğine dair açıklaması ve bunu basındaki bazı önde gelen kalemlerin normal karşılamaları yeterince ağır bir 'şok' değilmiş gibi, PKK'nın "eylemsizlik" kararı, üstelik bu kararın hükümetle görüşmek suretiyle alındığı yolundaki bilgiler ve BDP'nin referandumda "hayır"dan "evet"e çark etme manevraları sökün etti peşinden. Bu arada Başbakan Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında "ikinci Dersim polemiği" yaşandı. (Birincisi malum Onur Öymen'in kasım ayındaki gafıyla başlamıştı.) Böylece tarih de güncel hesaplaşmaların önemli ayaklarından biri haline geldi. Tartışmalar Dersim'i İsmet Paşa'nın mı yoksa Celal Bayar'ın mı bombalattığı üzerinden devam ediyordu ki, 19 Ağustos'ta HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu'nun açıklamaları bomba gibi düştü gündeme. Emekli General Pamukoğlu'na göre lafı evirip çevirmenin anlamı yoktu: Dersim'in imha emrini bizzat Atatürk vermişti. Bundan sonrasını Osman Pamukoğlu'nun ağzından dinleyelim: "Atatürk, Dersim isyanında Karadeniz Bölgesi'ndeydi, bizzat haritaya kırmızı ve mavi, kendisi işaretlemiştir 'Bizim kuvvetlerimiz ve isyancıların kuvvetleri' diye. Harekâtın nasıl yapılacağını ve ortadan kaldırılacağını bizzat kendisi eliyle yazmış ve şekillendirmiştir. Harita Trabzon'dadır. Hatta doğuda görevliyken, isyanlarda bulunan çok yaşlı bir Kürt vatandaş ile sohbet ettim. O isyanları bana anlattı. Söylediği söz, 'Mustafa Kemal Paşa başımıza taş yağdırdı'. İsyanları [başka] devletler nasıl bastırdıysa, Atatürk de öyle bastırdı. Bundan sonra olacaksa yine aynı şekilde bastırılacaktır." 28.6.1937 Ulus: Dersim'e bombalar yağdırılırken, İnönü deniz banyosunu ihmal etmiyordu. Emekli bir askerin ve bir parti başkanının bu sözlerini nasıl yorumlamak gerekir? 'Sıkıysa Atatürk'e de laf edin', diye cepheyi genişletmek ve Dersim'i Atatürk'ün icraatına dahil ederek yeniden dokunulmaz kılmak mıdır gayesi? Dersim dersini iyi çalışmamız gerektiği açık. Bir kere 'Dersim olayı'nın, en başta CHP'nin tabanını bir bıçak gibi iyiye böldüğünü görelim. Zira bugünkü adıyla Tunceli olan Dersim halkının katı bir şekilde CHP'yi desteklediğini seçim sonuçlarından biliyoruz. Normal şartlarda halkın, 1937-38 katliamını yaptıran CHP iktidarından nefret etmesi ve tek bir oy dahi vermemesi gerekmez miydi? Yani Dersimlilik kimliği ile CHP'lilik kimliğinin aynı kapta yer alması çok tuhaf. Ama mevcut durum tam tersini gösteriyor. Üstelik bugün CHP Genel Başkanlığı koltuğunda bir Dersimli oturuyor (her ne kadar 'Akşehirliyim' diyorsa da). Bunun sebebi ne olabilir? "Kurbanlık psikolojisi" mi? Yoksa 'Düşmanımın düşmanı dostumdur" ilkesi mi? Bu pek açık değil. Açık olan, 1936'dan itibaren Dersim'de bir "sömürge yönetimi"nin kurulmuş olmasıdır. Şaşırdınız belki ama dönemin basınını taradığınız zaman yöre insanının sık sık "haydut", "vahşi" ve "sergerde" olarak nitelendirildiğini görürsünüz. Cumhuriyet'in bölgeyi yeniden fetih stratejisi, orayı medenileştirmeyi amaçlamıştır. (Resmî dilde "ıslah" veya "reform" projesi denilir.) Yakalanan Dersimli aşiret liderleri (önde sağdan 2. ve 3.) Kamer ve Cebrail Ağalara Elazığ'daki Atatürk heykeli önünde böyle poz verdirilmişti (Altan, Sayı: 27, 22.6.1937). 