10-03-2010, 17:10 | #1 |
Hz. Meryem'i Neden Yazdım? {Sibel Eraslan - Yeni Şafak]
Hepimiz bugünün Meryemleriyiz
2006 yılında 'Cennetle müjdelenen dört kadın' başlığı altında Hz. Fatıma ile başlayıp, Hz. Meryem ve Hz. Hatice'nin hayatını yazan Sibel Eraslan, yeniden basılan Siret-i Meryem kitabıyla dünün kadınıyla bugünün izdüşümünü anlatıyor. SEDAT ÖZKÖMEÇ KÜBRA&BÜŞRA İLE İKİDE BİR Sibel Eraslan aslen hukukçu, aktivist. Başörtüsü yasağına karşı en ön sıralarda mücadele veren isimlerden biri. Edebiyatını besleyen bu hayatı onu 2006 yılında 'Cennetle müjdelenen kadınlar'ın yaşam öykülerini yazmaya itti. Önce Hz. Fatıma'yı sonra Hz. Meryem'i daha sonra Hz. Hatice'yi yazdı. Bu kadınların dünyasını yazarak kendi hakikatini aradı. Dördüncü kitap Hz. Asiye'yi yazarken Siret-i Meryem yeni baskısıyla tekrar gündemde. Sorgu kapısı aralandı ve içeriye şu sorular girdi; Biz bu dört büyük kadını kendimize ne kadar kılavuz seçtik? Yoksa onları kutsayıp uzaklaştırdık mı? Onlar kadar cesaretli ve güçlü müyüz? Hangimiz Asiye, hangimiz Fatıma, Hangimiz Meryem, Hangimiz Hatice olabilir? Meryem'den çıktık yola ve geçmişten günümüze 'kadın'lığın ayak izlerini aradık. Bakın ne bulduk? Biz zamanı hep erkekler üzerinden okuduk. Kadınlar o 'zaman'ın içinde çok az yer edinmiş. Siz bu zamana hapsolmuş kadınları çekip çıkardınız... Osmanlı saray kadınlarını yazdım. Tarihte Peygamberler ve savaşlar hep erkekler üzerinden anlatılmıştı. Kadının kahraman veya kişi olması çok alışıldık bir şey değildi. Zamanı erkekler üzerinden okumak bir modernizm algısı. Modern dönemin biraz daha imha olmaya başladığı bir süreçte, tarihçiler ve edebiyatçılar kadın çalışmasında etkinlik göstermeye başladı. Ben bundan da güç alıyorum. Kadınların bunu ne kadar istediği ve kendini merak etmesiyle ilgili. İstiyorlar mı? Bir noktaya kadar çekingenliği makul karşılıyorum. Edebiyat ve akademik dünyada 'geçerlilik' dediğiniz şey bir araştırmacı için çok önemli. Bunların dayatılan kuralları var ve bu kurallar eril. O dönemin kadınlarında bugünün izdüşümünü görüyor musunuz? Kadınların eğitim ve istihdam haklarında son kırk yıldır Türkiye'de yaşadığı süreci Hz. Meryem'in yaşadığı sürece çok benzetiyorum. Çünkü Hz. Meryem'in döneminde de kadınların tahsil etmesi yasaktı. Üniversitede binlerce erkek öğrenci vardı. O tek kız öğrenciydi ve İsrailoğulları'nın okuma yazma öğrenmesi yasaktı. Sebep? Çünkü İsrailoğlu kadınları Tevrat okudukları zaman cesur bir şekilde bunu siyasi bir muhalefete dönüştürme kabiliyetine sahiptiler. Bugün üniversitelerle veya mesleki ehliyetle aramızda açılan mesafe de çok benzeri bir sonucu getiriyor. Eğer o eğitimimizi tamamlayabilsek ve ekonomik imkanlarımızı elde etsek çok ciddi bir muhalefet çıkarabileceğiz. Bize bunlar yasak olduğu için güçsüz bir konumdayız. Fakat her güçsüzün altında bir güç yatıyor. Nasıl? Bizim uzaklaştırılışımız, haklarımızı kullanamayışımız bize o gücü veriyor. Kendi içinizde o hakikati büyük bir fedakarlıkla büyütmek, devam ettirmek bilgiden aşka geçişi getiriyor. Allah'ın emriyle bir arada olmanın getirdiği vicdani dinginliğe doğru yolunuzu açıyor. Bir yerde yol kapanıyor ama içe doğru bir deniz açılıyor. Ben de o denizde yüzerken annelerimizle karşılaşma şansı buldum. Neden dört kadın? Hz. Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fatma ile olan çok geniş bir deniz. Hakikat gözüyle baktığınızda bir yol buluyor. Herkesin kendine göre bir Meryem'i, Hatice'si var. Hatice benim için çölde bir denizdi. Meryem ise bu sireti tarihte yazılması gereken bir yolun ismiydi. Hatice nasıl çöl ise Meryem de yoldur. Müslüman kadınlar olarak referans almamız gereken bu kadınlarken biz onları kutsayıp kendimizden uzaklaştırdık. Bu bize zaman kaybettirmedi mi? Haklısınız. Kutsamak bir mesafeyi beraberinde getirir. Bu ülkenin sosyopolitik tarihi ile çok alakalı birşey. Kutsalları hayatımızdan sekülerizm adına çıkarırken rafların en üstlerine çıkarıp koyduk. Veya onun dilini çözemedik. Onun diliyle günlük hayatımızdaki dile mesafeler girdi. Hz. Meryem ve diğer hanımlarımız ile ilgili yaptığım çalışmalarda en çok bu dil sorununu yaşadım. Çünkü temel kaynaklar Osmanlıcaydı ve Latinize edilmemişti. Ben ikinci dil olarak onları İngilizce'den okudum. Bu çok büyük bir eksiklikti çünkü her çeviri bir tahribat demek. Elimde kalan küçücük bilgiden yola çıktım. Doğu'da Meryem ile ilgili geniş hiçbir bilgi yok. Doğu Meryem'e yeterince sahip çıktı mı? Maalesef. Zannediyoruz ki 'Meryem sadece şövalyelerin azizesi'dir. Halbuki böyle birşey yok. Kanonik İncillere baktığınızda Meryem 19 yerde geçer. Ama Kuran'ı Kerim'de 34 yerde geçiyor. Hz. Meryem kadar iltifatla bahsedilen başka biri yok gibidir. Cenab-ı Allah Meryem'i anması için Hz. Muhammed'e de öğüt vermiştir. "Rabbı onu özenli bir çiçek gibi yetiştirdi" diyor Ayet-i Kerime'de. Hz.Meryem'im Oğlu Hz. İsa Allah'ın kelimesidir. Allah kelimesini bir kadına, Hz. Meryem'e emanet etmiştir. Bu mucizesini anne üzerinden bir kadın üzerinden yapmıştır. Meryem Batı sanatı ve edebiyat tarihinde çok geniş işlenmiş. Türk edebiyatında aynı yeri bulamamış... Bu hakkında yazılan dördüncü kitap. Akademik çalışmalar üzerinden biyografi olarak anlatılmış sadece. Batı'da çok yer almış. Bugün Goethe'ye baktığınızda, mimaride, her yerde Hz. Meryem'i görürsünüz. 1990'ların başında Fransız feministleri Hz. Meryem'le tekrar tanışmaya başladılar. Dinin bir erkek öğretisi olmadığını kadınlar da yeni keşfediyor. Mesnevi'de de Hz. Meryem ve Asiye'ye çok atıf var. Siz Hz. Meryem'i yazarken güncel taraflar yakaladınız mı? Hz. Meryem Gazzelidir. Bugün "Gazze" dediğimizde kalbimiz yaralı. İşte o Gazze'deki ilk sürgün Hz. Meryem ve kundaktaki İsa'dır. O ne yaşadıysa 2010 yıl sonra aktüelliğini koruyor. Hikayesinin her yanından dirilik fışkırıyor. Meryem'i yazarken en güçlü hissettiğiniz duygu neydi? Cesaret, cesaret, cesaret. Kucağında babası olmayan bir çocuk var. Şu anda ne kadar