![]() |
#1 |
![]() Allah`ın adıyla.
Fark edildiği günden beri, her türlü yol ve yöntemle; yok edilmeye çalışılan bir cemaat var. İster beğensin ister beğenmesin her kesim insanın –ve insana benzeyen şeylerin- etkinliğini inkâr edemediği bir oluşum. Doksanlı yıllarda Güneydoğu’nun ama artık tüm Türkiye’nin yok sayılamaz bir gerçeği: Hizbullah. Onlar kendilerine böyle diyorlar. Yıllar boyunca İslami değerlerin tahrip edildiği, insanların İslam’dan uzaklaştırılarak zulmedilmeye uygun hale getirildiği, ümmetin parçalanıp, parçalarının çiğnene çiğnene yutulmaya çalışıldığı bir durumda; sorumluluk bilinciyle meydana çıkmış. Neredeyse işkenceden geçirilmeyen ferdi kalmamış, yüzlercesi katledilmiş, binlercesi hapsedilmiş. Sevenleri “suçsuzluğunu ispat etse bile suçlu” muamelesi görmüş. Gün olmuş, üst düzey devlet yetkililerince hakkında “Çözdük, çökerttik” havaları atılmış. Her zorluğa rağmen yoluna devam etmiş. Hak-Batıl mücadelesi açısından bakıldığında; buraya kadar normal, bir enteresanlık yok. Ancak çok enteresandır ki; bu insanlar hakkında her ağzı olan, kendi meşrebince bir şeyler söyledi. Kimisi ağzından çıkana kendisi bile inanmadı ancak yalanı birkaç köy gezip, artarak kendisine döndüğünde yeni versiyon beğenisiyle daha da bir keyifle anlattı. Kimi “sahte dindar” derken, kimi “aşırı dinci” dedi. Devlet, onları; “PKK’dan daha tehlikeli”, PKK sempatizanları ise “mite devlete” olarak gördü. Eskiden “Hümeynici” dediklerine modanın da değişmesiyle önce “Kontra” sonra “Jitem kurgusu” veya “Kürt Haması” dediler. Artık hangisini yersen. Her nabza uygun iftira şerbetleri sundular. Yabancı Efendilerine “şeriatçı”, Batıdaki Müslümanlara ise “sokak ortasında adam öldürenler” olarak tanıttılar. Onları tanıyanlar “iyiliklerinden başka bir şeylerini görmedik” deyince; hazmedemeyenler, “bunlar samimi Müslüman’dır ama başlarındakilerin niyeti başka” diye tevilde bulundular. Geçenlerde gariban bir amcaya bir çay içireyim dedim de laf arasında amca buna benzer sözlerden birkaçını sarf etti. “Amca sen bunları nerden biliyorsun” diye sordum. Dedi ki: “Valla bilmiyorum, öyle diyorlar.” Dediler de, ispatın vazgeçilemez bir gereklilik olduğu bilim çağında kimse bu sözlerine bir delil getiremedi. Kimsenin de tek bir cemaatin bu kadar farklı tarafının olamayacağına aklı ermedi. Tamamen tahmin, su-i zan ve komplo teorisi. Hani Musa, Firavun tarafından İsrailoğullarını felakete sürüklemek için bilinçli bir şekilde palazlandı veya İbrahim, dönemin diğer krallıkları tarafından Nemrud’u yıkmak için eğitildi desen; ancak bu kadar uyumlu olur. Durum çok karıştı, “Hizbullah” dedikleri “şey” pek anlaşılmaz bir şey oldu. Hani memlekette de hiç bulunmuyorlar ya(!). Olsaydılar herhalde akıl sahibi birkaç kişi gidip onlara sorardı: “Kardeşim siz kimsiniz, necisiniz, ne istiyorsunuz” diye. Mesele de kolayca anlaşılırdı. Ama yok.(!) Olmayınca da iş; zamanında bölgede her türlü zulmü işlemiş şirretlere ve her şeyi bilen birkaç yorumcuya kaldı. Bu yorumcular dış siyasetten, Kürt sorununa; Tuzladaki gemi işçilerinin problemlerinden, Milli Takım’a kadar her şeyi en iyisiyle bilir. Onlar, kimsenin çözemediği bu yapılanmayı büyük bir bilgelikle anlattıkça; ekran başındakiler “Vayybe bunlar neymiş de haberimiz yokmuş” diye hayretlerini gizleyemediler. Oysa o bilge(!)lerin, bilgilerinin, jitem veya yeni yetme -helal süt emmiş- emniyetçilerin kırıntı hatta kuruntu ve kurgularından başka bir şey olmadığını da pek kimse anlamadı. Öyle zamanlar oldu ki; birbirlerini tamamen zıt kişiler bile koro halinde “Olsa olsa bunları da Ergenekon kurmuştur.” propagandalarını dillendirdiler. Onlara göre, Müslümanlar böyle mükemmel işleri beceremezler zira. “Demi ya; İbrahim kim, Nemrud’a meydan okumak kim”. “Ne yani Musa kimseden destek almadan mı İsrailoğulları’nı Firavun’dan kurtardı” benzerinde hezeyanlarla Müslümanları aşağıladılar. Olay çözüldü mü? Hayır. “Körlerin fil tarifi”nden kim doğru-düzgün bir şey anlamış ki? Söylenenlere bir delil isteyecek veya “işi bir de aslından soralım” demeyi akıl edecek birileri çıkmadan da çözülmez. Ha ne olur? Olacağı tarihin tekrarıdır. Çünkü ben, bu kervandakilerin -itlerin ürümesine karşı- yollarından geri kalacaklarına dair bir işaret görmüyorum. Vesselam. Edip Akar [email protected]
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|