1937'den önce Türkiye'nin en az okulu olan ili, 1940'lı yılların sonlarında kişi başına en fazla okul düşen ili haline gelir. Bu yatırımların amacı, bölgeyi eğitim yoluyla ıslah etmek, Cumhuriyet değerlerine sahip yeni bir nesil yetiştirmek ve Dersimli kimliklerini unutturmak, hatta ondan utanmalarını sağlamaktır. Böylece Dersim/Tunceli'de eskisiyle münasebeti bulunmayan yeni bir neslin yetişmesi amaçlanır. Dersimli kalmak, geriliği kabul etmektir çünkü. Aşağılanmamak için bütün acı hatıralar unutulur ve yeni ve ileri bir kimlik edinilir. Bu geçmişi örten kimlik, o zamandan başlayarak CHP'li kimliği olmuştur. İşte Tuncelililerin yaşadığı kimlik bunalımı bundan kaynaklanır. Dersim'in acılarını gündeme getirseler CHP'li kimliklerine çarpıyorlar, CHP'nin (ve Atatürk ile İnönü'nün) 1937-38'deki rolünü savunsalar bu defa kurbanları oldukları bir faciaya ses çıkarmamaları gerekiyor. Bir başka deyişle, Dersimli olmak ile CHP'li olmak şeklinde ikiye kesilmiş bir kimlikleri var Tunceli halkının. Osman Pamukoğlu'nun sözlerine henüz bir yorum getirmediğimin farkındasınızdır. İşte orada da bir bakış bölünmesi yaşandığını görüyoruz. Kendi sağlığında yapılan her şeyi Atatürk'e mal eden bir tarih eğitiminden geliyoruz. Tek kişinin haklılaştırılması üzerine oturtulmuş bu tarih anlayışının önündeki tuzaklardan birisi de, Dersim faciasıdır. Dersim'e gelince, Atatürk sisli bir bölmeye alınır ve ön plana nedense başbakanlar geçer. Halbuki mesela Montrö Antlaşması'nı İnönü yaptı denilmez, Atatürk'ün bir başarısı olarak anlatılır. Öyleyse Dersim'de neden Atatürk geri plana itilir? Bakın inkılap tarihi kitaplarına, aynı günlere rastlayan Hatay'ın bağımsızlığını kazanması üzerinde genişçe durulur ama Dersim'den tek kelime bahis yoktur. Neden? Dersim'in kendi deyişleriyle "medeniyete açılması" Cumhuriyet'in bir başarısı, bir "kazanımı" ise bu önemli olay neden bahse değer görülmez? Ve Atatürk'ün icraatı arasında sayılmaz? Efendim, Atatürk'ün Dersim'de olan bitenden haberi yoktu. Zaten çok hastaydı, operasyonları ona sormadan yaptılar. Seyyid Rıza'yı da Elazığ'a gelmeden çabucak astılar. O, duysa asılmasına izin vermezdi vs. vs. Peki aynı yıl Nyon Konferansı'na gönderdiği bakan Aras'la bizzat telgraflaşarak dış politikayı güdümüne almaya çalışan ve bu yüzden İnönü'yü devreden çıkaran Atatürk'ün Dersim gibi bir olaydan haberdar olmaması mümkün olabilir mi? Adına ister "katliam" deyin, ister "medeniye açma", gerçekten de Dersim'de Atatürk'ün rolü neydi? Cevabı haftaya...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-13-2010, 22:18 | #2 |
