![]() |
#1 |
![]() Vefa dost ikliminde yetişen güllerdendir. Onu düşmanlık atmosferinde görmek nadiratdan ve hatta, mümkün değildir. Vefa, duyguda, düşüncede, tasavvurda aynı şeyleri paylaşanların etrafında üfül üfül eser durur. Kinler, nefretler, kıskançlıklar ise, onu bir lahza iflah etmez öldürür. Evet o, sevginin, mürüvvetin bağrında boy atar gelişir, düşmanlık ikliminde ise, bir anda söner gider. Vefa'yı; insanın, gönlüyle bütünleşmesi şeklinde tarif edenler de olmuştur. Eksik olsa bile yerindedir. Doğrusu, kalbî ve ruhî hayatı olmayanlarda vefa'dan bahsetmek bir hayli zordur. Konuşurken doğru beyanda bulunma, verdiği sözlerde, ettiği yeminlerde vefalı olma gönül hayatına bağlıdır. Kendini yalan ve aldatmadan kurtaramayan; her an verdiği söz ve yeminlere muhalif hareket eden ve bir türlü yüklendiği mes'uliyetlerin ağırlığını hissetmeyen iki yüzlü ve müraî tiplerin gönül hayatları olabileceğine ihtimal vermek, sadece bir aldanmışlıkdır. Böylelerinden vefa beklemek ise, bütün bütün gaflet ve safderûnluk ifadesidir. Evet, vefasıza güvenen er-geç iki büklüm olur. Onunla uzun yollara çıkan yolda kalır. Onu rehber ve rehnümâ tanıyanların gözü, daima hicranla dolar. Vefa umarken ondan Doldu gözüm hicrandan Kaldım yaya dermandan.. Ferd, vefa duygusuyla itimada şâyân olur yükselir. Yuva, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise, devam eder ve canlı kalır. Millet bu yüce duygu ve faziletlere erer. Devlet kendi teb'asına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur. Vefa düşüncesini yitirmiş bir ülkede, ne olgun fertden, ne emniyet vadeden yuvadan, ne de istikrarlı ve güvenüir devletden bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir ülkede fertler birbirlerine karşı kuşkulu; yuva kendi içinde huzursuz, devlet teb'aya karşı uğursuzlardan uğursuz, ve herşey birbirine karşı yabancıdır, tıpkı camitler gibi. Üst üste ve içiçe olsalar bile.. Vefa, fertlerin birbiriyle kaynaşıp bütünleşmesini temin eder. Vefa sayesinde cüzler küllolur; ayrı ayrı parçalar bir araya gelerek vahdete ulaşır. Vefa duygusu varıp sonsuzluğa erince, ötelerden gelen tayflar, kitlelerin yolunu aydınlatır ve toplumun önünü kesen bütün tıkanıklıkları açar. Elverir ki o toplum, vefa duygusuyla olgunlaşmış ve onun kenetleyici kollarına kendini teslim etmiş olsun. Bir düşünceye gönül mü verdin;bir ideâle mi bağlandın; varıp biriyle dostluk mu kurdun; gel! Diriğ etmeden ver canını o uğurda; servetin yağma olup gitsin. Fakat vefalı ol! Zira Hak katında da halk katında da en çok itibar gören "vefa" ve vefalılardır. "Bana Hak'dan nida geldi; Gel ey âşık ki mahremsin, Bura mahrem makamıdır, Seni ehli vefa gördüm." Nesimî Adem Nebi (s.), yüzüne kapanan kapılan gönlünde taşıdığı sırlı vefa anahtarıyla teker teker açdı ve "Gufran" çeşmelerine ulaşdı. Aynı hadisede azgınlaşan İblis ise, göz göre göre gitti kendini vefasızlık gayyasına atarak boğuldu. Tufan Peygamberi de, asırlarca süren ızdırablı, fakat vefalı bir hayat yaşadı. Yıllar yılı bütün tembih ve ikazlarının cemaatinin büyük bir kesiminde tesir icra etmemesi, onu, bağlı bulunduğu kapıya karşı vefa hissinden döndüremedi. Ondaki bu vefa düşüncesiydi ki, yerlerin ve göklerin hışımla insanlığın üzerine yürüdüğü hengâmda, ona bir necât gemisi oldu. Hakkın dostu ve nebiler babası, Nemrudun ateşini göğüslerken ne kadar vefalıydı! Onun gökleri velveleye veren "hasbî hasbî!" şeklindeki vefa soluklan, öteler ötesinden coşup gelen rahmet esintileriyle birleşince, cehennem gibi ateşlerin bağrı "berd-ü selâma" (1) döndü. Kudsiler ordusunun Öncüsü, gelmiş ve geleceklerin en birincisi kimseye müyesser olmayan semâlar ötesi seyahata, ruhundaki vefa duygusu sayesinde muvaffak oldu. Evet, o bu sayede meleklerin vanp ulaşamadığı iklimlere ulaşdı ve hiçbir fâninin eremediği devletlere erdi. Sonra da gözlerin kamaşdığı ve gönüllerin hayretde kalıp kendinden geçtiği o mutlular alemini, ümmetine olan vefa duygusuyla terkedip arkadaşlarının yanına döndü. Hadiselerle pençeleşecek, karşısına çıkan bâdireleri göğüsleyecek, onları da o yüce iklimlere yükseltecekdi... Dost ve arkadaşlarına karşı vefa duygusuydu, ona cennetleri ve hurileri unutturan. Onlara karşı bir vefa sözüydü, O'nu, başı semavi ihtişamlara ulaşdığı bir zamanda, bütün mânevî payeleri bir tarafa bırakarak, bu ızdıraplı ve elemli dünyada yeniden onların yanına döndüren!.. Bütün yükselenlerin hasenât defterleri, vefa ile kapanıp vefa ile mühürlendi. Bütün yolda kalmışların çirkinlikler meşheri kitapları ise, vefasızlık damgasını yedi, onunla damgalandı. Evet, üzerlerine aldıkları mükellefiyetleri, iki adım öteye götürmeden vefasızlık edip bir kenara çekilenler zillet ve hakaret damgasını yiyerek aşağıların aşağısına itildiler. Mukaddes yük ve yolculuğa çeyrek gün bile tahammül gösteremeyip yan çizenler ise, o gün bu gün doğru yolu kaybetmiş sapıklar gurûhu haline geldiler. Nihayet dönüp dolaşıp mukaddes çile nöbeti bize gelince, en sağlam vefa yeminleriyle yürüyüp bu koca mes'uliyetin altına girdik. Coşkun ve heyecanlı, azimli ve kararlı idik. Heyhat... Beklenmedik bir dev önümüzü kesti ve bozduk ettiğimiz bütün o yeminleri. Ve sonra, yeniden, her taraf çölleşmeye başladı. Bütün civanmertlikler eriyip yağ gibi gitti. Güllerin yerini dikenler aldı. Aylar güneşler peşipeşine batarken, ortalığı kasvet dolu bulutlar bastı. Bağ çöktü; bağban öldü; "petekler söndü, ballar kalmadı". Ve artık, insan nedretine maruz kalan bu devrin talihsizleri, -kalbinde zerre kadar emanet ve vefa hissi bulunmayan ölü ruhlara, destan tutup yahşi çekmeye başladı. "Ne akıllı, ne centilmen!" diye alkışlamadıkları ham ervâh kalmadı ve işte, bu devreye ait milletin yüreğinden yükselen son inilti ve son inkisar: "Vefa yok, ahde hürmet hiç.. Emânet lafz ı bî medlûl; Yakın râyiç, hiyânet mültezem her yerde, hak meçhûl! Ne tüyler ürperir, yâ Rab! Ne korkunç inkılâb olmuş: Ne din kalmış, ne îman, din harâb îman serâb olmuş" M.A. Bu devrede, etrafı yalan ve mübâlağanın esin ve bir sürü karakura basdı. Her gün birkaç defa yeminini bozan; her defasında ettiği ahd-u peymandan dönen ve ebediyyen vefa duygusundan mahrum bir sürü karakura!. Lânet ediyor onlara yer ve yerdekiler, lânet okuyor onlara semâ ve semâdakiler... Nereden çıkdı bu kadar "cinsi bozuk, ahlâkı fenâ!" Hangi hâin bunlara bağrını açıp dâyelik yaptı!. Hangi talihsiz bunları sinesinde büyüttü ve hangi uğursuz ağızlar bunlara buyurun çekdi!.. Ah vefa, nerde kaldın! Bıkdık şu hergün birkaç defa yeminini bozup ahdinden dönenlerden. Her sözü mübâlağa, her davranışı sun'î namertlerden ve vefa duygusundan mahrum uğursuz gönüllerden!.. Ve nerdesiniz! Ey bir vefa düşüncesiyle sözleşdiği yerde günlerce kıpırdamadan bekleyen vefalı dostlar!.. Nerdesiniz ruhuyla bütünleşmiş vefa timsâli eroğlu erler!.. Nerdesiniz bir vefa uğruna harâb olup, turâb olup gidenler ve çok bereketli bir devrin ak-alınlı insanlan!.. Kalkın; girin ruhlarımıza. Kamçılayın hayallerimizi ve boşaltın vefa adına ne taşıyorsanız hepsini sinelerimize!.. Mertliği, yiğitliği, vefa'yı bütün bütün unutmuş sinelerimize. Bizleri bu yeniden diriliş yolunda Hızır çeşmesine ulaşdırın! Gelin gelin de, şurada burada dolaşıp duran şu üç-beş vefalı insanı, ümitsizlik ve inkisardan kurtann!.. Vefaya susamış neslimizin vefa düşüncesinin korunması dileğiyle..
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ne tüyler ürperir, yâ Rab! Ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış, ne îman, din harâb îman serâb olmuş" Durumumuzu ne güzelde açıklamış bu iki satır, ALLAH c.c o serap,ın içinden tez zamanda çıkmayı nasip etsin, zira yaman bir hesap var bizi bekleyen... Paylaşım için teşekkürler canım kardeşim.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|