![]() |
#1 |
![]() ![]() Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali tarafından hazırlanan iddianamede, operasyonun İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün Hizbullah terör örgütünün yeni stratejisi doğrultusunda legal alanda faaliyet yürüten bazı şahıslar ile örgütte sorumlu düzeyde görev alan şahıslar hakkında soruşturma yapılması yönündeki talebi üzerine 12 Ocak 2010 tarihinde soruşturma başlatıldığı belirtildi. İddianamede, dini motifli terör örgütleri üzerine yapılan akademik çalışmalara da yer verildi. 20. yüzyılda İslam alemini etkileyen Mevdudi, Seyyid Kutub, Hasan El Benna gibi isimlerin ‘cihat’ konusundaki çalışmalarından alıntılar yapılan iddianamede, PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmanın nasıl başladığı da anlatıldı. İddianamede, PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmaların, PKK terör örgütünün 1980’li yılların sonundan itibaren Marksist - Leninist ideolojinin bölgede benimsenmemesi sebebiyle, yeni bir açılıma giderek Kürdistan İmamlar Birliği-Kürdistan Dindarlar Birliği gibi oluşumlarla, bölge halkını kendi tabanına çekme gayretlerine girmesi ve bölgedeki muhafazakar kesimlere yönelik faaliyetlerini artırması üzerine başladığı belirtildi. Hizbullah’ın PKK’ya karşı yapılan mücadeleyi bir İslam-Küfür savaşı olarak kabul ettiği ve silahlı eylemler başlattığı ifade edilen iddianamade, bu çatışmalar sırasında her iki taraftan da pek çok örgüt mensubunun yaralandığı ya da hayatını kaybettiği kaydedildi. Hizbullah’ın özellikle 1996 yılına kadar çok sayıda şiddet içerikli eylem düzenlediği anlatılan iddianamede, “Örneğin devletin belirlediği resmi rakamlara göre 1992-1994 yılları arasında Diyarbakır'da 169, Batman'da 190, Silvan'da 82 olmak üzere toplam 526 kişi Hizbullah tarafından öldürüldü. Hizbullah aynı zamanda kendisi dışındaki İslami gruplara da şiddet uyguladı. Örneğin İlim grubunun lideri Fidan Güngör, üst düzey yöneticileri Şehmuz Narin, Sebahattin Taylan, Ubeydullah Talan, Menzil Kitabevi Sahibi Zeki Güngör gibi bir çok islamcı Hizbullah tarafından öldürüldüler. . Hizbullahın şiddet eylemleri 1995'ten sonra Türkiye'nin Metropol şehirlerinde de yoğunlaştı. Belirlediği strateji kendisinden olmayan herkesi öldürmek, korkutmak ve pasifize etmektir. 29 Aralık 1999 tarihinde Nurcu tarikatı ile ilişkisi olan Zehra Eğitim ve Kültür Vakfının yöneticilerinden İzzettin Yıldırım, 1998 yılında İslamcı Feminist Yazar olarak bilinen Gonca Kuriş'de Hizbullah tarafından kaçırıldı.” denildi. cihan http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=209292
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() bu haber flaş değilki baya oldu ! yeni servis mi edildi anlamadım. Ayrıca İslami Kesim Önderlerinin Öldürülmesi ile Hizbullahın hiç bi bağlantısı yok. Hizbullah'ın Sitesinde bu Konuda açıklamalar var.
