AK Gençliğin Buluşma Noktası
Kitaplar ve Dergiler Kitaplar ve Dergi içerikleri, değerlendirme ve tavsiyeler.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 09-24-2007, 03:46   #1
Kullanıcı Adı
selahattin_ay
Standart Edebiyatla Ermiş O Anarşist… (Tolstoy)
“Öykümün, ruhumun bütün gücüyle sevdiğim, bütün güzelliğiyle betimlemeye çalıştığım, hep güzel olmuş, güzel olan, güzel olacak kahramanı Gerçek’tir.” Lev Nikolayeviç Tolstoy, bu satırları ilk kitaplarından birinde (Sivastopol) yazmıştı. Romanları, yazılmışların en iyileri kabul edildiğine göre, Tolstoy hem gerçeği söylediğini hem de romanın gerçeği ifade etmekteki yetkinliğini kanıtlamış olsa gerektir.

Tolstoy, 28 Ağustos 1828’de, Rusya’nın Tuya Eyaleti’nin Yasnaya Polyana Köyü’nde, ailesinin beş çocuğunun dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Ataları, Büyük Petro’dan kont ünvanı almışlardı. Anne ve babasını çok küçükken kaybetti ve akrabaları tarafından yetiştirildi. 1844’de hukuk ve Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’nde öğrenime başladı; ancak okulu bitiremedi. Verilen öğretimin düzeyinden memnun değildi ve düş kırıklığıyla Yasnaya Polyana’ya döndü. Gençlik döneminin büyük bölümünü Moskova ve St. Petersburg’da geçirdi. Zührevi hastalıklarla boğuşmak zorunda kaldı ve kumar borçlarından ötürü büyük sıkıntılar çekti. 1851’de ağabeyi Nikolay’la birlikte Kafkaslar’a gitti ve bir topçu alayına katıldı. 1850’lerde kendi yaşamöyküsüne dayanan ilk edebi ürünlerini vermeye başladı: Çocukluk (1852), Ergenlik Yıllarım (1854), Gençlik Yılları (1857).

İlk basılan öykülerinden, sansüre uğrayarak yayımlanmış 1852 tarihli Baskın, ağabeyinin birliğinin de katıldığı Çeçen dağlılarına karşı düzenlenen bir harekatı konu alır. “Bu dünyada, bu sonsuz, yıldızlı gökyüzü altında tüm insanlara yer olmaması mümkün mü? Bu büyüleyici doğanın ortasında, insanların ruhundaki kin, intikam ya da hemcinslerini yok etme duygularının sürebilmesi mümkün mü?” Yaklaşık 50 yıl sonra Hacı Murat’ı yazarken Tolstoy Kafkasya’da yaşadıklarına, bugün hâlâ süren Çeçen trajedisinin tarihte yatan nedenlerine geri dönecekti. Bu mesele, Tolstoy’un hayatı ve sanatı üzerinde çok derin izler bırakacaktı. Ludwig Wittgenstein, öğrencilerinden Norman Malcolm’a Hacı Murat’ı okumasını istemiş ve bu kitaptan öğrenilecek çok şey olduğunu söylemişti.

Kırım Savaşı (1854-55) sırasında Tolstoy, Sivastopol Muharebeleri’nde bir topçu bataryasına kumandanlık yaptı. Aynı yıllarda daha sonra Sivastopol Taslakları adıyla basılacak üç kitap üzerinde çalıştı. 1857’de bir Avrupa yolculuğuna çıktı; Fransa, İsviçre ve Almanya’yı gezdi. Yolculuk dönüşü tekrar Yasnaya Polyana’ya yerleşti ve burada köylü çocuklar için bir okul açtı. Dünyanın ancak eğitimle dönüştürrülebileceğine inanıyordu. Okulu tam anlamıyla kurduktan sonra 1860-1861 yıllarında bir Avrupa yolculuğuna daha çıktı ve öğretim kuramları ve pratiği üzerine araştırmalar yaptı. Çeşitli gazetelerde ve ders kitaplarında bu konularda yazıları yayımlandı. 1862’de kendisinden on üç çocuk sahibi olacağı Sonya Andreyevna Behrs’le evlendi. Eşi, uzun zamanlar boyunca yazarın sekreterliğini de üstlendi.

