![]() |
#1 |
![]() ADOLF HİTLER (Kavgam) ALPEREN GÜRBÜZER Almanya prensliklerle idare edilen bir ülkeydi. Aynı zamanda genlerinde Pan Cermanizm (Alman Birliği ülküsü) duygusu ağır basan bir devletti. Ki; Cerman kültürü, ‘Her şeyin üstünde Almanya’ veya ‘Üstün insan’ kültü üzerine kuruludur. Birinci dünya savaşından mağlup çıkan Almanlar ister istemez başka çıkış yollar aramaya koyuldular. Hatta ‘Hiç üstün ırk yenilir mi’ diye halk arasında serzenişe yol açıp dünya savaşında yenilgi ile çıkmak derinden etkilemişti onları. Bu yüzden Almanya her geçen gün dedikodulardan kaynıyordu. Derken bu hengâmede yüzlerce parti türeyiverdi. İşte tam o sırada genç biri kırk üyelik Alman İşçi Partisinin toplantılarını takip etmeye başlar. Belli ki o genç politikaya atılmak istiyordu. Nitekim hemen siyasete girip partide dikkatleri bir anda üstüne çekecek konuma gelir. Üstelik partinin adını değiştirecek kadar da söz sahibi olur. Artık bundan böyle partinin adı Alman Nasyonel Sosyalist İşçi Partisidir. Bu partiye ruh veren hepinizin de tahmin ettiği gibi kabına sığmayan genç Adolf Hitler’den başkası değildir. Hitler bununla da yetinmedi partinin amblemini Gamalı haç olarak belirledi. Amblemin kırmızı tonları hareketin sosyal yönünü, beyaz rengi saf ırkı, siyah renk ise adına güç dediğimiz imparatorluğu temsil ediyordu. İşte o müthiş heyecanı ve enerjisi onu ileride bir ihtilal teşebbüsüne itecek, ardından da kendisini cezaevine sürükleyecektir. Zira çıkardığı gazetesi kapatıldığı gibi beş yıl hapse mahkûm edilip partisinin faaliyetleri durdurulur da. Aslında mahpushane Hitleri daha da meşhur etmişti. Öyle ki hapishane onun en etkili propoganda malzemesi olmuştu. Kavgam adlı kitabı ise Yeni Almanya’nın amentüsü niteliğinde idi. Hitler hapishanedeyken partisi ne yapıyordu derseniz, elbette ki partide hiç boş durmayıp faaliyetlerine daha da hız verir. Nihayet yurt sathında 1928 seçimleri sahne alır. Fakat Hitlerin o etkileyici hitabeti kitleleri henüz tam kıvamına getirmemiş olsa gerek ki; 1924 seçimlerinde elde ettiği milletvekili sayısı on ikiye düşmüştü bile. Tabii bu durumda parti örgütünde tam bir şaşkınlık hali yaşanır. Bu arada Komünistler de elli dört sandalyeye gerilemişlerdi. Bu düşüş ülke genelinde gerek Naziler ve gerekse Komünistlerin alay edilmesine neden olur. Neyse ki, 1929 yılının dünyayı kasıp kavuran işsizlik gibi bir dizi ağır ekonomik bunalıma yol açan sancılar Nazilerin imdadına yetişiverdi. Hitler neşeliydi artık. Niye neşeli olmasın ki. Fırsat bu fırsat deyip kırk milyonu işsiz bırakan o meşhur 1929 ekonomik krizi kullanarak kitlelere kendini bir anda can simidi olarak takdim etmeyi başaracaktır. Dahası 1930 yılında seçimlerinde on iki olan milletvekili sayısı yetmiş yediye, 1932 de seçimlerinde ise ikiyüz otuzikiye fırlayarak ansızın kitlelerin ümidi olur. Kelimenin tam anlamıyla 1929 ekonomik krizi Nazi hareketini iktidara taşıyan hamle olacaktır. Bu yüzden Nazilik bir bilinç ya da akıl dolusu bir hareket olarak değil, sadece bilinci boşalmış akımdır diye tarif edebiliriz. Bilinç bozulmaya dursun, bozulunca her an şuur altı dürtüler ortaya çıkması an meselesidir. Zira zamanla bu psikolojik sendrom toplumsal cinnete dönüşecekte. Hırsızlığın, tecavüzün kol gezdiği ortamlarda elbette ki bilinçaltına hitap eden her söylem pirim yapacaktır, öylede oldu zaten. Bir ülkede Kavgam eseri adeta İncil gibi değer kazanıyorsa, bunun nedeni kuşkusuz psikolojik marazdır, yani şuur altının boşaltılması şeklinde açıklanabilir. Bu olay başka türlü izah edilemez de. Sebebi gayet