'Basın Açıklaması Örgütsel Suç Kapsamında' İslami STK`lara yönelik yapılan operasyonla ilgili savcı tarafından 14. Ağır Ceza mahkemesine sunulan iddianame kabul edildi. Kabul edilen iddianamede basın açıklaması yapmak ve basın açıklamasına katılmak örgütsel faaliyet olarak kabul edilmiş. İSTANBUL - İslami STK`lara yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan Haci İnan ve beraberindeki diğer şahıslar hakkında savcı tarafından 14. Ağır Ceza mahkemesine sunulan iddianame kabul edildi. Kabul edilen iddianamede basın açıklaması yapmak ve basın açıklamasına katılmak örgütsel faaliyet olarak kabul edilmiş. Ticari faaliyetler "Örgüt İşi" Gösterildi Hazırlanan iddianamede ticari faaliyetleri için iki ayda bir yurt dışına çıkan Mehmet Bahattin Temel'in yurt dışı çıkışları örgütsel bağlantı gibi gösterilmiş. Hatırlanacağı üzere Bahattin Temel 28 Ocak'ta yurt dışında bulunmasına rağmen kendi avukatlarına haber vererek Türkiye'ye dönüş yapmıştı. Havalimanında onu karşılamaya giden avukatlarıyla beraber hakkındaki iddialara cevap vermek için savcılığa gitmeyi düşünen Temel, polis tarafından gözaltına alınmıştı. Bahattin Temel aleyhinde, gözaltı öncesi ve sonrasında basında, sızdırma olduğu anlaşılan birçok haber yapıldı. Avukatları bu haberleri yalanlamasına rağmen ve hakkında hiçbir ciddi suç delili olmamasına rağmen Bahattin Temel çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. GAZETECİ OLMAK SUÇ OLABİLİR Mİ? 28 Ocak'ta evine yapılan baskında gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan gazeteci Fikret Gültekin'in bir gazeteci refleksiyle yaptığı telefon görüşmeleri ve gittiği bütün haberler iddianamede örgütsel faaliyet olarak gösteriliyor ve Gültekin hakkında 15 yıldan 25,5 yıla kadar hapis cezası isteniyor. BASIN AÇIKLAMASI ÖRGÜTSEL SUÇ KAPSAMINDA Mustazaf-Der İstanbul Şube Başkanı ve aynı zamanda gazeteci olan Sait Şahin'in kendi derneğinin kapatılması ile ilgili basın açıklamasını organize etmesi bile hazırlanan iddianamede örgütsel faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca davetli olarak katıldığı basın açıklamalarında yaptığı konuşmalar da örgütsel propaganda olarak gösterilmiştir. Bunun yanında Şahin daha önce Hizbullah davasından çarptırıldığı cezanın bazı delilleri, yeni dava için tekrar deliller arasına alınıp yeni gerekçelere dönüştürülmesi gibi garip bir durum oluşturulmuştur. YÖNETİCİLİKTEN ÜYELİĞE NASIL GEÇİLİR? CMK 102. maddenin yürürlüğe girmesiyle tahliye olan Hacı İnan adli kontrol kurallarına uymasına rağmen 17 Ocak'ta İlyas Kutulman ve üç kişiyle beraber gözaltına alındı ve çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı. Daha önce yargılandığı ve hala yargılanmasının devam ettiği davada Hizbullah yöneticisi olmakla suçlanan İnan için savcı, Hizbullah'a üye olmaktan ceza istiyor. Tahliye olduktan sonra iki hafta dışarıda kalan İnan'ın bu kadar kısa bir sürede ve sadece evine gelen misafirleriyle ilgilendiği avukatları tarafından açıklanmasına rağmen üyelikten ceza istenmesi, tahliye olan Hizbullah sanıklarının kaçmasının cezasının kendisine kesilmek istendiği iddialarını güçlendiriyor. Ayrıca bir örgütün yöneticisi olmakla suçlanan birisi için aynı örgütün üyesi olma suçlaması hangi hukuki gerekçelerle açıklanacağı merak konusu. BANA AİT OLMAYAN YAZI BANA AİT GÖSTERİLMİŞ! 