01-28-2011, 15:21 | #1 |
Tayyip Erdoğan'a gönülleri fethettiren sır
Başbakanın eleştirilere neden olan “aksırma, tıksırma” sözüyle ilgili Ukrayna’da yaptığı açıklamalar, onun neden halkın gözünde kahraman ve neden yıllardır zirvede kalmayı başardığının ipucunu veriyordu.
İşte o sır: Ukrayna’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gezisini izleyen gazeteci arkadaşım, Erdoğan’ı gözlemlerken edindiği izlenimi şöyle aktardı: “Sorulan hiçbir soru karşısında fren yapmadan, olduğu gibi davranıp, olduğu gibi konuşuyor. Normalde siyasetçiler, hele karşılarında toplu gazeteci grubu varsa kelimeleri tartarak cevap verirler. Ama işte Erdoğan farkı bu.” Başbakanın eleştirilere neden olan “aksırma, tıksırma” sözüyle ilgili Ukrayna’da yaptığı açıklamalar da işte böyle bir “doğal halin” ürünü. “Aksırıncaya tıksırıncaya kadar demişim. Bunu o anın gerilimine bağlayabilirsiniz. Bunu benim doğama verebilirsiniz. Sonuçta benim de stresli ve sinirli anlarım oluyor. Başbakan insan değil mi? Ben de insanım. Hemen damga vuruyorlar.” *** Bir dönem Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Hüseyin Besli’nin Ömer Özbay’la birlikte yazdığı “R.Tayyip Erdoğan: Bir Liderin Doğuşu” isimli kitap, baştan sona Erdoğan’ın bu ‘doğal halinin’ örnekleriyle dolu. Bu doğallık, halk kitlelerine ne kadar sempatik geldiyse, O’na tepeden bakanları da çoğu zaman ters köşeye yatırmıştır. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne Başkan olduğu 1994 seçim kampanyası öncesi, bu tür örneklerin bol bol yaşandığı bir dönemdir. Basın, ilk başta kendisini görmezlikten gelir. Ne zaman ki işin ciddiye bindiği anlaşılır işte o zaman saldırılar başlar. Kitapta bu konu aynen şöyle aktarılıyor. “Bir gün Hürriyet Gazetesi, yedi sütüna ‘Vay Tayyip Ağa Vay” manşetiyle çıkar. Habere göre “Tayyip Erdoğan’ın Sultanbeyli’de üç dört tane villası vardır. Ama buna rağmen toplumun karşısına çıkıp fakirlik edebiyatı yapmaktadır.” Pınar Türenç’in yaptığı bu haberin aslı astarı yoktur. Nitekim Erdoğan, canlı yayında haberin ‘üretilmiş’ olduğunu ispat eder. *** ÖFKEDEN STÜDYOYU TERK EDEN YAYIN YÖNETMENİ Bu olaydan kısa süre sonra aynı gazeteci ikinci bir haber bulur. Konu Erdoğan’ın Üsküdar Emniyet Mahallesi’nde oturduğu evin kaçak olduğuyla ilgiliydi. Ve işte şimdi Erdoğan’ın kaçacak yeri yoktur!... Ama bakın O, haberin çıktığı akşam canlı yayında bu konuyla ilgili soruya nasıl yanıt vermiştir. “Evet, Emniyet Mahallesi’nde oturduğum ev, her ne kadar benim olmasa da kaçaktır! Yalnız, kaçak derken bir hususa da açıklık getirmem gerekiyor. Bu evin arsası, tapuludur. Parası ödenerek satın alınmıştır. Arsanın üzerine yapılan bina imarsızdır ve bu nedenle de kaçak sayılmaktadır. Peki, bu durumdan gocunuyor muyum? Kesinlikle hayır!.. Çünkü biliyorum ki, İstanbul’daki konutların yüzde 60’ı aynı durumdadır. Şehirler gelişirken, yöneticiler görevini yapmadıkları için, şehrin gelişen akslarında bu gelişmeye ve büyümeye paralel olarak imarlı arsa üretemedikleri için, yapılan binalar imarsız olmakta ve vatandaş da mecburen bu imarsız binalarda oturmaktadır. Ben de o vatandaşlardan biriyim. Onlardan biri olmak, onlarla aynı sorunları yaşamak ve aynı kaderi paylaşmaktan da kesinlikle rahatsızlık duymuyorum.!” Programı kamera arkasından izlemekte olan televizyonun yayın yönetmeni bu sözleri duyunca öfkelenmiştir. Orada daha fazla kalmak istemez ve hızla stüdyoyu terk eder. *** MEYHANEDE... İçki tartışmaları ve Erdoğan’ın doğal halini konu alan yazıyı, bu yazıya uygun düşen bir anekdotla bitirelim. Yine aynı kitapta Hüseyin Besli’nin anlattığı bir hikaye var. Erdoğan ve Besli, bir seçim kampanyası sırasında aldıkları davet üzerine bir birahaneye giriyorlar. Gerisini Besli anlatsın: “İçerisi, nasıl duman, anlatamam. Ağır içki kokusu her yanı sarmış, tek katlı havasız bir yer. …Gelen sarılıyor, öpüyor. Ben, üstüm başım alkol kokacak, salya sümük bulaşacak diye huylanıp kendimi geri çektikçe, Tayyip Bey, kulağıma eğilip uyarıyor. “Kasılıp durma, öyle!” diyor. “Adam sarılıyorsa sen de sarılacaksın. Ölüm yok ya ucunda, en fazla çıkartıp atarsın ceketini eve varınca.” Başkan konuştukça, adamlar kendilerinden geçiyorlar. “Başkanım, bizden geçti geçmesine de hiç değilse çoluk çocuğumuzu kurtarın! Diyerek ağlayan ağlayana…İki saatte zor çıktık meyhaneden. Biz müsaade isteyip kalkmasak, en az iki saat daha, Başkan’ı dinlemeye razılar.” Mehmet Acet - Haber 7
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-28-2011, 15:22 | #2 |
Gerisini Besli anlatsın: “İçerisi, nasıl duman, anlatamam. Ağır içki kokusu her yanı sarmış, tek katlı havasız bir yer. …Gelen sarılıyor, öpüyor. Ben, üstüm başım alkol kokacak, salya sümük bulaşacak diye huylanıp kendimi geri çektikçe, Tayyip Bey, kulağıma eğilip uyarıyor. “Kasılıp durma, öyle!” diyor. “Adam sarılıyorsa sen de sarılacaksın. Ölüm yok ya ucunda, en fazla çıkartıp atarsın ceketini eve varınca.” Başkan konuştukça, adamlar kendilerinden geçiyorlar. “Başkanım, bizden geçti geçmesine de hiç değilse çoluk çocuğumuzu kurtarın! Diyerek ağlayan ağlayana…İki saatte zor çıktık meyhaneden. Biz müsaade isteyip kalkmasak, en az iki saat daha, Başkan’ı dinlemeye razılar.”
Sahneye bak sen. |
|
01-28-2011, 15:25 | #3 |
kitapta böyle çok güzel anılar var
bir gün alkollü bir polisi azarlaması bunlardan sadece birisi... |
|
01-28-2011, 15:28 | #4 |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|