zor bir şeyse babasız bir çocuğu büyütmek, o zaman için de öyleydi. Sürgün yaşadı, Mısır'a mülteci olarak gitti. Ardından orada tarlalarda çalıştı. Çocuğuna hem anne hem baba oldu. Genlerimizde bu kadınların izlerini taşıyor muyuz? Onlar kadar güçlü, cesaretli miyiz bugün? O kadar olmasa da güçlüyüz. Ekonomik yoksulluk ciddi bir şekilde hakim. Kadın karşıtı kabuller var. Töre cinayetleri var. Seksen yıldır hala da tesis edilememiş bir şeyden bahsediyoruz. Kadının aleyhine bir sürü sosyal ve kültürel içerisinden geçerken çok güçlü bir yerden konuşamadığımızı fark ediyoruz. 'Müslüman kadın'ın tarihinde bugünün sorunlarına benzer kodlar var mı? Benzeştirilebilir. Hz. Hatice birinci eşinden boşandı ikinci eşini kaybetti. Yaşadığı kent, Mekke istila edildi. Büyük salgın hastalıklar gördü. Kardeşleri ve annesi babası öldü. Son peygamberin eşi olarak ondan sonra yeni bir sınav başladı. O yaşadıklarıyla, geçtiği sınavlarla hazırlandı peygamberin eşi olmaya. Yaşadığımız her sınavı güçlenmemizin vesilesi olarak görebiliriz. Hayatta her nefes alışımda birşeyler öğrendiğimi hissediyorum. Özellikle kadınlardan çok şey öğrendim. Dörtleme Hz. Fatma ile başladı Hz. Meryem ve Hz. Hatice ile devam etti. Aslında tarihsel kronolojiye uymayan bir sıralama... Doğru. Hz. Asiye birinci, Hz. Meryem, Hz. Hatice ve Hz. Fatıma olarak devam etmesi gerekiyor. Ben tersinden başladım. Bu benim öz hikayem ile ilgili. Kerbela ve ehli beyit sevgisi benim hayatımın kendisidir. Kerbela'da ağlayan bir edebiyatım var. Zaman olarak bana en yakın anne Hz. Fatıma. Sonra Meryem oldu ama bunlar beni kendilerine ittiler. Eğitsel bir planım olmadı. İlgiler kuruyorum. Peygamber Efendimiz Hz. Fatma'yı severken "Benim yüzü ve aklı Meryem'e benzeyen evladım" diyor ve alnından öpüyor. Bizdeki Hz. Fatma tasviri ile Batı'daki Hz. Meryem tasviri yüzyüze bakıyor bir ayna gibi. Çok büyük benzerlikler var. Arka arkaya gelmeleri nasip, bilinçli bir tercih değil. "Cennet ile müjdelenen kadınlar" başlığı teşvik edici mi? Peygamber Efendimizin söylediği söz... Ama onun söyledikleri de teşvik edicidir aynı zamanda. Bir gün Peygamber efendimiz elindeki hurma dalıyla toprağın üzerine dört çizgi çekiyor. "Bu cennet kadınlarının sultanlarının rumuzudur. Bunlar Asiye, Meryem, Hatice ve Fatıma'dır." diyor. Oradakiler bu dört uzun çizgiyi çok önemsedi. Ben de çok önemsiyorum. Çünkü her büyük kubbe dört büyük sütunun üzerine kurulur. Bizim toplumsallıkla ilgili dayanmamız gerekenler bu dört annede gizlidir. Peygamberlere ve onunla ilişkili kişilere baktığımızda bir 'yetim' vurgusu var. Rahmani kader niçin yetimler üzerinden kurulmuş? Bunun üzerinde düşünmek lazım. Tarık Bin Ziyad da annesiz babasızdı. Endülüs medeniyetinin kurucusu da bir yetimdi. Hz. Meryem annesiz ve babasızdı. Oğlunun babası yoktu. Peygamber Efendimiz babasız olarak dünyaya geldi ve annesini yedi yaşlarındayken kaybetti. Böyle bakınca yetimlere karşı çok ilgisiz olduğumuzu düşünüyorum. Hele