![]() |
#1 |
![]() ![]() "Kapalı kapılar ardında Ak Parti'nin kalemini kıranlar şimdi siyasi infaz için darağacını hazırlıyor." Abdullah Abdulkadiroğlu yazdı.... Yazı Boyutu 10 12 14 16 AK PARTİ NE ZAMAN HİSSEDER? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın Ankara'da çokça dillendirilen Ak Parti'ye bir kapatma davası açılacağı yönündeki iddialara verdiği cevap önemli. Başsavcı “kapatma davası açılacak bir parti fiilleriyle bunu hisseder” dedi. Bir hukuk uygulayıcısının bu sözü hem 21. yüzyıl Türkiye'sinde çok acı hem de çok şey anlatıyor. Başsavcı acaba bir mesaj mı vermeye çalışıyor ? Başsavcı mesajında kendisinin de zor durumda olduğunu ifade etmeye mi çalışıyor ? Başsavcı hükümete benim hissettiğimi siz de hissedin mi demek istiyor ? Başsavcı hükümete kapatma davası geliyor hala hissetmiyor musunuz demek mi istiyor ? Bundan iki buçuk yıl önce Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Ak Partiyle ilgili kapatma davasının sonucunu açıklarken “parti kapatma konusunu artık bize getirmeyin bununla ilgili parlamento yasal düzenlemeleri yapsın” demişti. Anayasa Mahkemesi Başkanı “Ak Parti bu sefer kurtardı ama ikinci bir kapatma davası illaki gelecektir” demek istiyordu. Başkan “ikinci kez kapatma davası açılırsa bu kez parti kapatılır” demek istiyordu. Başkan “ne yapacaksanız yapın, böyle gitmez” demek istiyordu. Anayasa Mahkemesi Başkanı iki buçuk yıl önce bugün tartıştığımız kapatma davasının işaretini veriyordu. Şimdi ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı aynı şeyi söylüyor. Ankara'da normal gidişata müdahaleler yaşanıyor. Birileri uygulayıcıları taciz edip rayların makaslarını değiştirmeye çalışıyor. Kapalı kapılar ardında Ak Parti'nin kalemini kıranlar şimdi siyasi infaz için darağacını hazırlıyor. Hükümet ne yapıyor ? İki buçuk yıldır somut sonuç alınmış hiçbir şey yok ortada. Ak Parti 2007'de de dava açılana kadar inanmıyordu bugün de herhalde bir kapatma davası açılana kadar inanmayacak. Başta Başbakan ve bakanlar hala Türkiye'nin bu kadar geliştiğinden kapatma davasının böyle bir ülkeye çok zarar vereceğinden bahsediyorlar. Başsavcı “ben hissediyorum” diyor Başbakan hala “ben hissetmedim” diyor. Kapatma davasını hala şapkadan tavşan çıkarmaya falan benzetiyorlar. Bir bakan “kapatma davası açarlarsa yüzde 70'le geliriz” diyor. Kusura bakmayın ama o bir kere olur. 7 yıldır iktidarda olan parti hala milletin bu ülkede yıllardır canına tak demiş demokrasi dışı tevessüllerle mücadele eden halkın verdiği tepkiyle iktidarını sürdürme hesabı yapıyorsa onu bir kalemde geçeceksiniz. 2007'de bir kapatma davası yedi bu iktidar. Milletin dik duruşu ve bu ülkenin demokrat kişilikli aydın, gazeteci, akademisyen ve hukuk adamlarının kendilerini siper etmeleri sayesinde Türkiye uçurumun eşiğinden döndü. Ak Parti iktidara geldiği ilk 5 yılda anayasa değişikliği gibi Türkiye'nin en önemli konusuna el atsaydı 2007 yaşanmazdı. Bir kapatma davası atlatan Ak Parti aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen hala yeni gelin gibi davranıyor. Ve 2010'da hala bu