AK Gençliğin Buluşma Noktası
Önden Giden Atlılar Önlerinde okyanus, Kızgın bir çöl arkada, Asıl içlerindedir, Zaptedilmez bir deniz, Önden giden atlılar...



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-08-2009, 21:54   #1
Kullanıcı Adı
yolcu44
Standart Bamteli...
"Gönlünüzde herkesin oturabileceği bir sandalye olmalı." buyuruyorsunuz. Dine ve dindarlara karşı mesafeli duranlar için de aynı mülahaza geçerli midir? Bu sözün çerçevesi adına neler söylenebilir?

--Adamın biri, Mevlânâ Celaleddîn Rûmî hazretlerine, "Sen Hristiyanlara bile kucak açıyorsun, Yahudilerle biraraya geliyorsun; günah işleyenlere dahi "gel" diyorsun, sarhoşa el uzatıyorsun... Böyle yapmakla İslam'ın onurunu iki paralık ediyor, dinin izzetine dokunuyorsun. Sen zındıkın tekisin, seni Cehennem bile kabul etmez!.." diyerek bir düzine hakarette bulunur. Hazreti Mevlânâ ona sadece "Sen de gel, sana da bağrımı açıyorum!" demekle iktifa eder.

 

yolcu44 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-11-2009, 12:22   #2
Kullanıcı Adı
yolcu44
Standart
Izdırabın en makbul bir dua olduğuna ve mü’min için ehemmiyetine inanıyoruz; fakat, muzdarip ruhların hayat çizgisini bir türlü tutturamıyoruz. Izdırap insanı olmanın yolları ve vesileleri nelerdir?

Izdırap insanı olmanın ilk şartı "kalb" taşımaktır; kalbini nefsine yedirmiş ya da onu cesedinin altında bırakmış bir kimsenin muzdarip olması çok zordur. (00.55)

Kalbî ve ruhî hayat, iradeye ve çok ciddi bir cehde vâbestedir. (03.03)

Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), "Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Karın büyüklüğü (kendini gaflete salıp oburca yiyip içmek), çok uyku ve yakîn azlığıdır!" buyurmaktadır. (04.20)

Hak ehline göre; nefsi, bedenî arzulara karşı gemlemek ve ruhu, kemâlât-ı insaniye semalarına doğru şahlandırmak için "kıllet-i kelâm", "kıllet-i taâm", "kıllet-i menâm" ve "uzlet ani'l-enâm" esasları üzerine bina edilen yolu takip etmek gerekmektedir. (07.04)

Bugün biz, "Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir." diyerek hakiki insanlık ufkunu gösteren Hazreti Pîr'in bir haftada yediğini neredeyse bir öğünde tüketiyoruz. (10.38)

"Vicdan genişliği"; iman, ilim, marifet, muhabbet, mehâfet ve diğergâmlık hisleriyle mamur bir gönlün, engin bir himmetle bütün insanlığı kucaklaması, kalb kapılarını herkese açması, hep affedici, bağışlayıcı, mürüvvetkâr olması ve özellikle de bütün insanların hidayetini dileyip herkesin ebedî mutluluğunu istemesi şeklinde tarif edebileceğimiz bir ruh yüceliğidir. (12.13)

Bir kimse Cehennem'in dehşetine inanmamışsa, insanlığı o mevzuda bekleyen tehlike karşısında ürpermez; Cennet'e karşı hahiş (arzu, istek) duymuyorsa, başkalarının oraya girmesi mevzuunda da ciddi bir tehalükte bulunmaz. (15.50)

Izdırap insanı olabilmek için imanda derinleşmek gerekmektedir; bilhassa haşr ü neşre gönülden inanmak lazımdır. Bundan dolayıdır ki, Hazreti Pîr, "Haşir Risalesi"ni yüz küsur defa okumuştur; okumuş ve her defasında adeta yeni bir bahar yaşayarak kendini sürekli yenilemiştir. (16.55)

Hazreti Ömer (radıyallahu anh) efendimizin ızdırabı... (19.17)



http://tr.fgulen.com/content/view/16267/26/
yolcu44 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-14-2010, 18:06   #3
Kullanıcı Adı
Leyl-i efruz
Standart
Fedakârlık Ya Hû!