açık, kitleler ne yapacağının şaşkınlığı içinde çılgınca bir sürü halde Hitler’in ardına korkunç üstün insan duygusuyla takılacaklardır. Nazi akımı iki ana esas üzere kurulmuştu çünkü. Birincisi Cermen ırkının üstünlüğü, ikincisi ise kendi dışındakileri düşman görüp ötekiler diye takdim etmektir. Naziler, işbaşına gelir gelmez bütün partileri kapattırdı. Çünkü kendi dışındakiler ötekiydi. Sadece partiler mi, bilim bile evrensel nitelikten Nazi kimliğine dönüştürülür. Ünlü fizikçi Albert Eınstein alçaklıkla, hatta hainlikle suçlanması bunun en tipik örneği. Onlara göre tek suçu Yahudi olmasıdır. Matematik, fizik gibi pozitif bilimlerin yanı sıra din bile Nazizm’e uyarlanmıştı. Daha da ötesi Darvin teorisi ve Mendel kanunları Nazizm’e formatlanıp seleksiyonla saf kan Cermen ırkı oluşturulmaya çalışılmıştır. Hitlere göre bütün semavi dinler yahudi oyunu idi. Dolayısıyla Hıristiyanlığın haç’ı yerine gamalı haç devreye girmeliydi, sonunda girer de. Din artık Nazizm’le birlikte ırk ayinidir. Hitler hayatında Tanrı’ya inanmadı. O halde nasıl oluyorda inançsız olmasına rağmen Mesih ilan edilebiliyor doğrusu şaşmamak elde değil. Ekonomik modeli ise klasik kapitalist ekonominin savaş disipliniyle cılalanmış tipik bir benzer uygulamasıdır. Nitekim sıkı ekonomik uygulamalar sonucu halkın birazcık refah seviyesini yükselmesi Nazizm’in gücüne güç katmıştır. Üstelik ikinci cihan harbinin ağır hezimeti ya da Hitlerin ifadesiyle versay zincirinin olumsuz etkilerinin kırılmasının ardından Polonya’nın işgali ve nihayet Alman imparatorluğunu kurulması onu kitleler nezdinde daha da meşhur edecektir. O artık bundan böyle kendinden geçmiş kalabalıkların gözünde Mesih, bir kurtarıcı veya führerdir. Hitler iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra gerçek çehresini ileride gösterecektir. Nasıl mı? İktidarın zamana yaydığı zulüm süreci doruğa ulaşıp kendi evlatlarını bile acımasızca kıyan kıyma makinesi haline dönüştüğünde anlaşılacaktır elbet. Gerçektende öyle olmuş, parti içinde sağ ve sol cenah oluşunca aykırı fikirler hayat bulmadan derhal bastırılacaktır. İkinci dünya savaşı sırasında Stalin ile Hitler anlaşarak pakt kurarlar. Fakat bu pakt bir tür oportünizmdir. Yani belli menfaatler çerçevesinde düşmanlıklarını unutturmak için bir kılıftı sadece. Hatta Kırım Türkleri de Hitleri kurtarıcı sanmıştılar. Oysa bu gelişmelerden onlarda kendi payına düşeni alıp, hevesleri kursaklarında kalacaktı. Çünkü o sadece Yahudi düşmanı değil kendi dışındaki bütün ırkların yok edilmesi inancını taşıyan gözü dönmüş bir führerdi. Bütün avrupayı Hitler fobisi sarmıştı. Derken bu korku ülkeleri ortak patformda buluşturup dünyayı tehdit altına alan Hitler belasından kurtulmaya vesile olacaktır. Zulüm nereye kadar gidebilirdi ki. Kim zulümden abad olmuş ki Hitlerde abad olsun. Bir kere basit bir sosyolojik kural var ortada; ‘Hiçbir zaman zulüm payidar olamaz’ diye. Nihayet, ülkelerin birlikteliği Nazizmi tarihin harabelerine gömmeye yetti bile. Böylece Nazizm geriye nefretten başka bir miras bırakmadan tarih sahnesinden çekilecektir. Öyle de oldu zaten. Velhasıl, bütün totaliter ideolojilerin akıbeti çöküştür. Zira Yüce Peygamberimizin; ‘Ne Arab’ın Acem’e, ne Acemin Araba üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır’ mesajı ile Hitlerin Cermen ırkı dışındakileri düşman gören anlayışından çok farklıdır. İslamiyet’te ırk ayrımına yer olmadığı gibi derisi, rengi esas alınmaz da. Ölçüsü ancak ahlakta ve insanlığa hizmette yarıştır. Vesselam.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|