|
![]() |
#1 |
![]() Başka Müslüman ülkelerdeki uygulamaları bilmiyorum, fakat bizim ülkemizde iki türlü din yaşamı var. Birincisi Kur’an’daki din, yani gerçek din, diğeri de geleneklerin dinleştirilmesi ile oluşan, gerçek dinden farklı ve kopuk din. Bunlardan egemen olan ikinci yani gelenek dini. İlahiyatçı hocalarımızın büyük çoğunluğu ile tarikat kurucuları ve ileri gelenlerinin tamamı bu tür dini yaklaşımın uygulayıcı ve savunucuları. Bilindiği gibi, daha doğrusu bilinmesi gerektiği şekli ile din; Allah’ın’dır. Yani dinin tüm hüküm ve kuralları Allah tarafından konulur. Peygamberler de dahil insanların dine kural koyma imkan ve yetkisi yoktur. "... Peki onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar?...." ( 3/83-84 ) "... Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine bir şeriat mı (din) yaptılar?"(42/21) İslam Dini de Kur’an’la gelmiştir. Bütün kuralları ondadır. Ve onunla tamamlanmıştır. ".... İşte sizin için bu gün dini kemale erdirdim, tamamladım...."(5/3) Bu Kur’an hükümlerine göre, başka hiçbir kişi –Peygamberimiz de dahil, din adına bir kural koyamaz. Ancak ayetleri ve din hükümlerini açıklayabilir, yorumlayabilir. Ama yeni bir hüküm getiremez. Namaz ibadeti gibi uygulamaya yönelik olup Kur’an’da ayrıntısı verilmemiş hususlarda örnek olabilir ve yine Allah’tan gelen yönlendirme yani vahiyle detayları belirtebilir, uygulayarak örnek olabilir. Hele hele "sevap" ve "günah" gibi konularda hüküm koyamaz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi din Allah’ındır. Onun adına kimse yetkili değildir. Ama uygulamada böyle midir? Yahudilik ve Hıristiyanlık dini mensupları kutsal kitapları Tevrat ve İncil’i bilindiği ve Kur’an’da da işaret edildiğigibi tahrif etmişler yani bozmuşlardır. Müslümanlar Kur’an’ı, "Onu biz getirdik, koruyucusu da biziz." ( 15/9 ) ayeti ile Allah’ın koruma garantisi altına alındığı için tahrif edememişlerdir. Fakat Peygamberimiz sağlığında yasakladığı halde ölümünden bir müddet sonra onun ismini vererek hadis yazarak, birileri de uydurarak, dini bozma işlevinden geri kalmamışlardır. Bunun sonucu olarak da dinimiz gerçek kaynağından çıkarılmış ve bu günkü tanınamaz hale getirilmiştir. Gelenekler dinleştirilmiş, sünnet ve hadis kılıfına sokularak dine sokulmuştur. Tabii ki sünnet ve hadise karşı değiliz. Kur’an’a uygun olmak şartıyla. Ama Kur’an’ın yanında bunlar gerçek ve emin kaynak değildirler. Kur’an vahiyle beraber ezberlenmiş ve yazılarak kayıt altına alınmıştır. Ama sünnet ve hadis rivayetleri Peygamberimizin vefatından uzunca bir süre sonra yazılmaya başlanmıştır. Aynı konuda 4-5 hadis rivayeti vardır. Ve birbirleriyle tutarlı değildir. Kur’an hükümlerine ters hükümler içeren rivayetler vardır. Kur’an’ı en iyi bilen Peygamberimizin ağzından Kur’an’a aykırı bir söz çıkması mümkün değildir. Ama Müslümanların peygamberlerine aşırı düşkünlük ve sevgisi sebebiyle O’nun adı verilen her söz incelenmeden, irdelenmeden benimsenmiş, hadis olarak kabul edilerek bu günlere kadar gelmiştir. Hatta en tanınmış din düşünür ve yazarlarının eserlerine dahi uydurma