17 Ocak'ta yapılan operasyonda gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakılan Abdulbari Çelik ile ilgili kısımda Hizbullah'ı anlatan bir yazının kendi eli mahsulü olduğu belirtiliyor. Hazırlanan iddianame ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Abdulbari Çelik Hoca ise "43 ile numaralandırılmış ve paraflandırılmış el yazması dokümanın içeriğinde ekspertiz raporuna göre, içerikleri özetlenen dokümanlardan 9 numaralı dokümanın şüphelinin eli mahsülü olduğu tespit edilmiştir" deniliyor ancak kesinlikle burada bir yanlışlık var, ya ekspere giden yazı benim yazım değil benim yazımmış gibi gönderilmiş ya da bilinçli bir yanıltma söz konusudur. Kesinlikle bu el yazısı bana ait değil. Gözaltına alındığımızda el yazısı örneğini aldılar. Buna rağmen yine bu yazının bana ait olduğu iddia ediliyor. Bu doğru değildir. El yazımla karşılaştırıldığında bu yazının bana ait olmadığı net bir şekilde anlaşılıyor zaten" dedi. (İLKHA) http://hurseda.net/guncel/45740-Basi...apsaminda.html |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Çelişkiler ve İftiralar
'İslami STK' İddianamesi'nin Ayrıntıları İslami STK`lara yönelik yapılan operasyonlarda gözaltına alınan Haci İnan ve beraberindeki diğer şahıslar hakkında savcı tarafından 14. Ağır Ceza mahkemesine sunulan iddianame kabul edildi. İddianamenin ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. İşte iddianameden çarpıcı ayrıntılar. Kabul edilen iddianamede 3 kişi için `Hizbullah cemaatinin yönetici` olmak suçlamasıyla 15 yıldan 22.5 yıla kadar cezası istenirken Hacı İnan ve diğer sanıklar için `Hizbullah Cemaatine üye olmak` suçundan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. İstanbul'da 17 Ocak 2011 tarihinde aralarında CMK 102. maddeden tahliye olan Hacı İnan, İlyas Kutulman ile 28 Ocak 2011 tarihinde İstanbul'da İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına yönelik hukuksuz bir operasyon yapılmıştı. Yapılan bu operasyonlarda gözaltına alınan 19 kişiden 6'sı tutuklanırken 13 kişi ise çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakılmıştı. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali tarafından hazırlanan 60 sayfalık iddianame mahkemeye sunuldu. Mahkeme Hakan Karaali tarafından hazırlanan iddianameyi kabul etti. 14. Ağır Ceza mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede Bahattin Temel, Gazeteci Fikret Gültekin ve Mustazaf-Der İstanbul Şube Başkanı Sait Şahin için "Hizbullah cemaatinin yöneticisi olmaktan 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenirken aralarında Hacı İnan'da bulunduğu 16 kişi için "Hizbullah cemaatine üye" olma suçlamasından 15 yıla kadar hapis cezası istendi. Hazırlanan iddianame toplamda 60 sayfa iken "Hizbullah cemaatine üye olmak ve yöneticilikten" yakalananlar hakkında ise toplam 30 sayfalık iddianame hazırlanmış. SAVCI'NIN İDDİANAMESİ KENDİSİYLE ÇELİŞİYOR Hazırlanan iddianamede savcı tarafından bile "legal alanda faaliyet yürüten" kuruluşların basın açıklamasına katılmak yine savcı tarafından suç kabul edilip bu açıklamalara katılanlara Hizbullah'a üye olmak suçlamasıyla ceza isteniyor. Savcının hem bir faaliyeti legal olarak görmesi ve buna ceza istemesi akıllarda soru işareti oluşmasına sebep oldu. İstanbul STK İddianamesinde Savcının Vardığı Yanlış Kanaatler İstanbul Hizbullah Davası iddianamesinde savcı Hakan Karaali, bazı bilgileri yorumlarken kendi kanaatlerini dile getiriyor. Büyük çelişki ve kanaat yanlışlarının ortaya çıktığı iddialarda şu çarpıcı ayrıntılar yer alıyor. 1-İddianamede Savcı Karaali, Hizbullah ve PKK çatışmasının nasıl başladığını anlatırken şunları söylüyor: "PKK terör örgütünün 1980'li yılların sonundan itibaren; Marksist - Leninist ideolojinin bölgede benimsenmemesi sebebiyle, yeni bir açılıma giderek, Kürdistan İmamlar Birliği-Kürdistan Dindarlar Birliği gibi oluşumlarla, bölge halkını kendi tabanına çekme gayretlerine girmesi ve bölgedeki muhafazakar kesimlere yönelik faaliyetlerini artırması üzerine PKK - Hizbullah çatışması başlamıştır." Savcı Karaali'nin yukarıda belirttiği gibi Hizbullah ve PKK çatışması PKK'nin dindar halk üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu başlamamış, aksine Hizbullah'a mensup yaklaşık 9 kişiyi katlettikten sonra başlamıştır. Bu ayrıntı Hizbullah Ana davası Savunmalar kitabında da yer alıyor. 2-Savcı Karaali, Hizbullah'nn kendisi dışında herkesi katlettiğini iddia ederek şu satırlara yer veriyor: "Hizbullahın şiddet eylemleri 1995'ten sonra Türkiye'nin Metropol şehirlerinde de yoğunlaştı. Belirlediği strateji kendisinden olmayan herkesi öldürmek, korkutmak ve pasifize etmektir" İddianamede yer alan bu bilgiyle de bir yanlış daha yapılıyor. Nitekim yine Hizbullah Ana Davası Savunmalar adlı kitapta Cemal Tutar, öldürülen kişilerin genellikle emniyet ve JİTEM tarafında kullanılan muhbir kişiler, PKK'nin ileri gelenleri olduğunu söylüyor ve sıradan hiçbir vatandaşa silah doğrultulmadığı belirtiliyor. Tutar, kendileri dışında diğer İslami camiaları kardeş kabul ettiklerini söylediği savunmasında, devamlı çatışma ortamından uzak durmaya çalıştıklarını da ifade ediyor. 3-İddianamede Hizbullah'ın amacı belirtilirken, "Laik, Kemalist Cumhuriyet rejimine karşı oluşumuzun en temel nedeni gayri İslami oluşudur... Bize göre bu sistem zulüm sistemidir...." dendiği ve "Malını savunurken ölen şehittir" şeklindeki hadis ile "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez" şeklindeki ayete atıfta bulunularak; "Hizbullah cemaati ancak bu iki durumdan dolayı şiddete başvurmuştur. Biz buna da ancak cihad diyoruz ve yaptıklarımızla iftihar ediyoruz" (10) dendiği görülmüş, bu şekilde örgütün açıkca mevcut anayasal düzeni değiştirmek amacıyla gerektiğinde şiddete başvurmayı bir yol olarak gördüğü belirlenmiştir." Savcı Karaali, Hizbullah'ın amacının ne olduğunu ve Hizbullah'ın niçin cihat ettiğini anlattığı paragrafta, "Hizbullah kendinden olmayan herkesi öldürüyor" iddiasıyla çelişmiş oluyor. Yine Savunmalar kitabında yer aldığı gibi Hizbullah, yukarıda belirtilen ayeti kendine rehber edindiği anlaşılıyor. Yani "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez" ayeti doğrultusunada 90'lı yıllardaki çatışma sürecini de bu ayet kapsamında yürüttüğü ve sadece dine saldıran ve bu konuda aşırıya kaçanlarla mücadele ettiği ortaya çıkıyor. 4- 27.04.2009 günü Elazığ ve Malatya'da İhya-Der'e yönelik polis operasyonlarında bulunduğu iddia edilen bazı yazı ve CD'lerin daha sonra polis tarafından komplo amaçlı derneğe atıldığı ortaya çıkmıştı. Buna rağmen Savcı Karaali, yakalandığı iddia edilen komplo dokümanlarını yine İstanbul iddianamesi içine koyarak bir başka skandala imza attı. İddianamede Elazığ'da çıktığı iddia edilen dokümanla İstanbul operasyonu şöyle anlatıldı: "27.04.2009 günü Elazığ Emniyet Müdürlüğünce Hizbullah'a yönelik olarak gerçekleştirilen operasyon