|
![]() |
#1 |
![]() ......
Sinirlenmişti. Neden onu anlamak istemiyorlardı? Okulda arkadaşlarıyla girdiği tartışma aklına geldikçe kendi kendine söyleniyor, en yakın duvarı dövesi geliyordu. Nasıl olur da anlamazlardı? İnanılacak gibi değildi! Bu kadar boş mu yaşamalıydı insan? Her gün aynı konuşmalar, gereksiz sevdalar.. Anlaması mümkün değildi. Ama O anlaşılmalıydı. Çünkü O doğru yoldaydı. Adı Berildi. Sevmişti. Herkesi sevmişti ve onlarla paylaşmak istemişti. Dünyasını.. Fikirlerini.. Ve nicelerini! Olmadı. Terketti ve kendi vücuduna kapattı tüm enerjisini. Bütün bu düşüncelerle mahallesine vardığında sokaktaki ilginç adam dikkatini çekti. Bu adam İsmail’in ta kendisiydi. Beril biraz yaklaşınca eski ve yırtık kıyafetlerinden onun bir dilenci olduğunu anladı. Şimdiye kadar buralara pek dilenci gelmemişti. Hem bu dilenci biraz farklıydı sanki. Yaklaştı. İsmail o sırada uyumaktaydı. Yanında kitapları, kalemi ve ekmeği açıkta duruyordu. Beril biraz daha yaklaştı ve dilenciyi inceledi. Sonra kendisinden utandığını hissetti ve oradan koşarak apartımanına doğru uzaklaştı. Beril bu dilenciden çok etkilenmişti. Nedenini bilmediği bir enerji içine doğmuştu. Ama düşünmek istemedi. Odasına çekildi. Biraz uyuyacaktı. ....... Cemati Bey yine her zamanki gibi erkenden kalkıp bakkalı açtı. Mahallenin en uğrak yeri olan bu bakkala yıllarının emeğini vermişti. Eşini uzun süre önce kaybetmiş, iki kızı da bir kaç sene önce evlenmişti. Şimdi küçük bir apartıman dairesinde tek başına geçinip gidiyordu. Mahalleli onunla sohbet etmeyi çok severdi. Özellikle Muzaffer Bey onu dert ortağı seçmişti. Muzaffer Bey’in dünyadaki cennetiydi bu bakkal. Daha doğrusu bakkalın arka odasındaki çay ocağı. Emekli öğretmen olan Muzaffer Bey, zamanının çoğunu Cemati Bey’le o çay ocağında çay içip sohbet ederek geçirirdi. Bu iki yalnız adam birbirlerine maziden bahseder, gazetedeki haberleri birlikte tartışırlar ve ara sıra da satranç oynarlardı. Son zamanlarda vaktini daha da iyi kullanmak isteyen Muzaffer Bey, mahalledeki camii de Kur’an-ı Kerim dersleri almaya başlamıştı. Cemati Bey de ondan özenerek vakti oldukça ders almaya çalışıyordu. Ateşböceği Hanım kocası Muzaffer Bey’ in Cemati Bey’le vakit geçirmesinden gayet memnundu. Zaten onun tüm isteği buydu. Onu bu mahalleye hapsedip, ellerin gözünden uzakta tutuyordu. Herkesi ve herşeyi hakimiyeti altına almanın hazzını yaşayan Ateşböceği Hanım bu sabahta her sabahki gibi çok mutlu uyanmıştı. “Haaaakaaaan! Oğlum kahvaltı hazır mııı? Çok acıktım bak şimdiden.. Hazır etsen iyi olur!” diye bağırdı avaz avaz Ateşböceği Hanım. Bir yandan da tatlı tatlı kahkaha atıyordu. “Ayyyyhh! Ne güzel bir saabaah.. Kızım Naaazendee. Uyandın mı göz bebeğim benim? Biricik kızııım..” Nazende hala uyumaktaydı. Onun uyuduğunu gören Ateşböceği Hanım onu rahatsız etmemek için odasının kapısını kapattı ve mutfağa yöneldi. “Haakaan.. Oğlum, yoksa evde değil misiiin?” Hakan evde yoktu. Sabah namazından sonra uyumamış, kaçamak yapmak istemişti. Bir kez olsun annesinden ve ablasından uzakta bir yerlerde araba sürmek istiyordu. Bu hayattan uzaklaşmak, mavi denizi tek başına izlemek, taş kaydırmak, arabada şekerlemek.. Ve bunun gibi başka basit görülebilecek fakat Hakan için dünyaları tasvir eden olaylar.. ...... Şeyda için yorucu ve bir o kadar haz verici bir gün daha başlamıştı. Şirketinin kapısından her girişinde başarısını damarlarında dolaşan kanda hissedebiliyordu. Fakat onun için en önemlisi bazılarının düştüğü o korkunç kuyuya düşmememiş olmaktı. Hani hayallerinden vazgeçmek zorunda kalanlar var ya.. Zenginlik içinde fakirlik yaşayan yürekler.. Şeyda çok gayret göstermişti. Şimdiye kadar elde ettiği her şeyi hakettiğine inanıyordu. Çok iyi bir mühendisti. Ama bu kadar da değildi; bir müzisyendi de artık. Yaptığı bestelerin rağbet görmesinden sonra kaset çıkartmayı kafasına koymuştu. Kullanılan enstruman çeşitlerini çoğaltmak, hatta bir grup kurmak istiyordu. Yapacaktı. Çünkü kendine inanıyordu.. Şirketteki odasına çıktı. Sekreteri o güne ait dosyaları masasına getirdi. Çaycı her gün getirdiği sütlü nescafesini hazır etmişti. Şeyda, nescafesini yudumlarken dışardaki manzarayı seyretmeye koyuldu. İstem dışı kendini hayal aleminde yüzmekte bulmuştu ki; çalan telefonla kıyıya yanaşmak durumunda kaldı. Arayan kız arkadaşıydı. Onu düğün hazırlıklarıyla ilgili bazı haberleri vermek için aramıştı. Bugün buluşmaları gerektiğini ve Şeydanin gelinlik provasında bulunmasını istediğini söyledi. Şeyda gayet tatlı bir ses tonuyla orada bulunacağını tasdikledi ve telefonu kapadı. .......
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|