AK Gençliğin Buluşma Noktası
~ Nur-u Muhammediye ~ Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) hakkında herşey..


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-05-2011, 03:13   #21
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN GÜLÜŞ TARZLARI
Kaynakların ittifakla kaydettiklerine göre, Rasûlullah Efendimiz, yaradılıştan beşûş çehreli, yani güleç yüzlü idi. Tebessüm denen "gülümseme", O'nun mübarek yüzünden hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı anlarında bile, üzüntülerini belli etmezler, yanındakilerin içlerini karartacak bir tavır sergilemezlerdi. Bilhassa sevdikleri kimselerle karşılaştıklarında, öylesine tebessüm ederlerdi ki, böyle anlarda, yüzleri ay gibi parıldardı.

Bu tabii halleri dışında, Rasûlullah Efendimiz'in, bir de gülüşleri
vardı. Hadis kaynakları, O'nun nelere ve nasıl güldüklerine dair pek çok vesika kaydetmişlerdir. Özellikle Âişe (ra) validemiz, Peygamber Efendimiz'in gülüş tarzlarını şu şekilde anlatmışlardır: "Rasûlullah Efendimiz'in küçük dili gözükecek şekilde, kendinden geçercesine güldüklerini hiç görmedim.

O'nun gülüşü, tebessüm şeklinde idi."

(Buharî, el-Cami'us-Sahih, VII, 94-95; el-Edeb'ül-Müfred, s.97, nu:251).

Hz. Peygamber'in diğer sahabelerinin bir çoğu da, çeşitli münasebetlerle, O'nun bu gülüş tarzını anlatırlarken "...öyle ki, azı dişleri gözükecek derecede güldüler!" şeklinde bir ifade kullanmışlardır. Bu gülüş tarzında, dişler gözükür; fakat ses işitilmez. İşte bu, Peygamber Efendimiz'in gülüş tarzıdır.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:13   #22
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN ŞAKALARI
Enes b. Malik (ra): "Rasûlullah Efendimiz, çocuklara karşı, insanların en çok şaka yapanı idi."
(Taberanî, el-Mucemu's-Sagir, II, 39; İbnu'l Esir, en-Nihaye. III, 466).

"Peygamber Efendimiz, insanlar içinde, hanımlarına en çok şaka yapan kimse idi." (İbn'ul Esir, en-Nihaye. III, 466; Gazali, İhya, III, 129) der.

Peygamber Efendimiz; daha çok, çocuklara; hanımlarına; fakir fukara zümresine ve çevresinden sevgi bekleyenlere şaka yapmıştır. "Arkadaşınla ağız kavgası yapma; ona şaka da yapma; bir söz verip tutmamazlık da etme!" buyurunca, çevresindekiler tarafından:

"Ama ya Rasûlallah, siz de şaka yapıyorsunuz!" diye sorulduğunda: "Evet, ben de şaka yaparım; fakat ben (şaka yaparken bile) sadece hakikati söylerim." (Buharî, el-Edeb'ül-Müfred, s.102, nu:265; Tirmizî, Sünen IV, 357, nu:1990). cevabını vermişlerdir.

Enes b. Malik (ra) anlatıyor: "Peygamber Efendimiz bana, "İki kulaklı!" diye hitabetti." (en-Nihaye, I, 34).
Tirmizî'nin hocası Mahmud b. Gaylan, kendi hocası Ebû Üsame'nin bu haberi açıklayıcı mahiyette: "Yani Hz. Peygamber, Enes'e şaka yapmıştır." dediğini söylemiştir.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:14   #23
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN YEME-İÇME ADABI
"Ben, sıradan bir insanın yediği gibi yer ve sıradan bir kulun oturduğu gibi otururum."

Kaynaklarda, Hz. Peygamber'in, sofrada nasıl oturduklarından ziyade, nasıl oturmadıkları üzerinde durulmuştur. Sofrada oturma biçiminin genellikle çömelerek oturma şeklinde olduğu belirtilmektedir. Bu konuda ilk devir kaynakları, konu ile ilgili olarak, ittifakla tek metin kaydetmişlerdir:

"Bana gelince, ben, katiyyen iyice yerleşip oturarak yemek yemem!"
(Buharî; VI, 201; Tecrid Tercemesi;XI, 423-424; İbn Sa'd, I, 380; Ebû Davud, III, 476, nu:3769, Darimî, II, 32 nu:2077; Tirmizî; IV, 273, nu:1830; İbn Mace, II, 1086, nu:3262) hadisidir.