Tolstoy edebi yeteneklerini her şeyden çok güncelerinde geliştirdi. Ona göre, günce notları kendi duygu ve davranışlarını anlayıp denetleyebilmeye hizmet ediyordu. İyi bir okurdu. Kafkasya’da geçirdiği yıllar boyunca Eflatun, Rousseau, Dickens ve Sterne’in kitaplarını okumuştu; 1850’li yıllarda Goethe, Stendhal, Thackeray ve George Eliot’un yapıtlarına ilgi duydu.

Başyapıtı Savaş ve Barış’ı 1865-1869 yılları arasında yazdı. Roman, Napolyon ordularının Rusya’yı istilası sırasında beş ailenin üyelerinin başlarına gelenlerin epik bir anlatımıdır. Bu panorama, birçoğu tarihsel kişilikler olan 580 karakter üzerinden akar. Öykü Napolyon’un aile ve karargâh hayatından başlayarak Çar Alexander’ın sarayına ve Austerlitz ve Borodino muharebelerine uzanır. Savaş ve Barış , Tolstoy’un temelde herkesin ve her şeyin yazgısının önceden belirlenmiş olduğuna dair inancıyla, insanın özgür iradeye sahip olduğuna inanmaksızın yaşayamayacağına dair kanısının bir arada işlenişidir. Kitaptaki kahramanlar arasında en katı yargı, olayların kendi denetiminde olduğuna inanmakla büyük bir yanılgıya düşmüş olan Napoleon hakkındakidir. Bazı eleştirmenlerin romanda Tolstoy’un ta kendisini temsil ettiğini iddia ettikleri Pierre Bezukov, Borodino’daki muharabe meydanında dolaşırken ortalıkta sadece karışıklık görmektedir ve böylelikle gerçeğe Napoyon’dan daha yakındır. Ona göre “büyük adamlar,” toplumun hayatıyla ilgili sorumluluklarını kabul etmeyecek kadar boş, sıradan insanlardır ve evrensel akış içinde tuttukları yerin önemsizliğini, kendi aczlerini anlayamazlar.

“Kimse, bir duygunun kendine özgü tadını, tam niteliğini –o duygunun titreşimlerini, gelgitini, en kısa anını-; bir bakışın, bir düşüncenin, duygusal bir sızının, özel bir durumunkinden, tüm bir döneminkinden, bireylerin hayatlarınınkinden, ailelerinkinden, cemaatlerinkinden, bütün bütün uluslarınkinden hiç de aşağı olmayan iç ve dış dokusunu anlatmakta Tolstoy kadar mükemmeleşememiştir.” (Isiah Berlin, The Hedgehog and the Fox kitabından, 1953)

Tolstoy’un diğer başyapıtı Anna Karenina, aşığının peşine düşen ve bir trenin önüne atlayarak intihar eden evli bir kadının trajik öyküsüdür. Roman şu ünlü cümleyle açılır: “Mutlu aileler birbirlerine benzer; her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Tolstoy, bu romanda aile hayatının krizlerini, hayata bir anlam bulma ve toplumsal adalet kaygılarıyla bir arada işler. Anna Karenina, “karmakarışık olmuş” Obslonsky ailesinin önemli bir meselesinde arabuluculuk etmek üzere, ailenin evine gelir. Burada Kont Vronski ile tanışır ve kısa zaman içindeVronski’yle aralarında bir ilişki başlar. Bu ilişkiyle iç içe örülen Konstantin Levin adında bir soyluyla Anna Karenina’nın görümcesi Kitty arasındaki kurlaşma ve evlilik anlatının etrafında döndüğü olaylardır. Tolstoy, toprak sahibi küçük soyluların evliliklerinin her yerde çökme eğilimi gösterdiğini gözlemlemişti; yine de evlilik hakkında nihlistçe düşünceleri kabul etmiyordu. Soğuk ve hırslı bir adam olan Anna’nın kocası Alexi Karenin ne kendi kariyerini sağlama alabilmekte ne de Anna’yı mutlu edebilmektedir. “(Anna’nın) kişisel hayatını, düşüncelerini, isteklerini ilk kez fark ediyordu ve onun tamamıyla kendisine ait kişisel bir hayatı olabileceği ve hatta olması gerektiği fikri öyle ürükütücüydü ki, bu fikri aceleyle kafasından uzaklaştırdı. Bakmaya cesaret edemediği uçurum buydu.” Anna önce ilişkisini sona erdirmeyi kabullenir; ancak Vronski bir kazada yaralanınca bu kararından vazgeçer. Sonunda Anna Vronski’den bir çocuk doğurur ve Karenin, onun aşığıyla birlikte İtalya’ya gitmesine onay vermek durumunda kalır. Birlikte kaçarlar; ama sonunda Anna, Vronski’nin artık kendisini sevmediğini düşünerek intihar eder. Hayatın anlamını arayan karakteri Levin’e Tolstoy şunları söyletir: “Her şey tepetaklak olmuştu ve ancak şimdi bir şekle şemale giriyordu.” Levin ve Kitty, didinmenin ve mutluluğun değerini öğrenmişlerdir.

