07-09-2010, 11:11 | #1 |
Mehmet METİNER "Sözün bittiği yer neresidir?"
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, “Sözün bittiği yerdeyiz” diyor. Bunu dediği akşam Habertürk’te “Sansürsüz” programında Yiğit Bulut’un sorusu üzerine şöyle demiştim: “Yanlış. Sözün tam da başladığı yerdeyiz!” Silahı tek çare olarak görenler sözden/sözün gücünden korkaklar. Çünkü söz değiştirir. Demokrasilerde sözün bittiği yer, siyasetin bittiği yerdir. PKK’nın demokratik açılım başladığında en çok neden korktuğunu sanıyorsunuz? Söyleyeyim: Sözden. Çünkü demokratik açılım sözde bir program değildi, yeni bir sözün eşlik ettiği yeni bir siyasetin adıydı. Başka bir deyişle, yeni bir paradigmanın ifadesiydi. PKK’yı besleyen eski sözler çöpe atılıyor, PKK’nın beslendiği vasat kurutulmak isteniyordu. Bir anlamda bir tür eşitsizlik sorunu olan “Kürt meselesi”, hür ve eşit vatandaşlık anlayışıyla giderilmek isteniyordu. Dağda bulunan bu ülke evlatlarına da imhacı değil kazanımcı bir anlayışla yaklaşılıyordu. Onlara yeniden evlerine dönebilecekleri ve siyaset yapabilecekleri bir zeminin hazırlanacağı söyleniyordu. Türkiye tıpkı Franko faşizmi sonrasında başlatılan kademeli bir demokratikleşme sürecine girdiğini açıklıyordu. PKK, tıpkı İspanya’da demokratikleşme sürecine terörle karşılık veren ETA’nın yolunu seçti. Dolayısıyla ülkenin bölüneceği-parçalanacağı paranoyasından beslenen malum ulusalcı-statükocu güç odaklarının terör gerekçesine dört elle sarılarak güçlenecekleri bir sürecin önünü açtı. Mustafa Karaalioğlu’nun, dünkü “Sözün başladığı yerdeyiz” yazısı, Türkiye açısından asıl durmamız gereken yeri göstermesi bakımından önemliydi. Savaş baronlarına inat, demokraside ısrarcı olmalıyız. Bunu söylemek terör varken mücadeleyi askıya almak anlamına gelmiyor. Tam tersine, mücadelenin eski anlayış ve yöntemlerle yürütülmesi halinde bir 26 yıl daha kaybedeceğimiz anlamına geliyor. *** “Sözün bittiği yerdeyiz!” söylemi, Tansu Çiller dönemini çağrıştırıyor. O dönemin otoriter ve imhacı anlayışının Başbuğ’un bu çıkışından sonra tekrar dillendirilmeye başlanması manidardır. Leyla Zana’ların yeminlerine sadık kalmadıkları gerekçesiyle ilkin meclis kararıyla milletvekilliklerinin düşürülmeleri, ardından da demokrasiye yakışmayan o kaba görüntüler eşliğinde derdest edilip cezaevine tıkılmaları neyi çözdü? Siyasallaşmanın önünün tıkılması, PKK’nın daha da güçlenmesini sağladı sadece. Şimdi Başbuğ kalkmış aynı söylemi dillendiriyor. Yeminlerine sadık kalmayacaklarsa dağa gitmeleri gerektiğini ihtar ediyor BDP’li vekillere. Ne hikmetse TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de tıpkı Başbuğ gibi konuşuyor. Çok yazık! Belli ki birileri yakın geçmişten bile ders almışa benzemiyor. *** Hızlarını alamayıp Kuzey Irak’a, hatta ABD’ye savaş açmaktan söz edenler, sanmayınız ki o çokça dillerine doladıkları ulusal güvenliğimizle ilgililer. Onlar asıl AK Parti’nin ne yapıp edip alaşağı edilmesiyle ilgililer. Şaşırtıcı benzerliğe bakınız ki Barzani-Talabani ikilisinin AK Parti Hükümetiyle geliştirdiği ilişkiden PKK da rahatsız, o malum güç odakları da. PKK’nın da o malum güç odaklarının da dış düşmanları Barzani-Talabani, iç düşmanları ise AK Parti. Ve hepsi birden demokratik açılım sürecine de, anayasa değişiklik paketine de karşı çıkıyorlar. Sizce de düşündürücü değil mi? *** BDP’nin “siyasi gerillacılık” rolüne soyunması, demokratik yasal siyasetin canına ot tıkıyor. Kendini bir türlü demokratik siyasetin aktörü haline dönüştüremeyen BDP’nin çözümsüzlüğü derinleştirmekten öte bir işe yaramadığı da ortada. PKK’nın, “Benim dağda yaptığımı, sen mecliste yap!” dayatması, siyasi çözümün önünü tıkadığı gibi BDP’yi de tümden iradesizleştiriyor. Ama unutmayalım ki BDP sonuçta bu ülkenin bir gerçeği. Milyonlarca vatandaşımızın oy verdiği bir yasal parti. PKK ile olan bağı dolayısıyla onu imha edilmesi gereken bir düşman olarak görmek yanlış. PKK’ya rağmen siyasallaşmanın önünü ardına kadar açacak bir olgunluğa erişmeli artık Türkiye demokrasisi. Biz dağa giden yolları kapamak isterken, dahası dağdakileri indirerek terörü sonlandırmayı amaçlarken, nasıl olur da birden bire kendimizi geçmişin o çözümsüzlük girdabına tekrar salıveririz? Sözün bittiği değil başladığı yerdeyiz. Hiç kimsenin sözü silahla susturmasına izin vermemeliyiz.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|