Allah'ın bahşettiği nimet karşısında bir mahviyet havasına bürünen Peygamber Efendimiz, sofrada, hep şükür hali içinde bir tavır takınmışlardır. Hz. Peygamber ve O'nu rehber edinenler, sofrada, yedikleri yemeğin nasıl bir harekete vesile olacağının endişesini taşımışlar; onun, daima hayırlı ve faydalı işler yapmaya vesile olacak bir enerjiye dönüşmesi için Cenâb-ı Hakk'a şükür ve niyazda bulunmuşlardır.

Hz. Peygamber'in yemek yiyiş tarzlarına temas eden klasik İslami kaynaklar, bir başka hususa daha yer vermişlerdir. Bu da, "yemekten sonra üç parmağın yalanması" (la'k'ul-esâbi') dır. Hz. Peygamber'in hem kendi tatbikatları, hem de sözlü tavsiyeleri yer almaktadır.

"Zira, yemeğin esas bereketinin (vücuda yarayışlı kısmının) hangisinde olduğunu bilemezsiniz!"

(Buharî; VI, 213; Ebû Davud, III, 499, nu:3847-3848; Tirmizî; IV, 258, nu:1801; Şemail; İbn Mace, II, 1088, nu:3269-3270; Darimî, II, 22 nu:2031-2032).

Peygamber Efendimiz, israf ekonomisine yol açan bütün yolları kapama ve Allah'ın lütfettiği nimetlerin -bir pirinç tanesine varıncaya kadar- boşa gitmemesine gayret etmişlerdir.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:15   #24
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN YEDİKLERİ EKMEK
Eldeki vesikalara göre Hz. Peygamber, daima "arpa unu"ndan yapılmış ekmek yemişlerdir. Kepeği iyice ayıklanmış "has un"dan mamul ekmek yememişlerdir. Bilindiği üzere, Asr-ı Saadet dönemi Hicaz bölgesinde buğday, ithal malı ve oldukça pahalı bir gıda maddesidir.

Halkın büyük çoğunluğunun bütçesine ağır gelen bu gıda maddesine ilgi göstermemekle birlikte, Peygamber Efendimiz, lükse karşı kesin tavrını ortaya koymuş ve her hususta olduğu gibi, bu konuda da çevresine karşı örnek olma vasfını korumuştur. Ekonomik sebepler yanında, arpa ekmeğinin doyurucu ve besleyici oluşunun da rolü vardır.

Hz. Peygamber, yemek sırasında meşinden veya bezden yapılmış "yer sofrası" kullanmışlar, masa veya ayaklı sini gibi bir eşya kullanmamışlardır.
Öte yandan sofralarında, çok yemeyi sağlayan salata, turşu, baharat... gibi iştah açıcı yiyecekler bulundurmamışlardır. Peygamber Efendimiz, hiçbir zaman, alışılmışın üzerinde yemeyi de düşünmemişlerdir.

İlk devir metinlerinde, yemek için "iki öğün"den bahsedilmektedir. Bunlardan, sabah yemeği "gadâ", akşam yemeği ise "aşâ" kelimeleri ile ifade edilmiştir. Peygamber Efendimiz, en fazla iki öğün yemek yemişlerdir. İki öğününden biri ise, daima hafif yiyecekler şeklinde olmuştur. Hz. Peygamber'in hafif yiyeceklerini ise "hurma" teşkil etmiştir.

Rasûlullah Efendimiz, akşam öğününün ihmal edilmemesini tavsiye ederek:

"Bir avuç hurma ile de olsa, akşam yemeklerinden vazgeçmeyiniz, zira akşam öğününün ihmali, insanı ihtiyarlatır, bünyeyi yıpratır."

(Tirmizî; IV, 287, nu:1856; İbn Mace, II, 1113, nu:3355) buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber bir taraftan: "Ya Rabbi, açlıktan sana sığınırım; o, insanı hareketsiz bırakan ne kötü bir haldir!."

(İbn Sa'd, I, 408-409; Nesaî, VIII, 263; İbn Mace, II, 1113, nu:3354) buyurarak açlığın insan üzerindeki vahim etkisi üzerinde durmuşlar; bir yandan da dengesiz ve aşırı yemenin zararlarına dikkatimizi çekerek:

"İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmuş değildir. Esasen insanoğluna, belini doğrultacak kadar, birkaç lokma yemesi yeterlidir. Yok, illa daha fazla yemesi gerekirse, o takdirde, midesinin üçte birini yemekle, üçte birini içecekle doldursun, üçte birini de nefes payı olarak boş bıraksın!"