Soru: Geçenlerde "Fedakârlık ya Hû!.." buyurdunuz; sonra kendi hattınızla da yazdığınız bu cümle levha yapılıp asıldı. Size bu sözü söylettiren mülahazalar nelerdir; fedakârlık ifadesiyle hangi hususları kastediyorsunuz? İman hizmeti yolunda yapılanları fedakârlık olarak mı yoksa mesuliyet şeklinde mi değerlendirmek gerekir?
  • İman ve İslam'dan bütün mü'minler sorumludur; iman esaslarını bütünüyle kabul etme ve dinin emirlerine uyup yasaklarından kaçınma herkesin mesuliyeti dairesindedir. Fakat, "ihsan" şuuru herkes için sorumluluk çerçevesinde sayılmasa bile verilen imkanlar ölçüsünde bazı insanlar için o da bir sorumluluk kabul edilebilir. (01:05)
  • Mazhar olduğu nimetler ölçüsünde insanın mesuliyeti de büyür. Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ, Peygamber hânesine girmekle şereflenmiş Ezvâc-ı Tahirât'a şöyle buyurmaktadır: "Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği âşikâr bir günah işlerse, onun cezası, iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır. Ama kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, güzel ve makbul işlere devam ederse ona da mükâfatını iki misli verir ve ona cennette kıymetli bir nasip hazırlarız. Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Takvâ sizin sıfatınız olduğuna göre, namahrem erkeklere hitab ederken tatlı ve cilveli bir eda ile konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan bir şahıs, şeytanî bir ümide kapılmasın. Ciddi, ölçülü konuşun." (Ahzâb, 33/30-32) (02:47)
  • Fedakârlık; bir mefkure insanının gerekirse canı da dahil her şeyini feda etmeye rıza gösterip her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, asıl vazifesi olan iman-ı billah, marifetullah, muhabbetullah ve bunlara terettüp eden zevk-i ruhani yolunda mesafe katetmeye çalışması ve bu uğurda meşru her fırsatı değerlendirme gayretinde bulunmasıdır. (06:13)
  • Bir insan, marifet ufku açısından kendisini Cenâb-ı Hakk'a çok yakın hissediyorsa, onun her hareketinin harem dairesine uygun olması gerekir. Gayri o, sokakta değildir, giriş kapısında değildir, koridorda ya da bekleme salonunda da değildir; harem dairesine girmiş, otağını sarây-ı hümâyunun merkez noktasına kurmuştur. İşte orada, oturma da başka türlü olur kalkma da, konuşmanın da keyfiyeti değişir susmanın da. Harem dairesindeki tavır ve davranışlar tamamen hususîdir. Bu, belli seviyenin insanlarının özel hallerine ait hususî bir münasebettir; o münasebete göre de, hususî bir mükellefiyet ve ona göre de bir fedakârlık söz konusudur. (09.33)
  • Mus'ab b. Umeyr, Abdullah b. Cahş, Sa'd b. Rebi' (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizin fedakârlıkları... (12:10)
  • Fedakârlık beklentisi açısından insan kendi adına çıtayı çok yüksek tutmalıdır; fakat, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Hazreti Ebu Bekir'i bağrına bastığı gibi zaman zaman koruk içip aklını perdeleyen insanı da kabul ettiğini hep hatırda tutarak başkalarını kendi konumlarında değerlendirmelidir. (13:40)
  • Hazreti Üstad, maddî ve manevî füyûzât hislerinden fedakârlık ufkunu göstermektedir. Evet, bir mefkureye dilbeste olmuş ve ona adanmış bir ruh hem maddî hem de manevî füyûzât hislerinden fedakâlıkta bulunur; onları gaye ve hedef yapmaz. Bu, insanın maddî-manevî zevk ve lezzetleri davasına kurban etmesi, vermesi gerekli olan şeyler bir yana, verme mecburiyetinde olmadığı şeyleri bile bağlandığı o dava hatırına gözden çıkarması ve terk etmesi demektir ki; bu davranış adanmış olmanın bir gereğidir. (15:32)
  • Bazı yerlerde ve bir kısım şartlar altında dini yaşamak çok zor olabilir; fakat, o asla "yaşanamaz" değildir. Hakiki mü'minler, -bazen kanaat-i vicdaniye ile bir kısım fedakârlıklarda bulunmaları gerekse de- her türlü şartlar altında dinlerini yaşamanın bir yolunu mutlaka bulurlar. Bu şuurla hareket eden birine, "Var mısınız ibadetleri değişmeye?!. Siz o zor şartlarda kıldığınız namazları bana verin, ben de beş vaktin yanına kırk da ilave yaptığım namazlarımı size vereyim!.." demiştim. (19:26)
  • Hazreti Ali efendimiz, Hazreti Ebu Bekir'in fedakârlığını ve büyüklüğünü anlatırken "Ebu Bekir'in Gâr-ı Sevr'deki bir gecesi Ali'nin bütün hayatına bedeldir." der. Bu onun hakperestliğinin ve kadirşinaslığının ifadesidir. Ya Hazreti Ali'nin ölümü göze alarak Rasûl-ü Ekrem Efendimizin yatağına uzanmasına ve Allah Rasûlü'nün selameti için ölümle burun buruna gecelemesine ne demeli!.. (25:15)