hadisler girmiştir. Uydurma hadislerle ilgili iki incelemem önceki yazılarım arasında mevcuttur. İşte aşağıda örneklerini verdiğimiz uygulamalar Kur’an dininde yoktur. Ama dini hayatımızda etkin olarak işlevini sürdürmektedir. İŞTE BUNLAR DİN DEĞİL ! *** Kur’an ölülere değil dirilere gönderildiği ( 36/70 ) halde. Kur’an okunup hatimler indirilip başta peygamberimiz olmak üzere ölülerimizin ve şehitlerin ruhlarına gönderilmekte ve bağışlanmaktadır. Kur’an Peygamberimizin gönlüne – biz , insanlara tebliğ edilmek üzere - inmiştir. Biz onun ruhuna iade mi ediyoruz ? Bu uygulamanın Kitabımızda yeri yoktur. Kur’an’da bu konuda benim atladığım bir kaynak varsa, bilen lütfen mesajla bildirsin. *** Ruh hakkında insanlara az bir bilgi verildiği, gerçek bilginin Allah katında olduğu ( 17/85 ) bildirildiği halde insanlar, ilk çağlardan beri ve en ilkel topluluklar dahil ruh ile çok ilgilenmektedirler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ruh konusundaki bu ilgi dinimize de sokulmuş olup Kur’an dirilere indiği halde, daha çok ölüler için okunmakta ve onların ruhuna gönderilmektedir. *** Kur’an’da belirgin hiçbir işaret olmadığı ve sorgulanmanın ve sonucunda Cennet ve Cehennem şeklinde ceza ve ödülün kıyamette olacağı belirtildiği halde ‘’ kabir azabı ‘’ söylemi, olabildiğince ağırlığı ile gündemden düşmemektedir. *** "Kıyamet aniden gelecektir" hükmü ( 6/31 ve 8 ayette ) olduğu ve alamet konusunda Kur’an’da hiçbir işaret olmadığı halde bir KIYAMET ALAMETLERİ edebiyatı ile ilgili - tamamı hadislere dayalı - bir literatür oluşturulmuş ve hiçbir dayanağı olmayan bu söylem ile ilgili ciltler dolusu eserler yazılmış ve yazılmaktadır. *** ŞİRK konusu dinimizce en büyük günah kabul edildiği halde, ölmüş ve sağ insanlar, bir takım hoca efendiler, şeyhler putlaştırılmakta ve şirk unsuru haline getirilmektedir. Bir takım maddi unsurlara ve insanlara – peygamberimiz de dahil aşırı sevgi – dinimiz hükmünce şirktir ve yeri yoktur. Ayrıca yine dinimizde "ayin" in de yeri yoktur. Buna rağmen ‘’ kutsal doğum haftaları ‘’ ve törenleri düzenlenmektedir. Yine buna paralelel bir uygulama olarak tamamen bir şirk uygulaması olan "sakalı şerif" törenleri düzenlenmektedir. *** Yine bir hurafe uygulaması olarak "türbecilik" yaygın bir gelenektir. Ölmüş insanların mezarları – türbeleri - başında, onlardan ve onlar aracılığı ile Allah’tan yardım istenmesi söz konusudur. *** Nazarlık ve muskalar ile yine dine aykırı uygulamalar tüm hızıyla sürdürülmektedir. *** Dinimizde aracı yoktur ve sorumluluk tamamen kişiseldir. Şefaatın da, bizim anladığımız anlamda dinimizde yeri yoktur. Buna rağmen günahlarımız için Peygamberimizin şefaatı beklentisi yaygındır ve tüm dualarda şefaat isteği en önde yer almaktadır. Bunlar, gerçek dinde yer almayan fakat güncel hayatımızda din olarak algılanan ve uygulanan davranışlarımızdan bir kaçı. Müslüman aleminin gerçek kurtuluşu gerçek dine ulaşıldığı anda başlayacaktır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Bir de şöyle bir şey var.Güzel dinimiz de her şeyin inanan için kolay olması esas değilmidir.