(İbn Sa'd, I, 410; Müsned, IV, 132; Tirmizî; IV, 590, nu:2380; İbn Mace, II, 1111, nu:2349; el-Müstedrek, IV, 331-332) buyurmuşlardır.

Hz. Âişe (ra) validemiz anlatıyor: "Peygamber Efendimiz'in aile efradı, O'nun hayatının sonuna kadar, üst üste iki öğün, arpa ekmeğini doyuncaya kadar yemediler."

İbn Abbas (ra) anlatıyor: "Peygamber Efendimiz'in arka arkaya birkaç gece hiçbir şey yemeden yattığı olurdu da; O ve hane halkı, akşam sofrasında yiyecek bir şey bulamazlardı, yedikleri ekmek ise arpa ekmeği idi."

Rasûlullah Efendimiz'in yemekte aradığı başlıca özellik, onların, helal ve temiz oluşu, vücuda yarayışlı olup olmayışıdır. Yemek seçme ve yemeğe kusur bulma âdetleri ise kesinlikle yoktur.

Ebû Hureyre (ra) der ki: "Peygamber Efendimiz, hiçbir yemeği katiyyen seçmezlerdi. Önüne konan yemeği, eğer iştahı varsa yer, yoksa yemezlerdi."

Peygamberimiz'in (as), hiçbir yemeğe karşı aşırı düşkünlüğü olmadığı gibi, "canı çekme" diye bir halleri de görülmemiştir."İnsanın, canının çektiği her şeyi yemeye kalkışması israftan sayılır."

Özellikle misafir oldukları sırada, kendilerine takdim edilen yemeklerden dolayı, ev sahibinin gönlünü hoş tutmuşlar ve ikram edilen yemekleri son derece sevdiklerini ifade etmişlerdir.
Hz. Peygamber'in katık olarak yediği yemeklerin bir kısmı şöylece sıralanabilir:

Koyunun ön kolu ve sırt eti, pirzola, kebap, tavuk, toy kuşu, et çorbası, tirit, kabak, zeytin yağı, çökelek, kavun, helva, bal, hurma, pazı, hays, anber balığı.

Daha bir kısım ilavelerin yapılabileceği bu liste, aynı zamanda, Asr-ı Saadet dönemi mutfağı hakkında da bir fikir verecek niteliktedir. Yemeklerinde de sadelik hakimdir. Sadelik ise olgunluğun ifadesidir.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:16   #25
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN YEMEK İÇİN ELLERİNİ YIKAMASI
İnançlı insanların sıradan bir temizlikle yetinmeyip, her sahadaki temizliklerini nezafet derecesine vardırmalarını isteyen Rasûlullah Efendimiz, yemek yeneceği sırada da bu kurala uyulmasını arzu etmişlerdir. Namaz için abdest ne ise, yemek için de el yıkamak odur. Diğer dinlerde olmayan bu yemekten önce el yıkama âdetini, ilk defa Peygamber Efendimiz icad ve ihdas etmişlerdir.

"Elindeki yemek bulaşığını yıkamadan yatan kimse, şayet gece başına bir musibet gelirse bu durumda, kabahati başkasında değil, bizzat kendisinde arasın!"

Selman-ı Farisî (ra) anlatıyor: "Yemeğin bereketi; hem yemekten önce, hem de yemekten sonra elleri yıkamaktır." buyurdular.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:17   #26
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN YEMEK ÖNCESİ VE SONRASI OKUDUĞU DUALAR
Hz. Peygamber, her güzel işe başlarken yaptıkları gibi, bir şeyi yemeden önce de daima "besmele" çekerlerdi. Besmele, şayet başta unutulmuşsa, hatırlandığı an çekilir.

Peygamber Efendimiz yemekten sonra da daima "dua" ederlerdi. En kısa duası, "Elhamdülillah" diyerek yapılanı idi. "Zikrin en faziletlisi 'Lâ ilâhe illallah'; duanın en üstünü de 'Elhamdülillah' demektir." buyurmuşlardır. Duanın tek bir formülü yoktur. Herkes, gönlünden koptuğunca, dilinin döndüğünce, uzun veya kısa ifadelerle duasını yapabilir.

Rasûlullah Efendimiz'in yaşadığı dönemde yemek, "yer sofrası"nda ve "tek kap"tan yenirdi. Bu yüzden herkesin kendi önünden almasını istemiştir. Birlikte yeme yanında, "birlikte kalkma" da Peygamber Efendimiz'in sofra adabı konusundaki tavsiyelerindendir.

