![]() |
#1 |
![]() BİTKİ EMBRİYOSU
ALPEREN GÜRBÜZER Pliny, “Doğa Tarihi Ansiklobedisi” adlı eserinde ilk defa palmiyelerin erkek ve dişi olarak ayrımını yapmış ve bu devirlere ait bitkilerin stamen (erkek organ) salgılayıcı organ veya polen tanesine ait atılmış bir ürün olduğunu bilim dünyasına kabul ettirmiştir. Greww; “Anatomy of polents” adlı eserinde çiçek üzerindeki erkek organların stamenler olduğunu göstermiştir. Konuyu daha da açıklığa kavuşturmaya çalışan Alman botanikçi Rudolph Jakop ve Vamerius çevrede erkek bitkiler olmaksızın büyüyen dişi bir dut ağaca ait meyvelerin sadece boş çekirdeklerden ibaret olduğunu gözlemlemişlerdir. Bu gözlemlerden ilham alan Camerius ise “Desexu Plantarum” adlı kitabında çiçeğin anter (başçık), polen ve yumurtalık kısımlarından meydana geldiğini belirtmiştir. Württemberg ve Joseph Golter; Bir bitkinin stigmasının genellikle kendi türüne ait polenini kabul ettiğini, bir başka bitkinin polenini kabul ettiği durumda da melez dölllerin meydana geldiğini belirtmiştir. Netice itibariyle gelinen noktada Württemberg ve Joseph Golter tezleri ve Cameriusun tanımları doğrulanmıştır. Hatta bu arada çiçek tozlaşmasında aktif görev yüklenen böceklerin önemini belirten ayrıntılı açıklamaların yanısıra Nikotiana (Tütün çiçeği), Dianthus (Çin karanfili) ve Matthiola (Şebboy) türü melezlerin varlığı da tespit edilmiştir. Giovanni Battista Amici; bitkinin stigması içerisinde tüylere takılmış bir polen tanesini gördüğünde tüp biçiminde bir çıkıntının uzadığını tespit etti. Bu arada Fransız Braguard ise polen tüplerin nasıl teşekkül ettiğini aşama aşama gözlemleyebilmiş bir bilim adamıdır. Robert Brown; polen tüplerinin kendi yöntemleriyle canlılık kazandıklarını ve muhtemelen stigmanın tozlaşması sonucu gelişmeyi tetiklediğini düşünmüştür. Embriyonun Menşei (orjin-köken) Schild; polen tüplerinin mikrofilden geçerek bir kanal boyunca yumurtaya girdiğini ve ayrıca polen tüpü ucunda ki embriyo kesesi yeni bir bitkiyi oluşturmak için hem besleyici bir yuva hem de kuluçka makinesi vazifesi gördüğünü ileri sürer. Fakat Naturulistler yapılan bir toplantıda bu görüşe karşı çıkarak embriyonun polen tüpü uç kısmında meydana gelmediğini ancak yumurtacığın bir parçası polen tüpü içerisindeki sıvı tarafından döllenmesiyle ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Wilhelm Hofmeister; “Phanerogomlar” (embriyonun teşekkülü) adlı eserinde embriyonun menşeini polen tüpü değil embriyo kesesi içerisinde ki bir hücre olduğunu belirtmiş olup, bu noktadan sonra artık bu görüşün kesinlik kazanmış olduğunu söyleyebiliriz. Aşağı bitkilerde eşey kaynaşmasının bulunuşu Fucus Vesiculosus; Yeni bir bitkiyi meydana getirmek için çimlenmeden önce yumurta hücrelerinin spermler vasıtasıyla döllenmesi gerektiğini vurguladıktan sonra melezlerin ise farklı bireylerin yumurta ve spermlerin birleşmesiyle meydana geldiğini gözlemlemiştir. Vaucheria ve Oedogonium da hareketli spermatozoidin yumurta ile ilişki kurmaya geldiği anı tespit etmişlerdir. Pringsheim ise spermatozoidin yumurta ile birleştiği anı (döllenmesini) bizatihi flim seyreder gibi gözlemleyebilmiştir. Oscar Hertwig; Döllenmenin önemli özelliğinin biri erkek diğeri dişi fertten gelen iki çekirdeğin birleşmesi olduğunu genel olarak ifade etmiştir. Polen gelişmesine yönelik ilk çalışmalara imza atan Hofmeister, Reschen bad, Hartıng ve diğer araştırıcılar ise çeşitli angiospermlerin olgun polen tanelerinin preparatlarında iki çekirdeğin varlığını tespit etmişlerdir. Hatta Strasburger’in öğrencisi Elf Ring bu konudaki incelemelerini çeşitli bitki familyaları üzerinde yaptığı incelemelerde birkez daha doğrulamış bile. Bu analizler sonucunda polen tanelerinde iki çekirdek meydana geldiği tespit edilmiştir. Singamin bulunması Embriyoloji hakkında önemli hadiselerden biri diyebileceğimiz husus Strasburger tarafından Singamin’in mahiyetini açıklığa kavuşturması olayı olsa gerektir. Nitekim Strasburger mikrosporun birinci bölünmesi esnasında oluşan küçük ürünün generatif (çiçek, tohum ve meyve) hücre, daha büyüğünün ise vejetatif (yaprak, kök ve gövde) hücre olarak tespit etmiştir. Nitekim çimlenme durumunda polen tüpünde vejetatif çekirdek ve erkek gamet diye adlandırılan generatif çekirdek bulunur. Bundan başka Strasburger yayınladığı raporun son bölümlerinde bazı genellemelerde bulunarak özetle şu sonuçlara varmıştır. Şöyle ki; “—Döllenme erkek gametin nükleusu ile yumurtanın birleşmesi olayıdır. —Gametlerin stoplazması döllenmeden dolayı oluşmuş değildir. —Sperm nükleusu ve yumurta nükleusu gerçek çekirdeklerdir” tarzında dile getirmiştir. Kalazogami Trenb; Polen tüpünün kalazadan geçerek yumurta hücresine ulaştığını belirtmiştir. Bunun üzerine angiospermler ve kalazogamlar olarak iki class (sınıf) halinde sınıflandırmıştır. Kalazogamların tek örneği casuarina (demir bitkisi) bitkisidir. Kalazogami düşüncesinin filogenetik olmaktan ziyade daha çok fizyolojik önemi olduğu