![]() |
#1 |
![]() Başlıktaki ünlem işaretinin anlamı aslında ülkemizde maalesef merkez medya diye bir kurumun olmadığıdır.
Ama buralarda özellikle Hürriyet ve Milliyet gazetelerine merkez medya deme yanlış alışkanlığı oluştuğu için ben de bu tabiri zorunlu olarak ama ünlemli kullanıyorum. Daha önce de bu konuda bir-iki şey yazdım ama bu konjonktürde tekrarlamakta fayda görüyorum. Bugün mevcut olmayan bu merkez medya kurumunun oluşması ülkemiz demokrasisi için de çok yararlı olacaktır. Merkez medya demek çok satan gazete, çok izlenen televizyon demek değildir. Yazılı basında bir dizi nedenden ama çok yanlış bir anlayışla Hürriyet gazetesi merkez medya kavramının merkezine oturmuş durumdadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da kavramsallaştırma, kavramları tanımlama çok önemlidir. 2009 Türkiye’si azımsanmayacak bir süratle 2009 dünyasının parçası olmaktadır. 2009 dünyası ve Türkiye’sinde merkez medya demek haber seçiş ve verme tarzından, yorum yapan köşe yazarlarına kadar demokrasi, laiklik ve evrensel hukuk devleti ilkelerine en çağdaş ölçütlerle bağlı medya demektir. Bir gazete Türkiye’de merkez medyada konumlanmak istiyorsa üç somut işi aynı anda yapmak zorundadır. Demokrasiye (hukuk devleti), evrensel laiklik ölçütlerine sıkı sıkıya bağlı olacaktır ve en çok satan olmasa bile en çok satanın en azından yaklaşık yüzde altmışı kadar satacaktır. Hürriyet gazetesinin satışı merkez medyada konumlanmak için yeterlidir. Ancak, haber seçiş ve verme tarzından, köşe yazarlarının yorumlarına kadar demokrasi (hukuk devleti) konusundaki tavrı ile Hürriyet merkez medya olamayacağını kanıtlamıştır. Bunu görmek için bir örnek yeterlidir. 27 Nisan muhtırası illegal ve gayrimeşrudur (2009 dünyasında bunun böyle kabulü şarttır). Hürriyet gazetesi köşe yazarlarının önemli bir bölümü maalesef 28-30 Nisan 2007 tarihlerindeki köşelerinde bu illegal ve gayrimeşru deklarasyonun arkasında durmuşlar ve gazete yönetimi bu suçu görmemezlikten gelerek merkez medyada asla konumlanamayacağını göstermiştir. Hürriyet gazetesinin AK Parti’ye bir dizi nedenden legal ve meşru platformlarda muhalefet etmesi başka şeydir, 27 Nisan hukuksuzluğuna sahip çıkması ya da sahip çıkan gazetecilerini cezalandırmaması başka şeydir. Bu demokrasi açığı ile 2009 dünyasının parçası Türkiye’de merkez medya olunamaz. Aynı meseleye laiklik ilkesi açısından da bakmak lazımdır. Reşit üniversiteli kızların türban takma özgürlüğünü savunmak, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan eşlerinin başlarını şöyle ya da böyle örtmeleri laikliğe aykırı eylemler olamaz, meseleye böyle bakmak, bu noktalarda laiklik karşıtlığı aramak marazidir. Ancak, son senelerde AK Parti’nin laiklik ilkesine aykırı tutumu olarak gördüğüm tek önemli girişim Ankara’da Melih Gökçek’in o saçma sapan referandum girişimi idi, Allah’tan son dakikada bu çok tehlikeli işten vazgeçildi. Bu konu etrafında muhafazakar basının aldığı pozisyon ise çok ilginç oldu; Türkiye’nin muhafazakar gazetelerinin köşe yazarlarının bu konuyu tümüyle görmezden gelmeleri de çok okunan gazete olmak ile merkez medya olmanın aynı şeyler olamayacağını bir kez daha kanıtladı. Medyamız için temennim uzak olmayan bir vadede hem sivil-asker ilişkilerinin AB standartlarında düzenlenmesini, hem din-devlet-bütçe-yurttaş ilişkilerinin normalleşmesini aynı kararlılıkla savunan ve bugünkü büyüklüklerle yaklaşık 350 bin satan bir gazetenin ortaya çıkması. Merkez medya tabiri ancak o zaman ünlemsiz kullanılabilir diye düşünüyorum. star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|