11-09-2009, 13:25 | #1 |
Anıtkabir Türbe mi tapınak mı?
Anıtkabir Türbe mi tapınak mı?
Anıtkabir, sadece bir anıt mezar mıdır? Vakit yazarı D. Mehmet Doğan, bugünkü yazısında gündeme oturacak çok çarpıcı tespitlerde bulundu. DOĞAN'IN YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Konu Üç mevsim tarafından (11-13-2009 Saat 03:45 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-09-2009, 16:00 | #2 |
Ülkemiz'de hacca gitmenin 5 yıl süreyle yasaklandığı dönemde ki kafa yapısına göre "Kabeye gitmeye gerek yok isteyen Anıtkabire gitsin" sloganıyla Hac görevini üstlenebilecek bir kutsal yer...
Kimine göre tapınak,kimine göre türbe herkezin Anıtkabiri kendine göre farklı gerçek olan ise oranın bir türbe,anıt mezardan başka bir yer olmadığı... |
|
11-10-2009, 00:29 | #3 |
Ona taptıkları için tapınak gibi inşa etmelerine şaşmamalı! Hani toplaşıp "şikâyete" bile gidiyorlar. Uydurdukları ideolojilerini bugüne kadar kendi fikirlerini de katarak getirmiş ve yine bugün Türkiye'de Allah'ın varlığı bile tartışılabiliyorken(hâşâ) Atatürk hakkında en ufak eleştiri bile vatana ihanet sayılıp hapse girmenize sebep olabiliyor.
|
|
11-10-2009, 10:36 | #4 |
Milyonlarca kişi toplanabilir anıtkabire.. Fakat Allah Azze ve Celle bir Fatihayı nasip etmiyorsa titremek lazım.. Milyonlarca değil, milyarla kişi toplansa ne fayda.. Rabbim, biz toprağa sarıldığımızda arkamızdan Fatiha okunmasını nasip eylesin...
Konu yolcu44 tarafından (11-10-2009 Saat 11:00 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-10-2009, 11:51 | #5 |
Atatük'ün ölüm yıl dönümü. Allah rahmet eylesin. Ne yazık ki geri kalmış toplumlarda görünen kişiye tapmak ülkemizde ona yapılmakta. İleri gitmek için 1920 kanunlarını yeni yüzyılın değişen şartlarına göre değiştirmememiz gerekiyor. Bir gün gelince belki insanlar 1920 ile 2000'li yılların farklı olduğunu anlayacaktır.
Atatürk zamanın şartlarına göre bazı kanunlar çıkarmıştır, ancak zaman değişti ve devlet artık yeni kanunlara ihtiyaç duyuyor. Ancak geri kalmış bazı insanlar bunu anlayamadığı için yerimizde saymamızı hatta geri gitmemizi yeğliyor. Geçen yüzyılın kuralları ile yeni yüzyılda ilermele çalışan bir Türkiye... Biz neden muasır medeniyetler seviyesine ulaşamıyoruz? Sorsunun yegane cevabı...Kabul edebilene... |
|
11-10-2009, 12:25 | #6 |
Anıtkabir 1000lerce yada 10binlerce insanlar toplanır ben hayatımda gitmedim soruyorum 50si 60ı 70i gidenlerin hangisi Allah için dua ettti hangisi hacca gitti hangisi vatanımızın için ön sarflarda bulundu hangisi tekmil getirdi bazen gülüyorum ben bunlara ALLAH var büyük olan bizleri görende Allahtır abartanları kınıyorum ellerinde gelseler o kimseler Atatürkümüzü ilahi bir güc olarak anımsarlar yapanlarda vardır herhalde orda 10 binlerin toplanması bir anlık örgüt yada terörüstlerin bomba düzüneği yapması o zaman facia büyük olur Allah böle birşey nasip etmesin her önüne gelen Atatürkün huzuruna cıkarlar ağlarlar ağlamakla yas tutulmaz verilen görevleri yerine getirerek yas tutulur
Konu Üç mevsim tarafından (11-13-2009 Saat 16:34 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-10-2009, 12:28 | #7 |
Bu Konuda çok değerli bazı yazarlarımızın sesine kulak verelim isterseniz;