de Irak'ta Amerikan işgalinden sonra, Afrika'da bu kadar çok yetim varken... Şimdi daha iyi anlıyorum Rahibe Teresa'nın Afrika'da ne yaptığını. Biz ne yapıyoruz? "Misyonerlik yapıyorlar" diye suçlayıp geçiyoruz. Dinin içeriğini fiili tatbikata dökmek zorundayız. Bizim Hz. Meryem ile ilgili yetimhaneler açmamız lazım. Çünkü bizim kitabımızda bize anlatılan biri Hz. Meryem. Bir Hristiyan azizesiymiş gibi bakarak uzaklaştırmak çok büyük bir haksızlık. YAZDIĞIM HER KİTAP AYNI ZAMANDA SAVUNMADIR Edebiyatçı, aktivist ve hukukçu kimliğiniz var. Buluşma noktası ne? Tabikii insan olmak. Cenab-ı Hakk'ın eşrefi mahlukat olarak bize verilen onur, o onurla ilgili verilen bütün mücadeleler... Başta yaşama ve düşünme hakkı olmak üzere insanın insan olmaktan kaynaklanan devredilemez kısıtlanamaz bütün haklarına karşı saygı duymak. Bu sebeple okumalarımı yaptım. Varoluşa ve insan olmama dair teşekkür hisleriyle doluyum. Yazıda varoluş sebebiniz... İnsanım, kadınım, Müslüman'ım ve sözü savunan bir yazarım. Savunmanın tarafında olduğum için yazı yazıyorum. Hukukçu da kalemle yazar, hayatı savunur. Benim hukukçu kimliğimle yazar kimliğim birbiriyle örtüşüyor. Savunmadır her yazdığım kitap. Varoluşu, özgürlüğü savunmadır. Kadınlık kılavuzunuz kim? Her kız çocuğu annesine benzer ve üst soyundaki kadınlara benzetilerek sevilir. Bu sadece fiziksel benzeti üzerinden yürümez. Ruhani alışkanlıklarda bir vasiyet gibi kadından kadına intikal eder. Ben bu kadınları bir edebiyat kahramanı olmaktan çok annelerimizin vesikaları üzerinden onları tekrar tanımaya çalıştım. Bir manifesto değiller. Hayatın içerisindeler. Hangi dertle buradasınız? Hakikatle aramızda kalın duvarların örüldüğünü görüyorum. Mesela aşk ve merhamet çok naif konular. Bir hukuk ve sözleşme metninde merhamete dair bir sözcük geçirebilir misiniz? Anayasada merhamet kelimesi geçmiyor. Oysa bütün hukukun ideale ulaşmak istediği son, adalet ve merhamettir. Batı anayasalarında hakkaniyet yoktur. Eşitlik vardır. Annelerin işaret ettiği, kurduğu dünya hakkaniyet dünyasıdır. Bu kadar çok okullara gidip kitaplar okuyoruz ama hakkaniyet meçhul birşey. Belki bunu yeniden gündeme getirebilmek. Başörtüsü sorunun çözülmesi mutlu son değil Kadın sorunlarını tartışanların ağırlıkla erkekler olması, sorunların çözümünde kadın kimliğini zayıflattı. Başörtüsü sorunu gibi... Benim kadınlarla ilgili edebi gayretimin kökeninde de benzer bir itiraz var. Güç ilişkisinde yenik düşen kadın cinsi olmuş.Yazıyla mesafesi, yerel olarak kabul edilen bütün mezuniyetler, siyaset, ekonomi vb. Bunda erkekler daha çok yol buldukları için kendi tarihimiz üzerine düşünmemiz geç kaldı. Sözden yazıya intikal etmemiş. Büyük annelerimizin dizleri dibinde, kadından kadına anlatılan masallar ve hatıralar söze dayalı bir tarih oluşturmuş. Ama buna rağmen uzun ömürlü ve dayanıklı. Hz. Meryem de örtülü bir kadındı. Onunki ile bugünün 'örtü' anlayışı birbirinden farklı mı? Meryem'in takva örtüsü