düşünülmektedir. Çift döllenme Nawaschin; Lilium, martagon, fritillaria ve tenella ile yaptığı çalışmalar sonucunda angiospermler veya erkek gametlerin her ikisinin de döllenmede etkili olduklarını gözlemlemiştir. Polen tüpündeki gametlerden biri yumurta hücresi diğeri ise kutup nükleusu ile birleşir ve böylelikle çift döllenme meydana gelir. Xenia; Tohumda erkek bitki poleninden gelen baskın özelliklerin görülmesi üzerine polenlerin yumurtanın belli kısımlarında kalıtsal karakterler üzerine etki yaptığını öne sürmüştür. Strasburger ise sadece erkek gamet ile yumurtanın birleşmesine generatif döllenme olarak baktığını, ikinci erkek gamet ile polar çekirdeklerin birleşmesini ise vejetatif döllenme kapsamı içerisinde değerlendirmiştir. Partenogenez (döllenmesiz üreme) Tozlaşma olmaksızın dişi bitkide tohum meydana gelme olayına partenogenez denir. Bilindiği üzere partanogenezle ilişkin ilk çalışmalar iki İsveçli Botanikçi Juel ve Marbeck tarafından Antennaria ve Alchemilla bitkiler üzerinde yapılan analizler sonucunda start almıştır. Kerner Antennaria; Alpina bitkileri üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda erkek olan bitkilerin çok nadir bulunabileceği, dişi olan bitkilerde ise tozlaşma olmasa bile pekâlâ tohum meydana getirebileceklerini belirtmiştir. Juel; Polen yetersizliği konusunda çalışmış ve elde ettiği bulgular neticesinde kromozom sayısında herhangi bir eksilme olmaksızın embriyo kesesi içerisinde megaspor ana hücresinin geliştiğini, dolayısıyla diploid yumurtanın döllenmeksizin bir embriyo meydana getirdiğini tespit etmiştir. 20.yüzyılın embriyolojik çalışmaları Gametofitler ve embriyonun gelişmesi üzerine en gerçek bilgiler şimdilik Coulter ve Chamber tarafından kaleme alınan; “Morfoloji angiosperm- kapalı tohumlular morfolojisi” adlı eseri gözükmektedir. Dolayısıyla bu eser bu alanda kaynak teşkil etmektedir. Avustralyalı Karl Schnorr’un “Embriyoloji der angiosperm” ve “Vergleich Embriyologie Der angiosperm” adlı iki muhteşem eserinde ise gerek taksonomi alanında bir takım problemler, gerekse ordu ve familyalara ilişkin doğru kararlar tüm detayları ile birlikte ortaya konulmuş durumdadır. Hakeza Fransız Rouge ise dikotil ve monokotil genusları ve bazı familyaların embriyolojik gelişimleri konusunda her biri birbirinden ilginç çalışmalar yapmıştır. Bilindiği üzere çekirdek bitkisinin tohumları önce ana bitkiden sürünerek ayrılabilmektedirler. Yani daneler olgunlaşınca kendisini muhafaza altına aldığı kabuğun baş tarafını yararak çıkıp hayata merhaba demektedirler. Genel itibariyle tohumun en üst tepesinde sert yapıda kıllarla kaplı taç kısmı mevcuttur. İlginçtir bu kıllar kuru havalarda yayılırken ıslak havalarda ise toplanabilme özelliği sergilemektedirler. Mesela tırmanıcı bir bitki olan orman asması (Clematis vitalba) ıslanır ıslanmaz neme karşı hassas özelliğinden olsa gerek kıla yapışacak tüyler kuruduğunda bükülerek yayılmak zorunda kalacaklardır. Dahası yağmurlu havalar birçok bitki tohumunun yere inmesine vesile olup, böylece tohumun rüzgârla taşınmasına gerek kalmadan yere mıhlanmasıyla birlikte tüylerin kıla yapışması denen olay gerçekleşmiş olacaktır. Güneşli havalar da ise tam tersi bir durum sözkonusu olup yukarı doğru hava akımların etkisiyle birlikte tohumların açılması sağlanmaktadır. Böylece tüyler sonuna kadar açılarak tohumların taşınma işlemi kolaylaşabilmektedir. Demek ki toprağa düşen tohum nem etkisiyle sağa sola hareket etmesi sayesinde tüylerin otlara takılmasının ardından rahatlıkla kendine uygun çimleneceği bir ortama doğru ilerleyebilmektedir. Tabii sadece ilerlemekle kalmayıp, bu arada sondaj misali toprağın bağrına saplanarak baharla birlikte rengârenk çiçek olarak karşımıza çıkabilmektedir. Anlaşılan o ki tohumun üzerinde takriben 3 cm uzunluğunda ki kıl adeta sondaj makinesi görevi üstlenerek tohum içerisine kodlanmış bir programla birlikte toprağın bağrında yeniden bir diriliş için seferber olmaktadır. Bazı bitkiler de daha bir farklı metot izleyerek üzerinde taşıdığı polen(erkek organlar)’e konan böceğin temasa geçmesi sayesinde bitkiden bitkiye taşınabilmektedirler. Şöyle ki böcekler gıdalanacağı yiyeceği fazla arama zahmetine katlanmadan bitkiden gelen sinyaller doğrultusunda çiçeğe konabilmektedirler. Yani her şey bir plan dâhilinde cereyan etmektedir. Ortada bir program olmazsa, zaten polenleri ve nektarları henüz daha oluşmamış veya pollenlenmiş aynı zamanda nektarları alınmış çiçeklere böceğin boşu boşuna konma durumu söz konusu olacak ki, bu boşa zaman harcamak demektir. Belli ki bitkilerde böceğin ilgisini çekebilecek her türlü sinyalizasyon iletişimini sağlayacak donanım mevcut. Mesela kelebekleri cezbeden şey bitkinin en parlak ve özellikle beyaz desenli çiçeklere sahip olmasıdır. Hakeza sinekler de daha çok kirli et rengi, koyu kahverengi görünümde olan çiçeklerin çekim etkisi altına girmekten keyif almaktadırlar. Yarasalar için bilhassa alaca karanlıkta görülebilecek türden ve pollenlenecek cinsten çiçekler daha tercih sebebidir. Kuşun ilgisini çekebilecek çiçekler ise kuşun gagasına uygun bir yapıda olmasını gerektirmektedir. Tüm bu örneklerden anlaşılan o ki bir çiçeğin bir defa uzaktan görünür olması veya her neviden yaratılmış canlının yapısına uygun cevap verebilecek nitelikte olması yetmiyor, aynı zamanda etrafa güzel koku gibi değişik sinyaller salabilecek özellikleri bağrında taşıması da icap ediyor. Bu saydığımız özellikler olmasa, belki de çiçeğin davetine icabet edecek hiçbir canlı türü ortaya çıkmayacaktır. Demek ki hayatı tasarımını hazırlayan güç çiçekleri bu yüzden cezp edici bir biçimde yaratmış. Böylece böcekleri erkek organdan dişi organa çiçek tozu taşımaya amade kılmıştır. Belli ki bitkilerin hayvanlar gibi gezip dolaşmaya elverişli organları olmasa da Yüce Allah onlar için vasıtalar kılmış ki üreyip meyve verebilsinler. Polenler genelde rüzgâr vasıtasıyla uzak diyarlara taşınırlar. Böylece bu manada bitkilere uçuş yapabilen uçaklar gözüyle bakabiliriz. Zira Huş ağacına ait polenler yükselen sıcak havanın etkisinin yanı sıra 3 kuvvetinde ki bir rüzgârda bile 400 km yol mesafe kat edebilmektedir. Düşünebiliyor musunuz 3 kuvvetinde ki esen bir rüzgâr, yani normalde otu bile kıpırdatmayan bir yelpazeden söz ediyoruz. Galiba bu durum kuşları bile kıskandıracak bir kuvvette uçuş demektir. Belli ki polenlerin uçuşlarında ki marifet yapılarının son derece küçük ve hafif olmasından kaynaklanan bir durum olsa gerektir. İşte bu narin ve hafiflik Huş ağacı gibi polenlere sahip olan bitkiler için iyi bir fırsat olup böyle bir havada bunca yükseklikten yere yaklaşık olarak 66 saat gibi bir süre içerisinde düşme avantajını sağlamaktadır. Hakeza akça ağacı da tohumunu 2 saat gibi bir sürede inişini gerçekleştirir. Anlaşılan o ki havada uçan polen ve tohumlar sıradan bir toz olmayıp, son derece planlı donatılmış her biri paraşüt konumunda ya bir mantar, ya bir orkide, ya da bir ağacın özetini ortaya koyan büyüme programıymış meğer. Dolayısıyla toz zerrelerine bir bitkinin programını yükleyen Allah’a ne kadar şükretsek o kadar azdır diyebiliriz. Çünkü bu tohum zerreleri sayesinde canlılar rızklarına kavuşmakta ve nesillerini devam ettirebilmektedirler. Yüce Rabbimiz; “Biz o su ile sizin—bir-ağacın—bile—bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçelerin nebatını bitirmişizdir. Allah ile beraber bir tanrı ha? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir” (Neml, 60) beyan buyurmaktadır. Ayetten anlaşılacağı üzere sayılamayacak kadar nice bitkiler cinslerine devam ettirebilmek adına habire etrafa tohum saçmaktadır. Bir tohum yüz bilemedin daha fazla dane verebilmektedir. Keza Sekoya gibi dev ağaçların tohumları o kadar küçüktür ki hepsini toplasanız bir küçük fincanı doldurmaz, ama gel gör ki bu tohumlar neşvünema bulduklarında 1500 ton ağırlığında koca bir ağaca dönüşebilmektedir. Allah’ım bu ne berekettir, sana ne kadar şükretsek azdır. Bu arada şunu belirtmekte fayda var; gerektiğinde ağaçlara aşı yapmak suretiyle kat kat meyve elde edilerek bereketlenmeye bereket katılabiliyor. Alglerde döllenme ve döl almaşı Bilindiği üzere algler klorofil içeren bitkilerdir. Aslında bitkiye yeşil renk veren klorofiller kloroplast denilen yapılar içerisinde konaklamasına rağmen, bir kısım alglerde tüm hücreye nüfuz etmiş durumdadırlar. Hatta bazı algler tek hücreli olup tek başına yaşarlar, bazıları da koloni halde görev yapmaktadırlar. Algler; mavi-yeşil algler, yeşil algler, diyatomlar, kahverengi algler gibi isimlerle kategorize edilirler. İçlerinde en göze çarpanı hiç kuşkusuz diyatomlardır. Öyle ki birbirinden güzel desenleri ile dikkatleri çeken diyatomların hücre çeperleri silika ile süslenip deniz yatağının iskeletini oluştururlar. Böylece diyatomlar deniz canlılarının ziyafet sofrası olurlar. İlkel bitkilerde genellikle genetik materyalin stoplazma içerisine dağılımı veya nükleusta toplanmıştır. Daha ileri ki kademelerde iki haploid spor birleşerek diploid zigospor meydana getirirler. Hatta birçok yeşil alglerde zigospor derhal mayoza uğrayarak 4 haploid hücre hâsıl olur. Derken kamçılı olan bu hücrelerin gelişmesiyle birlikte haploid fertler meydana gelmektedir. Bu olayı safha safha şematize edersek şöyle bir tablo çizebiliriz. Gamet(n) Gamet(n) \ ⁄ Zigospor(2n) (Zigot) mayoz bölenmeyle ↓ 4 kamçılı hücre (n) oluşturur. Kamçılı hücrenin gelişmesi ile birlikte 4 gametofit meydana gelmektedir. ↓ Gametler redüksiyon bölünme ile sporlar oluştururlar. ↓ Sporlar çimlenerek gametofitler meydana getirir. Haploid gametofitlerin uçlarında gametangiumlar teşekkül eder. ↓ Gametler birleşerek zigotu hâsıl ederler. Zigot çimlenerek diploit sporofiti hâsıl eder. Derken sporofit üzerindeki sporanlardan sporlar çimlenerek haploid sporlar hâsıl olur. Cladophorada döl almaşı Dalların ucundaki sporanglarda redüksiyon bölünme vuku bularak 4 kamçılı zoosporlar hâsıl olur. Hâsıl olan zoosporların yarısı (+) diğer yarısı (-)’ dir. Bu zoosporlar çimlenerek haploit gametofitleri meydana getirirler. Böylece gametofitlerin ucunda 2 kamçılı izogametler meydana gelir. İzopgametlerde su içerisinde birleşerek 2n kromozomlu zigotu hâsıl ederler. Zigot bu durumda direk çimlenip, diploit sporofiti meydana getirir. Diploit sporofit redüksiyona uğramasıyla birlikte zoosporlar meydana gelir. Bunlarda çimlenerek yeni haploid bitkileri hâsıl eder. Eumycophıta mantarların çeperleri ekseriyatla kitindir. Miselyum fazlaca dallanmış hiflerden meydana gelip, sporları ascomyceteslerde ascus, basidiomyceteslerde basidium denen keselerden gelişir. Protoascomycetes grubuna ait gametangların birleşmesiyle zigot teşekkül eder. Zigot ise redüksiyon ve mitoz bölünmelerle 8 haploid nükleus meydana gelir. Böylece bu nükleusların herbiri kitin örtü ile sarılarak askosporlar haline gelir. Eumycophytada döllenme ve döl almaşı Topuz şeklinde ki anteridiumların bütün protoplastları askogonların içine geçer. Bu arada çekirdekleri de dişi çekirdeğin yanına gider, ama birleşmezler. Sadece askogon içerisinde çift çekirdekli halde bulunup, askogon içerisinde ki hiflerin dallanmasıyla birlikte bölmeli hif sisteminin meydana gelmesinde rol oynarlar. Yani her bölmenin içerisinde bir dişi bir de erkek nükleus çifti vardır ki bu devreye dikaryotik faz denmektedir. Nitekim bu devrede hiflerin ucunda bulunan nükleus çiftleri bölünerek çengel gibi çıkıntılar oluşturmalarının yanısıra çengelin taban hücresi ile kaynaşması denen olay gerçekleşip zigot meydana gelmektedir. Zigot ise önce redüksiyon daha sonra mitoz bölünme ile 8 askospor oluşturur. Sporofit fazına tekabül eden hifler ileride askı meydana getireceklerinden dolayı bu safhada bunlara askogen hifler adı verilmektedir. Askus teşekkülü neticesinde genellikle 8 haploid nükleus hâsıl olur. Daha sonra her bir nükleus bir askospor haline gelir. Taban hücresinde bu olayın tekrarlanmasına (askus oluşumunun tekrarlanmasına) askus grupları meydana getirir ki bu örtüye plektankima adı verilir. Euascomycetesin basidiomycetes grubunda ise somatik hücrelerin birleşmesiyle somatogami oluşur. Bu grubun en önemli özelliği ise basidium teşekkül etmesidir. Karayosunlarında döllenme ve döl almaşı Bilindiği üzere bir suya konulunca kuru taneler canlanıverir adeta. Bir zaman sonra kuru tanelerin çatlayıp kök salmaya ve derken yaprak şeklinde filizlendiğine şahit oluruz. Belli ki bir kuru danesinde birbiri ardına değişmelerin yaşanması mensup olduğu bitkinin çehresini ortaya koymak içindir. Hakeza çimlenme de öyledir. Zira çimlenmeyle birlikte haploid sporlardan protonemaz hâsıl olur. Protonema üzerinde ise tomurcuklar ve gövdeye benzer yapılar meydana gelir ki bu yapı gametofit diye bilinmektedir. Derken bu gametofit yapıdan yeşil karayosunu ortaya çıkar. Yani gametofit üzerinde anteridiumlar ve arkegonium vardır. Dolayısıyla arkegonium içerisinde yumurta döllenerek önce embriyo (zigot) hâsıl olur, sonra embriyodan spor kapsülü, daha sonra da sporogonun iç kısmı redüksiyona uğrayarak haploid spor tetratlarını meydana getirir. Eğreltilerde döllenme Karayosunları ile eğreltiler arasında en önemli fark; karayosunlarında gametofit safha baskın olurken eğreltilerde ise sporofit safha daha baskın ve uzun ömürlü olmaktadır. Bu arada spor kapsülü bitkinin sporofit kısmını oluşturduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden sporofitin sporang taşıyan yapraklarına sporofil denmektedir. Mesela Heterosporik eğrelti otlarına Seleginella bitkilerini örnek verebiliriz. Tek tipte spor veren pteridophyta bitkilere ise izosporik diye tarif edilir. Örnek-Polydium ve Dryopterus izosporik eğrelti otları. Ayrıca mikrospor ve makrospor (megaspor) olmak üzere iki çeşit spor veren cinsler var ki bunlar megasporangiumlardan meydana gelmektedir. Dolayısıyla sporangları taşıyan yapraklara mikrosporofil, makrosporangları taşıyan yapraklara da makrosporofil denmektedir. Haploidspor çimlendiğinde Protali hâsıl eder. Protal ise monoik ve dioik olmak üzere hem anteridium hem de arkegoniumu oluştururlar. Ayrıca arkegoniumdan yumurta hücresi, anteridumdan da spermatozoid hâsıl olmaktadır. Derken döllenme su vasıtasıyla gerçekleşir. Bu arada protal üzerinde yumurta hücrelerinden birinin teşekkül etmesiyle birlikte sporofit kök, gövde ve yapraktan müteşekkil bir bitki meydana gelir. Bu bitkinin (ergin sporofitin) sporofil adı verilen yapraklarından da sporangiumlar teşekkül etmektedir. Sporangiumların iç kısmı sporogen doku halinde olma hasebiyle erginleştiklerinde sporangiumlar redüksiyon bölünme sonucunda dörder adet spor hâsıl ederler. Bu yüzden bu sporlara genç protali denmektedir. Bitkiler âleminde embriyolojik farklılıklar Eskiden beri bitkiler cryptogamea ve penerogamea olmak üzere iki grupta kategorize edilirler. Her ikisi arasındaki temel fark; Cryptogamealarda istirahat devresi spor fazında geçmekte iken Phaenerogamlarda istirahat devresi embriyo halinde geçmektedir. Hakeza Cryptogamealarda yumurtanın döllenmesiyle birlikte hemen embriyo devresi gelişirken, Phaenerogamlarda ise gelişmenin ilk fazı sporoit bitki üzerinde gerçekleşip, böylece embriyo ana bitkiden tohum olarak ayrılmaktadır. Bilindiği üzere tohumlu bitkiler sporofit bitkinin belli sürgünlerinde diğer yapraklardan farklı olarak mikro ve makrosporofiller çıkmakta. Bu yüzden mikro ve makrosporofillerin oluştuşturduğu topluluğa çiçek adı verilmektedir. Zira Yunusun çiçek hakkında; “Sordum sarıçiçeğe: Benzin neden sarıdır? Çiçek eydür derviş baba: Ahım dağlar eritir Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Sizde ölüm var mıdır Çiçek eydür derviş baba: Ölümsüz yer var mıdır? Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Kışın nerde olursun Çiçek eydür derviş baba: Kışın türab oluruz Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Tamuya girer misiz? Çiçek eydür derviş baba: Ol münkirler yeridir. Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Uçmağa girer misiniz? Çiçek eydür derviş baba: Uçmak adem şehridir Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Gül sizin neniz olur? Çiçek eydür derviş baba: Gül Muhammed teridir. Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Ademi bilir misiniz? Çiçek eydür derviş baba: Adem binde birdir Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Kırkları bilir misiniz? Çiçek eydür derviş baba: Kırklar Allah yaridir. Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Rengin kandan alırsız? Çiçek eydür derviş baba: Ay iye gün nurudur Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Boynun neden eğridir? Çiçek eydür derviş baba: Kalbim hakka doğrudur Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: annen baban varmıdır? Çiçek eydür derviş baba: annem babam topraktır Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Sen Kabeyi gördün mü? Çiçek eydür derviş baba: Kabe Allah evidir Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Bahçene girsem nola? Çiçek eydür derviş baba: Kokla beni geri dur. Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Sen sıratı gördün mü? Çiçek eydür derviş baba: Cümlenin ol yoludur Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Gözün niçin yaşlıdır? Çiçek eydür derviş baba: Bağrıcağım başlıdır Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah. Sordum sarıçiçeğe: Sen beni bilir misiniz? Çiçek eydür derviş baba: Sen Yunus değil misin? Hak Lâ ilahe illâllah, Allah Lâ ilâhe illâllah” diye dile getirdiği sözler her şeyi anlatmaya yetiyor artıyor bile. Tabii çiçeğin manevi yönünü koyan bu sözlerden sonra biyolojik macerasına devam edebiliriz. Bilindiği üzere Makrosporangumlar makrosporofil ya da karpel adı verilen yapraklar üzerinde bulunmaktalar. Tabii sadece bulunmakla kalmayıp olgunlaşan makrosporlar bölünerek makroprotalumu (embriyo kesesini) meydana getirirler. Hatta döllenme ve embriyo gelişmesi makroprotalyumda gerçekleşmektedir. Böylece makrosporofillerin kenarları içeriye doğru kıvrılarak kapalı bir zar hâsıl edip içlerinde tohum taslakları gelişir ki bunlara da angiosperma adı verilmektedir. Bitkilerde eşey dağılımı Mikrosporofil ve makrosporofil ayrı ayrı çiçeklerde bulunursa bunlara hermofrodit denir. Şayet erkek ve dişi çiçekler aynı bitki üzerinde gelişirse monoik bitkiler, farklı bitkilerde gelişirse dioik bitkiler diye isimlendirilirler. İlkel bitkilerde her makrosporofil bir pistil oluşturmaktadır. Pistil daha gelişmiş olan bitkilerde birkaç sayıda karpel şeklinde ya da makrosporifil ihtiva etmektedir. Zaten karpellirin uç kısımlarının birleşmesi sonucunda pistil ya da ovaryum hâsıl olmaktadır. Dolayısıyla tek karpelden meydana gelen ovaryumlara apokarp ovaryum, çok karpelden meydana gelen ovaryumlara ise sinkarp ovaryum denir. Fakat karpeller uç kısımlarından birbirine birleşerek tek bir bölme oluştururlarsa, bu sefer bunlara parakarp ovaryum diye tanımlanır. Hatta karpeller bazen daha geniş alanlar üzerinde birleşerek bölmeli ovaryumlar meydana getirebilmektedirler. Böylece karpellerin kenarları etli yastıkçıklar hâsıl ederler. Derken tohum taslakları yastıkçıklara bağlanırlar ki, bunlara plasenta adı verilir. Tohum taslaklarının ovaryumdaki dağılış şekillerine ise plasentalanmaadı verilmektedir. Yani tohum taslakları karpel ayasının tam yüzeyinde dağılmışlarsa plasentalanma olayı gerçekleşmektedir. Bu durumda plasentalanmayı kolier plasentalanma ve folier plasentalanma diye iki grupta tasnifleyebiliriz. Şayet bir çiçek tablasının uzantısı üzerinde plasentalanma görülürse buna kolier plasentalanma denmektedir. Bu arada kolier plasentalanmayı da; bazal plasenta ve sentral plasenta diye iki grupta mütalaa edilmektedir. Bazal plasentalanma da tohum taslağı tek olup ototrofturlar. Nitekim bazal plasentalanma çiçek ekseni uzantısı üzerinde bulunmaktadırlar. Örnek: Polygonaceae, piperacea, jupandereceae ve tamaricaceae familyaları. Sentral plasentalanmada tohum taslağı herzaman çok sayıda olup kampilotropturlar. Nitekim ovaryum kolonun merkezinde bulunmaktadır. Örnek: pırımulaceae ve charyophyllaceae familyaları. Folier plasentalanmada tohum taslaklarının tespit edilmiş olduğu karpel yapraklarının bölgelerine göre; “—Marginel Plasenta —Medyan Plasenta —Laminal Plasenta” şeklindeüç tip olarak değerlendirilirler. Tohum taslakları karpellerin birleşme çizgisi üzerinde bulunursa Pariatel plasentalanma adını alır. Örnek: Orchidaceae salicaceae ve Curicfereae familyaları. Plasentalar her bölmenin iç köşesinde bulunursa bunlara aksillar plasentalanma denir. Hatta bu plasentalanma da iki çeşit olarak sahne almaktadır. Tohum taslakları karpelin orta damarında bulunursa medyan plasentalanma diye tanımlanıp, bunun en tipik örneğinin haşhaş kapsülü olduğunu söyliyebiliriz. Tohumlu bitkilerde döllenme ve döl alışımı Spermatophyta; Gymnospermea ve Angliospermea olmak üzere iki ana kategoride incelenmektedir. Bunlardan gymnospermealar tohum taslaklarının megasporofilleri üzerinde açık halde bulunmaktadırlar. Bu yüzden aynı çiçekte tohum taslaklarının sinkarp ovaryumlar içerisinde yerleşme düzenine plasentalenma adı verilmektedir. Tohum taslakları mikrofilin kalazaya göre almış olduğu duruma göre ise: “—Ototrop —Anatrop —Kampilotrop —Anfitrop” diye 4 ana başlık altında kategorize edilirler. Bunları kısaca tanımladığımızda, mesela; —Funikulus, kalaza ve embriyo kesesi aynı hizada olup mikrofil ile hilum karşılıklı kutup oluşturmaktadırlar ki, bu tipler ototrop adını alırlar. Örnek- Juglans ve piparecaea familyası. — Tohum taslağının funikulusa göre kendi üzerinde 180 derece aşağı doğru kıvrıldığında oluşan tipe anatrop tip denir. Hatta bu tip tohum taslaklarının funikulusuyla tohum taslağının kesiştiği noktada ki birleşme yerine rafe denmektedir. Özellikle rafe tipler daha çok bitki familyalarında yaygındırlar. —Nusellus ve embriyo kesesinin kendi etrafında kıvrık olduğu (mikropil, kalaza ve hilum birbirine yaklaşmış) tipe kampilotrup tip denir. —-Kampilotrop ve anatrop tohum taslakları arasında ara bir şekil gösteren tipe ise anfitrop tip denip, bunlar hilum, kazala ve mikrofil arasında bulunmaktadırlar. Tohum taslağı kısımları Tohum deyip geçmemeli. Zira yıllarca silolarda kalan kuru tohumlar bile toprakla buluştuğunda hayata merhaba diyebilmektedir. Yine yumurtanın içerisinde bol bol gıda muhafaza altına alınarak doğacak olan canlıyı bir sonraki hayata aktif halde atılmasının ön hazırlıkları yapılır. Hakeza insanda kabir âleminde bekletildikten sonra ahiret tarlasında dirilmesi öngörülür. O halde tohum taslağını şöyle tarif edebiliriz pekâlâ. Şöyle ki; makrospor olarak tarif ettiğimiz embriyo kesesinin değişmesinden sonra meydana gelen organa Tohum taslağı diye tarif edilmektedir. Hatta döllenmeden sonra olgunlaşan yapılara da tohum denmektedir. Bir tohum taslağı üç kısım olup, bunları: “—-Embriyo kesesini taşıyan nusellus kısım. —Nusellusu bir kılıf gibi örten iki konsantrik zar. —Tohum taslağını plasentaya bağlayan funikalus iç ve dış integumentler” diye sıralayabiliriz. Bu arada funikulus ile tohum taslağının birleştiği kısma hilum, nusellusu iç integumentlerden ayıran kısma (nusellusun tabanına) kalaza diye tarif edildiğini belirtmekte fayda var. Gymnospermealarda döllenme ve döl almaşı Polenler rüzgâr vasıtasıyla arkegona taşınıp döllenmeyi müteakip zigotun gelişmesiyle birlikte meydana gelen embriyo megaprotalın içine gömülürler. Hatta gömülmekle kalmayıp megasporofil ve mikrosporofil diye spral halde dizilerek dişi ve erkek kozalakları meydana getirirler. Nitekim megasporofilde tohumlar oluşumunu tamamladıktan sonra dişi kozalağın açılmasını müteakip açığa çıkan tohumlar megasporofilden etrafa yayılarak megasporang dokusu içerisinde redüksiyon bölünmeye uğrayıp 4 adet megaspor hâsıl ederler. Derken bunlardan üçü ölür, diğer bir tanesi ise gelişerek megaprotalı verir. Nitekim megaprotal 3-sarkegon ihtiva edip, zaten iki sperma nükleustan biri yumurtayı döllemektedir. Zira birçok arkegonda yumurtalar aynı anda döllendiği için protal başlangıçta birden fazla embriyo ihtiva eder ki buna poliembriyo denmektedir. Hakeza gelişmesini tamamlamış bir embriyo çok sayıda kotiledona sahiptir ki bu durumda olanlara ise polikotikdonu denmektedir. Pinus bitkisinde iki anatrop tohum taslağı bulunmaktadır. Yani olgunlaşmış polende (erkek gametofit) 4 nükleus vardır. Bunlar; “—-Polen tüpü nükleusu, —Sap hücresi nükleusu, —Eşit büyüklükte olmayan 2 sperma hücresi nükleusu” diye zikredilmektedir. Angiospermlerde döllenme ve döl almaşı Embriyo Gelişimi Mademerkek ve dişi gametofitler döllenmeden sonra tohum hâsıl ediyorlar, o halde anter 4 uzamış mikrosporangium hâsıl edecek demektir. Çünkü genç bir anter (mikrosporangium) önce epidermis ile çevrili homojen ve meristematik hücre kütlesi oluşturur, sonra bu kütle gelişerek 4 loblu durum alır. Derken bu loblar farklılaşarak çok çekirdekli duruma geçerler. Ki; oluşan bu sporlara arkeospor denmektedir. Peki, oluşan arkeosporlar ne yapar derseniz, onlara ait hücreler elbette ki dışarıya doğru primer parietal tabakayı, içeriye doğru ise primer spinogen tabakayı oluşturacaklardır. Bunlardan primer sprojen tabaka hücre içerisinde ya spor ana hücreleri gibi direk fonksiyon yapar, ya da birbirini izleyen hücre topluluğu oluşturacaktır. Olgunlaşmış anterin en dış tabakasını ise epidermis oluşturmaktadır. Dolayısıyla epidermis hücreleri yalnızca antiklinal (yüzeysel) yönde bölünürler. Fakat kurak şartlarda parçalanarak ortadan kalkmak zorunda kalırlar. Yani epidermisin altında endotesyum, polen tanelerinin olgunlaşıp dökülme zamanı geldiğinde çeper kalınlaşması tamamlanıp, böylece iç çeperlerden yukarı fiber bantları gelişir. Bu durumda ister istemez anterin yapısı endotesyumdan sonra ara tabaka, daha içeride tapetum şekli ağır basacaktır. Tabii burada tapetum tabakasının önemi bin kat daha artmakta. Çünkü bütün besin maddeleri bu tabaka vasıtasıyla sporojen hücrelere geçebilmektedir. Bu arada pek çok bitkinin tapetum hücrelerinde çekirdek bölünmesi üç farklı tipte olmaktadır. Şöyle ki; “-—Çubuksu bölünme tarzı, —Endomitoz bölünme tarzı, —Normal mitoz bölünme tarzı” diye ifade edebiliriz. Dicotylodonlarda embriyo gelişme Dicotylodonlarda döllenen yumurta hücresi enine çeperle 2’ye bölünür. Bu hücrelerden embriyo kesesinin içine doğru olana terminal hücre, diğerine bazal hücre denir. Proembriyonun 4 hücreli safhasından sonra embriyo gelişme tipleri: 1-İki hücreli proembriyonun terminal hücresinin boyuna bölünerek devam ettiği gelişmede: —Embriyonun ileri gelişmelerde bazal hücre rol oynamaz, ya da az rol oynar. Örnek: Cruciferea. —Embriyonun gelişmelerinde hem bazal hem de terminal hücre rol oynar. Örnek: Asterat tipi. 2-İki hücreli proembriyonun terminal hücresinin enine ikiye bölünerek devam eden gelişmede: —Embriyolojik gelişme bazal hücre rol oynamaz, ya da az rol oynar. a-Bazal hücre 2 ya da daha fazla hücreden teşekkül eden suspansoru hasıl eder. Örnek: Solanad tipi. b-Bazal hücre bölünmez. Suspansor terminal hücreden meydana gelir. Örnek: Caryophylland tipi. — Hem bazal hem de terminal hücre embriyo gelişmesine katılır. Örnek: Chenopodiad tipi. Bu tipler şekillerine göre: 1-Curicifereae tipi —Bazal hücre enine, terminal hücre boyuna bölünür. —2 terminal hücre tekrar boyuna bölünerek 4’lü grup oluşturur. —4 lü gruplar da enine bölünerek 8 hücre hâsıl eder. Bu 8 hücrenin alttaki dördü koliledonları ve gövdeyi, üsteki dördü hipokotil hâsıl ederek bölünmelere devam eder. —10 hücre suspan soru meydana getirir. 2-Asterat tipi —Bazal hücre enine, terminal hücre boyuna bölünür. —Terminal hücre sürekli bölünmeye devam eder, ktiledon ve gövdeyi oluşturur. Bazal hücreden alttaki boyuna bölünerek hypokotil oluşturmak üzere farklılaşır. Üsteki bazal hücredende suspansor, kalıptra ve kök meydana gelir. 3-Solanad tipi Bu tür gelişmeye Nicotianada görüldüğü gibi Solanaceae familyasında rastlanır. —Bazal ve Terminal hücreler ilk bölünmeyi enine yaparlar. —Üsteki bazal hücreler 3 suspansoru, alttaki bazal hücreler kök ucunu meydana getirir. Terminal hücrenin üsteki grubu hypocotili, kökü periblem ve pleurom tabakasını, alttaki ise kotiledonları hâsıl eder. 4-Caryophyland tipi En büyük özelliği bazal hücrenin hiç bölünmemesi. —Terminal hücre enine bölünerek 4 hücre hâsıl eder. —4 hücrenin üstekiler tekrar enine bölünür, alttakiler boyuna bölünür. —Terminal hücrelerden ikisi ile bazal hücre süspansoru oluşturur. Alttaki terminal hücrelerde sırayla kök, hypokoti ve kotiledonları hâsıl eder. 5-Chenapodad tip —Solanad tipine benzer ikibölünme eninedir. — 4 hücre üst üste gelir. — 4 hücreden 37’si suspansoru, alttaki kök ucunu hâsıl eder. Boyuna bölünmüş hücreden üsteki ikisi hypocotili, alttaki kotiledonları meydana getirir. Suspansor genellikle bazal hücreden meydana gelir. Suspansor embriyoyu endosperm içine itmesiyle birlikte oluşan suspansorlara suspansor modifikasyonları denmektedir. Apomixis teşekkülü şu ihtimallerle olmaktadır: Birinci ihtimal —Makrospor ana hücresine kadar gelişme vardır. —Makrospor hücresi redüksiyonlar yumurta hücresini hâsıl eder (haploid) — Yumurta hücre döllenme olmadan embriyoyu meydana getirir. Bu embriyolar haploid olduğunda meydana getirdikleri bitki kısır olup üreyerek neslinin devamını sağlayamaz. İkinci ihtimal Embriyo kesesi nusellus ya da başka hücrelerden (arkesporal dokulardan) meydana gelir. Redüksiyon bölünme olmadığından embriyo kesesi diploid halde bölünmeksizin çoğalarak bitki meydana getirebilmektedir. Üçüncü ihtimal İntegüment ya da nusellus hücrelerden birisi gelişerek embriyoyu hâsıl eder. Buna hiç embriyo kesesi yoktur anlamında adventif embriyomu denmektedir Dördüncü ihtimal Bu ihtimal doğrudan doğruya tomurcuklanma ve vejetatif üreme ile ilgilidir. Poliembriyonu Bir tohum içerisinde birçok embriyonun bulunmasına poliembriyonu denir. Mesela Eupoliembriyona ait embriyo kesesinde birden fazle embriyo gelişmektedir. İki çeşit poliembriyonu var olup, bunlar; “—Gerçek poliembriyonu —Yalancı poliembriyonu” diye tasnif edilirler. Gerçek poliembriyonu iki embriyo veya antipod, sinergitik ve endosperm hücrelerinden meydana gelmektedir. O halde bu hücrelerden biraz bahsedebiliriz. Bilindiği üzere sinergit hücreleri kısa ömürlüdürler. Dolayısıyla döllenmeden hemen önce ya da sonra ortadan kalkabilmektedirler. Antipod hücreleri ise 10–12 sayıda diyebileceğimiz sınırda kalmaktadır. Bu arada sekonder çekirdekler de sonradan endospermi vermektedirler. Rusellus ve integüment hücreleri ne yapar derseniz onlar da embriyo kesesinin içine doğru gelişerek yeni embriyo hâsıl ederler. Yalancı embriyoda bir ovaryum içerisinde farklı embriyo keselerden oluşan birden çok embriyon gelişebilmektedir. Hatta farklı embriyo keselerinden meydana gelen embriyolar kromozom sayıları aynı veya farklı olabilmektedir. Bunlar: “—Diploid diploid. —Haploid-diploid —Diploid-triploid —Haploid triploid” diye karşılık bulmaktadır. Mesela; —Yoncada diploid-diploid, — Ketende haploid-diploid, —Buğdayda diploid-triploid, —Phleumda haploid-troploid tarzında cerayan etmekte olup, poliembriyonun sebebinin hormonal nedenlere bağlı olduğu sanılmaktadır. Bu yüzden Poliembriyoni ziraatçılıkta çok önemlidir. Çünkü bir tohumdan birden çok bitki meydana gelebilmektedir. Hatta tohum aşamasında bir embriyonun etrafını çeviren bir endosperm bazı durumlarda bir nusellus ve en dışta testa oluşabilmektedir. Olgunlaşmış embriyo keseleri: “—Üç yumurta aygıtı, —Üç antipod, –İki polar çekirdek”ten ibarettir. Embriyo kesesinde bir polarite vardır. Bazı bitkilerde embriyo kesesinde besin rezervlerine rastlanır. Embriyolojinin sistematik ilişki tayininde olan özellikleri toparlayacak olursak ana başlıklarını; “—Apomixis, —Anter tapetumun durumu, —Polen tanesinin durumu, —Poliembriyonu, —Polen tüpünün davranışları, —Embriyo kesesi gelişme tipleri, —Embriyo gelişme tipleri, —Endosperm tipleri, —Makrospor ana hücresinin bölünüş şekli, —Mikroanaspor ana hücresinin bölünüş şekli” tarzında sıralayabiliriz. Embriyo dedik, tohum dedik, o halde bir nebze de olsa biraz da meyvadan bahsedebiliriz. Meyvenin hem tadı güzel hemde kendisi güzel. Ona zaten güzellik katan onu çepeçevre kuşatan çeperleri olsa gerektir. Bu yüzden karpellerden oluşan meyva çeperine perikarp denmektedir. Perikarp genellikle üç ayrı tabaka ihtiva edip, dıştan içe doğru: “—Ekzokarp —Mezokarp —Endokarp” diye isim alırlar. Böylece döllenme sonucunda farklılaşmış ovaryum ve içerisindeki tohumların meydana getirdiği topluluk meyva adını alır. Meyvenin tam ortasında çekirdekler bulunmaktadır. Şayet çeşitli sebeplerle bir ağaç ortadan kalksa bile endişelenmeye gerek yok. Çünkü çekirdekler onun yerine geçip mensup olduğu ağacı temsil edebilmektedirler. Bu yüzden olsa gerek çekirdekler meyvenin merkezinde korunmaya alınmışlar. İlginçtir meyvenin kendisi narin ve yumuşak olmasına rağmen çekirdekler tam tersi sert yapıdadırlar. Zaten böyle olmasaydı meyvenin daha olgunlaşmasına fırsat kalmadan çürüyüp mahvolacaktı. Atomun çekirdeği hangi gaye ile yaratılmışsa elbette ki meyvenin çekirdeği de o gaye ile yaratılmıştır. Nasıl ki atom çekirdeğini kuşatan elektronlar varsa çekirdeği de çepeçevre saran sert bir kabuk var ki bu kabuk kolay kolay bozulmamaktadır. Kelimenin tam anlamıyla kabuk çekirdek için bir sanduka görevi yapmaktadır. Ne zamanki çekirdeğin toprak ve suyla buluşması gerçekleşir, işte o zaman o korunaklı sandukadan toprağa doğru kökler havaya doğru da gövde çıkmaktadır. Böylece bir anda değişik renklerde, değişik tatlarda ve değişik kokularda birçok hayat ağacıyla karşı karşıya kalırız. Allah-ü Teala bu yüzden ; “ (Sizin için) Tuur-i Sınadan çıkan bir ağaçta (zeytin) (yarattık) ki o (yerden) yağıyla ve yiyen kimselere bir katıkla beraber biter” (Müminun, 20) diye beyan buyurarak toprağın bağrından çıkardığı zeytinyağı gibi büyük bir nimeti bize hatırlatmaktadır. Bir hurma ağacının düşünün ki köklere ayrı gövdeye ayrı, yapraklara ayrı gıdalar taksim ediliyor. Hurmaların dişileri var erkekleri var. Dolayısıyla dişiler döllenmeye muhtaçtır. Ki bu izdivaç erkekler tarafından tozlaşma yoluyla gerçekleşmektedir. Madem tozlaşıyorlar o halde bir çocuğun dünyaya gelmesi gibi meyve gelmelidir, gelir de. Şöyle ki başlangıçta zayıf yapıda olan hurmalar ta ki kuvvetlenip olgunlaşana kadar güneşten ve havadan muzdarip olmasın diye kılıf içerisinde korunuyor. Derken hurma derman bulup güçlü konuma gelmesiyle birlikte güneşe dayanabileceği kadarıyla açılıp kılıfından çıkmakta ve bizlere gıda olmaktadır. Bu misal aynı zamanda hurmanın nezdinde tüm ağaçlar içinde geçerli bir kanun olsa gerektir. O halde tüm bunlardan çıkaracağımız sonuç; kabuk içerisine gömülmüş olan zayıf yapıda ki danelerin günü geldiğinde salkım salçak bir şekilde yıkılmadım ayaktayım diyebilen güçlü ağaç olarak karşımıza çıkmasıdır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|