Hasan Celal Güzel Diyor Ki;Atatürkçülük dogmatizm olmamalı Millî Eğitim Bakanı iken ‘Kemalizm’ konusunda küçük çapta bir tartışma başlatmış; TRT’de gençlere ve öğrencilere, Atatürk’ün, ‘Kemalizm’ diye adlandırılan bir doktrine nasıl karşı çıktığını anlatmıştım. Atatürk, Fatih Rıfkı’ya ‘Öğreti istemem, donar kalırız’ der ve bu takdirde görüşlerinin dogmatik hâle geleceğini ve gelişimi engelleyeceğini söyler. Nitekim, Atatürk’ün vefatından sonra, kendi hâkimiyetlerini ve menfaatlerini gözeten sınırlı bir ‘tek parti’ ekibi, Atatürk İlke ve Devrimleri ile CHP’yi özdeşleştirerek, Atatürk’ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmuşlardır. CHP’nin ‘altı oku’nu ‘Atatürk İlkeleri’, Cumhuriyetin ilk döneminde çıkarılan bazı kanunları da ‘Atatürk İnkılâpları’ olarak dayatıp, değişmez bir tabu hâlinde ‘Atatürkçülük/Kemalizm’ doktrini şeklinde formülleştiren ‘Sözde Atatürkçüler’, aslında Atatürk’e ve düşüncelerine karşı en büyük kötülüğü yapmışlardır. ‘Atatürkçülük’, bundan sonra bir siyasî istismar vasıtası, bir imtiyaz, hattâ bazen de ticarî bir meta gibi kullanılmış; kendini yegâne ‘Atatürkçü Parti’ kabul eden CHP’nin her yenilgisinde, karşısındaki büyük halk kitleleri ‘Atatürk düşmanı’ olarak ilân edilmiştir. Atatürk aleyhtarlığını asıl körükleyenler de bu siyasî menfaat grupları olmuştur. Yoksa, Millî Mücadele’nin kahramanı ve Devlet’in kurucusu olan Atatürk’e hiç kendi milleti düşman olabilir mi?... Bütün bu garâbetin sebebi, Atatürk’ü ‘idol’ leştirip tabu hâline getiren, O’nun düşüncelerini dogmatik kalıplara sokan dar görüşlü jakoben Cumhuriyetçiler ile Atatürk’ü istismar ederek siyasî menfaat sağlamaya çalışan Kemalistler’dir. Atatürk’ü milletin değerlerine karşı gösterenler de, bu dayatmacı jakoben gruptur. Kendi aykırılıklarını Atatürk’e mal etmeye çalışan bu grup, gün olmuş câmilere kiliselerdeki gibi sıra koydurmaya kalkışmış; gün olmuş ünlü Osman Nuri Çerman’ın ‘Dinde Reform Dergisi’nde yapmaya çalıştığı gibi, ‘Kemalizm’ adında yeni bir din icat etmek istemiştir. Diğer taraftan, 1960 sonrası dönemde ise eski tüfek komünistlerle yeni yetme sosyalistler, Mustafa Suphi’den bu yana hiç hoşlanmadıkları Atatürk’ü istismar ederek, Kemalizmi, sosyalizm/solculuk olarak yutturmaya kalkışmışlardır. Avcıoğlu’nun 1971’de TSK üzerindeki faaliyetlerinde bunun etkisi vardır. Bugün de Doğu Perinçek dahil bazı ulusalcılar aynı yöntemi kullanmaya çalışmaktadır. *** Türkiye’nin, yeni bin yılın başlarında, hâlâ ‘Atatürk tartışması’ içinde bulunmasına, yaşasaydı herhalde en fazla Atatürk üzülürdü. Bir tarafta, ‘resmî ideoloji’nin jakoben baskıları karşısında, devletçi elitistlerin hatâlarından dolayı, vefatından 71 yıl sonra hâlâ O’nu suçlayanlar; diğer tarafta Atatürk’ün ismini kullanıp kendi yanlış görüşlerini O ’na mal ederek istismar edenler... Türkiye, ne yazık ki bu fâsit daire (kısır döngü) içerisinde düştüğü fikirsizlik girdabında yuvarlanıp durmaktadır. Atatürkçülük, eğer Atatürk’ü millî bir lider olarak sevmek ve O’nu anlamaya çalışmak ise, buna hepimiz varız. Yok, eğer ‘despot oligarşinin’ peşin hükümleri, saplantıları ve paranoyaları ile yeni bir ‘ideoloji’ (!) icat ederek halka dayatmaya kalkışması ise bunu kabul etmemiz aslâ mümkün değildir. Türk Milleti’ni ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ne çıkarmaya çalışan bir liderin istismar edilerek ‘değişimi engelleyen’ bir zihniyetin âleti hâline getirilmesi, O’na yapılacak en büyük haksızlıktır. ‘Dogmatik’, ‘dar kalıplı’ bir doktrin olarak ele alınan ‘Kemalizm’den, ‘gelişmeye ve değişmeye’ uygun bir ‘Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne geçiş, Türkiye’nin AB yolunda gerçekleştirdiği reformlar kadar önemlidir. Atatürk’ün yeniden değerlendirilmesi, Türkiye’nin gelişimini ve değişimini hızlandıracaktır. |
|
11-10-2009, 12:30 | #8 |
NUH GÖNÜLTAŞ
Benim 10 Kasım'larım... On Kasım matem törenlerinde ya da 29 Ekim veya 23 Nisan bayram törenlerinde ezberlediğimiz şiirler hâlâ hafızamda. Doktor doktor baksana/lambaları yaksana/Atam elden gidiyor/çaresine baksana.../ Uzun uzun kavaklar/Dökülüyor yapraklar/Ben Atama doymadım/Doysun kara topraklar... Saat dokuzu beş geçe/Atam Dolmabahçe'de/Gözlerini kapamış/Bütün dünya ağlamış... 1970'li yıllar. Ankara'da bir 10 Kasım günü. Hava ayaz mı ayaz. Ayaklarımızda lastikten ayakkabılar. Kar üstündeyiz. Ayaklarımız buz kesmiş. Ellerimizi ise ceplerimize sokamıyoruz saygısızlık olur Ata'nın manevi varlığına diye. Siyah önlüklerimiz üzerine taktığımız beyaz yakaları o gün takmadık. Çünkü o gün Atatürk'ün öldüğü gün. Her şey siyah olmalı. Her şey matem havasında olmalı. Okulumuz Ankara'nın bir gecekondu bölgesindeydi. İşte şehrin kenar semtlerinden birinde saat 9'u 5 geçiyor. Hepimiz donuyoruz ama hiç kıpırdamadan duruyoruz. Okul'un önündeki direkte bayrak yarıya indirilmiş. Havada keskin bir kömür kokusu var! O çocuk ruhumuza ürperti salan siren sesleri duyuluyor uzaktan. Siren çığlığından başka ne bir ses ne bir nefes duyuluyor. Çocuk ruhumuzu saran matem havası, orta ya da arka sıralardan gelen bir çocuk kıkırdaması ile bir anda bozuluyor. Her bir öğrenci kendini gülmekten alamıyor. Hepimiz kendimizi kıkırdamamaya zorlayarak kıkırdıyoruz elimizde olmadan. Birkaç saniye içinde saygı duruşundaki çocukların çoğu gülme krizine giriyor. Kimsenin kötü bir amacı yok elbette. Hele hele saygısızlık etmek gibi bir düşünce asla geçmiyor çocuk zihinlerimizden. Ama nedense genelde bu tip törenlerde herhangi birisi gülme krizini tetikleyiveriyor. Bazen İstiklal Marşı'nı söylerken olurdu aynı şey. Bazen de Andımız'ı söylerken... ".... Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime..." Bize bir ceza vermezler, çocukluğumuza verirlerdi. Hâlâ hatırımda o günlerde ezberlediğimiz şiirler. İşte böyle... Yalanmış çocukluğumuz. Çocukluğumuzda okuduğumuz şiirler gibi... |
|
11-10-2009, 12:38 | #9 |
[email protected]
Ağlama günü değil, fikirlerini ilerletme günü Oysa ki fiziğine yüklediğimiz o kutsallığı fikirlerine yükleyip onları geliştirebilseydik bu gün onun işaret ettiği muasır medeniyet seviyesini çoktan yakalamış olurduk. Küçük oğlum ilkokul 1. sınıfa giderken sordu: “ Atatürk mü daha büyük, Peygamberimiz Muhammed mi?” Şaşırmadık. Çünkü okullardaki eğitim sistemini iyi biliyorduk. Onun anlayabileceği ölçüde anlattık. Sonra geçen yıl Can Dündar’ın “Mustafa” filmine gittik. Sinemada kulağıma eğildi: “Atatürk sigara içmez, içki içmez. Bu film yanlış”. Çıkışta bu iki detayın dışında onda en çok iz bırakan ve üzen yalnız bir insan olmasıydı. Bende okul yıllarımın sonuna doğru sigara ve içki tutkunu olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım. Çünkü onun, bizim, bizden önceki neslin kafasına klişeleşmiş bir Atatürk kimliği yerleştirildi. O kimlikte kutsallık var. O çok büyük…O insan üstü… Asla yanlış yapmaz…Tartışılmaz… Her şeyimizi ona borçluyuz… Milli bayramlarda onun destanıyla coştuk,10 Kasım’larda ona yakılan şiirlerle ağladık. Oysa ki fiziğine yüklediğimiz o kutsallığı fikirlerine yükleyip onları geliştirebilseydik bu gün onun işaret ettiği muasır medeniyet seviyesini çoktan yakalamış olurduk. Baksanıza Cumhuriyet kurulalı 86 yıl oldu hala demokrasiyi tam oturtamadık. Bugün yine bir 10 Kasım. Aramızdan ayrılışının 71. yılı. Matem havasında anmayalım. Artık rozet Atatürkçülüğünü bırakalım. Bugün onu Büyük Türkiye kurma düşüncesine katkıda bulunarak analım. Sanırım en iyi örneği de bugün Meclis’de görüşülecek olan Demokratik Açılım Projesi’ne dışarıdan sivil insiyatifin desteğiyle siyasileri yüreklendirerek katkı sağlamak olacaktır. |
|
11-10-2009, 13:49 | #10 |
atatürk o anıtı kesinlikle kendisi istememiştir...çünkü annesi zübeyde hanımın izmirdeki mezarı yapılırken atatürke soruyorlar anıt bir mezaryapalım mı paşam diye atatürte hayır üzerine sadece bir taş koyun ve atatürkün annesi burada yatmaktadır yazın yeter diyor..
|
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
abd, ankara, anıtkabir, atatürk, doğan, kabir, vakit, yazar, ziyaret |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|