diyebileceğimiz, cesaret örtüsü bugünle çok ilintili. Rönesans dönemi resimlerini düşünün bizim gibi sıkı örtülü resimleri de vardır. Örtüsüz suretlerinde de başında hep bir şal vardır. Hz. Meryem peygamberlerden daha az atfı yapılan bir kadın değildir. Kendisine vahiy gelmiştir. "Rabbi ona vahiy etti" diye örnek gösterilen bir kadın. Örtüyle de ontolojik bir alakası olması gerekiyor. Kadının varlığı erkeğin ontolojik olarak örtüsüdür. Erkek de kadının örtüsüdür. Sizce örtü bir perde midir? Örtünün engelleci ve yok edici bir perde olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi bizde örtü bir eşiktir. Bir eşyanın üzerine bir örtü koyuyorsak eşyayı örtüyle birlikte tanımlarız. Tam tersi eşyayı ortaya çıkarmaya yarar bir eşiktir. Bu kadınların eğitimlerine çok değinmişsiniz. Hassasiyetiniz olduğu için mi? O benim içimde örtemediğim noksanlık hisleriyle ilgili. Bakın; Hz. Meryem üniversiteye gitmiş, Bakın; Hz. Fatıma aslında şairmiş, Bakın; Hz. Hatice aslında çok güçlü bir iş kadınıymış. Onlar bir çeşme gibidir, herkesin o sudan alacağı başka bir ihtiyaç vardır. Bu nehir kadınlar da yanına varan kişinin eksikliğine göre bir cevap verirler. Bu annelerimizin kıyısına bir soruyla gittim. Sorularımla ilgili cevapları verdiler bana. Hakikat tek bir soru ve cevaptan ibaret değil. Modernizm Müslüman kadını şekillendirirken gücünü zayıflattı mı? Güçlü kıldığı yanları olduğu kadar güçsüz yanları da var. Bilgiye ulaşma konusunda modern dünya bize hız imkanı sağlamıştır. Bilginin yaygınlaşması ve hız kazanması aynı zamanda bir bilgi despotizmine de yol açıyor. Öğretilenlerin sahih olup olmadığına dair bir bilginiz yok. Bu kirli denizde yol almak da kolay değil. Bu dört kadının sıkıntıları, yaşadıkları zaman ve şartlar birbirinden farklıydı. Ama onlar yine de sorunların üstesinden gelebildiler. Nasıl? Formülleri farklıydı. Hz. Asiye'nin Firavun'un eşiyken kurduğu bir formül var. Kalenin içinden yaptığı bir savunma var. Hz. Meryem sürgün görerek dışarıya çıkarak bir savunma yapıyor. Hz. Hatice hayatını tekrar tekrar kurarak yapıyor. Hz. Fatıma öğrenerek ve dinleyerek babasının yolundan ilerleyerek kendine bir yol açıyor. Bu bize direnişin tek bir yöntemi olmadığını gösteriyor... Değişik yöntemleri var ve kendinizi sizi dayatan ve kısıtlayan şartlar üzerinden yetiştirmeniz, o çemberi oradan kırmanız gerekmiyor. Bizi buradan bir çember daratılıyorsa biz başka bir yol bularak ilerleyebiliriz. Kadınlar zaten bunu kanıtladı. Kimisi okuyabilmek için yurt dışına gitti. Ben hukukçuyum, bir sürü arkadaşım var kimisi ticaretle uğraşıyor. Öğretmenler var. Hayatı yeniden kurma gücü bir şekilde değildir. Hayatın üzeri kapatılamaz. Siz bir suyun üzerini kapatırsınız o su yer altına iner ve başka yerden fışkırır. Yasaktan bugüne baktığınızda 'sorun' neye dönüştü? Zorlu bir hukuk mücadelesi. Dünyada başka bir hak yoktur kırk yıldır uğraşılan. Bir kadın hürriyetidir de aynı zamanda. "40 yıldır biz bu yasağı devam ettiriyoruz" dediler ama bitti mi? Yeni çocuklar yeni şartlar altında yola çıktılar. Eve çekildik ama evimizde de durmadık. Çocuk sahibi olduk onları büyütmeye çalıştık. Şu anki üniversiteleri gölgede bırakacak çok ciddi kültür ve sanat kurumları var. Ben önümüzdeki on yılı İslam Rönesansı olarak yaşıyacağımızı düşünüyorum. Sinema, resim, fotoğraf dalında çok ciddi yetenekler var. Düğüm çözüldüğünde geriye ne kalacak? İnsanlar eğitime devam edecekler. Ama hakikate dair arayışımız "Üniversite kapıları açıldı yaşasın" diyerek bitecek birşey değil. Üniversiteye girememiş olanlar da yük kalktığında o hayatı deneyimleyecek. Ama tabi bu mutlu son değil. Çok da birşey olmadığını görecek. Yola yeni çıkma alanı bir liman olduğunu görecek. Çünkü üniversite okumak herşey demek değil. Pek çok şeyin başlayabileceği bir liman. Yine sizi hayatın içerisinde çok büyük sınavlar bekliyor. Bu toplum Meryem, Hatice gibi donanımlı kadınlar çıkarır mı? Neden olmasın? Hepsi büyük annelerimiz. Tabii ki onlara benzeyen yanlarımız var. Biraz o benzeyen yanlarımızı konuşmamız lazım. Oturup o kadınları anlatmamız lazım. Sadece okumak değil, bu kadınları aynı zamanda konuşmak, sohbetlerimizin içinde bir özne olarak geçirmemiz de gerekiyor. 03.10.2010 - Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
10-03-2010, 17:17 | #2 |
O dönemin kadınlarında bugünün izdüşümünü görüyor musunuz?
Kadınların eğitim ve istihdam haklarında son kırk yıldır Türkiye'de yaşadığı süreci Hz. Meryem'in yaşadığı sürece çok benzetiyorum. Çünkü Hz. Meryem'in döneminde de kadınların tahsil etmesi yasaktı. Üniversitede binlerce erkek öğrenci vardı. O tek kız öğrenciydi ve İsrailoğulları'nın okuma yazma öğrenmesi yasaktı. Sizce örtü bir perde midir? Örtünün engelleci ve yok edici bir perde olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi bizde örtü bir eşiktir. Bir eşyanın üzerine bir örtü koyuyorsak eşyayı örtüyle birlikte tanımlarız. Tam tersi eşyayı ortaya çıkarmaya yarar bir eşiktir Bu kısımlar çok ilgimi çekti. |
|
10-03-2010, 17:19 | #3 |
Özkök, Sibel Eraslan ve kitabına övgüler yağdırdı
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Vakit yazarı Sibel Eraslan`ın son kitabı "Siret-i Meryem"e köşesinden övgüler yağdırdı. Kutlu bir doğum YÜZ bin liralık, on milyon liralık hayat sorusu: “Haritacı olsanız, nasıl bir aşk mektubu yazarsınız?” Hayatın en hüzünlü gününe, şöyle bir cümleyle başlamışsınız: “Artık bir gömleğim yok ama bir haritam var.” Biraz hayal gücünüzü çalıştırın. Yaratıcı olmaya çalışın. Bundan 2010 yıl önce bir haritacının yazdığı “aşk mektubu” şöyle anlatılıyordu: “Harita garipti. Üzerindeki her şey ve yön, haritacının umutsuz bir aşkla sevdiği, ölümcül hastalığa tutulmuş nişanlısının adıyla kayıtlıydı. ‘Onun mahallesi, Onun çeşmesi, Onun sokağı, Onun bahçesi, Onun gittiği kütüphane, Onun ninesinin kabri, Onun atını bağladığı ağaç’ gibi harita üzerindeki tüm koordinatlar onunla irtibatlandırılarak veya ona