Anna Karenina’yı yazdıktan sonra Tolstoy daha önce yazdığı her şeyi reddetti. “Her şeyi Anna Karenina’da yazdım,” itirafında bulunacaktı daha sonraları, “ve geriye bir şey kalmadı.”

Tolstoy’un son büyük romanı Diriliş oldu: Prens Dimitri İvanoviç Nehludov, henüz çok gençken sevgilisi Ekaterina Maslova’yı, ondan olan çocuğuyla birlikte terk etmiştir. Roman, Maslova’nın cinayet suçlamasıyla mahkemeye çıkarılmasıyla başlar. Nehludov da jürinin bir üyesidir. Maslova yargılanırken, Nehludov da kendisini kendi vicdanında yargılamaktadır. Maslova haksız yere Sibirya’daki bir çalışma kampına sürülür. Nehludov, eski sevgilisini Asya’nın derinliklerine götüren konvoyu takip eder ve onun cezasınım adi suçlulara verilen ağır çalışma cezasından, siyasi suçlulara uygulanan sürgün cezasına çevrilmesini sağlar. Davadan önce ruhen ölü olan Nehludov, Maslova’yı kurtarma sürecinde vicdanının emrinde “dirilmiştir”.

Yazarın eşi Sonya Tolstoy’a göre Kreutzer Sonatı’na ilhamı olan fikir ona, tiyato oyuncusu arkadaşı V. N. Andreev-Burlak tarafından, oyuncunun 1887’deki Yasnaya Polyana’yı ziyareti sırasında verilmiştir. 1888 Baharı’nda Tolstoylar’ın evinde Beethoven’in Kreutzer Sonatı bir grup amatör müzisyen tarafından çalındı ve bu olay Tolstoy’un 1860’lı yıllarda başladığı, ama üzerinde duramadığı bir öyküye dönüşüne vesile oldu. Öykünün olayları bir tende geçer. Yolcular arasındaki bir sohbet, evlilik kurumu hakkında bir tartışmaya dönüşmüştür. Ana karakter Pozdnişev, gençlik yıllarında genelevlere ilk gidişlerini, ziyaretlerinin ardından kapıldığı vicdan azabını ve kendinden duyduğu tiksintiyi anlatır. Durumuna bir çare olarak evlenmeye karar vermiştir. Kısa bir nişanlılık sürecinden sonra evlenmiş; eşiyle birlikte gittiği Paris’te felaket bir balayı geçirmiştir. Rusya’ya döndüklerinde artık eşiyle birbirlerine düşman olmuşlardır. Daha sonra kadının bir müzisyenle ilişkiye girdiğinden kuşkulanır ve onu hançerleyerek öldürür. Bu durumdan terziler ve kozmetikçilerin yardımıyla erkeklerin şehvetini kamçılayan toplumu ve kadın cinsini sorumlu tutmaktadır. Kreutzer Sonatı’nın yayımlanışının ardından Tolstoy, toplumu ahlaksızlığa yöneltmekle suçlandı. Kutsal Kilise Meclisi Başvekili bu konuda Çar’a bir mektup yollayarak Tolstoy’un cezalandırılmasını istedi ve bu, Tolstoy’un aforoz edilme sürecinin başlangıcı oldu. Tolstoy 1890 yılında, kitabına Ortodoksluğa aykırı görüşlerini açıklayan bir zeyl yazmak zorunda kaldı.

