04-09-2010, 15:43 | #1 |
Babamı İsmailağa'da Ergenekon katletti (Bayram Ali Öztürk Hoca)
Babamı İsmailağa'da Ergenekon katletti
2006 yılında İsmailağa camiinde verdiği sohbet esnasında bıçaklanarak katledilen Bayram Ali Öztürk Hoca'nın oğlu cinayet ve İsmailağa cemaati hakkında çarpıcı açıklamalar yaptı, gündem olacak iddialarda bulundu. Yıl 2006... 3 Eylül pazar günü İsmailağa Camii'nin içinde Türkiye gündemini aylarca işgal edecek iki cinayet yaşandı. Cemaatin önde gelen hocalarından Bayram Ali Öztürk, sabah namazından sonra verdiği sohbette, cemaatin arasına bulunan Mustafa Erdal isimli bir şahsın kalbinin üzerine sapladığı 34 santimlik bıçak darbesiyle katledildi. Katil de hemen oracıkta linç edilerek öldürüldü. (Emniyet her ne kadar kafasını mihraba çarparak öldü raporu verse de Adli Tıp raporunda Erdal'ın linç edildiği belirtildi.) Cinayetler sonrasında cemaat mensubu onlarca isim gözaltına alınıp sorgulanırken her iki cinayetle ilgili dava devam ediyor ve hiç kimse henüz mahkumiyet almış değil. 3,5 yıl önce gerçekleşen olaydan sonra, kamuoyu cemaatin önde gelen hocalarından birisinin öldürülmesinden daha çok katilin linç edilmesini ve İsmailağa'yı konuştu. İrtica yaygaralarının koparıldığı dönemlerde sık sık irdelenen İsmailağa cemaati bu olaydan sonra uzun bir süre gündemde kaldı. 2007'de uzatmalı olarak yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde Türkiye; faili oracıkta linç edilen bir cinayetle birlikte sarık, cübbe, şalvar, çarşaf üzerine yapılan gizemli haberlerin yanı sıra cemaatin yapısı ve kurduğu iddia edilen kadı mahkemelerine ilişkin haberlere tanık oldu. Aradan geçen süreçte bu cinayet unutulup gitti. İsmailağa şimdilerde Cübbeli Ahmet Hoca ve Erzincan davasıyla gündeme gelirken Bayram Ali Öztürk'ün öldürülmesi olayı cemaat dahil herkesin gündeminden düştü. Bir tek kişinin dışında. Bayram Ali Öztürk'ün tek oğlu olan Mahmut Öztürk... Olayla ilgili olarak bu zamana kadar suskun kalan Mahmut Öztürk sessizliğini Haber 7'ye bozdu. Genel Yayın Yönetmenimiz Ünal Tanık'la birlikte evinde görüştüğümüz Mahmut Öztürk, cinayet ve İsmailağa cemaati üzerine çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Babasının özel eşyalarının yanı sıra kanlı gömlek, cübbe, sarık ve şalvarını gösterdi. Babasının çok etkin ve söz sahibi olduğu İsmailağa cemaatine cinayetin ardından gittiğini bunun öncesinde sadece cemaatin önderi Mahmut Efendi'yle (Ustaosmanoğlu) tanıştığını belirten Öztürk, babasının da bir çok karanlık olay ve faili meçhul cinayeti işlediği iddia edilen Ergenekon yapılanması tarafından katledildiğini düşünüyor. Örgütün İsmailağa cemaatinin içine sızdığını ve yüzde 5'lik kısmını kontrol altına aldığını öne süren Öztürk, "Necip Hablemitoğlu'nu öldüren zihniyet babamı da çok rahat öldürür" diyor. Cemaat ile bir alıp veremediğinin ve bireysel anlamda bağının olmadığını, "manevi babam" dediği Mahmut Efendi dışında hiç kimseyi de muhatap almayacağını söyleyen Öztürk'ün en çarpıcı iddialarından birisi de, Mahmut Efendi'nin babasının öldüğünden ya da öldürüldüğünden haberdar olmadığı... CİNAYET İSMAİLAĞA'YA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN İŞLENDİ - Dikkatleri cemaate çekip, burada bir sıkıntı olduğunu insanlara anlatmak istediler. Öyle olmadı mı? - Babamın katledilmesinden sonra Türkiye uzun bir süre Çarşamba'yı ve İsmailağa cemaatini konuştu. Neler yaptılar. Bu cemaat böyle, yok işte kadı mahkemeleri falan. Arkasından neler çıkardılar. Katili masum ilan edip cemaati de katil ilan ettiler... BAŞA GEÇME DERDİ YOKTU Medreseden gelmemiş olmasına rağmen babam ehli sünnet konusunda cemaat içinde en radikal hocaydı. Kürsüden, "Şeyhi yaşarken aklından, "hocam vefat ettikten sonra acaba ben mi?" diye geçirirse bile o adam bitmiştir, sıfır olmuştur" diyor. Hatta "Şeyhi yaşarken kendini şeyh gören şerefsizdir" diye de bir lafı vardır. POTANSİYELİM OLSAYDI BENİ DE BİTİRİRLERDİ Babam vefat ettikten sonra "hoca oğlu" muamelesi görmemek için kendimi sakındım. Ama "Hocam" deyip elimi öpmek isteyen de oldu, "tu Allah kahretsin Bayram Hoca'nın oğlu sen miydin!" diye yüzüme tüküren de. Ben ne hürmet istedim ne de hakaret. İlmim falan da yok. Zaten öyle bir potansiyelim olsaydı beni de bitirirlerdi. CEMAATİN YÜZDE 5'İ ONLARDAN Necip Hablemitoğlu'nu öldüren zihniyet babamı da çok rahat öldürür. Hablemitoğlu ADD'nin yönetim kurulu üyesiydi. Şimdi bazı bağlantılar, alakalar ortaya çıkınca eşi de ADD'den istifa etti. Benim de amacım İsmailağa cemaatinin içindeki pisliklerin temizlenmesi. Pislik dediğim de Türkiye'deki bir çok cinayetin faallerine çalışan yüzde 5'lik kısım. Yoksa 95'le hiç bir işimiz yok. İnsanlar Türkiye'nin dört bir yanından Allah kelamını öğrenmek için geliyor oraya. KATİLİN GÖĞSÜ ÜZERİNDE SIÇRAMIŞLAR Katilin linç edilmesiyle ilgili olarak bir kişi tutuklandı. Bir süre sonra da tahliye edildi. Mustafa Erdal'ı kendi adamları linç etti. Adli Tıp'ın ölüm raporunda bir kişinin zıplayarak göğüs kafesine bastığı yazıyor. Yani orada hemencecik öldürülmüş. İlla ki cemaat içinde olay esnasında gerek babamı korumak gerek sinir anı ile vurmalar olmuştur ama o esnada birileri öldürücü darbeyi de indiriyor. Şimdi mezarı bile yok doğru düzgün. Gittim baktım taş bile koymamışlar. Sahip çıkan da yok. VURULMA ANI VARMIŞ! Babamın vurulma anına dair cep telefonu görüntüsü olduğunu duydum. 8 ay önce Bursa'da görmüş birileri. Bekliyorum. Bakıyorum ne zaman servis edecekler. AİLESİYLE ASLA GÖRÜŞMEM Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşi sonradan Müslüman olsa da Peygamber Efendimiz kendisini görmek istemedi. Benim için de aynı öyle. Ailesi doğru düzgün insanlar olabilir ama asla görüşemem. Görüşmedim de. MAHMUT EFENDİ'NİN HABERİ YOK! Cinayetten sonra Mahmut Efendi (Ustaosmanoğlu) ile üç kere görüştüm babamın öldüğünü ya da öldürüldüğünü söyletmediler. Etrafındakiler "sus çok üzülür" deyip bana engel oldu. Bir anlam da veremedim. Babamın vefatından bir buçuk ay sonra yanına gittim. O zaman "Baban nasıl, iyi mi?" diye sordu. Baktım hiç haberi yok. Konuşmadım da yanında pek. Sonra 31 Aralık 2007'de bir kere daha gittim. Babamdan kalan 20 bin adet kitabı ne yapacağımızı konuşmaya gittim. Bana "Baban ne yapıyor. Niye hiç gelmiyor. Selam söyle" dedi. Şaşırdım. Sinirlendim de. Ayrıldıktan sonra telefon geldi, "geri dön gel" dendi. Gittim aralarında "Doğru düzgün bir şey söylemediniz. Efendi'ye bilgi vermediniz" diye tartışıyorlardı. İsmail Müftüoğlu (Refah Partili eski Adalet Bakanı. Saadet Partisi GİK üyesi ve Mahmut Ustaosmanoğlu'nun hukuk müşaviri) "Oğlum sen yanlış anlama" dedi. Üçüncü görüşmemizde sadece öyle bir gördüm kendisini hiç konuşmadık. LE FİGARO'YA KONUŞMAMIŞTI, TEDİRGİNDİ Tarihini tam net olarak bilmiyorum ama 1995 veya 96 olması gerek, Fransa'nın Le Figaro gazetesi muhabirleri İsmailağa'ya gelip cemaatle ilgili bilgi almak istediklerini söylüyorlar. Babamın da akademik kariyeri olduğu için, yabancı dil de var... Bayram Hoca görüşsün deniliyor. Babama bir iki soru yöneltiyorlar. Bakıyor Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi halinde cemaatin Avrupa ülkeleri için nasıl bir sıkıntı olacağını ölçmek istiyor gazeteciler, babam konuşmayı bırakıyor. Bu olaydan sonra babam sürekli tedirgindi. Evinde Haber 7 Editörü Ersin Çelik'in sorularını yanıtlayan Mahmut Öztürk, babasının öldürülmesine ilişkin davayı yakından takip ediyor. Öztürk, mahkemeye sunulan iddianameyi ve belgelerin yanı sıra medyada çıkan haberleri de elinin altında tutuyor. (Fotoğraflar: ÜNAL TANIK) CEMAATE HİÇ KARIŞMADIM Babam vefat ettiğinde 29'umu bitirmek üzereydim. Bir şirkette çalışan sade bir adamdım. Cemaate hiç karışmadım. Beni tanımıyorlardı bile. Olaydan sonra "a oğlu sen miydin!" diye hayret edenler oldu. Epilepsi rahatsızlığım vardı ve babam beni bu yüzden rahat bıraktı. Kot pantolon da giyiyordum, beni hiç sıkmadı. Kız kardeşim hafız. O kurslara gitti. Ben gidip gelmedim. İmam hatibi bitirdim. Cübbeli Ahmet Hoca'nın ismini biliyordum ama hiç tanımazdım. Belki de babama layık olamadım o yüzden aralarına dahil olamadım ama girmek de istemedim. Şimdi "iyi ki de girmemişim" diyorum. Çok büyük insanlar sandığım için yanlarına gitmeye utandığım, kendimi layık görmediğim yere şimdi isteyerek gitmiyorum. OF'LU DEĞİLSEN ÇOK EŞİK ATLARSIN Babam medreseli değildi. Babamın akademik kariyeri olduğu için cemaat içinde bir çekememezlik vardı. Bırakın onu milliyetçilik çok üst noktada. Of'lu değilsen zor. Of'lu bir şey yapıp dahil olacaksa Erzurumlunun 10 eşik atlaması gerekiyor. CİNAYETTEN SONRA İHRAÇ EDİLENLER OLDU 2006'nın 3 Eylülünde İsmailağa Vakfı'nda görevli olan, bugün cemaate bile giremeyen insanlar var. O zamanlar Mahmut Efendi'nin şoförü olan şahıs şimdi İsmailağa camisine bile giremiyor. İhraç edildi. Bu adamların da araştırılması lazım. Vakfın o zamanki başkanı cinayetle ilgili ifade bile vermedi. Ağırıma giden şu; Yoksa ben de bilmiyorum. Sonuçta bu bir takdiri bir ilahi ama sıradan bir cinayet gibi görülmesi... SAMİMİYETSİZ İNSANLAR DOLU 4 yıla doğru giden bir süreç var ve gördüklerim, yaşadıklarım kararlarımda belirleyici oldu. Samimiyetsiz insanlar yetki ve söz sahibi ve yalandan oradalar. Benim bir intikam hırsım yok. Çizgiyi çektim bitti. Benim tek derdim; ortaya çıkan malum örgütlenmelerin cemaat içindeki kolunun deşifre edilmesi ve haliyle de babamın gerçek katillerin ortaya çıkarılması. BABAM ADINA YARDIM TOPLUYORLAR! Arıyorlar. "Cemaatte baban adına para toplanıyor, bu konuya el at." diyorlar. "Bayram Hoca adına kütüphane yapılacak" diye eğitim gören kızların kollarından bileziklerin alındığını duydum. Bizim ailesi olarak yok öyle bir talebimiz. SÖZÜNE GÜVENMEYİP İMZA ALDILAR İlginç bir şeyden bahsedeceğim. Tarih 14 Ağustos 2006. Yani babamın vefatından 20 gün önce. İsmailağa'da üst katta babamın kitaplarının olduğu bir oda vardı. Oradan çıkmasını istiyorlardı. Babam bir gün telefonda telaşlı telaşlı konuşurken şahit oldum; Tamam çıkacağım ama çok zor.Siz beni çağırdınız buraya. Bu kadar kitabı götürmek kolay mı?" falan dedi. Sonra da bana dönüp, "sanki biz evde dansöz oynatıyoruz. Kendileri çağırdılar sonra da çok diyorlar" diye dert yandı. Babam İsmailağa Camii'nin üst katından vakıfa geçiyor ve orada bizim bir ahbabımızı görüyor. "Muzaffer Muzaffer, Bak Hızır Hoca benim ellerimde can verdi. Hızır Hoca'nın şahsında Muhammed Mustafa öldürüldü benim için. Ama şunu da bil ki bugün Bayram Hoca da öldü. Benim sözüme itimat etmeyip kağıt imzalattılar." diye dert yanıyor. O tutanak şimdi bende. Vakfın başkanı, babam ve iki de şahidin imzası var. Koskoca Bayram Hoca'ya güvenmeyip, imzasını almışlar. DUA BİLE ETMİYORLAR Dualardan sonra, amcasını oğluna, dayısının kızına, ona, buna, şuna herkese var... Ama bir demiyorlar ki "Hızır Hocamıza ve Bayram Ali Hocamıza" gitsin. Ben duymadım. Allah rızası için bir 3 Eylül'de Yasin okuttular mı? Vakfın yöneticileri sene-i devriyesinde bir program yapmadı. Yapmazlar çünkü aralarında "biz de kurtulduk o da kurtuldu" diyenler var. Babamı zapt edememişler. Satın alamamışlar. İşadamlarının karşısında el bağlayan hocalar var ama. MAHMUT EFENDİ MANEVİ BABAM İsmailağa'daki hocaların hiç birini tanımam. Benim için sadece Mahmut Efendi var. Adım da zaten ondan geliyor. Saygı ve hürmetim sonsuzdur. Herkes ona manevi baba der bizim için aynı zamanda maddi destek boyutu vardır. İstanbul'a ilk geldiğimizde maddi yardımları hep olmuştur. Cemaat içinden onun dışından gelen hiç bir talebe cevap vermem. Mahmut Efendi seninle görüşmek istiyor desinler arabayı dahi çalıştırmadan koşa koşa giderim. Ama ikinci, üçüncü adam falansa hayatta. Sokağıma gelseler karşılarına çıkmam. CÜBBELİ AHMET'LE NEDEN BİR ARAYA GELDİ? O bizim Cübbeli Ahmet Hoca ile ilk kez yan yana gelmemiz oldu. Bazı gazeteler cinayeti Cübbeli Ahmet azmettirdi minvalinde haberler yapınca beni aradılar, "Cübbeli Ahmet Hoca ile bir araya gelirsen çok iyi olacak." dediler. Dedikoduları önlemek adına... İsmailağa'ya ilk gidişimdi. Orada görüştük. Gazeteciler resimlerimizi çekti. Dedikoduları ve yalan yanlış haberleri bitirmek için yapıldı. "HÜLYA AVŞAR DA BİZİM İNSANIMIZ" DERDİ Hemen her gazeteyi ayırt etmeden okurdu. Gündelik yaşamı da dikkatle takip ederdi. İlgisini çeken haber ve köşe yazılarını da keser saklardı. Binlerce öyle kupür var. Bir gün Hülya Avşar'la ilgili bir haber okurken ben şaşırınca, "Oğlum o da bizim insanımız ve tıpkı bizler gibi Allah'ın kulu. Biz ona vesile olsak iyi mi olur kötü mü olur sen bana onu söyle" dedi. YARIN: BİR KANLI GÖMLEK DE BENDE VAR Haber 7 09 Nisan 2010
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
04-09-2010, 18:08 | #2 |
her taşın altından bunlar çıkıyor zaten.
|
|
04-09-2010, 21:24 | #3 |
Cumhuriyet tarihimiz bu katliamlar ile dolu
Müslüman kıyımı hiç bitmedi ki İnkilkapçılar kaldıkları yerden devam ediyor Dün bu cemaatlere karşı tekkelere karşı harekete geçenler Bugün cemaatlere karşı kanlı hareketler içindeler Dün camiileri PAVYONA çevirenler Bugün camiilerde katliam yapıyor Yeter ki islam ve müslümanlar zarar görsün Bu cinayetin perdesini aralayacak babayiğitler varmı bilmiyoruz AMA hesap sorma sırası bize gelince onlardan daha fazla kan akıtıp akıtmama arasında bir tercih yapmak gerekecek sanırım |
|
04-10-2010, 10:41 | #4 |
Rabbimiz rahmet eylesin....
|
|
04-10-2010, 11:19 | #5 |
Rabbim rahmet eylesin...ama bu zatın oğlu olan bu kişi çok dengesiz ve ağır konuşmuş...
|
|
04-10-2010, 14:51 | #6 |
Öztürk: Bir Kanlı Gömlek de Bende Var Dün yayınladığımız röportajın birinci bölümünde babasının Ergenekon örgütü tarafından İsmailağa cemaati içine sızdırılan şahıslar tarafından katledildiğini ve katilin de oracıkta öldürüldüğünü söyleyen Öztürk, cemaate de sitemlerini açık açık belirtmişti. Öztürk röportajımızın bu bölümünde, 2 aylıkken yetim, 2 yaşındayken de annesi tarafından terk edilen babasının nasıl bir kişilik olduğunu anlattı. Öztürk yayın yönetmeniz Ünal Tanık'la birlikte evinde yaptığımız görüşmede, kendisi ve ailesi için çok özel hatıralar olan babasına ait eşyaları görmemize ve sizinle paylaşmamıza müsaade etti. Mustafa Öztürk, babasının, katil Mustafa Erdal tarafından bıçaklandığı esnada üzerinden bulunan ve baştan aşağıya kana bulanmış "bembeyaz" kıyafetlerini yeşillere özenle sarılmış halde saklıyor. Onun için her şey acı ama güzide birer hatıra; Cebinden çıkan belediye otobüs biletleri, açılacak hal kalmamış minicik kurşun kalemler, kesilen gazete kupürleri, tutulan notlar, sohbet metinleri, Mektubat-ı Rabbani. İşte Ünal Tanık'ın çektiği resimlerle bu özel röportajın ayrıntıları... ÇEYİZ SANDIĞI GİBİ... Özenle sarıp sarmaladığı babasının kanlı elbiselerini, gözyaşları içinde, sanki genç bir kızın çeyiz sandığını açar gibi açan sergileyen Mahmut Öztürk, 1979 yılında Mehmet Ali Ağca tarafından katledilen gazeteci Abdi İpekçi'yi hatırlattı... BİR KANLI GÖMLEK DE BENDE VAR! Babası Abdi İpekçi'nin katledilişinin 31. yılında çıktığı canlı yayında kanlı gömleğini gösteren Nükhet İpekçi'yi hatırlatan Mahmut Öztürk, "Kendisine ulaşabilseydim, abla bir kanlı gömlek de ben de var." diyor ve devam ediyor: "İkimiz de garip ve çaresiziz. Babalarımız katledildi. Ellerimiz ise kanlı gömlekleri kaldı." CÜBBEDE BABA KOKUSU... Mahmut Öztürk "Burada babamın gerçek kokusu var" deyip kan kırmızıya boyanmış beyaz cübbeye sarılıp kokluyor... CEBİNDEN ÇIKAN HATIRALAR... Mahmut Öztürk, babasının vefat ettiğinden cebinden çıkanları gösteriyor: İndirim ulaşım kartı, iki tane İETT bileti, notlar ve bir kaç tane kartvizit... AL CÜBBE... Katil Mustafa Erdal'ın savurduğu bıçak Bayram Ali Öztürk Hoca'nın cübbesinin yaka kenarını yırtıp 34 santim uzunluğunda delik açarak kalbine saplandı... GÖMLEKTEKİ BIÇAK YARASI! Mahmut Öztürk, babasının göğsünden içeri 34 santim saplanan bıçağın üzerindeki gömlekte açtığı deliği eliyle gösteriyor... 3 EYLÜL 2006... Takvimden bir yaprak daha düştü evet... Ama Mahmut Öztürk o günün yaprağını atmamış saklıyor. 3 Eylül 2006 Hicri olarak da 10 Şaban'a denk geldiğini söylüyor. Bu mübarek üç ayların içinde Hakka yürümenin hatırlatması aynı zamanda. |
|
04-10-2010, 14:58 | #7 |
İLK TESELLİ... Babasının İsmailağa'daki masasını toplarken ilk teselliyi de eline geçen notta yazanlarda bulmuş Mahmut Öztürk; "İnsan davasına ana hasretiyle şakıyan bülbül gibi olmalı, insan davasına canını öyle bir açmalı ki bedeni ruhuna ve canına yetişememeli... Herkes çalışacak, herkes kendi günahının savcısı olacak. Dava adama devamlı hedefe bakacak, cambazlar iplerinde marifet gösterdiğinde daima ileri bakarlar, asla yere bakmazlar.. Yere bakan cambazın düşmesi çok yakındır. Vücudunun kaçta kaçı sana ait, söyler misin?" (Bayram Ali Öztürk) TUTUMLULUĞUN BELGELERİ Babasının çok tasarruflu israftan kaçan birisi olduğunu söyleyen Mahmut Öztürk örnek olarak da, Bayram Ali Hoca'nın parmakla tutulamayacak hale gelen kurşun kalemlerin ucunu açarak kullanmaya devam etmesini gösteriyor. VEFASIZ TELEFON REHBERİ... Bayram Ali Öztürk'ün telefon rehberi... İçinde yüzlerce ismin telefon numarası ve adresi var. Oğlu, babasının hayattayken görüştüğü bu isimlerden bir çoğunun cenazesine bile gelmediğini ve başsağlığı da dilemediğini söylüyor. RABBANİ'NİN MEKTUBATI VE 200 BİN KİTAP... Hayattayken varının kitapları olduğunu söylediği babasının, ardından içinde İmam Rabbani'nin mektuplarından oluşan 'Mektubat-ı Rabbani'nin de yer aldığı 200 bin kitap bıraktığını da anlatan Öztürk, hazine olarak gördüğü kitapları şimdilik şehir dışına çıkarmayı uygun gördüğünü de ifade etti. Babasının 'Mektubat-ı Rabbani' kitabını ezbere bildiğini ve her pazar sabahı İsmailağa Camii'nde bunun üzerine sohbet vermesinden dolay ona “Mektubatçı Bayram Hoca” dediklerini aktardı. KİTAP KURDUNUN KİTAP OKUMA VE KÜTÜPHANE ANALİZİ: Öztürk, cemaat içinde kitapları ile bilinen ve her gün yüzlerce sayfa kitap okuyan babasının Türkiye ve Avrupa ülkelerinin kitap okuma oranlarını değerlendirdiği notları da aktardı: "2000 yılında Almanya'da 83 bin kitap yayınlanmış. Türkiye'de yıllık yayınlanan kitap sayısı 6 bin. 2001 yılında ise 99 bin 505 kitap yayınlanmış Almanya'da. Almanya'da kitapların yüzde 2'si e-posta ile satılıyor. 2001 yılında Almanya'daki fuara 105 ülkeden 6 bin 500 yayınevi katıldı, 400 bin kitap sergilendi. Almanya'da 14 bin 372, İngiltere'de 5 bin 183 kütüphaneye karşılık Türkiye'de 313 kütüphane var. Türkiye'nin en eski üniversitesi, İstanbul Üniversitesi'nin kütüphanesinin bütçesi yaklaşık 500 bin dolar, Harvard Üniversitesi'nin kütüphanesinin yıllık bütçesi 60 milyon dolar." VE HIZIR HOCA: Bayram Ali Öztürk Hoca, kendisinden 8,5 yıl önce aynı kaderi/ paylaştığı, Hızır Ali Muratoğlu Hoca'nın, 18 Mayıs 1998'de, pazar sohbetinden sonra İsmailağa Camii'nin içinde silahla vurularak şehit edilmesinden bir gün sonra Milli Gazete'de çıkan resmini kesip saklamış. Aynı Zamanda Mahmut Efendi'nin de damadı olan Hızır Ali Muratoğlu'nun katili Ufuk Salih Hantal 3 yıl sonra yakalandı ve cinayeti itiraf ederek, "Hızır Hoca’nın müridi değilim. Yanına dini bilgi almak için gidiyordum. Cinlerinden kurtulmak için ben öldürdüm." dedi. Daha sonra cemaatten iki kişiyi daha aynı silahla öldürdüğü ortaya çıktı. Fakat mahkeme, akıl sağlığının ceza almasını engellediğine karar verdi. Ergenekon davasından tutuklanan (Eylül 2008'de tutuklandı 15 Ocak 2010'da tahliye oldu) Eski Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a ait olan bir ajandada yer alan, "Mahmut Hoca'nın damadını Sedat Peker öldürdü." not, üzerindeki sır perdesi aralanmayan cinayeti yeniden gündeme getirdi. Haber7 Konu Üç mevsim tarafından (04-10-2010 Saat 15:00 ) değiştirilmiştir.. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bayram ali öztürk hoca, ergenekon, ismailağa cemaati, mahmut öztürk, mustafa erdal |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|