Leyl-i efruz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-28-2010, 19:04   #4
Kullanıcı Adı
El Emin
Standart
Ruhun Zaferi


Soru: 1) Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz çokça zikrettikleri bir duada,

اَللّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ صِحَّةً فِي إِيمَانٍ وَإِيمَاناً فِي حُسْنِ خُلُقٍ وَنَجَاحاً يَتْبَعُهُ فَلاَحٌ
وَرَحْمَةً مِنْكَ وَعَافِيَةً وَمَغْفِرَةً مِنْكَ وَرِضْوَاناً

buyuruyor. Necâh ve felâh ne demektir? Necâh’tan sonra felâh’ın zikredilmesini ve necâh ile felâh münasebetini nasıl anlamalıyız?
-İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelüttehâyâ), “Allahım, Senden, imanda sıhhat, güzel ahlakla bezenmiş bir iman, neticede dünyevî ve uhrevî felaha erdirecek bir başarı, katından rahmet ve afiyet, nezdinden mağfiret ve rıza istiyorum.” mealindeki duaya, imanda sıhhat talebiyle başlamıştır. Bundan maksat; imandan marifete, marifetten muhabbete yürüme, derinleştikçe derinleşme, yakîn mertebelerini birbir geçme ve sonra da bu keyfiyeti beşerî arzularla, hata ve günahlarla deldirmeme; nihayet rıza burcuna ulaşma olsa gerektir. (01:10)

-Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz, mezkur duada ikinci olarak; güzel ahlakla bezenmiş bir iman talep ediyor. Bu istek, güzel ahlakın bütün özelliklerini içeriyor ve adeta imanın güzel ahlakla tam olacağını işaretliyor. (04:39)

-İmanı güzel ahlakla donatma ve tamamlama meselesi bir yönüyle “temsil” vazifesine bakmaktadır. İslâm’ın ve müslümanların tesirinde kalanlar, daha çok hale ve gidişata bakmışlar ve temsil dilinden etkilenmişlerdir. Bugün, dünyanın dört bir yanında sevgi ve şefkat elçileri olarak hizmet eden insanların, gittikleri hemen her yerde hüsn-ü kabul görmelerinin arkasında temsil keyfiyetleri ve imanlarını güzel ahlakla bezemiş olmaları vardır. (07:47)

-Necâh; başarıya ulaşmak, zafer bulmak, murâda ermek ve ihtiyaçlarını te’mine muvaffak olmak demektir. Felâh ise; selâmet, saadet, ni’metler içinde devamlı kalmak, kurtuluşa ve bekaya nâil olmak manalarına gelmektedir. (09:46)

-Necâh, maddi manevi başarı; felâh ise, Allah nezdinde kurtuluşa erme ve o muvaffakiyeti Cenâb-ı Hakk’ın takdiriyle taçlandırma demektir. (13:10)

-Bir başarıdan sonra sadece onunla yetinmemek, her şeyi tamam olmuş gibi düşünmemek ve hele onu kendinden bilmemek, o muvaffakiyetin ahirette de meyve vermesi için şarttır. Bu itibarla da, muvaffakiyetin akabinde Allah’tan rahmet ve afiyet istemek, onu da mağfiret ve rızaya ulaşma talebiyle perçinlemek lazımdır. (14:18)

Soru: 2) Bir makalede, “Geleceğin tâcdârları, ruhun zaferleriyle saadete ermiş talihliler olacaktır.” buyuruluyor. Bu sahanın tarihi şahsiyetleri olarak da Tarık bin Ziyad, Yavuz Cennet-mekan ve Romalı Kumandan Katon misal olarak veriliyor. Günümüzün hizmet erleri “ruhun zaferi” sözünden neler anlamalıdırlar? Necâh ve felâh mevzuunu bu açıdan değerlendirir misiniz? (15:20)