ülkenin demokrasisini garantiye alacak reformları gerçekleştirebileceğinden emin olunamayan bir iktidar yönetiyor Türkiye'yi. Kabul; önlerine bir sürü engel çıkarılıyor. Bir sürü hesap-kitap, tehdit-şantaj ile yolları kesiliyor. Millet iktidarın bir anayasa değişikliği yapamaması için verilen karşı mücadeleyi biliyor. Ama bunu bilmesi; ülkeyi yönetenleri bu isteğinden azade tutacağı anlamına gelmiyor. “Biz yapmak istedik muhalefet bize destek olmadı” gibi bir bahane hiçbir iktidarı haklı çıkarmaz. İktidarda olmak bütün engelleri aşıp gerekeni yapmaktır. Yol yapmak, sağlık sistemini düzeltmek, herkesi uçağa bindirmek, ucuz konut inşa etmek, karlı yolları açmak, hava ambulanslarıyla hasta taşımak, sosyal güvenlikte reformlar gerçekleştirmek hepsi çok büyük başarı. Ak Parti'nin derin bürokrasiye el atmasını istemeyenler de zaten yol, su, elektrik hizmetlerinden çok memnun. “Onlar işin ameleliğini yapsın biz elitliğin keyfini sürelim” diyorlar. “Onlar bize hizmet etsin ülkeyi biz yönetiriz” diyorlar. Ak Parti statükonun alanına girmeye cesaret edemeyip statükonun istediği gibi bir iktidar olmaya devam mı edecek, yoksa bu ülkeyi gerçekten yönetmek için 7 yıldır kenarından geçtiği bu büyük sorunu çözecek mi ? Ortaya çıkan darbe planlarında demokrasiye nasıl müdahale edileceğini tüylerimiz diken diken olarak izliyoruz. Bu ülkeyi darbe anayasasından kurtarıp yargı reformunu gerçekleştiremezseniz, siz yol yaparsınız birileri de o yollarda tankları yürütmenin hesabını yapar. Başbakan milli iradenin önüne geçmeye çalışanların döneminin bittiğini söylüyor. Mecliste yapılacak bir Anayasa değişikliğinin hala Anayasa Mahkemesi'nden dönmesinden korkuluyorsa, hala bir kapatma davasının açılacağından endişe ediliyorsa bu ülkede milli iradenin önüne geçmeye çalışanların dönemi henüz bitmemiş demektir. Ama biten bir şey var ki; o da 7 yıldır parti kapatmayı zorlaştıran anayasa değişikliğini yapamayan bir iktidarın yeni bir kapatma davasını yüzde 70 ile gelmenin yolu olarak görmesinin dönemidir. Bu düşüncede olan varsa büyük hayal kırıklığı yaşayacağı kesin. Doğru; Türkiye'nin istikrara ihtiyacı var. İyi bir ivme yakalandı bunun sürmesi ülke için güzel gelişmelere gebe. Türkiye'de sağlam bir muhalefetin olmaması, milletin alternatifsiz olduğu algılamasını doğurmamalı. Şimdi hükümet oyunun en zor etabında. Mayınlarla tuzaklarla dolu bu son ve en zor etapta hem yukarıdan atılacak bombalarla vurulmamaya çalışacak, hem de yolun sonuna ulaşmaya çalışacak. Oyun çok zor çünkü hükümet en zor etabı hep öteleyip sona bıraktı. Ve şimdi artık oyunun son etabının da oynanması gerekiyor. Hükümetin bu oyunun sonuna varabilmek için elinde tek bir canı kaldı. İktidar ya cesurca oyunu bitirip yolun sonuna varacak kazanacak, ya da vurulup “game over” olacak. Ya oyunu kazanıp kendisini sonuna kadar destekleyen milletle mutluluğu yaşayacak, ya da millet kendine yeni bir oyuncu bulacak. Çünkü bu son etap oynanmadan bu oyun bitmeyecek. ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 'Kapanacak parti hisseder'miş; peki halk ne hisseder?
