03-29-2010, 14:42 | #1 |
Mihr Dini ve Bir Zındığın Hezeyanları!
Evet İskender Ali Mihr’den (İskender Evrenesoğlu) bahsediyoruz! Adam Arapça bilmiyor, Kuran’ı okuyamıyor, mana vermeye yelteniyor; hem de ne büyük bir küstahlıkla… “Sidre-i Münteha“ya gidip, Allah ile yüz yüze görüşerek, arkasına Peygamberimizi ve Hz. İsa’yı alıp, huzurda namaz kılarak, işin doğrusunu, bugüne kadar kimsenin anlayamadığı Kur’an’ı, kaynağından öğrenip geliyor! Aklı başında bir insanın, dinini azıcık bilen bir insanın, dönüp bakmayacağı bu herzelere inanan zavallılar var maalesef… “Beni Allah vazifelendirdi.” diye, İslâm’dan habersiz zavallılara yutturuyor. Onu kimin vazifelendirdiği ise malûm; bunu, bakan değil, gören bilir. Kendi sitelerinden indirilen yazı, kısa bir yorumla takdim edilmiştir. Sinirleriniz sağlam ise okuyun bu yazıyı… Okuyun da, Haçlıların kimleri neye memur ettiğini görün. Seyrani, “Ermeni’nin Rum’un yağlı ketesi kaypak Müslüman’ı dinden çıkarır.” demişti. Şimdi de haçlıların doları, eurosu cahil Müslüman’ı dinden çıkartıyor. Buna memur edilen bir zındık, dayamış sırtını Amerika’ya, vazifesini yapıyor. İslâm’ın, itikat, ahlâk, ibadet ve muamelat adı ile dört ana unsuru vardır. Zındığı dinleyin bakalım, bunlardan bir kelime duyabilir misiniz? Onun vazifesi. İslâm’ı şahsın kalbine hapsederek, Hıristiyan dinine benzetmek. Üniversitesinin(!) temel dersi de zaten “dinlerin birleştirilmesi“ Nasıl demezsin şimdi İbrahim Hakkı gibi: “görenedir görene; köre nedir köre ne?“ Hezeyannâme: mehdi resul’müş (Kendi sitelerinden kısaltılarak alınmıştır. “Parantez” içi ifadeler bize aittir.) Sahte peygamber kendi sitesinde beyin yıkıyor. Ne kadar da inanan zavallısı varmış… Buyuruyorlar ki: Elimizi vicdanımıza koyalım ve insafla düşünelim: Eğer, Allah’ın, insanları dünya ve cennet saadetine götürecek olan bütün bu temel farzları 14 asırda yok edildiyse, din öğretenlerin artık bu farzlardan haberleri yoksa, insanlara bu farzları öğretmiyorlarsa, bütün İslam âlemi cehenneme ve mutsuzluğa mahkûm edilmişse, Allahû Tealâ ne yapacaktı? Yapacağı bir tek şey vardı: Bu unutulan farzlarını yeniden ihya edecek, bütün insanlığa yeniden öğretecek olan bir kişiyi vazifelendirmesi gerekiyordu. (Burada, Allah’a arka çıkmak gibi bir küstahlığı fark edebiliyor musunuz? Düşünene bir bu ifade bile yeter…) Muhterem okuyucularımız! İşte biz bütün İslam âlemini bu korkunç tuzaktan kurtarmak için Allah’ın vazifeli kıldığı bir evliyayız. (Tarih boyunca hiçbir Allah dostu, “ben evliyayım” dememiştir. Uyanın ey gafiller.) Ne 32 farzın arasında, ne 54 farzın arasında, bizleri cennet ve dünya saadetine götürecek olan bu temel farzlar mevcut değildir. Sual: Mürşitlerin hepsi ve siz evliya mısınız? Cevap: Eğer bir insan gerçekten mürşitse o mutlaka evliyadır. Allah hiç kimseye bedavadan bir şey vermez. Bize gelince bizim evliya olup olmadığımızı Hacet namazı kılarak Allah’a sorabilirsiziniz. Sual: Siz Kur’an-ı nereden öğrendiniz? Cevap: Biz Kur’an-ı Allah’tan öğrendik. Hiç kimse şu dünya üzerinde bize Kur’an öğretmedi. Biz Kur’an-ı Allah’tan öğrendik, zaten bunun