11-29-2011, 22:17 | #1 |
Ahmet KEKEÇ "Korkak güreşme, isim ver!"
Kendi halinde bir siyasetçiydi... Eski bir sigorta müfettişiydi... Mütevazı aile babasıydı. Solcuydu. Gençliğinde “aşırı Marksist cereyanlara” kapılmış... Her dönemin gençliği böyle değil midir? Sola ya da sağa meyleder, bulduğu aşırı bir fikre tutunur. Kendisini gerçekleştirecek bir yol bulunca da, aşırı düşüncelerden, “kâmil taraftarlığa” geçer. Kemal Bey de bu süreçlerden geçmiş... Duruşundan, tavrından, iş tutma biçiminden de anlaşılıyor ki, aşırı fikirlerden kâmil taraftarlığa geçişi çok da zor olmamış. Birden, “devlet” görevinde buluvermiş kendini... Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu, SSK Genel Müdürü olduğu dönemde tanıdım. Hakkında yığınla şayia vardı... Kurumu “aile şirketi”ne dönüştürdüğü söyleniyordu. Marksist olduğu ve gizli gündemi doğrultusunda SSK’yı çekip çevirdiği söyleniyordu. PKK’lı olduğu söyleniyordu. PKK’lıları kurumda himaye ettiği söyleniyordu... Bu söylentiler, öğreniyoruz ki, andıçların marifetiymiş... Toplumdaki her farklılığı “tecziye nedeni” sayan generaller, 28 Şubat sürecinde, farklı bir bürokrat portresi çizen Kılıçdaroğlu’nu da fişlemişler ve bazı haksız nitelikler isnat etmişler. Oysa kendi halinde bir bürokrattı. Klasik CHP siyasetinin dışındaydı. Süleyman Demirel’in ve Eczacıbaşı grubunun sempatisini kazanmıştı ama klasik sağ düşüncenin de dışındaydı... Cihangir tarafını mesken tutmuş solcular gibi düşünüyordu; az CHP’liydi, az sosyalistti, az Atatürkçüydü, az liberaldi, az sistem muhalifiydi ama çokça demokrattı. Bu nitelikleri, YDH’ya yakınlaşmayı getirdi. İsmi, muhtemel YDH milletvekili adayları arasında geçiyordu. Bir dönem, DSP’ye trampa yaptığı söylendi. Ecevit’in vetosuyla karşılaşınca, şansını CHP’de denedi. Muhtemel bir CHP hükümetinde çalışma ve sosyal güvenlik işlerini deruhte edebilir, iyi bir “ikinci adam” olabilirdi ama biz onu birden genel başkanlık koltuğunda buluverdik. Medyada birden “orantısız” bir “Kılıçdaroğlu rüzgârı” estirildi. Birtakım artıları varmış... Dürüstmüş... (“Dürüstlük” ekstra bir “haslet”miş gibi, mütemadiyen buna vurgu yaptılar.) Dosya siyaseti yapıyormuş... Çok sakinmiş... Sükûnetiyle Dengir Fırat’ı ve Melih Gökçek’i altettiğine göre, Başbakan Erdoğan’ın da icabına bakabilirmiş... Çok iyi hatipmiş... Fukara babasıymış... Fiziksel olarak Gandi’ye benziyormuş ama huy olarak onun da fevkindeymiş. Türkiye’nin görüp göreceği en büyük lidermiş. Böyle şeyler yazdılar... Doğan Medya Grubu’dan söz ediyorum. Bütün gazeteleriyle, bütün televizyonlarıyla, bütün yazarlarıyla, bütün hücreleriyle öyle bir fırtına estirdiler ki, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir Kemal Kılıçdaroğlu yarattılar ve işin kötüsü buna Kemal Bey’in kendisini de inandırdılar. Şimdi aynı grup, bütün organları, yazarları ve hücreleriyle, “Kemal Bey gitsin” kampanyası yapıyor. Dersim’den dolayı kötü bir sınav vermiş, bu yüzden gitmeliymiş. Kılıçdaroğlu’nu sizin nezdinizde muteber kılacak, Dersim meselesindeki tavırsızlığıdır oysa. Resmi düşünce neyi vazediyorsa, onu söylüyor adamcağız... Doğan Medya Grubu memurları nasıl düşünüyorsa, öyle düşünüyor... Ne oldu da, birden yüz geri ettiniz? Bize yeni kurbanınızı söyleyin... Bu defa kimi bitirmek istiyorsunuz? Ümit Boyner, Mustafa Sarıgül, Gürsel Tekin, Muharrem İnce... Hangisi? Korkak güreşmeyin. İsim verin!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|