![]() Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, parti kapatma ile ilgili bir soru sorulduğunda "Partiler kapatma davasını hisseder." demiş. Muğlak bir ifade. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz mı demek istiyor; yoksa kapatılma dedikodusuna vesile hedef olan partiler kendine çekidüzen vermesi gerekir manasına gelen bir uyarı mı yapıyor; çok su götürecek bir laf. İsim zikredilmese de tartışmanın odağında AK Parti'nin olduğu herkesin malumu. Bu nedenle de aynı zamanda AK Parti Genel Başkanlığı görevini de üstlenen Başbakan Erdoğan, böyle bir hissiyat taşıyan parti lideri tanımadığını söyledi. Ve çok doğru bir tespitte bulundu: "Bununla yatıp kalktığınız zaman istikrardan ve demokrasiden bahsedemezsiniz." Anayasa Mahkemesi, CHP'nin hukuk kolu mu? Başbakan'ın ifade ettiği gerçeği herkesin düşünmesi şart. Özellikle de hukukçuların ve tabii ki Sayın Yalçınkaya'nın. Bu ülke partiler mezarlığına dönmüş durumda. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi bu utancı yaşamıyor. Üstelik bizdeki kapatma davaları hakkaniyet içinde yürütülmüyor ve siyaset dışı muhalefetten bağımsız görülmüyor. Hal böyle olunca, sadece siyaset yıpranmıyor; kamu vicdanındaki adalet duygusu zedeleniyor ve bu ağır fatura büyük sorumluluk taşıyan yargı mensuplarında kalıyor. Yargının siyasallaşması, bir parti gibi davranması, halkın iradesini yok sayması, tarafsızlığını büsbütün yitirmesi, ideolojik kavramlar altında kalması gibi görüntüler Türkiye'yi dünya karşısında rezil rüsva ettiği gibi ülke içindeki istikrarı da temelden sarsıyor... Parti kapatma davaları, kapanan partiyi mazlum durumuna düşürüyor daima. Kapatılanın yerine kurulan partilerde elde edilen zaferin sebebi de budur. Hiç kimseyi ikna etmeyen yargı kararlarının hesabını vatandaş sandıkta soruyor. Çünkü vatandaş, kapatma davasındaki hedefin sadece bahsi geçen partiyle ilgili olduğunu düşünmüyor. Haklıdır da! Rencide edilen, halkın bizzat kendisidir. Milyonlarca insanın oy verdiği bir parti hakkında bir savcı vasıtasıyla bu kadar kolay dava açılması; sonra da akıbetin Anayasa Mahkemesi'ndeki (AYM) 11 kişiye bağlı olması tabii ki insanları rencide ediyor. Kamplaşma zaten böyle oluyor. AYM'nin anayasa kurallarına riayet ettiğine dair ciddi şüpheler var üstelik. Daha kötüsü AYM, Anayasa'nın kendine verdiği yetkileri aşarak, hatta diğer üst yargının icraat alanlarını ihlal ederek kendine duyulan güveni yerle bir etmiştir. Acıdır; ama maalesef durum budur. Milletimiz, 411 oyla yapılan anayasa değişikliği kararı sonrasında AYM'nin sınır tanımayan bu tutumuyla hak ihlali yapan siyasî bir kurum olduğu kanaatine kapılmıştır. Bu algının sorumlusu bizzat AYM çatısı altında çalışıp, Millet Meclisi'nin yetkilerini kendinde görecek kadar anayasayı rafa kaldırmak anlamına gelen kararlara imza atanlardır. Ve tabii ki bu durumu tepe tepe kullanan siyasî partilerdir. Çünkü AYM, CHP'nin hukuk kolları gibi bir görüntü veriyor. Bazı üyeleri hakkındaki iddialar ise kapatma davaları sırasında al gülüm ver gülüm imajına yol açıyor. Yazık! Hukuk adına da yazık, demokrasi adına da yazık... Bir kapatma davası niçin sadece kapatılması söz konusu edilen partiyi ilgilendirir ki! Aslında diğer partilerin devreye girmesi ve şöyle demesi gerekiyor: "Kardeşim siz aradan çekilin. Oluşturduğunuz dosyalar inandırıcı bulunmadığı için kapatılması düşünülen partiler bundan büyük avantaj sağlıyor. Siz işi bize bırakın, biz zaten sandık başına gidecek insanlara sizin iddialarınızı da naklederiz..." Böyle kükreyen yok. Çünkü hâlâ kapatma davalarından kendilerine siyasî rant elde etmek isteyen partiler var. Hâlbuki demokrasi tarihimiz bize şu gerçeği söylüyor: Yargı yoluyla kapatılan ve mağdur edilen partilerin intikamını halk alır... Konu AK Parti ise çok daha sıcak bir gerçeği konuşmak zorundayız. Araştırma sonuçları AK Parti'nin düşüşte olduğunu söylüyor. Üstelik son seçimlerde ortaya çıkan manzara da bu kanaati doğruluyor. Ufukta seçim varken, AK Parti de zayıflıyorken niçin kapatma cenderesiyle bir daha mağdur hale getirilsin ki! Madem araştırmalar öyle söylüyor, bırakın bu parti halk iradesi karşısında hesap versin... Orada olsaydım savcı beye Şunu sorardım Anladığım kadarıyla Sayın Yalçınkaya 'hissetme'ye önem veriyor. Kapatılması konuşulan partilerin hissiyatı tabii ki önemli; ancak asıl önemli olan, halkın hisleri. Mesela AK Parti 15 milyon civarında oy alıyor halktan. Bu seçmen sayısını en az üçle çarpmak lazım. Çünkü oy verdiği partinin haksız gerekçelerle kapatılmasından olumsuz etkilenen kitleler, yakın çevresini de etkiliyor. O