![]() |
#1 |
![]() sloganların havaya attığı, taşların sahaya fırlattığı adamlar...
![]() Slogan, taraftarlığın histerik çığlığıdır. Yüksekçe çıkar sesi slogancıların. Sakin olamaz amigolar; çünkü sesi ne kadar gür çıkarsa o kadar var bilir kendini. Sözünün alçaklığını sesini yükselterek kapatmaya çalışır. Sözünün kofluğuna gırtlağının tokmağıyla vurur da vurur. Davul gibi ne kadar boşsa o kadar hoş ses verir. Slogan, vicdana temas etmeyen kabullenmelerin vurdumduymaz, insafsız tezgâhında kesip biçer adamı. Slogan, akla dokunmadan, kalbe uğramadan gelir ağza. Lakırdıdır, lafı güzaftır. Vicdanın sesini bastıran teneke gürültüsüdür. Kendini var bilmek için önceden hazırlanmış vitrinlerde yer aramaktır slogan. Varlığını önemli kılmak için kitlesel nefretlerin mızrağına tutunmaktır zavallıca. Yeni değil Diyarbakır'da olan... Beklenmedik de değildi Bursa'da olan... Yıllardır sinsice doldurulan bir barajın kapağı açıldı o kadar... İnsanı, aklına danışma zahmetinden kurtaran, vicdanını dinleme inceliğinden koparan "sloganik yaşama"lar "taş"tı,"taş"laştı. Kaskatı bir gerçek olarak sahaya çıktı. Kafa yardı. "Soy-kırım" seyrettik hep beraber. Maçı kaybettik. Taraftarlıklar, bir "mikro-ırkçılık" tezgâhıdır aslında. Sevdiği takım üzerinden diğer takımları aşağılama yöntemi.. Sevdiği takımı sevenleri de sevmek gibi bir güzellik üretiyor gibi ama sevdiği takımı sevme şartına bağlı bir sevmedir bu. Omuzlarda gezdirdiği, imza almak için kuyruklarda beklediği "takım oyuncusu"nu, beklediği hareketi yap(a)madığında yerin dibine geçiren, galiz sövmelerle parçalayan bir sahte sevmedir bu. Sevme olsaydı bu; rakip takımın oyununun güzelliği de alkışlanırdı. Ezelî rekabetler altında ezelî nefretler üretilmezdi. Gerçek olsaydı azıcık, kendileri yemiş olsa bile atılan golün estetiği karşısında hiç olmazsa sustururdu o sevgi. Sloganla yaşamak kişiye kendini de aşağılatır. Taraftarlıkla mutlu olmak adamı küçültür. İçini doldurmadığı bir zaferin sahibi yapar adamı! Uğrunda emek harcamadığı bir başarıya özne yapar. Adam buna razı olursa, kendi çapsızlığına razı olmuştur, kendi çapsızlığına razı oluşuna da razı olmuştur. Silinip gitmiştir artık. Diyarbakır'da, Bursa'da ya da başka herhangi bir yerde, sırf bir ırka aittir diye, sırf karşı takım oyuncusudur diye bir "insan"a sıkılan yumruk, bir "adam"a atılan taş, bir "soykırım"dır. Soyu ile övünmek ve bir başkasını da-bir kişi bile olsa-soyundan dolayı yermek, "soy" üzerinden bir "kırım"dır, "soy"a kastetmektir. Bir nefretin ucuna asmaktır onurlu iradesini. Bir önyargının ayağı altında paspas diye ezdirmektir şerefli aklını. Özne olmaktan gönüllüce vazgeçmektir. Başka öznelerin üflediği uğursuz rüzgârda bir silik nesne olmaya heveslenmektir. O "taş"lar, taşı atıyor görünen "özne"lerin elinde bir "nesne"değildir. "Taş"lar öznedir. Taş fırlatıyordur adamı. Sloganların sığlığına hapsedilmiş, tarafgirliklerin kofluğuna itilmiş zavallı "adam"lar nesneleşmiştir. O slogan değil, slogan onu atıyor. Nereye istenirse oraya fırlatılıyorlar. Nereye düşeceklerini düşünmeden...
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() "Taraftarlik" ve "irkçilik"... Her ikisi de akli bir yere birakip sürüye kapilmak anlamina gelen, "Her zaman dogrunun yaninda olmak"tan ziyade "Her zaman 'taraf'i oldugumuzun yaninda olmak" gibi bir anlam kazanmis konseptler.
Söylenince mantikli gibi gelir, durum gerçege binince taraftarligin tarafarlari çok fazla olur. Nede olsa bir top için bir insan'i linç edebilen bir yapiya sahibiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tarafimizi dogru seç/ebil/memiz ümidiyle... |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|