Örneğin oruç gibi fevkelade mükafatlara nail olunacak bir ibadet için bile gerektiğin de sağlık adına bozulabiliniyor. Benim en fazla kafama takılan ve saçma sapan bulduğum adetlerin arasında bu evlenme esnasın da yaşanan olaylar gelir. Sünnet olan ibadet cinnet olabiliyor.tabiki bu çok bilmiş insanların sayesinde olmuş ve olmaya devam ediyor.Kolay olması gereken ibadet zorlaştıkca zorlaştırılıyor. Yöreden yöreye değişen bu adetlerde neler yok ki Çaya tuz atıp damat adayına içirmek, gelin evden çıkarken sandığın üstüne oturup damat tarafını soyup soğana çevirmek, Damadın sırtna vura vura nefes alamaz hale getirmek, Takı takılırken kimin az kimin çok taktığını rakamlarla beyan etmek,az takanın mahcup olmasına sebeb olmak ve aklıma gelmeyen saymakla bitiremeyeceğimiz şeyler. Bu evlenmeyi kolaylaştırmak değil bilakis uzağından bile geçmek istememektir. Yazıktır ve bana göre ciddi şekilde de günahtır. Ellimden gel se bu adetlerin tümünü ortadan kaldırır ve yasaklardım. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() peki o zaman bana yassı namazı kaç rekattır? sorusunu bir ayetle cevaplar mısınız?
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
Bu soruyla sünnet konusuna gelecekseniz, benim hiç bir mesaj ve yazımda sünnet lafı geçmedi. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
kardeşim sünnet demediniz ama hadis dediniz peki hadislere inanmazsak sünnetleri nasıl bileceğiz ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() [QUOTE=Saltuk Buğra Han;727074]Bir de şöyle bir şey var.Güzel dinimiz de her şeyin inanan için kolay olması esas değilmidir.
Örneğin oruç gibi fevkelade mükafatlara nail olunacak bir ibadet için bile gerektiğin de sağlık adına bozulabiliniyor. Benim en fazla kafama takılan ve saçma sapan bulduğum adetlerin arasında bu evlenme esnasın da yaşanan olaylar gelir. Sünnet olan ibadet cinnet olabiliyor.tabiki bu çok bilmiş insanların sayesinde olmuş ve olmaya devam ediyor.Kolay olması gereken ibadet zorlaştıkca zorlaştırılıyor. Yöreden yöreye değişen bu adetlerde neler yok ki Çaya tuz atıp damat adayına içirmek, gelin evden çıkarken sandığın üstüne oturup damat tarafını soyup soğana çevirmek, Damadın sırtna vura vura nefes alamaz hale getirmek, Takı takılırken kimin az kimin çok taktığını rakamlarla beyan etmek,az takanın mahcup olmasına sebeb olmak ve aklıma gelmeyen saymakla bitiremeyeceğimiz şeyler. Bu evlenmeyi kolaylaştırmak değil bilakis uzağından bile geçmek istememektir. Yazıktır ve bana göre ciddi şekilde de günahtır. Ellimden gel se bu adetlerin tümünü ortadan kaldırır ve yasaklardım.[/QUOTE] ............ ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
konuyu açan arkadaşın demek istediği başka mesela örnek vermiş biz Efendimizden şefaat bekliyoruz dinde var diyoruz ama kimse şefaat etmeyecek bize diyor anladığım kadarıyla... |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
Sadece bu kadar. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() ortada bir muamma var!.. hadisler inkar ediliyor peki o hadisleri aktaranlar kim Sahabeler peki sünneti bize aktaranlar kim yine sahabeler..
Bu ince noktayi nasil ayiracagiz orasida muamma gerci bizim acimizdan bir muamma yok bizim itibar ettiklerimiz belli asil muamma kendilerince yorum yapanlar icin.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Dini paylaşımlarda kaynak zorunluluğu getirilmeli. Dini paylaşımlar yetkin kaynaklardan alınarak yapılmalı. Forum yönetiminin artık bu meseleye dikkat etmesi gerekiyor. Yoksa bu iş seri halinde devam ediyor buna dikkat edilmesi lazım.
Bu yapıldığında önümüzü görmüş oluruz. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|