zaman hukuka karşı duyulan güvensizlik genel kanaat haline geliyor. Sayın savcıya soru sorulurken orada olmak isterdim. Tek bir soru yöneltirdim 'hissetme' konusunda: Milyonlarca insanın oy verip desteklediği bir partinin kapatılması için çaba sarf ederken onların ne hissettiğini düşünüyor musunuz? Başınızı yastığa koyarkenki hissiyatınız da çok önemli; zira sadece Türkiye'nin itibarına gölge düşürmek gibi bıçak sırtı bir yolda yürümüyor, aynı zamanda tarih karşısında çok büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz. 137 gazeteci de bir şeyler yapmalı Balyoz zihniyeti gazetecileri ikiye ayırmış. Tutuklanacak gazetecileri bir kenara kaydeden antidemokratik kafa, 137 meslektaşımız için de 'yararlanılacak gazeteciler' yaftasını kullanmış. Tutuklanacaklar listesindeki gazeteciler hafta içinde bir araya geldi ve ortak bir basın toplantısı düzenledi. İştirak ettiğim toplantıda gördüğüm manzara gayet netti. Farklı görüşleri ve farklı hayat tarzlarına rağmen hepimizin ortak bir yanı vardı: Demokrasi. Darbecileri rahatsız eden de bu olsa gerek. Tutuklanacak gazeteciler dertlerini kamuoyuyla paylaştı. Bu arada ismi diğer listede geçen arkadaşlarımız için de güzel şeyler söylendi. Meslektaşlarımızın rızası alınmadan yapılan bu listenin insanlık suçu olduğu, o kişiler hakkında bir zan oluşturduğu vs. dile getirildi. Hatta onların da bir şekilde tepki vermesi gerektiği de vurgulandı. Basın toplantısının ardından Nazlı Ilıcak başkanlığındaki bir heyet, adliyeye giderek bu listeyi hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilen dilekçede 'tutuklanacak gazeteciler listesi'nde adı geçenlerin imzası var. Bundan sonrası yargının sorumluluk alanında. Bu işi sonuna kadar takip etme de biz gazetecilerin boynunun borcu... Peki, kendilerine işbirlikçi muamelesi yapılan sevgili meslektaşlarımızın durumu ne olacak? Çünkü asıl mağdur olan kişiler 'yararlanılacaklar' listesinde ismi geçenlerdir. Bir darbe yapıldığında tutuklanmanın gazetecilikte bir anlamı var. Cuntacıların gazeteciden rahatsız olmasının da bir manası bulunmakta hiç şüphesiz. Lakin, hangi cüretle cuntacılar bazı meslektaşlarımızın onurlarıyla oynamaya kalkar ve onlara işbirlikçi muamelesi yapabilir; bunun ortaya çıkarılması, daha doğrusu bu duruma itiraz edilmesi gerekmektedir. Nereden cesaret almışlardır, niçin böyle bir umuda kapılmışlardır? Bu sorunun cevabı bulunamasa bile bu listeye verilecek tepki de çok önemlidir. Cunta hükümetinde adı başbakan olarak geçen Rifat Hisarcıklıoğlu, çok haklı ve yerinde bir tepki verdi mesela. Darbecilik hakkında çok net ve kesin konuşan TOBB Başkanı, "Bu çamur bana yapışmaz." diyerek kendini ifade etti. Aynı şekilde ismi cunta kabinesinde geçen eski siyasîler de çok haklı tepkilerini ortaya koydu... 137 kişiden bazıları köşelerinde ve televizyon ekranlarında bu yakışıksız listeye tepki gösterdi. Haklıydılar. Madem asıl mağdurlar 'yararlanılacak gazeteciler' listesinde adı geçenlerdir; o halde ortak bir duruş sergilenebilir. Tarihe fert olarak da not düşmek isteyenler olabilir. Takdir onların. "İlle de şunu yapın!" demek bana düşmez; ama mağdurların sesi yükselmedikçe demokrasinin bu çetin süreçlerden alnının akıyla çıkması da çok zor. Bir şeyler yapmak şart. Susarak savuşturmak en kötü tercih olsa gerek... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Abdullah beyin bütün beklentilerine katılıyorum. Yargı sistemindeki başıbozukluk yarınlar adına bizleri zor duruma getirebilir. Sivil otoritede olsun siyasi cevrede olsun bu değişiklik için acilen bir konsensüs oluşturulması lazım , başbakanımızın bu adımları atmakta geçikmesinin altında çok büyük direnclerin olduğunu biliyorum , bir yanda etrafı bulandırmak için her yanı tahrik eden unsurlar bir yandan bozuk sistemden dolayı işlemeyen demokratik gelişmeler hakikaten zor bir durum. Elbette bu sancılı dönemlerde milletin basireti ak partinin adımları ile beklenen özlenen günlere kapı aralayacaktır.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Bu harikülade yazıyı tüm AK Partililerin ve sağduyulu kardeşlerimin okumasını tavsiye ediyorum.Gerçekten geleceğe ışık tutacak minvalde bir yazı.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Milyonlarca insanın oy verip desteklediği bir partinin kapatılması için çaba sarf ederken onların ne hissettiğini düşünüyor musunuz? Başınızı yastığa koyarkenki hissiyatınız da çok önemli; zira sadece Türkiye'nin itibarına gölge düşürmek gibi bıçak sırtı bir yolda yürümüyor, aynı zamanda tarih karşısında çok büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz.