"Dersim'i vurun" emrini Atatürk mü verdi? 29 Ağustos 2010, Pazar Hazin bir fotoğraf. Kimi oturmuş, kimi de ayakta poz vermiş objektiflere. İstiklal Madalyalılar bile var içlerinde. Kimler mi bu fotoğraftakiler? Şeyh Said isyanında devlete yardım eden Dersimli Kürt aşiret reisleri. Farklı kimlikte iki kişi oturuyor ortada: Malatya Valisi Bozan Bey ile Elazığ Valisi Ali Cemal (Bardakçı). İsyanı bastırmakta gösterdikleri yararlılığa teşekkür edilmiş anlaşılan. Hepsi birer kahraman edasında. Ne var ki, 12 yıl sonra hemen hepsi bir zamanlar kendilerini ağırlayıp teşekkür eden, onurlandıran devlet tarafından ortadan kaldırılacaklardır. Kullanıldıklarını fark ettiklerinde ne yazık ki, geç olacaktı. Velhasıl 1926'da ödüllendiren devlet, 1937-38'de on binlerce asker, kurşun, bomba, uçak, zehirli gaz, ne bulursa onları öldürmek için acımasızca seferber etmekten çekinmemiştir. Peki Osman Pamukoğlu'nun deyişiyle, Dersim'in emrini Atatürk mü vermiştir? Maalesef kitaplarımız genelde Dersim, özelde ise Atatürk'ün rolü konusunda ya suskun kalmayı yeğlerler (neme lazım?), ya da resmî tarih dışında tek bir kelime etmemeye özen gösterirler (susma hakkı). Mesela 2008'de çıkan tam 1.230 sayfa tutarındaki bir "Gazi" kitabında Dersim'den tek kelimeyle olsun söz edilmez. Aynı tarihte piyasaya çıkan 600 sayfaya yakın bir "Atatürk" kitabında da katliamdan söz edilmesini boşuna beklersiniz. Toplamı 8-9 cilde ulaşan Devrim Tarihlerinden birinde "içte olumsuz gelişmeler" bağlamında söz edilir Dersim "ayaklanması"ndan. Yüzeysel, içi boş ve yanlı/yanlış bilgilerle dolu tam 12 sayfa... Ama aynı günlere rastlayan Hatay'ın bağımsızlığı çabalarından sayfalarca söz edildiğini tahmin edersiniz. Tabii kazanç olunca iyidir; "olumsuz gelişmeler" ise unutturulur. Aslı Trabzon'da bulunan haritanın üzerine harekât planları çizmiş olması gibi belgeleri şimdilik bir kenara bırakalım: İkinci Dersim harekâtında Başbakan olan Celal Bayar ile o tarihte Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil'in hatıralarında ortak olarak beliren bir noktayı vurgulayacağım. Her iki devletlû anlatıda da, Dersim'in sorumluluğunun sadece İnönü'nün üstüne yıkılamayacağını, başta Atatürk olmak üzere Fevzi Çakmak ve 1938 harekâtında Başbakan olan Celal Bayar'ın da sorumluluğu paylaştıklarını öğrenmekteyiz. Şimdi bu iki hatırayı görelim. (İnternette Kılıçdaroğlu'nun yaptığı belirtilen Çağlayangil röportajında, 1990'da çıkan "Anılarım" adlı kitabından aşağıya aldığım Atatürk'le ilgili kısım atlanmıştır.) İhsan Sabri Bey "Dersim isyanı"nın bir karakolun basılarak 33 erin şehit edilmesi üzerine başladığını söylüyor. Bunun üzerine Atatürk olayla ilgileniyor ve şu kesin talimatı veriyor: "Bu meseleyi kökünden hallediniz." Kılıçdaroğlu'nun yaptığı söylenen röportajda ise Çağlayangil Dersim'e askeri vali olarak atanan Abdullah Alpdoğan Paşa'ya, Atatürk'ün adı zikredilmeksizin "Bütün ordu iştirak etsin, bu Dersim'i temizleyin" emrinin verildiğini söylüyor. Dersimli aşiret reisleri Çankaya'da ağırlandıktan sonra bir hatıra fotoğrafı çektirmişler. Yıl 1926. 1938'e geldiğimizde reislerin hemen tamamı öldürülmüş olacaktır. Çağlayangil, Dersim operasyonu sürerken Elazığ'da görevlendirilir. Seyyid Rıza yakalanmıştır. İdam edilecektir. Tam bu hengâmede Atatürk Elazığ'a gelir (o sırada ağır hastaydı, ölümle pençeleşiyordu diyenlerin kulakları çınlasın). Görünüşte bir köprü hizmete açacaktır. Ancak köprünün açılışı tam da idamlara rastlatılır. Dersimliler de Atatürk'ün önüne çıkarak idamlıkların affını isteyeceklerdir ki, derin devlet bir daha harekete geçer. O Elazığ'a gelmeden idamlar gerçekleşmelidir! Tatil matil dinlemez Çağlayangil, idam kararını türlü oyunlarla çıkartır. O saatte elektrikler kesik olduğu için otomobil farlarının ışığında idam sehpasına çıkarılan Seyyid Rıza, ipi kendisi boynuna geçirir, sandalyeye kendisi tekme atar ve infazını celladına bırakmaz. Atatürk Elazığ'a gelir. İdamların infaz edildiği geceyi trenini kör makasa aldırarak uyuyarak geçirir. Sabahleyin Çağlayangil kendisine Seyyid Rıza'nın sehpada sallanırken çekilmiş bir fotoğrafını gösterir. Atatürk idam fotoğraflarını imha etmesini söyler. Zamanın Malatya Emniyet Müdürü Çağlayangil'in özetleyebildiğim anıları, Atatürk'ün Dersim meselesinin "kökten halledilmesi" emrini verdiğini, idamlar sırasında özellikle bölgede bulunduğunu ve konuyla yakından ilgilendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Celal Bayar'ın 12 Eylül 1986 tarihli "Tercüman" gazetesinde yayınlanan sağlığında Kurtul Altuğ'a yaptığı açıklama da bu bilgileri destekler mahiyette. Bayar'ın sözleri epeyce ilginçtir: "[Fevzi Çakmak, Atatürk ve ben] Dersim'de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Dersim'in, o halde kalırsa, her zaman ordunun emniyeti bakımından tehlike olacağını görüşüyorlardı. O sırada biz konuşurken Dersimlilerin jandarma karakollarından üç-dört tanesini bastıkları haberi geldi. Atatürk benim yüzüme baktı. 'Ne olacak?' dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Atatürk, 'Mesuliyetini üzerime alıyorum, vuracağız Dersim'i' dedi ve vurduk." Bayar'ın sözlerinden, Çakmak ve Atatürk'ün Dersim'deki manevralara katıldıklarını, baş başa verip Dersim'in 'tehlikeli' durumunu görüştüklerini, baskın haberleri üzerine de Atatürk'ün sorumluluğu üstlenerek Dersim'in vurulması emrini verdiğini öğreniyoruz. Hatta 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısına katıldığını ve Dersim'i ıslah kararının altında imzası bulunduğunu da biliyoruz. Ancak anılarını aktardığımız bu iki tanık bize Atatürk'ün o tarihte Dersim'le yakından ilgilendiğini ve birisinde "Bu meseleyi kökünden hallediniz", öbüründe ise "Sorumluluğunu alıyorum, Dersim'i vurun veya temizleyin" emrini verdiğini net olarak göstermektedir. Kitaplara ne kadar susturucu takarsanız takın, gerçeklerin tencerenin kenarından taşmak gibi kötü huyları vardır. |
|
09-13-2010, 22:23 | #3 |
Yazı 3 hafta önceye ait olmasına rağmen şimdi yayınlamak istedim.Dün referandum sonucunda Tunceli'de Hayırlar kırıp geçirdi.Yazarın birinci yazıda durumu gayet iyi izah etmiş.Sindirilmiş Dersim Evlatlarına Cumhuriyet Partili kimliği verilmiş.Ruhları ile karşı karşıya geldiklerinde ne kadar çakışsalarda Chpli kimlikleri Atalarından gelen acıya galebe çalabiliyor.Yaptıkları Atalarına ihanettir.Seyyid Rızalara Şeyh Saidlere ihanettir. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|