“Tolstoy’un asıl özelliği, daha doğrusu onun her sayfasında, hatta en önemsiz görünen sayfalarında bile sesini yeniden duyuran ana fikir, sevgi, genel olarak insanoğluna (sadece ezilenlere ve mazlumlara gösterilmekle de kalmayan) şefkat, onun zayıflığına, önemsizliğine, hayatının kısalığına ve arzularının beyhudeliğine duyulan acımadır. Evet, bana göre Tolstoy tüm sanatçıların en değerlisi, en derini, en büyüğüdür; ama bu söylediklerim, günümüzün sinir bozucu ahlakçı ve kuramcısıyla hiç ilgisi olmayan, o eski Tolstoy hakkında.” (besteci Peter Çaykovski)

1880’lerde İtiraflarım başta olmak üzere birçok felsefi deneme kaleme aldı. Aynı yıllarda yazar kendisini bir sanatçıdan çok bir bilge, bir ahlaki lider gibi görmeye başlamıştı. İtiraflarım, 1884’te yasaklandı. O yıl ilk kez evini terk etmeye kalktı ve yoksul, bekar bir köylü gibi yaşamayı denedi. Tolstoy’un yazdıklarından etkilenen yüzlerce insan, dünyanın her tarafından gelerek Yasnaya Polyana’yı ziyaret ediyordu.

Sanat Nedir? (1898) adlı çalışmasında Tolstoy, sanat anlayışları dolayısıyla Dante, Shakespeare ve Beethoven’ı ağır bir biçimde eleştirmişti. Ona göre sanat duyguların, iyinin ve kötünün sanatçıdan diğer insanlara aktarılmasıydı. Duygular aracılığıyla sanatçı insanlığa iyi ya da kötü davranma arzusunu bulaştırıyordu. “Sanat insanoğlunda ortaya çıkan en iyi ve yüce duyguları başkalarına aktarmayı amaç edinen insan etkinliğidir.” Tolstoy kendi yapıtlarında savaş, din, feminizm ve daha birçok meseleyi ele almak üzere olağan olaylar ve sıradan karakterler kullandı. Felsefi ilkelerin ancak tarihsel olaylardaki tezahürleriyle anlaşılabileceği kanısındaydı. Yapıtlarının tümü açık bir üslup ve dikkatli bir kurguyla, insan doğasına dair derin bir görüyle yazılmışlardır. Yazar, anlatı düzenlemesinde alışıldık vurgulama tarzlarını reddetmiştir. Savaş ve Barış, karşılıklı bir konuşmanın ortasında başlar ve tamamlanmamış bir cümleyle sona erer.

1901’de Rus Ortodoks Kilisesi Tolstoy’u kesin olarak aforoz etti. Kararın ardından yazar ciddi bir hastalık geçirdi ve iyileşmesi için birkaç yıl Kırım’da kalması gerekti. Hastalığının ağırlığına rağmen Tolstoy zihinsel gücünü hiçbir zaman yitirmedi ve çalışmayı bırakmadı. 1910’da müritlerinden Vladimir Çertkov’la birlikte evini son kez terk ederek gezgin bir derviş gibi yaşamak için yollara düştü. Kızı Alexandra ve doktoru da Tolstoy’un peşindeydi. Bir süre amaçsızca dolaştıktan sonra, kızkardeşinin başrahibe olduğu bir manastıra gitmeye karar verdi; ama bitkin düşmüştü. Astapovo tren istasyonuna geldiklerinde artık yolculuk edemeyecek haldeydi. Yazarı, istasyon şefinin evine yerleştirdiler. Tolstoy, o evde 7 Kasım 1910’da zatüree nedeniyle hayatını kaybetti. Ölümünden sekiz yıl sonra eşi hakkında şöyle konuşacaktı: “Lev Nikoleviç’le kırk sekiz yıl yaşadım; ama onun nasıl bir adam olduğunu anlayamadım.”

Tolstoy’un din ve ahlak anlayışı beş temel fikre dayanıyordu: İnsanoğlu, korkusunun iyi bir gerekçesi olsa da onu bastırmayı bilmeli; kesinlikle evlilik dışı cinsel ilişkiye girmemeli; asla sövmemeli; kötülüğe karşılık vermeyi reddetmeli ve düşmanını –özellikle- sevmelidir. Öğretileri Hint devlet adamı Gandi’yi ve Filistin topraklarında girişilen Kibbutz örgütlenmelerini derinden etkiledi. Yaşamının son yıllarında Rusya’da etkisi Çar’ınkiyle karşılaştırılabilir hale gelmişti. Tanrı’nın Krallığı İçinizdedir dinsel bağlantıları olan anarşizmin, çoğu zaman anıldığı biçimiyle Hristiyan anarşizminin kurucu kitabı olarak kabul edilir.

Tolstoy’un 90 cildi bulan yapıtları, Sovyetler Birliği döneminde bir araya getirilerek 1928-1958 yılları arasında toplu olarak yayımlandı.

 

selahattin_ay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi