09-14-2010, 14:31 | #1 |
Osmanlı'nın 3. Kurucusu; II.MAHMUD
Çok küçük yaşta babasını kaybeden 2. Mahmud, bütün baba sevgisini amcası 3. Selim'den görmüştür. 2. Mahmud'un şartlar gereği çok iyi yetiştirilmesi lâzımdı. Bunun için 3. Selim, hemen her gün musiki dersi vermek bahanesi ile 24 yaşındaki veliaht-şehzadeyi dairesine çağırıyor, tahta geçtiğinde yapması icap eden şeyleri kendisine öğretmeye çalışıyordu. Bunu yaparken de sürekli kendi uygulama ve tecrübelerini aktarıyor, hattâ büyük bir tevazu ve mahcubiyetle, yaptığı hataları da ifade ederek onun da aynı yanlışa düşmesini engelleme adına gayret gösteriyordu. Sürekli "Oğlum Mahmud! Bütün ümidim sendedir, devletin istikbali de sendedir. Nizam-ı Cedit tatbik edilmezse bu devlet için felah bulmak ihtimali yoktur. İnşallah tez zamanda saltanat sana nasip olur. Benim hatalarımdan ders alarak nizam ile devlete taze bir ruh verirsin." diyerek onu devlet yönetimine hazırlıyordu.
3. Selim'i tahtan indirip hapsedenler, 2. Mahmud'u da yok etmek istiyordu. Kendisini tam bir ihtilâl kargaşası içinde bulan veliaht, gelişmelerin seyrini ve muhtemel sonucunu bilecek kadar da sarayın tarihine vâkıf idi ve gelecek adına sabredip ülkenin tekrar doğru zemine getirilmesi gerektiğine inanıyordu. O, tam bir Osmanlı idi. "Ya devlet başa veya kuzgun leşe" şeklinde düşünüyor ve "Bir şehzade için ikisinin ortasında bir ihtimal yoktur." diyordu. Yanındaki korumalarına "Önce amcam Sultan Selim'i şehit etmek isterler! Tez yetişip amcamı kurtarın ben burada elimden gelen müdafaa tertibatını alırım. Kazandığımız her dakika bizim için kâr-ı azimdir." diyerek elinde kılıç, pürdikkat, telâş göstermeksizin hayatını kastetmeye kararlı yaklaşık 30'a yakın yeniçeriyi beklemeye başlamıştı. Korumaları ve özellikle de hizmetkârı Cevriye Kalfa'nın kızgın kül operasyonu ile kısmen zaman kazanılmış, ortaya çıkan karışıklıktan faydalanılarak şehzade odadan dama çıkartılmış ve sonunda kurtarılmıştı. Fakat bu nasıl bir cürettir ki, devletin başındaki otoriteyi yok etmeye karar veren karanlık kurulun tetikçileri, şehzade dama çıkarken onu yaralamışlardı. Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa'nın da yardımıyla katillerin elinden zor kurtulmuştu. 2. Mahmud, Temmuz 1808'de 23 yaşında tahta geçmiş ve Osmanlı Devleti'nin bir bakıma üçüncü kurucusu olmuştu. Sultan Mahmud, amcasının düştüğü hatalara düşmek istemiyordu. Nihayet 1826'nın Haziran'ın da, Topkapı senet odasında, sabah namazından sonra erkan-ı padişaha duygulu bir konuşma ile "Cülusumdan beri kıl kadar kanun ve şeriat ve ananeden ayrılmadım. Esasen böyle hareket etmek benim vecibe-i zimmetimdir. Bana Cenab-ı Hakk'ın emaneti olan milletimi ve teb'amı sıyanet zımnında ne kadar gayret eylediğim cümlenin malumudur. Onsekiz senelik saltanatımda bilirsiniz defalarca isyan ve tuğyan ettiler. Eşkıyalıklarına tahammül ettimse kan dökülmesinden çekindiğim içindir. Kapıkullarına bu kadar ihsan ettim ve müsamaha gösterdim... Efendiler söyleyin bu isyan huruc ales-sultan değil midir? Meşru hükümdarlarına karşı ihtilal eden bu taifeye ne yapmak gerektir." demişti. Sonra, "Arkamdan gelin hırka-i şerif dairesine gidelim." diyerek kendi eliyle Peygamberimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bayrağını çıkarıp, "İşte sancak-ı şerîf, Sultanahmet Meydanı'na dikilsin." emrini vererek bir bakıma yeni başlangıca doğru yola çıkma vaktinin de geldiğine işaret etmişti. Bu hâdise tarihe "Vak'a-yı Hayriye" olarak geçmiştir. Bu hareketle Sultan Mahmud'un birinci saltanat dönemi kapanmış ve bir bakıma 41 yaşında ikinci hükümdarlık dönemi başlamıştı. Padişahlığının ilk döneminde, iyi bir tecrübe kazanan 2. Mahmud, kendisine "Büyük Hükümdar" unvanını kazandıran icraatlarını ikinci dönemde yapmıştır. Devrindeki büyük hâdiseler karşısında asla ümitsizlik ve gevşeklik göstermeyen hükümdar, devletin teknik ve sanayide ileri seviyeye ulaşması adına çok gayret göstermiş, Devlet-i Âliye için birçok idarî, askerî ve içtimaî ıslahatın önünü açmış ve yeni müesseselerin kurulmasını sağlamıştır. Öncelikle "Asakir-i Mansure-i Muhammediyye" adı verilen yeni bir askerî yapı kurulmuş, topçu, humbaracı ve lağımcı ocakları ıslâh edilmişti. Sonra Mekteb-i Bahriye açılmış, eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar getirilmişti. Askerî eğitim ve yeni silâhların kullanımının öğrenilmesi için Avrupa'ya askerî öğrenciler gönderilmiş, Avrupa'yı yakından takip etmek için Avrupa'nın önemli merkezlerinde konsolosluklar açılmıştı. 1831'de Takvim-i Vakâyi adlı ilk Türk gazetesi de bu dönemde çıkarılmıştır. Ayrıca askerî tıbbiye mekteplerini kurmuş, bu müessesenin eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar ve mütehassıslar getirtmiştir. Eğitim ve öğretimi parasız hâle getirmiş, ilk tahsili de mecbur kılmıştı. Askerî Tıbbiye, Harbiye ve sivil yüksek okulların talebe ihtiyacını karşılamak için medrese ve mekteplere ilâveten Rüştiye okullarının açılmasını sağlamıştı. Devlet memurlarının yetiştirilmesi için Mekteb-i Maarif-i Adliye'yi ve büyük bir yekûn tutan vakıflar için de Evkaf Nezareti'ni kurmuştur. Okulların seviyesini yükseltmek ve fen ve teknik kitapların tercümesini sağlamak için tercüme bürosu kurulmuştu. Görüldüğü üzere devleti gerek sosyal bakımdan, gerekse uygarlık açısından ileri bir ülke hâline getirmek için çalışan 2. Mahmud, ülkenin imarına, ilim, sanat ve sosyal müesseselerine önem vererek yukarıda kısmen bahsedilen değişim ve dönüşümü gerçekleştirmiştir. Sonunda onun içinde Emr-i Hak vaki olup dostlar diyarına vuslat vakti geldiğinde yaşı 54'ü, tarihler de 30 Haziran 1839'u gösteriyordu. SESLİ ANLATIM: İNDİR
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-14-2010, 14:38 | #2 |
2. Mahmud'un yaptıkları her zaman için takdire şayandır. Özellikle askeri, siyasi ve eğitim alanında yaptığı yenilikler ile Türkiye'nin de bir bakımına temellerini atmıştır.
Ayrıca 12 Eylül referandumu için de 2. Vak'a-yi Hayriyye olayı demek pek yanlış olmayacaktır. Çok şükür ki biz bozulan askeriyeyi düzenleme konusunda Osmanlı kadar geç kalmadık. |
|
09-14-2010, 15:58 | #3 |
Öncelikle "Asakir-i Mansure-i Muhammediyye" adı verilen yeni bir askerî yapı kurulmuş, topçu, humbaracı ve lağımcı ocakları ıslâh edilmişti. Sonra Mekteb-i Bahriye açılmış, eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar getirilmişti. Askerî eğitim ve yeni silâhların kullanımının öğrenilmesi için Avrupa'ya askerî öğrenciler gönderilmiş, Avrupa'yı yakından takip etmek için Avrupa'nın önemli merkezlerinde konsolosluklar açılmıştı. 1831'de Takvim-i Vakâyi adlı ilk Türk gazetesi de bu dönemde çıkarılmıştır. Ayrıca askerî tıbbiye mekteplerini kurmuş, bu müessesenin eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar ve mütehassıslar getirtmiştir. Eğitim ve öğretimi parasız hâle getirmiş, ilk tahsili de mecbur kılmıştı. Askerî Tıbbiye, Harbiye ve sivil yüksek okulların talebe ihtiyacını karşılamak için medrese ve mekteplere ilâveten Rüştiye okullarının açılmasını sağlamıştı. Devlet memurlarının yetiştirilmesi için Mekteb-i Maarif-i Adliye'yi ve büyük bir yekûn tutan vakıflar için de Evkaf Nezareti'ni kurmuştur. Okulların seviyesini yükseltmek ve fen ve teknik kitapların tercümesini sağlamak için tercüme bürosu kurulmuştu.
Bugün atılan adımları bu zaviyeden değerlendirdiğimizde farklı bakış acısı hakim oluyor insana. |
|
04-16-2011, 01:54 | #4 |
Sultan 2. Mahmud'un yaptiklarinda takdir edilmesi gerekn hususlar oldugu gibi pek takdire sayan olmayan meselelerinde oldugunu bazi tarihciler ifade ederler.
Sultan 2. Mahmud gercekten iyi niyetiyle hareket etmis ve bazi reformlarla Osmanli devletini güclendirme siyasetini benimsemisti. Fakat onun bu girisimleri pek basarili oldu denilebilirmi? Örnegin yeniceri ocaginin lagedilmesi. Süphesiz yenicerilerin zaman zaman ayaklanmasi Devleti Ali icin büyük sorun teskil ediyordu. Zaten bu sorun yalnizca Sultan Mahmud dönemine mahsus degil, bilakis önceki hükümdarlar zamanindada bu tür isyanlar sorun olmustur. Fakat bu isyanlar sebebiyle bir ordu lagedilebilirmi? veya edilmelimi?...Süphesizki edilebiliyor...ama bana soracak olursaniz edilmemeliydi. Velevki edildi, o halde yeni ordu cok daha öncelerden hazir olmaliydi. Cünkü kimi tarihcilerinde ifade ettigi gibi Yeniceri ocaginin yok edilmesinin ve yerine tam tesekküllü bir ordunun zamaninda kurulamamasindan dolayi Osmanli büyük kayiplara maruz kalmistir. Örnegin... kisaca ifade etmek gerekirse, sene 1826'da yeniceri ocagini lagettik fakat 1828'de rusyaya harp ilan ettik. Peki sonuc ne oldu? Osmanli siyasi ve cografi kayiplara ugradi. Yunanistan resmen bagimsizligini ilan etti, Tunayi ve kafkaslari ilk kez bu devirde kaybettik...v.s. Belki Ilahi takdir geregi bunlar zaten tecelli edecekti fakat bir devletin idareciligindeki basarisizliklarida ifade etmeliyiz. Bunun disinda bazi tarihciler Sultan 2. Mahmud'un islahat girisimlerini de tenkid ederler. Avrupadan ilim ve teknoloji ithal gayretine giristigimiz gibi ilk kez avrupayi giyiminde onun döneminde resmi dairelerde mecburi hale getirildigi söylenir. Elbette bunlar uzatilabilir fakat gayem yalnizca o döneme dair bildiklerimizi paylasmaktan ibarettir. Prof. Dr. ahmet Akgündüz hocamizin bilinmeyen Osmanli adli eserindede ifade buyurdugu gibi " bu sebepledir ki, bütün islahat hareketlerine ragmen, 2. Mahmud dönemi basarilar ve zaferler devri degil, tam manasiyla bi cöküs ve yikilis devri olmustu." ve bir kac satir sonra su sekilde devam ediyor hocamiz " Kisaca Osmanli devleti , 2. Mahmud döneminde kendi yürüyüsünü terk etti ; ama baskasinin yürüyüsünü de ögrenemedi." Sahsen bir Osmanli hayrani olarak icimiz sizlasada tarihi gerceklere objektif yaklasmak namina basarilarimizla nasil onur duyuyorsak basarisizliklarimizida ifade etmeliyiz diye düsünüyorum...acizane. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|