05-09-2009, 11:23 | #1 |
27 Nisan E-Muhtırasını gerçekten o yazdıysa… Paşa'nın Türkçesi berbat
Büyükanıt'ın “27 Nisan Bildirisini ben yazdım” açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Peki Paşa'nın Türkçesi nasıldı? İşte e-muhtıra yayınlandıktan sonra yazılan köşe yazılarından derlemeler… Bakalım usta gazeteci ve yazarlar bu metni nasıl değerlendirmişler?
Kanal D'de yayımlanan “32. Gün Özel ” programında M. Ali Birand ve Rıdvan Akar'ın sorularını cevaplandıran Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın “27 Nisan Bildirisini ben yazdım” açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Emekli Paşa sözkonusu açıklamada “Bizzat ben yazdım ve sayfaya koydum. Cuma akşamı kendim yazdım. Zira ertesi sabah Ankara dışında bir programım vardı. Bu konuda ‘bazı gazeteciler yazdı' gibi yanlış dedikodular var.” demişti. Peki Paşa'nın Türkçesi nasıldı? İşte e-muhtıra yayınlandıktan sonra yazılan köşe yazılarından derlemeler… Bakalım usta gazeteci ve yazarlar bu metni nasıl değerlendirmişler? Nerede o eski muhtıralar? Mehmet Barlas: "Muhtıra metni kötü bir köşe yazarı üslubuyla yazılmış gibi duruyor." Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne: “Bildiri berbat bir Türkçe ile kaleme alınmıştı; ifadeler ‘nerede o eski muhtıralar' dedirtecek kadar kötüydü. Yer yer belirsizliğin karanlığına sığınan ve ikircikli ifadelerle ricat yolunu açık bırakan bir hava görülüyordu. Bu belirsizlikler arasında "kararlılığa olan bağlılık ve inanç"ın ne anlama geldiğini hala bilmiyoruz.” ………………………………. “Bildiri metninden iki somut ifade, ne kadar vahim bir tehlike atlattığımızın delili. Birincisi, yine o bozuk ifadelerden birinde ‘Ne mutlu Türk'üm diyene!' anlayışına karşı çıkan ‘herkes'in ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanı' ilan edilmesi ve ‘öyle kalmaya' mahkûm bırakılması. Düşman yaratmaya bu kadar teşne bir kafa ile, bu ülkenin tek parça halinde tutulamayacağını, yine bugünün Genelkurmay Başkanı ‘Türkiye halkı' açılımı ile göstermedi mi?” Serdar Turgut: "Diyorum ki; eğer gerçekten bir gazeteciyse bu metni yazan, o mutlaka Milliyet Gazetesi'nin bir yazarıdır. Çünkü bir müdahale tehdidi metnini bile bu kadar ruhsuz ve lafı evirip çeviren, söyleyebilen bir yazar ancak Milliyet Gazetesi'nde olabilir dedim kendi kendime... Oradan değilse de mutlaka Oktay Ekşi'dir dedim” Bildiri metnini kaleme alan da tartışılmıştı Gece yarısı gelen bildirinin zamanlaması kadar üslubu da tartışma konusu olmuştu. Bildiriyi yazanın asker olmadığı, akademisyen bir gazeteci olduğu çok konuşulmuştu. Metni kaleme alan konusunda köşe yazarları iz sürmüşlerdi. Mehmet Barlas, "Muhtıra metni kötü bir köşe yazarı üslubuyla yazılmış gibi duruyor" derken, Nuh Gönültaş bu ismin 'Dışişleri Bakanı' olmayı umduğunu belirterek diplomasi kökenli bir yazar olduğunun ipuçlarını vermişti. Serdar Turgut da yazısında "Diyorum ki; eğer gerçekten bir gazeteciyse bu metni yazan, o mutlaka Milliyet Gazetesi'nin bir yazarıdır. Çünkü bir müdahale tehdidi metnini bile bu kadar ruhsuz ve lafı evirip çeviren, söyleyebilen bir yazar ancak Milliyet Gazetesi'nde olabilir dedim kendi kendime... Oradan değilse de mutlaka Oktay Ekşi'dir dedim" Yorumunu yapmıştı. Ancak bir süre sonra Serdar Turgut bu isimlerin hiçbirinin bu metni kaleme almış olamayacağını belirtmişti. Ekrem Dumanlı ise aranan yazarın bir dönem sağ cenahta gezinen, hatta sağcı bir partiden milletvekili adayı olan bir isim olduğunu ve bildiri yazılması esnasında Genelkurmay ile CHP lideri Deniz Baykal'ın evi arasında mekik dokuduğunu kaydetmişti. Ahmet Hakan da yaptığı araştırma sonucu bu ismin Hasan Ünal olabileceğini açıkça yazmıştı. Hasan Ünal dava açmakla tehdit edince de "Elinden geleni ardına koyma. İstersen Anayasa Mahkemesi'ne başvur. Belki 9'a 2 kazanırsın." ifadesini kullanmıştı. Son noktayı Büyükanıt koydu Diğer yandan bildirinin gece yarısı ve imzasız girmesinin ne ifade ettiği de irdelenmiş, yapılan yorumlarda, komuta kademesinde fikirbirliği olmadığı, hatta bildirinin Genelkurmay Başkanı'nın oluru alınmadan yayımlandığı iddia edilmişti. Ancak Büyükanıt önceki gece yaptığı açıklamada metni kendisinin kaleme aldığını belirtti ve tartışmalara son noktayı koymuş oldu. Rıfat Yörük/Habervaktim.com İŞTE BOZUK BİR TÜRKÇE VE BOZUK BİR DEMOKRASİ ANLAYIŞIYLA YAZILAN O MUHTIRA: "Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır. Bu bağlamda; Ankara'da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur'an okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir. 22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa'da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca, Ankara'nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli'de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir. Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir. Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir. Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya'da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir. Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir. Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur." habervaktim.com
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-09-2009, 11:50 | #2 |
Türk demokrasisini hançerlemekten öte geçmeyen,ideolojik kaygılar içeren despotça darbe çığırtkanlığı yapan bu zihniyeti kınıyorum..!
|
|
05-09-2009, 12:11 | #3 |
|
|
05-09-2009, 12:12 | #4 |
Vaybeeee İLGİNÇ gerçekten....
|
|
05-09-2009, 12:13 | #5 |
Vaybee İLGİNÇ gerçekten...
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|