ispatı kesin olarak ortadadır. Sual: Arapça da bilmiyorsunuz galiba? Cevap: Evet. Arapçayı biz bilmeyiz. Ama Kur’ân-ı Kerim’i herkesten daha fazla biliriz ve Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’in bilinmesinde Arapçadan hiç bahsetmiyor. Sual: Sana indiğini söylediğin kitapta, “İsteseydik sana Arapçayı öğretirdik” deniyor. Bu bir çelişki olmuyor mu? Cevap: Çelişkinin nerede olduğunu sanıyorsunuz? Şimdi Allahû Tealâ isteseydi bize elbette Arapçanın en mükemmelini öğretirdi. İsteseydi Arapçayı tecvitle nasıl okuyabileceğimizi de en güzel şekilde öğretirdi. Ama unutmayın ki, bundan on dört asır evvel Peygamber Efendimiz yaşamıştı ve O ümmi idi. Yani Kur’an-ı Kerim’i tecvidle okumayı hiç bilmiyordu. Soru: Peygamber Efendimizden sonra peygamber gelebilir mi? Cevap: İşte bakınız Allahû Tealâ, Al-i İmran 81’de, bütün nebileri topladığını, onlardan MİSAK aldığını söylüyor. Bu nebilerin arasında Peygamber Efendimizde var. Çünkü Ahzab Suresinin 7. ayeti kerimesinde Allahû Tealâ “Peygamber Efendimizin de orada bulunduğunu ve O’ndan da MİSAK aldığını” söylüyor. Diyor ki: “Ey nebîler, sizlerden sonra bir resulümüz gelecek, o resule yardım edeceğinize ve iman edeceğinize, (tabire dikkat buyurun lütfen yardım edeceğinize ve O’na iman edeceğinize, iman etmekten bahsediyor Allahû Tealâ). Bana söz veriyor musunuz? Bunu dilinizle de ikrar ediyor musunuz? Onlar da diyorlar ki söz veriyoruz, dilimizle de ikrar ediyoruz. Allahû Tealâ buyuruyor. Siz de şahit olun ben de şahitlerdenim.” Şimdi Allahû Tealâ şahitlik ediyor ki, Peygamber Efendimizden sonra mutlaka bir resul gelecektir, o Mehdi Resul’dür. Ve diyor ki Allahu Teala, “İşte bundan sonra o resul geldikten sonra kim o resulden yüz çevirirse işte onlar fasıklardır.” Allahû Tealâ bize yazdırdığı kitapta o resulün, peygamber olmayan o resulün, biz olduğunu söylüyor. Ayrıca bu resulün biz olduğumuza dair Kur’an’da başka işaretler de mevcut. Allahû Tealâ Duhan Suresinin 10 – 16. ayeti kerimelerinde şöyle buyuruyor: “Onlara apaçık Allah’n bir resulü gelecek de, onlar o resule öğretilmiş deli diyecekler.” Sual: Allah’ı gördünüz mü? Cevap: Evet Allah’ı gördüm. Yüzlerce, binlerce defa gördüm. Her an da görebilirim. Soru: “Hz. Musa da Allah’ı görmek istedi. Ama göremedi. O bir peygamber olarak göremedi. Siz nasıl olur da görebilirsiniz Allahû Tealâ’yı?” Cevap: Allahû Tealâ baş gözüyle görülmez. Hz. Musa, Allahû Tealâ’yı baş gözüyle görmeye çalıştı ve onu istedi Allahû Tealâ’dan. Allahû Tealâ da, buna bir insan vücudunun dayanmasının mümkün olmadığını, karşıdaki dağa tecelli ederek gösterdi. Hz. Musa, Allah’ın dağa tecelli etmesiyle bayıldı. Allahû Tealâ’nın görülebilmesi için, Allahû Tealâ’nın evliyasının, evvela daimî zikrin sahibi olması lâzım, böylece evvelâ zemin katı görsün; sonra ihlasa ulaşacak, nefsindeki bütün afetler yok olduktan sonra, yedi gök katını birer birer görecek, yedi alemi görecek; Huzur Namazı’nı görecek ve en son Sidret-ül Münteha’yı görecek. Varlıklar aleminin en üst noktasını. Ve Allahû Tealâ tarafından tövbe-i nasuha davet edilecek, başının üzerinde o bizim fotoğraflarda görünen nur oluşacak. Sual: Her an Allah’la konuşabiliyor musunuz? Cevap: Bizim aramızda şu anda 500’den fazla insan, MİHR Vakfının müntesiplerinden 500’den fazla insan her an Allah ile konuşabilir durumdadır. Sual: Size gelen Zaman Suresi’nde Allah sizin ne olduğunuzu söylemiş? Cevap: Allah, Zaman Suresi’nde bizim Huzur Namazı’nın imamı olduğumuzu söylüyor. Ve ifadesi son derece açık. Biz, orada Allahû Tealâ’nın huzurunda kılınan Huzur Namazının imamıyız. Sual: Peygambere de mi namaz kıldırıyorsunuz? Cevap: Allahû Tealâ açık bir şekilde Zaman Suresinde belirttiği gibi, şu anda Peygamber Efendimiz de, Hz. İsa da arkamızda namaz kılmaktadır. Vaktiyle Hakk’ın rahmetine kavuştukları için huzur namazının imamı olmuyorlar. Olmaları mümkün değil. Bu sözlerden hiç birisi bize ait değil. Allahû Tealâ nasıl söylemişse aynen yazdırmıştır bize. Bütün bunları benimle beraber yüzlerce kardeşimiz görmüştür, gök katlarını, huzur namazını… Biz Allah’ın tarafsız şahitleriyiz. Sual: Allah, “Sen Bizim yeryüzündeki en yüksek rütbeli halifemizsin diyor”. Peygamber Efendimize rağmen böyle olabilir mi? Bunu açıklayın. Cevap: Peygamber Efendimiz bir halife değildir. O peygamberdir, ilktir. Diğerleri O’nun halifeleridir. Öyleyse Peygamber Efendimiz ile hiçbir şekilde mukayese edilmeyiz. Bu, çok yanlış bir şey olur. Ama, eğer Allahû Tealâ bizi, zamanımızda yaşayan bir çok insanlarla kıyaslıyorsa, yani bugün yaşayan, hayatta olan insanların arasında Allah’ın en çok sevdiği kişi biz olabiliriz. Yoksa Allahû Tealâ, bizi en çok sevmek için sizlerden izin mi alacaktı. Bir başka hezeyan: “Allah üniversitesi” saçmalığı (İfadeler tamamen kendinin) “Allah’ın kâinattaki tek üniversitesi“ “Bu üniversite, dînlerin birleştirilmesi hedefine yönelik olarak Allah’ın emri üzerine kuruldu. “Dînler yoktur.” diyor Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de. İslâm, kâinatın tek dîni olan, Hazreti İbrâhîm’in hanif dîni olarak geçen tek bir dînin sadece devamıdır. Bugün dünya içindeki pek çok dînden bir tanesi üzerine kurulmuş bir müessese değildir Allah’ın Üniversitesi. Allah’ın kâinattaki tek dînini açıklamak, o tek dînden başka bir dînin insanlık tarihi boyunca hiç mevcut olmadığını, bundan sonra da mevcut olmayacağını açıkça ortaya koymak ve ispat etmek için bu üniversite kurulmuştur. Bu üniversite, dînlerin birleştirilmesi için, hepsinin kâinatın tek dîni olarak araya gelmesi için kurulmuştur.” Bizim uyarılarımız Bu Kâfirin peşine takılanların akıbeti şöyle olur, olmaya başlayanlar da var: Önce, kendi dinlerine bağlılıkları eski kuvvetini kaybeder. İslâm’a göre değil, önder gördükleri büyüklerinin zımmî telkinlerine uygun bir yaşayışları olur. Kendi zaman ve mekânlarında hak din olup, bugün aslını ve hükmünü yitirmiş dinleri meşru görürler ve “hepsi de Allah’ın dini” demeye başlarlar. İslâm’ın bariz üstünlüğü, hükmünü kaybeder; Hıristiyanlık, Musevilik gibi sıradan bir din olur. Farkında bile olmadan İslâm dairesinin dışına düşerler. Şu hadisin hükmü tecelli eder: “Ahir zamanda yaşça genç, akılca kıt insanlar türeyecek. Onlar konuştukları zaman sözlerin en güzelini (Kur’an’ı) söyleyecekler; fakat imanları gırtlaktan aşağı inmeyecek; okun hedefini delip çıktığı gibi dinden çıkacaklar (haberleri bile olmayacak).” Şu bilgileri versek bazı safdillere faydası olur mu acaba? Her sahte peygamber vahiy aldığını iddia etmiştir. En’am Suresi, ayet 93: “Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hiç bir şey vahyedilmediği halde ‘Bana da vahyolundu.’ diyenden, ‘Allah’ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim.’ diyenden daha zâlim kim olabilir?” Furkan suresi, ayet 43: “Resulüm gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni, ona sen mi vekil olacaksın?” Tarih boyunca “Vahiy aldığı”nı iddia eden pek çok insan çıkmıştır. Onların tamamına “yalan söylüyorlar!” demek doğru olmaz; vahiy aldığını iddia eden “sahte peygamberler”, bir yerlerden mesaj alıyorlar, birileri onlara geliyor. Ama kimler? Bu meselenin en doğru cevabını Kur’an’da buluyoruz: Şeytanlar! Evet, Kur’an’a göre şeytanlar da “vahyediyor”, yani birilerine “mesaj getiriyor”, o zavallılar da “bize vahiy geldi” deyip çıkıyorlar ortaya. Doğru söylüyorlar, “vahiy” gelmiştir, fakat ilahi vahiy değil, “şeytani vahiy.” Tıpkı Kur’an’ın dediği gibi: “Bu suretle Biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kılmışızdır. Bunlar, lâfın yaldızlısını, birbirlerini aldatmak için telkin eder dururlar. Eğer Rabbin dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Onun için sen onları, iftira ettikleri ile baş başa bırak.” (En’am 112) Sahte peygamberler – bahsettiğimiz zındık da dâhil – Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr etmiyor. İlk sahte peygamber Müseyleme, Hz. Peygamber’in, peygamberliği de dâhil, hiçbir iman esasını inkâr etmiyordu. O, Hz. Peygamber’in dininde birtakım ‘reformlar’ yapıyordu. Kendi toplumuna şarabı ve zinayı helal kılıyordu. Orucu bir gün ve bir geceye indirmişti. Mescitlerinde ibadet ediliyor; taraftarları, ibadetlerinde kendisine geldiğini iddia ettiği sözleri okuyorlardı. Hz. Ebubekir, ilk sahte peygamber Müseyleme’nin haddini bildirince, bu sahtekârın adamlarına, “Peygamberinizin Kur’an’ından biraz okuyun!” dedi. Onlar da okudular: “Fil / Öyle ya/ sen filin ne olduğunu nereden bileceksin / onun uzun bir hortumu var!” Bir başka örnek: “Siz ey iki kurbağanın kızı kurbağalar / Suyunuz temizlendi / Suyu kirletemezsin / içeni engelleyemezsin / Başın suda, kuyruğun çamurda / Toprağın yarısı bizim yarısı Kureyş’in / ama Kureyş saldırgan bir toplum.” İşte bir örnek daha: “Ekini ekenlere / ürünü biçenlere / daneyi savuranlara / un öğütenlere / ekmek pişirenlere / tirit yapanlara / donmuşunu da erimişini de silip süpürenlere yemin olsun / Yüncü bedevilere ve sizden önceki medenilere üstün kılındınız / Arkadaşınızı koruyun / Yardım dileyeni barındırın / İsteyenin işini görün.” İmanını kurtarmak isteyen kardeşlerimin, uykudan uyanmalarını diliyorum; adam Hasan Sabbah gibi uyutuyor. Selim Aydoğdu Eğitimci
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
mihr |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|