ithaf edilerek çizilmişti.” Haritaya çizilen aşk devam ediyor: “Kemikleri çoktan toprak olmuş bu âşık haritacı için sevgilisinden başka hiçbir şey yoktu görecek... Her şeye kördü onun nefsi. Neye baksa o. Neyi görse o. Her yer ve her yön, sevgilisinin gölgesinde.” Umutsuz haritacıdan, muhteşem bir Atilla İlhan tiradı. “Kime baksam sensin... ” Madem başladık sorulara devam edelim. ¡ ¡ ¡ Hazreti İsa’nın doğumunu en güzel kim anlatabilir? Bir Hıristiyan erkek mi, yoksa Hıristiyan kadın mı? “İkisinden biri” diyebilirsiniz. Peki soruyu şöyle sorarsam: Meryem Ana’nın doğum yapmasını kim en iyi anlatabilir? Daha doğrusu “babasız bir çocuğa gebe kalan” bir kadının halinden en iyi kim onlar? Herhalde bir kadın değil mi? Hıristiyan bir kadın... Bugüne kadar “Bir Hıristiyan kadın anlatabilir” diye düşünüyordum. Bir kitap okudum, fikrim değişti. Meryem Ana’nın doğum yapışını en iyi Müslüman bir kadın anlatabilirmiş. ¡ ¡ ¡ Geçen hafta Sibel Eraslan’ın “Siret-i Meryem” adlı kitabını okudum. Meryem Ana’nın hayatını anlatıyordu. Alt başlığı “Cennet kadınlarının sultanı” idi. Meryem Ana, eskiden beri hep dikkatimi çeken bir kutsal figürdür. İkonalarda falan hep görürdüm, ama nedense hep oğlu İsa’nın gölgesinde kalmış bir kadın gibi hayal ederdim. Nedense onu her düşündüğümde aklıma Enis Batur’un bir dizesi gelir: “Erkeğim ben bir daha doğuramam seni... ” Seven erkek, “gebe bırakmanın” nasıl güçlü, karşı konulamaz bir duygu olduğunu bilir. Ama hayali bir erkekten gebe kalmak? Meğer bunu en güçlü şekilde Müslüman bir kadın anlatabilirmiş. Sibel Eraslan’ın kitabını başladım ve bitirdim. ¡ ¡ ¡ Sibel Eraslan, “Vakit” gazetesinde yazan bir kadın yazar. İslam’ın kadın figürleri onu cezp ediyor. O kadınları, içerden ve derin bir aşkla yazıyor. Daha önce Hazreti Ayşe’yi yazmıştı. Şimdi, hem Hıristiyanlığın hem İslam’ın kutsal bir kadın figürünü anlatıyor. Yine aşkla. Kitabın “Bismillah” kısmına şöyle başlıyor: “Bir kınaçiçeği gibi dokunulmasını bile beklemeden fırlattım içimi o güzel kadına doğru. Parçalandım. Paramparça oldum. Aşkın yok olurcasına küçülmek olduğunu bir kere daha öğrendim.” “Hepsi de aynı karasevdanın kara gözlü yolcularıydı.” Ve arkasından Cariye ile Şah arasındaki o harika diyalog: Cariye: “Seni seven neylesin?” Şah: “Hiç korkmasın, söylesin.” ¡ ¡ ¡ Beş altı yıldan beri gözlemlediğim bir şeyin adını koymaya çalışıyorum. İslami kesimin kadınlarında beni şaşırtan bir açılım var. Artık içlerindeki aşkı hiç korkmadan söylüyorlar. Hem de İslami kesimin erkeklerini derinden korkutacak şekilde. Meryem Ana’nın Hazreti İsa’yı doğurması ile ilgili bu harika kitap, İslami kadının iç dünyasındaki gerçek doğum sancılarını da anlatıyor bana. İsterseniz adını koyayım. Kutlu bir doğuma hazırlanıyoruz. Ertuğrul Özkök / Hürriyet |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
hz asiye, hz fatıma, hz hatice, hz meryem, sibel eraslan, yeni şafak röportaj |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|