-Berberî bir köle olan Tarık bin Ziyad, Herkül burcunu aşmış ve Endülüs’e ulaşmıştı. Birkaç bin kişilik bir keşif birliğiyle İspanya ordusuyla yaka-paça olmayı göze almış ve kendilerinden kat kat fazla olan düşman karşısında, askerlerine şöyle seslenmişti: “Askerlerim! Önünüzde derya gibi bir düşman, arkanızda düşman gibi bir derya var. Ya kaçacak, arkadan vurulacak ve alçakça öleceksiniz veya savaşarak muzaffer olacak ve Allah’a kavuşacaksınız.” (15:52)

-Ukbe bin Nâfi, Atlas okyanusuna kadar bütün Afrika’yı zabt u rabt altına alır.. ve atını Arab’ın “Karanlık Deniz” dediği okyanusa sürer; sonra da, “Allahım, bu deniz önüme çıktı, çıkmasa idi, Senin ism-i şerifini denizler aşırı ta ötelere götürecektim!” der. (16:58)

-Cihanı, iki hükümdar için az gören Yavuz, dünyanın dört bir bucağını velveleye veren fatih ordusuyla, krallara taç verip taç aldığı günlerde değil; Ridâniye zaferini müteakip İslâm dünyasının biricik hükümdarı unvanıyla, İstanbul kapılarına kadar gelip de teb’anın alkış ve alâyişini görmemek için halkın uykuda olduğu bir saati kollayıp payitahta sessizce girdiği zaman gerçek fatih ve muzafferdi. (17:30)

-Tarık bin Ziyad, Herkül sütunlarını geçip bir avuç fedaisiyle, 90.000 kişilik İspanya ordusuna galebe çaldığı zaman değil; Toleytola’da kralın servet ve hazineleri karşısında, “Tarık dikkat et! Dün bir köleydin, bugün muzaffer bir kumandansın; yarın da toprak altında olacaksın!” dediği ve coştuğu an ruhuyla kanatlanmıştı. (19:17)

-Romalı kumandan Katon, Kartacalıları yendiği zaman değil; ordusu zafer naralarıyla başkente girerken, kumandanlık at ve formalarını krala teslim edip, “Ben milletime hizmet için savaşmıştım, şimdi vazifem bitti, köyüme dönüyorum.” dediği zaman muzafferdi ve milletinin gönlüne taht kurmuştu. (19:35)

-Sinesini en yüksek mefkûre ve adanmışlık ruhuyla donatanlardır ki, kalbin enerji balansını düzeltmiş, duyguları en ulvî hedeflere doğru kamçılamış ve kendi içlerinde ölümsüzlüğe ermişlerdir. Bir hamlede hayvanî yaşayıştan kurtulup bedenî hazlarını aşan bu talihliler, ruhlarını coşturmuş, kalblerini kanatlandırmış ve nefislerinin rağmına insanî yanlarını zaferlere ulaştırmışlardır. Nitekim, ruhun zaferi, böyle kimselerin başarılarının adıdır. (20:52)

-“Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum; ömrüm hep, harp meydanlarında, esaret zindanlarında ve çeşitli çilehanelerde geçti. Çekmediğim eza, görmediğim cefa kalmadı... Gözümde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım, çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur...” İşte ruhun zaferlerini terennüm eden kudsî gülbank!.. (22:11)

-Nasr Suresi’nin baş tarafı necâh, son kısmı da felâh ile alâkalıdır. Bu kısa sûrede mealen şöyle denmektedir: “Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamdederek O’nu tesbih eyle ve O’ndan mağfiret dile; çünkü O, tevvâb’dır (samimi bütün tevbeleri kabul edendir.” (26:12)

-Allah’ın yardımı ve fethi gelip de insanlar fevc fevc İslâm’a girince, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in şahsında müminlere “Rabbini tesbih ve takdis et.” buyurulmuştur. Çünkü, debdebe ve ihtişam içinde kazanılan muzafferiyetlerin yanı sıra, inananlar kendi iç dünyalarında da nefislerine karşı bir zafer kazanmalıdırlar ki felâha ulaşabilsinler. (30:45)

-Kendisini hakka adamış bir insan, yaptığı işlerin ve elde ettiği başarıların hepsini Allah’tan bilmeli ve O’na olan hamdini dile getirme adına da her zaman dolu dolu hislerle “Her şey Sen’den, Sen ganîsin / Rabb’im Sana döndüm yüzüm! / Hem evvelsin hem âhirsin / Rabb’im Sana döndüm yüzüm!” diyerek Hakk’a yürümelidir. Tevhid ufkunu yakalamaya çalışan bir insan için haddini bilmenin ifadesi sayılan bu hisler, aynı zamanda gerçek bir arınma vesilesi de olabilir. (31:48)
El Emin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi