06-09-2010, 17:08 | #1 |
Yavuz Bahadıroğlu "“Modern” ve “çağdaş” olmak üzerine"
“Modern” ve “çağdaş” olmak üzerine Şimdiki zamanın modası “Modern Müslüman” olmak… Çok merak ettim doğrusu: Acaba “modern müslüman” demek ne demek? Bu çerçeve nasıl çiziliyor, içine neler giriyor? Daha doğrusu, nasıl “modern müslüman” olunuyor? İskarpin, pantolon, gömlek, kravat, ceket giyip “şems-i siper”li çeşitli kasketleri kafaya geçirmek suretiyle bir İngiliz centilmeninden farksız görüntü vermek “modernlik” için yeterli midir, değil midir? “Çağdaş kıyafet” ne menem şey?.. Müslüman erkekler günün modasına uygun giyinince “modern” olmuyor da, Müslüman kadınlar başlarını açınca nasıl “modern” oluyor? Daha kestirme bir soru: İş kafa ve yürekte mi, yoksa kılık kıyafette mi? Kılık kıyafette ise, erkek Müslümanın “modern” kıyafetini neden görmezden gelip “çağdışı” damgası vuruyorlar. Yok, “modernleşme” bir kafa ve yürek işi ise, yüreğin ve kafanın içini nasıl ölçüyorlar?.. Anlaşılan “Modern Müslüman” diye tutturanlar, ya modernizmi bilmiyor, ya da “Müslüman kimlik ve kişilik” konusuna hiç kafa yormamışlar… Ayrıca da Kur’an-ı Kerim’i açıp bir kez olsun okumamışlar… Kur’an salt “çağın kitabı” değil, çağları kucaklayıp çağlar ötesine ebedi mesajlar veren “İlahi Kitap”tır (her müslüman böyle inanır)… Çağlar ötesini kuşatan çağlar üstü bir kitaba inanan Müslümanın çağı kavrayamamak gibi bir lüksü olamaz. Bir Müslüman eğer çağı kavrayamamış, hayatı algılayamamışsa bu Müslümanlığından değil, ancak meraksızlığından ve cahilliğinden dolayı olabilir. Bu durumda bile “modern müslüman” genellemesini kullanmak yanlıştır. Çünkü müslümanın “modern” olmayanı istisnadır... Tabii modernlikten hayatın ve evrensel değerlerin kavranması kastediliyorsa... Yok eğer viski içip puro tüttürerekten “Televole” hayatı yaşamak “modernlik” sayılıyorsa, o başka: Tabii ki Müslüman dindarın o taraklarda bezi olamaz. Aslında dindarımız, laikimizle hepimiz paramparçayız… Biraz Batılı, biraz Doğulu... Biraz Amerika, biraz Avrupa... Biraz Roma, biraz Mekke... Biraz Müslüman, biraz Hıristiyan (dini anlamda değil, sadece alışkanlıklarımız açısından)… Biraz muhafazakâr, biraz devrimci... Biraz mafya, biraz kanun... Hemen her sahada bitmez tükenmez tereddütler, alternatif düşünceye karşı derin öfke, hemen her alanda taşkınlıklar, hemen her şey yaz-boz tahtası... Fikir ve fikri istikrar kırmızı mumla aranıyor! • Dini ve dindarı "modernleştirme" çabaları yeni değil… Özellikle 1950 öncesi uygulamaları (camileri eğlence, yahut parti merkezi yapmaya, hatta bazılarını satmaya kadar varan), günümüze kadar sarkan unsurlarıyla (başörtülülerin sosyal hayattan dışlanması gibi) birlikte yeniden hatırlarsanız, ne demek istediğim daha rahat anlaşılır. En basitinden, bu vatanın topraklarında yaşayan insanların yüzde doksanının tevhid inancına şahadet edercesine yükselen minarelerden tam onsekiz sene (1932-1950) müddetle Ezan-ı Muhammedî okunmamış, Ezan-ı Muhammedî yerine “Tanrı uludur” çığlıkları atılmıştır. Camilere -tıpkı kiliselerdeki gibi- org konması, ayakkabıyla girilmesi, oturularak ibadet edilmesi, bu ara Sultanahmed Camii’nin resim-heykel müzesine dönüştürülmesi yolunda çalışmalar yapılmıştır (“Dinde Reform Layihası” adı altında, kapatılmasından iki yıl önce bazı İlahiyat Fakültesi hocalarına hazırlatılan raporda böyle abuk-sabuk teklifler yer alıyordu). Öte yandan Türk sanat ve Türk halk musikisinin devlet radyolarından (özel radyo zaten yoktur) çalınması yasaklanmıştır. Osmanlı ve Selçuklu tarihi ders kitaplarından çıkarılmış, daha sonra Selçuklu ve Osmanlı tarihine dolu dizgin saldıran metinler ders kitaplarına konmuştur. Kısacası, 1950 öncesi gerek dinî, gerekse tarihî, edebî, kültürel ve sosyal açıdan tam bir redd-i mirastır! Zaman zaman tam bir inkâr fırtınasıdır (Kılıçdaroğlu önce bununla hesaplaşmalı, CHP mirasını üstleniyorsa bunun hesabını vermelidir)!.. Neyse… "Modernlik-çağdaşlık" vurgusu yapanların önce ortaya olumlu bir şeyler koymaları lâzım… Lafla "modern" olunmuyor.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|