Bende bu atmosferde olsaydım böyle bir soruyu sormak isterdim. Hukukun işlerliği bir takım vesveseler ile yoğrulacaksa bu ülkede gerçekten demokrasi anlayışı kökleşmez. Ortaya koyulan meselelerde halkın vicdanını rahatlatacak bir nebze içi dolu fikir yok , kimilerinin hayat görüşü diğerleri üstündeki baskılara göre şekil alacaksa o halde her daim birilerinin feryatı hukuk katletmeye hazır ve nazır halde demektir. Ak parti iktidarına karşı bir türlü hazmedilmeyen şeyler var , kurumların gerginliği hep kendilerini mutlak olarak devletin sahibi olarak gören zümrelerden geliyor. Bırakalımda neyin doğru ve yalnış olduğuna halk karar versin. Muhalefet partilerinde siyasi etiğe ahlaka sığmayan bu olay karşısında sus pus olması sistemin etrafında ne kadar gezindiklerinin göstergesidir. Siyasi namusu koruma bahasına direnmeleri gerekirken onların namusunu bile Ak parti omuzluyor ya pes yani. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Akpartiye kapatma davasının açılması yanlış,ama sorunu bu açıdan irdelememek gerek. Yanlış olan şey Türkiye'de isteye hukukçunun istediği zaman-Anayasa Mahkemelerinin üyeleri hangi tarafta ise- O dönemde parti kapatma davası açabilmesinin hukuki olarak meşru görülmesi.
Türkiye'nin sorunun kökten. Kaç Avrupa ülkesinde bunu görebilirsiniz? Düşünün Türkiye dışında demokratik denilen bir avrupa ülkesinde,halktan 3 seçimde onay almış bir iktidar partisinin varlığının yargı tarafından tehdit edilmesi. Ne kadar şaşırtıcı gelir değil mi? Ne kadar gerici. 21.yüzyıl demokrasi modelleriyle uzaktan yakından alakası olmayan.. Türkiye siyasi sistem olarak geri kalmış bir ülke. Hatta daha sert bir iddia ortaya atabilirim Türkiye yarı oligarşik bir ülke. Yönetim dolaylı yoldan belirli bir zümrenin elinde. Ülkenin "demokratik" görülen bir sistemiyle seçilen bir parti o oligarşik yapının zihniyetine uymazsa indiririz mantığıyla eş değer bir tablo çiziyor. Parti kapatmanın darbeden farkı nedir? Birazda olumlu bakalım.Bu ülke çok şükür İhtilal kavramının demokratlığını sorgular bir aşamaya geldi. Bu umut verici bir olay. Kapatma ise ihtilallere göre daha hukuki açıdan yapıldığı için oldukça meşru görülüyor. Kafama uymadı kapatalım mantığının hukuki terimlerle kamufle edilerek yasal kılınmaya çalışılıyor. Abdullah Gül 2015'e kadar Mahkemeye 8 üye atayacak. Bu demek oluyor ki Akparti 2015e kadar "dişini sıkabilirse" daha doğrusu bu engelleri atlatabilirse 2015'ten sonra kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmayacak. Ahmed Necdet Sezer'in giderayak atadığı üyelerle uğraşıyor bu ülke. İhtilal tehlikesi olarak baktığımızdada Anayasa mahkemesinin geçit vermediği Asker,sivil yargı tarafınca yargılansın tezide 2015den sonra büyük ölçüde hayata geçebilecek nitelikte. Yani Türkiye demokratik bir ülke olma yolunda olumlu adımlarla ilerliyor. "çürük yumurta" sayısını azaltmak onları yok etmek değil, sağlam yumurta sayısını arttırmaktır.. Saygılar.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Aylar önce gene böyle bir konu açılmış ve duygularımı şu şekilde açıklamıştım .Bir değişiklik olmadığı için kendimden alıntı yaparak aynı yazıyı gene aşağıya aktarıyorum.
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
akp, anayasa, başsavcı, erdoğan, kapatma |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|