çerçevesinde , örgüt güdümünde faaliyet gösteren derneklerden olan İhya-der adlı dernekte yapılan aramalarda elde edilen; 1.DOKÜMANDA; "Allahu Tealaya binlerce hamd olsunki rejimin tüm saldırılarına rağmen Müslüman Kürt halkının Hizbullah Cemaatine teveccühü devam etmektedir. Derneklere yapılan operasyonlar Laik Kemalist TC Savcısının derneğimizi kapatma talebi, zekat ve fitreleri toplamaya engel olamadı. Hatta yeni derneklerin açılmasına vesile oldu. Görünen yüzümüz olan derneklerimiz, hayır kurumlarımız, sosyal çalışmalarına devam etsin. En az Fettullah grubunun yurtları, öğrenci evleri kadar kurumlarımızı arttırmalı, Avrupa'daki kardeşlerimizden de yararlanarak, ticari alanda da varlığımızı ortaya koymalıyız. -Hasta ziyaretleri, -Komşularla ziyaretleşme ve dayanışma, -Halkın fakir kesimlerine çalışmaları teksif etme, -Cemaat mensuplarının söz ve fiillerinin birbirini desteklemesi, -Halkla selamlaşmayı çoğaltma, -Mevlid ve kandil geceleri ile mezar ziyaretlerinin yapılması... Bu süreçte örgüt adına ülke genelinde, Mustazaf-Der (Mustazaflarla Dayanışma Derneği), Umut-Der (Umut İlim Kültür ve Yardımlaşma Derneği), İhya-Der (İlim Hizmet Yardımlaşma ve Araştırma Derneği), İkra-Der (İlim Kültür ve Rahmet Derneği), Hayıreli-Der (Hayıreli Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği), Semere-Der (Semere Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği), İlim-Der (İstanbul İlim, Eğitim, Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği), İlke-Der (İstanbul İlke Eğitim, Kültür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği), Furkan-Der (İstanbul Furkan Eğitim, Kültür, Yardımlaşma ve Sosyal Dayanışma Derneği) vb. isimlerle Adana, Adıyaman, Ağrı, Ankara, Batman, Bingöl, Bursa, Elazığ, İstanbul, Gaziantep, İzmir, Kocaeli, Konya, Malatya, Mardin, Mersin, Muş, Osmaniye, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van'da çok sayıda dernek, yayın evi ve ticari şirket kurularak tebliğ aşamasının geniş toplum kesimlerine ulaşması için yeniden yapılanmaya gidildiği belirlenmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere örgütün amacı doğrultusunda hareket eden Doğru Haber Gazetesi, İnzar Dergisi, Hayıreli Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği; Mustazaflarla Dayanışma Derneği, Semere Eğitim ve Kültür Yardımlaşma Derneği, Umut, İlim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği ve İstanbul Furkan Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Sosyal Dayanışma Derneği şubelerinde yapılan aramalarda; çok sayıda Doğru Haber Gazetesi, İnzar ve Kelhaamet Dergilerine ait nüshalar, Dua Yayıncılık tarafından basılan ve terör örgütü propagandasına dönük yayınlandığı düşüncesiyle Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2011/515 sırasında soruşturma konusu olan; "Hizbullah ana davası savunmalar" isimli kitaba ait çok sayıda nüshanın ele geçirildiği... Örgüt mensuplarının örgütsel birlikteliğini muhafaza etmek, kamuoyuna legal bir cemaat izlenimi vermek ve örgütün amacı doğrultusunda propaganda yapmak üzere, İnzar Dergisi, Doğru Haber Gazetesi ve Kelhaamed Dergisinin yayınına başlandığı, bahse konu yayın organlarının dağıtımını sağlamak amacıyla özel bir dağıtım ağı kurulduğu, dağıtımın genellikle özel kurye gruplarınca yapıldığı belirlenmiştir." Daha önce Doğruhaber'de çıkan onlarca Emrah Yaman haberine ve Mustazaf-Der'in Emrah Yeman'la ilgili hazırlayıp Başbakanlık ve İçişlerine gönderdiği ve bu şahsın derin yapılar tarafından kullanıldığı belirtilmesine rağmen, sadece İstanbul operasyonunda değil bir çok ilde düzenlenen STK operasyonlarında Emrah Yeman'da bulunduğu iddia edilen bilgi ve belgeler iddianamelere koyularak başka bir skandala imza atıldı. İstanbul iddianamesinde de yine derin yapılar tarafından kullanıldığı anlaşılan Emrah Yeman'la ilgili bilgi ve belgelere yer veriliyor. "19.12.2010 günü Erzurum'da örgüte yönelik olarak yapılan operasyonda (5) kişinin yakalandığı, şüphelilerin ikamet ve işyerlerinde yapılan aramalarda; (1) adet ruhsatsız tabanca, (1) adet şarjör, (546) adet uzun namlulu silahlara ait fişek, (1) libre dolu TNT kalıbı, (3) adet el bombası gövdesi ve çok sayıda örgütsel doküman ele geçirildiği; Şüpheliler arasında bulunan Emrah Yaman isimli şahıstan elde edilen harici hardiskin yapılan incelemesinde; Cemil İpekçi'nin fotoğraf, adres bilgileri ile konutunun krokisinin bulunduğu, resmin üst kısmında bomba silah teslim edilecek Adana Anadolu Der xxxxx, xxxxx, [email protected] ibarelerinin olduğunun belirlendiği; 19.12.2010 günü Erzurum'da yapılan operasyonda silah ve patlayıcı maddeler ile birlikte, 25.09.2010 tarihinde Mardin Kasımiye Medresesinde defile düzenlemesi nedeniyle Doğru Haber Gazetesinde haber konusu olan modacı Cemil İpekçi'nin adres bilgileri ve konut krokisinin bulunduğu CD'nin de ele geçirilmesi, yine 15.01.2010 tarihinde Adana ilinde yapılan operasyonda silah ve çok sayıda merminin bulunması hususları dikkate alındığında, örgütün yeniden silahlı propaganda faaliyetlerine başlamaya hazır olduğu anlaşılmıştır." Yukarıda verilen bilgiler, "bir mail gönder, sıradan bir adam yakala, istediğin suçu istediğin kişinin üzerine yığ" mantığının nasıl işlediğini gözler önüne seriyor. Ayrıca Savcı yukarıdaki metinde "Doğruhaber Gazetesine konu olan" diyerek olayı özelleştirmeye çalışıyor. Halbuki Cemil İpekçi'nin Mardin'de düzenlediği defile bütün ulusal gazetelerde yer almıştı. Savcı neden "Milliyette haber konusu olan" demiyor da "Doğruhaber Gazetesinde konu olan" diyor. Bu da akıllarda kalan başka bir soru işareti olarak iddianamede yer alıyor. (Doğruhaber Gazetesi ) http://hurseda.net/guncel/45723-Isla...rintilari.html |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Kimdir bu savcı Karaali
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() yine yapacaksın denilen biri ne yapsın gariban yapıyor. işte. bu tutuklamalarda olayı anlatan avukat diyordu ki çıktık hakemin akrşısına savunma yapıyoruz hekem konuşmamızı kesti ve yayıldığı yerden kalkara dedi ki " istediğin kadar savunmaya yap sabaha kadar ikimizde burdayız. mahkemenin sonucu belli hiç bir şey değişmiyecek" anlayana bunlar yeterlidir.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
sabretemekten ve çalışmaktan başka çare yok. şunuda belirtmek isterim ki Cihanında haberinde sakatlık ve kasıt var. hizbullahın 526 kişi öldürdüğü söyleniyor ancak hizbullahtan 600 civarı kişinin öldürüldüğü gerçeğine hiç değinilmiyor. değinilse haberin kurgusu değişecek. çünkü kurguda Hizbullah gözü kararmış önüne geleni öldüren ve kendisine hiçbirşey olmayan bir hayalet olarak gösteriliyor. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() cihanda bu konuda çok başarılı ne yazık ki ayrıca cihanla DHA yı bir tutamayız.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|