Şöyle buyurmuşlardır: "Sofra konduğu zaman, hiç kimse, sofra kaldırılıncaya kadar kalkmasın. Ve karnı doysa bile, sofrada bulunanları mahcup etmemek için, herkes doyuncaya kadar elini sofradan çekmesin. Yani, doyduğunu hissettiren bir davranışta bulunmasın. Zira erken kalkmakla, kişi arkadaşını mahcup etmiş olur; o da, yemekten elini çekmek mecburiyetinde kalır. Ola ki, onun karnı henüz doymamıştır!"

Buna göre, sofraya davet edilen veya yemek teklif edilen kimse, karnı aç olduğu halde; "karnım tok... yeni yedim" gibi gerçek dışı ifadelerle, teklifi geri çevirmemelidir. "Bir kişinin yemeği iki kişiye yeter. İki kişinin yemeği dört kişiye yeter. Dört kişinin yemeği de sekiz kişiye yeter." buyurmuşlardır.

Ömer b. Ebî Seleme (ra) anlatıyor: Rasûlullah Efendimiz'in evine gitmiştim. Kendileri sofrada imişler. Beni görünce: "Yavrucuğum; sofraya buyur, besmele çek, yemeği sağ elinle ye ve daima kendi önünden al." buyurdular.

Ebû Said el-Hudrî (ra) anlatıyor: Peygamber Efendimiz, yemeği yeyip sofradan kalkacağında: "el-Hamdü lillâlillezi et'ameâ ve sekanâ ve ce'alenâ min'el-muslimîn" yani "Bizi yedirip içiren ve Müslümanlar zümresinden kılan Allah'a hamdolsun!" diyerek dua ederdi.

Ebû Ümame (ra) anlatıyor: Rasûlullah Efendimiz, önlerinden sofra kaldırılacağı sırada: "el-Hamdu lillâhi hamden kesîran tayyîben mübâreken fîhi ğayra müvedde'ın velâ müstağnen 'anhü Rabbenâ" yani "Ya Rabbi, sana; sonsuz, gösterişten uzak, ardı arkası kesilmeyen bir hamdle hamdederim; Dergah-ı İzzet'inde kabul görmemiş ve kendisinden yüz çevrilmiş bir hamdle değil Rabbim!" şeklinde dua ederlerdi.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:19   #27
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN YEDİĞİ MEYVELER
Hz. Peygamber'in kavun, karpuz ve salatalık yediklerini ve bunları çok sevdiklerini öğreniyoruz. Üzüm, ayva, acur ve misvak ağacının kebâs adı verilen meyvesi de Hz. Peygamber'in yediği diğer meyveler arasında bulunmaktadır.

Hz. Peygamber, alınan gıdaların sıhhati bozmamasına çok dikkat ederdi. Meyveyi "meyve" olarak değil, vücudun hararetini dengelemek için, yemek esnasında veya yemek sonrasında yemişlerdir.

Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah'ın ashabı, her ne zaman bir meyvesinin turfandasını elde etseler, onu hemen Rasûlullah'a getirirlerdi. Peygamber Efendimiz de o turfanda meyveyi mübarek ellerine alır ve şöyle dua ederlerdi:

"Ya Rabbi! Bizim meyvelerimize, şehrimize, sâ' ve müdd tabir edilen ölçeklerimize bereket ihsan eyle! Ya Rabbi! İbrahim (as) senin kulun, dostun ve peygamberindir. Ben de, senin kulun ve peygamberinim. O, sana, Mekke için dua etmişti. Ben de, onun Mekke hakkında yaptığı dua kadarıyla ve hatta onun bir misli fazlasıyle, sana Medine için dua ediyorum!"

buyururlar ve sonra da, çevrede görebildiği en küçük çocuğu çağırıp, o turfanda meyveyi bu yavrucağa verirlerdi.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:20   #28
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN iÇECEKLERİ
Asr-ı Saadet döneminin meşrubat çeşitleri; bal şerbeti, hurma ve kuru üzüm şırası ve süt gibi içeceklerden oluşmakta idi. Düğün ziyafetlerinde ise, genellikle "hurma şerbeti" ikram edilirdi. Rasûlullah'ın içecekleri arasında "süt"ün önemli bir yeri vardır.

Bazen süte soğuk su karıştırarak içtikleri de olurdu. Özellikle sıcak havalarda, şayet temini mümkünse, bir miktar soğuk su ilave etmek suretiyle sütü serinletirlerdi. İçtikleri suyun kalitesine titizlikle dikkat etmişler; çok mecbur kalmadıkça, rastgele her suyu içmemişlerdir. Hz. Âişe; "Rasûlullah Efendimiz için Medine'ye iki günlük mesafedeki Buyût'üs-Sükyâ denilen pınardan tatlı su getirilirdi." buyururlar.

Peygamber Efendimiz, içme suyunun tatlı oluşunun yanında, onun, "dinlenmiş, gecelemiş" olmasına da itina gösterirlerdi. İlgili kaynaklarda yer yer, "testide dinlenmiş su" dan bahsedilmektedir.
Efendimiz suyu, dinlene dinlene, yudum yudum içerlerdi.

Bu dinleniş, çoğu zaman üç soluk, bazen de iki nefes alma şeklinde olurdu. "Dinlene dinlene içmek; hem hazmı kolaylaştırır, hem susuzluğu çabuk keser, hem de daha sıhhidir." buyurarak bu tarzda içmenin, insan sağlığı bakımından önemine de işaret etmişlerdir.

İbn Abbas (ra) şöyle anlatmaktadır: "Rasûlullah Efendimiz, su kırbelerinin ağızlarını kıvırıp veya testiyi başımıza dikip su içmekten bizi men etmişti. Peygamberimiz'in bu ikazından sonraki bir zamanda, adamcağızın birisi, geceleyin kalktığı gibi testiyi başına diker. Testinin içinden bir de ne çıksın: Yılan!"
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-05-2011, 03:21   #29
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Standart HZ. PEYGAMBER'İN KADEH-İ ŞERİFLERİ
Rasûlullah Efendimiz'in sayıları on bir civarında gönüllü hizmetlileri vardı. Enes b. Malik ve Abdullah b. Mesud (ra) gibi sahabeler, bunların ileri gelenlerindendi. Mesela Abdullah b. Mesud (ra), Hz. Peygamber'in "pabuç"larını, "misvak"larını ve "yastık"ını taşır; onları kullanmaya hazır vaziyette bulundururdu.

Rasûlullah Efendimiz ayağa kalktıklarında, hemen pabuçlarını getirip eliyle giydirir; oturacakları zaman da çıkarır ve onları kucaklarında tutardı.

Enes b. Malik (ra) ise, Rasûlullah Efendimiz'in subaşısı olarak karşımıza çıkmaktadır. "Su kadehi"ni büyük bir itina ile taşır, bakımını yapar ve Efendimiz'in meşrubatını hazırlardı.

Hz. Peygamber'in, su dahil bütün meşrubatı içtiği tek su bardağı vardı. Bu kadeh, Hicaz bölgesinde bulunan ve kap imalatında kullanılan ılgın ağacına benzer "nudar" adı verilen bir ağaçtan yapılmıştı. Bahis konusu kadeh, bir ara kenarından çatlayıp yarılmış; bu defa da, "gümüş çerçeve" ile pervazlanarak yine kullanılmıştır.

Genişliği derinliğinden daha fazla olan bu kadehin, duvara asılmak için takılan, bir de "demirden halka"sı vardı. Sonraki tarihlerde Enes (ra), bu demir halkayı değiştirip yerine altın veya gümüş halka takma teşebbüsünde bulunmuşsa da, üvey babası Ebû Talha (öl. 34/654): "Sakın ha; Rasûlullah'ın yapmış olduğu bir şeyi katiyyen değiştirmeye kalkma!" diyerek, onu bu niyetinden vazgeçirmiştir. Enes (ra) de o kadehi, eski haliyle bırakmış ve orijinal şekliyle muhafaza etmiştir.

Hususi eşyalarının büyük bir bölümü de ashab tarafından özel olarak muhafaza edilerek, bu yolla nesilden nesile intikal ettirilmiştir.

Hz. Peygamber'in aziz hatırasını taşıyan bütün eşyalara ve O'nun oturup kalktığı, yatıp uyuduğu, ibadet edip dinlendiği bütün yerlere karşı, ashab-ı kiramın sonsuz hürmeti ve muhabbeti vardı. Bu eşyalar; hürmet, muhabbet, tazim, teberrük ve şifa etme maksadıyle onlar tarafından saklanmış ve mevkilere abideler yapılmıştır.
Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
hz.muhammed (s.a.v), hz.pergamber(s.a.v), semal-i sefiri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım