AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-24-2010, 15:46   #1
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart Hayreddin Karaman Hoca'dan Eşcinsellik Üzerine...
Hayrettin Karaman'dan Eşcinsellik Üzerine...

Eşcinsellere ve insan hakları adına onları destekleyenlere göre insanlar iki cinsten ibaret değildir; erkek ve kadın gibi bir üçüncü cins de vardır, bu da "eşcinseller"dir




Bilim ne diyor?

Eşcinsellere ve insan hakları adına onları destekleyenlere göre insanlar iki cinsten ibaret değildir; erkek ve kadın gibi bir üçüncü cins de vardır, bu da "eşcinseller"dir. Yani eşcinsellik anormal değil, hastalık ve sapıklık değildir, bu sebeple onlara da, diğer iki cinse tanınan bütün haklar tanınmalıdır.

Anlaşılan Yahudi ve Ermeni lobileri gibi eşcinsellerin de lobi faaliyetleri var ve birçok çevreyi etkileri altına almışlar.

Eşcinselliğin, iddia edildiği gibi normal ve yaratılış icabı olduğunu kabul edebilmek için bilimin ve dinin bu konudaki kesin hükümlerine bakmak gerekir.

Bugüne kadar bilim alanında böyle bir kesin bilgi ve hüküm ortaya çıkmış değildir. Konu üzerinde inceleme ve araştırma yapan ilgili çevreler arasında iki farklı tez vardır ve tartışmalar devam etmektedir.

Bana gönderilen bir bilgi notuna göre "Geçtiğimiz yüzyılın önemli bir bölümünde, eşcinsellik, "kişilik bozukluğu" olarak kabul görüyordu. Ancak, 1973'te Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), 1990'da ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO), eşcinselliği 'psikiyatrik bir bozukluk' sınıfından çıkardı. Ama, terapi sürecinden geçen eşcinsellerden birisinin şu sözü dikkat çekicidir: 'Uzun yıllar gey olduğumu sandım. Sonunda anladım ki gerçekte ben gey değil, homoseksüellik problemi olan heteroseksüel bir erkektim.' ... Hiç kuşkusuz eşcinsel gruplar yahut kendilerini sadece eşcinsellerin insan haklarından sorumlu görenler bu fikre müthiş tepki gösteriyor ama Türkçe'ye yeni çevrilen "Erkek Homoseksüeller İçin Onarım Psikolojisi, Yeni Bir klinik Yaklaşım" isimli kitap (Çeviren: Ebru Morgül, Kaknüs Yayınları), konuyu bir kez daha gündeme getirdi. Üstelik, kitabın yazarı öyle bir çırpıda bir kenara bırakılabilecek bir isim de değil. Dr. Joseph Nicolosi, uzun yıllar ABD'de Eşcinsellik Üzerine Ulusal Araştırma ve Tedavi Birliği NARTH'ın başkanlığını yapmış, şimdi de Kaliforniya'daki Thomas Aquinas Psikoloji Kliniği'ni yönetiyor."

Prof Dr. Nevzat Tarhan'ın bir yazısında (15 Mayıs, Haber 7-İnternet) konuya ışık tutan önemli tespitler var:

"Homoseksüeller cinsel yönelimini ve cinsel tercihini doğal yani genlerin öngördüğü heteroseksüel yönelime değil, bir sapma olan kendi cinsine yöneltmişlerdir. Homoseksüel Pedofili olarak bilinen çocuk yaştaki eşcinsteki kişilere cinsel ilgi duyma en sık rastlanılan homoseksüalite biçimidir.

"Homoseksüellik ile ilgili bir gen tanımlanamamıştır. Ancak eşcinsel tercihi olan kişilerin yetiştirilme tarzı araştırıldığında sosyal öğrenmenin rolü göze çarpar. Aşırı koruyucu ve erkeklere düşman bir anne modeli ile zayıf, evle az ilgilenen veya sevgi vermeyen bir baba rollerini sık görürüz."

Konu bilim yönünden -en azından- tartışmalı olduğuna göre "eşcinselliğin normal olduğu" tezi bir iddiadan ibarettir ve bu teze dayalı hukuki düzenlemeler bilime değil, siyasete dayanmaktadır.

Gelecek yazı: Kur'an eşcinselliği kınıyor ve yasaklıyor


Kur'an eşcinselliği kınıyor ve yasaklıyor

M.H. ya bilerek veya cehalet ve bağımlılığı yüzünden âyetleri yanlış yorumluyor; ictihad ve çağdaş yorum diyerek Kur'an-ı Kerîm'e olmadık manalar yüklüyor, on beş asırlık geleneği bir yana atıyor, anlamada ilk muhatapların dili ve örfünü hiçe sayıyor.

Kur'an-ı Kerîm'de Lut kavminin yaptığı kötü fiilin, zorla tecavüz değil, rıza ile de olsa erkekler arasındaki cinsel ilişki olduğu açıktır, zorla olana tahsis etmenin delil ve dayanağı yoktur (Bak. 4/15 7/80 11/69 14/58 15/60 27/5 29/28...)

Yine yüce kitabımızda "nikah, tezvîc, zevc, zevce..." gibi ilgili kelimeler daima ve istisnasız olarak kadınla erkeğin evlenmesi manasında kullanılmıştır. Baştan beri cinslerin kendi aralarında cinsel ilişkilerine ve karşı cins ile nikahsız ilişkiye olumsuz bakmış ve bu fillere cezalar koymuştur.

Bizim "Kur'an Yolu" isimli tefsirimizden bir özet aktaralım:

"Kadınlarınızdan çirkin fiilde bulunanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. /İçinizden bu çirkin fiili işleyen ikilinin canlarını yakın. Eğer tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse artık onlara eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, çok esirgeyendir." Nisâ: 4/15-16)

Fuhşun çeşitlerine göre cezalarını belirleyen Nisâ ve Nûr sûrelerinin çeşitli ayetleri birbirini tamamlamış, âyetlerin açıklamaya muhtaç kısımlarını da hadisler açıklamış, böylece başlıca cinsel suçlarla ilgili cezaların kaynağını sünnet ve buna dayalı sahâbe icmâı teşkil etmiştir.

"Çirkin fiil" diye tercüme ettiğimiz fâhişe kelimesi Kur'an'da, hemcinsler arasındaki cinsel ilişki için de kullanılmıştır (Ankebût 29/28). Buradan hareketle âyetler lafızlarına uygun olarak yorumlandığında 15. âyette kadınların kendi aralarında yaptıkları fuhuştan (sevicilik, lezbiyenlik), 16. âyette de erkeklerin kendi aralarında yaptıkları fuhuştan (livâta, homoseksüellik) bahsedildiği anlaşılmaktadır. Nûr sûresinin 2. âyetinde ise kadınlarla erkekler arasında yapılan fuhuş (zina) suçunun hükmü açıklanmıştır; şu halde suçların cezalarıyla ilgili hükümlerde bir değiştirme (nesih) söz konusu değildir. Buna göre:

a) Seviciliğin cezası kadınları evlerde hapsetmektir; "Allah'ın onlara bir yol açması" ise hallerini düzeltmeleri ve erkeklerle evlenmeleridir.

b) Livata suçunun cezası, bunu yapanlara söz ve fiille eziyet çektirmek, onlara maddî ve mânevî olarak acı vererek canlarını yakmak, böylece bu iğrenç fiili işlemekten vazgeçmelerini sağlamaktır. Ceza olarak ne söyleneceği, ne yapılacağı âyette açıklanmamış, ictihad ve uygulamaya bırakılmıştır.

c) Kadınla erkek arasında yapılan fuhuşun cezası ise Nûr sûresinde (24/2) açıklandığı üzere yüzer sopadır.

"Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz!" / "Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz." / Kavminin cevabı, "Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!" demelerinden başka bir şey olmadı. / Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık. Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. / Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!" (A'râf:7/80-84)

Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim'in kardeşi Haran'ın oğludur. İslâmî kaynaklarda soy kütüğü Tarah oğlu Haran oğlu Lût şeklinde geçmektedir. İbrâhim ile birlikte Irak'tan ayrılmış; Tevrat'ta bildirildiğine göre Ölüdeniz kıyısındaki Sodom ve Gomore'de (Ammûre) peygamber olarak görevlendirilmiştir. Buralarda oturan halk, inkârcılık yanında, livâtayı da meşrû hale getirmişlerdi. Hz. Lût, erkeğin erkeğe yaklaşması (homoseksüellik) şeklindeki bu fuhuş çeşidini, daha önce hiçbir millette görülmemiş ölçüde yaygınlaştırmaları sebebiyle onları eleştirdi; kendisinin güvenilir bir peygamber olduğunu, Allah'tan korkup davetine icâbet etmeleri, hallerini düzeltmeleri gerektiğini söyledi (bk. Şuarâ 26/160-164) ve bu yaptıkları sebebiyle onları "müsrifler" şeklinde niteledi. "Mâkul ve meşrû ölçüleri aşan" anlamına gelen müsrif kelimesinin burada cinsel sapıklığı ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Kitap ve Sünnet'te zinanın cezası belirlenmekle beraber, sapıklık ve çirkinlik sayılarak yasaklanan eşcinselliğin cezası tayin edilmemiş; bu yüzden Müslüman âlimler bu suçun cezası hakkında taşlama (recm), yakma, üstüne duvar yıkma, yüksek bir yerden atmak suretiyle öldürme gibi farklı idam usulleri önermişlerdir. İmam Ebû Hanîfe ve diğer bazı âlimler ise ta'zîri (hâkimin uygun göreceği öldürme dışındaki bir ceza) yeterli bulmuşlardır.

Gelecek yazıda: Hadislerde eşcinselliğe izin ve müsamaha yoktur.


Hadisler de eşcinselliğe izin vermiyor

İslamî kaynaklarda konumuzla ilgili iki kelimenin manaları ve mefhumları farklıdır ve –hükümde hataya düşmemek için- bu farkın dikkate alınması gereklidir.

"Hunsâ" kelimesi, "her iki cinse ait organları bir arada bulunduran veya her ikisi de olmayıp yalnızca idrar yapmaya yarayan bir deliği bulunan insan" için kullanılır. Bunlara erkek mi, kadın mı muamelesi yapılacağı konusunda çeşitli teşhis görüşleri vardır.

"Muhannes" ise yumuşaklık, söz, bakış, davranış gibi konularda kadına benzeyen erkek demektir.

Muhannesler de Fıkıh'ta iki guruba ayrılır. Doğumundan itibaren böyle olanlar, böyle yaratılmış sayılanlar; bunlara –işi fuhuş ve zina boyutuna götürmedikçe- bir suç ve günah isnad edilemez.

İkinci gurup ise sonradan bozularak ve kendi iradeleriyle kadınlara benzemeye özenenlerdir ki, bunlar hadislerde lanetlenmişlerdir.

M.H. nin yanlış ve yanlı aktardığı hadislere gelince:

Ebû- Dâvud'un kitabına aldığı hadis şöyledir:

Hz. Peygamber'e, ellerine ve ayaklarına kına yakmış olan bir muhannes getirildi; Peygamberimiz (s.a.), "Buna ne olmuş" dedi, "Kadınlara benzemeye çalışıyor" dediler. Nakî' denilen bir yere sürülmesini emretti.

"Onu öldürelim mi" diye sordular, "Namaz kılanları öldürmek bana yasaklandı" buyurdular.

Bu hadiste şu hususlar dikkat çekiyor:

Hz. Peygamber (s.a.) eşcinselliğe izin vermek veya müsamaha etmek şöyle dursun "kadınsı davranan, ellerine ve ayaklarına kına yakan birinin" bu davranışını bile hoş görmüyor, kötü örnek olmasın diye topluluktan uzak bir yere gönderiyor (tecrid ediyor).

Hz. Peygamber dönemi toplumu yalnızca "kadınsı davranan" bir kimsenin bile öldürülebileceğini düşünüyorlar, ama Peygamberimiz "onun inanmış ve ibadet eden bir mümin" olduğunu ve öldürülmesinin caiz olmadığını söylüyor.

Ebû Dâvûd ve Müslim'in kitaplarına aldıkları bir diğer hadis ise şu mealdedir:

Hz. Peygamber'in hanelerine bir muhannes girip çıkardı (hizmet eder, yardım alırdı), Hz. Peygamber'in eşleri onu, "kadınlara ilgi duymayan (gayr-i uli'l-irbe) sayarlardı (Bak. Nûr Sûresi: 24/31). Bir gün Peygamberimiz (s.a.), o muhannes eşinin hanesinde iken yanlarına girdi, bu sırada muhannes bir kadını anlatıyor; "Önden dört büklüm, arkadan sekiz büklüm ile sallanarak yürüyor" diyordu. Peygamberimiz "Görüyorum ki bu kişi, bunlara kadarını biliyor, bundan sonra yanınıza girmesin" dedi, eşleri de onu evlerine girmekten menettiler.

Hadisin bir başka rivayetinde şu ek de yer almaktadır:

"Muhannes Beydâ denilen bir yere gönderilmişti, (eşleri) bu takdirde o açlıktan ölür" dediler, Peygamberimiz de her Cuma günü gelip iki kere eve girmesine, ihtiyaçlarını alıp yerine dönmesine izin verdi.

Bu hadis de "kadınların cinsel objelerini algılayan" bir kimsenin "erkek sayılacağını ve kadınların ona karşı erkek gibi davranmaları gerektiğini ifade ediyor. Ayrıca böyleleri işi, hangi cinsle olursa olsun zina boyutuna götürmedikçe onlara iyi davranılması, ihtiyaçlarının karşılanması, fakat topluluk içinde kötü örnek olmaması ve kötülüğe sebep olmaması için uzak tutulması gerektiğini de anlatmış oluyor.

Sonuç olarak hadislerde de İslam'da eşcinselliğin normal karşılandığına dair bir delil bulmak mümkün değildir.


Eşcinseller vb. ile aynı toplulukta yaşamak

Liberal demokratik rejimde, sosyal ve ahlaki çoğulculuğun giderek hakim olduğu, herhangi bir dinin değerlerinin yükselen değerler içinde yerinin azaldığı bir ortamda yaşamak durumunda olan Müslümanlar, başkaca bir zaruret, meşru fayda ve zarar yoksa, kendilerine göre "ayıp ve günah" olanı açıkça yapan, işleyen, uygulayan ve kınanmaları da yasak olan kimselerden uzak yerlerde, onlarla asgari ilişki içinde yaşamaya çalışırlar.

İslam barış ve müsamaha dini olmakla beraber her ikisinin de sınırları vardır.

Dindaşları tarafından ayıp ve günah açıkça işlendiğinde Müslümanlar öncelikle bunu, (mümkün oluyorsa, daha kötü bir sonuç doğurmuyorsa) bizzat veya (bu olmuyorsa, vakti geçmiyorsa) ilgili mercilere başvurarak fiilen engellemeye çalışırlar. Bu mümkün değilse öğüt vererek, kınayarak, fiilin kötülüğünü açıklayıp karşı tarafı ikna etmeye çalışarak önüne geçme teşebbüsünde bulunurlar, bu da olmuyorsa o kimselerden uzak dururlar, onları cesaretlendirecek, ayıbı ve günahı tabii hale getirecek davranışlarda bulunmazlar.

Farklı inanç sahipleri Müslümanların topraklarına veya dinlerine karşı (bunlara zarar vermek üzere) savaş açmadıkça onlarla "iyilik ve adalet" çerçevesinde ilişki kurarlar.

Peki bu kurallar liberal, çoğulcu demokratik rejimlerde nasıl işleyecek?

Bu rejimlerde de:

1. İslam'a göre ayıp ve günah olana -şahıslara yönelik olmamak, yalnızca fiil kastedilmek şartıyla- "Bize göre ayıp ve günahtır" demek serbesttir.

2. Kimse kimseyi belli bir yerde (bölge, mahalle, apartman...) oturmaya mecbur edemez; muhafazakâr Müslümanlar değerlerini en iyi nerede koruyabilirlerse oralarda oturmayı tercih ederler.

3. Kimse kimseyi dost ve arkadaş olmaya mecbur edemez. Muhafazakâr Müslümanlar dostlarını ve arkadaşlarını "açıkça ayıp ve günah" işlemeyenler arasından seçerler. Diğerleriyle -zaruri olanlar dışındaki- ilişkileri ise onları ıslah etme amacına yönelik olur. Asla günaha ve ayıba taviz vermezler, onların tabiileşmesine katkıda bulunmazlar.

4. Mecbur olmadıkça ayıbın ve günahın hukuki kural olmasına ve meşruiyet kazanmasına oy ve destek vermezler.

5. Sivil toplum dayanışmalarında sıra "ayıp ve günahı işleme" hakkına gelince "Bizi bu konuda mazur görün, sizi desteklememiz mümkün değildir" derler, birlikte hareketi evrensel iyilere ve iyiliğe bırakırlar.

6. İnsan hakları belgelerinde "genel ahlaka aykırılık" bir hürriyeti kısıtlama sebebi olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde eşcinselliğin "ahlaksızlık, genel ahlaka aykırılık" bakımından değerlendirilmesi hukuk adamları arasında ihtilafa sebep olmuş, bazıları "Bu ahlaksızlık değildir" demişler, bazıları ise "Ahlaksızlıktır" hükmünü benimsemişlerdir. Küreselleşmenin, "dini, milli, yerel kültürleri" silip süpürmesine imkan verilmemeli, medeniyetine ve kültürüne bağlı olanlar, kendi kültür değerlerini korumak için tedbir almalı, bu meyanda "Bizim dinimizde ve kültürümüzde ahlaka aykırı olanı, halkımızın genellikle böyle kabul ettiği davranışları" genel ahlaka aykırı olarak değerlendirmeli ve hürriyetlerin kısıtlanmasında bu ilkenin kullanılmasına destek verilmelidir.

İslami Gündem Alıntı

 

Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
eşcinsellik, hayreddin karaman hoca


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi