11-19-2007, 18:46 | #1 |
TÜKETİM TOPLUMUNUN STERİL ÇOCUKLARI
TÜKETİM TOPLUMUNUN STERİL ÇOCUKLARI
19 Kasım 2007, Pazartesi 11:12:47 “Komşu komşu huu” ya da “akşam bir maniniz yoksa annemler size gelecek oturmaya.” Eskidendi, yenide yitirdiğimiz eskiden. Eskiden dediysem bundan on beş, yirmi yıl önce “Öğlen 12.00’de YKM’nin önünde buluşuyoruz” sözünü verip ayrıldığımız cuma akşamlarından bahsediyorum… Gidersin erkenden, bekle bekle gelmez. Bu bekleyişler iki saate kadar sürer ki, en sabırsızı ve sinirlisi bile yarım saat 45 dakika bekler… Peki şimdi ne oldu? Gidiyoruz, bekliyoruz, en sabırlımız beş dakika sonra “Ya nerde kaldın” diyor? Eskiden, memleketle görüşmek için PTT’yi arar, yaptırırsın kaydını “yıldırım” de, işinin ne kadar acil olduğunu belirtirsin; “en pahalısından yani” ama, bağlanması bazen 12 saati bulur. O da aynı anda birkaç kişi konuştuğunuzu duyarsın, eskiler “Arana çık aradan” sözünü iyi bilirler… 20 sene telefona yazılıp sıra bekleyenlerin sonunda satıp ev aldıklarını hatırlar ve hâlâ gülerim… Peki şimdi: Aradınız cepten, cevap vermedi. Beş dakika sonra o sizi aradı “Ya nerdesin, seni aradım biraz önce?” Cevap masum, “Tuvaletteydim…” Artık elektrikler kesildiği an, evde hayat duruyor, sinirlerimiz bozuluyor sadece sinirlerimiz değil uzun sürerse derin dondurucu (deep freeze) da mevcut yiyeceklerde bozuluyor. Sular kesiliyor yine sinirlerimiz bozuluyor; her taraf mikrop gibi gözüküyor gözümüze, küfrediyoruz kesintiye sebep olan her şeye ve herkese… Bilgisayarın başına oturuyoruz internet bağlantısı yok. Artık bozulmaya tiryaki sinirlerimizle elimizde telefon sebebini soruyoruz ve “Ya ne zaman gelir?” diye, hayatiyet belirten bir sesle yalvarıyoruz telefonun diğer ucundaki kibarın kibarı “Sesten ibaret yetkiliye…” Alışverişe gidiyoruz (biz artık boş zamanlarımızda zaten sadece alışverişe gidiyoruz her nedense) “Paramız yok yavrum” sözü anlamsız, hepimizin cebinde kredi kartı var ve o da her babayiğidin limitine göre… Eskiden “Paramız yoksa da haysiyetimiz var”dı. Şimdi “Paramız yoksa da kredi kartımız var!” Eskiden borç yiğidin kamçısı idi ki, mantığı daha çok çalışıp ödeyebilmek için şimdi ise “borç yiğidin utancı…” Ne kadar sabırsız, ne kadar asabi, ne kadar da yabancılaştık birbirimize… TV programları, kitap okutmaz oldu… “Gross marketler” tarlayı, çayırı, toprağı, pikniği unutturdu bize… Dizilerimiz akşam oturmalarını aldı elimizden… Msn den görüşüyor hasret gideriyoruz özlediklerimizle… Evimizin adresini sorar gibi olduk mail adreslerimizi birbirimize… Artık karşı komşuya gidilmiyor… Asker uğurlamaları büyük şehirlerde garip bir hâl alıyor… Büyükleri dinleme edebi, “Sen bilmiyorsun dede” küçümsemesine götürüyor gittikçe… Peki ne oluyor bize? Herkesin evinde bir iki televizyon, kişi sayısına göre cep telefonu, cep telefonunda videodan fotoğraf makinesine (ar perdelerimizi yırtan bilinçsiz ellerde) sayısız radyo imkânını içinde barındıran, dvd den vcd’ye; cep telefonundan ışıldaklara yürüyoruz teknoloji çılgınlığında bir bilinmeze… Otla başlayan ilaçların tekrar ota dönmesi “Doğal kaynaklardan” ibaresi ile aslına rücu ederken… Bizim yürümekte olduğumuz yolu, Avrupalı yürümüş ve geride insan fosilleri bırakmışken; bizim yaşayışımıza özenip bizim törelerimizi bize överken. 18 yaşında kimseyi “takmayan” çocuklarında çocuklarımıza iç geçirirken, hafta sonları arabalarına atlayıp piknik yerlerini “dev mağazalara” tercih ederken bize ne oluyor böyle? Ne anlatacak bu çocuklar büyüyünce? “Biz küçükken babamla köyümüze bahçemize ağaçlara giderdik yerine dev gibi marketlere giderdik” mi diyecek? “Annemle mahalle pazarına, komşu oturmalarına, çiçek toplamaya yerine, bilgisayarda oyunlar oynardık” mı diyecek? Sementa’dan sidikli pardon “sihirli annem”e geçen çocuk iç dünyasında dedenin bir köpek olabilirliğini nasıl anlatacak kendisine, ya da biz ona… “Dedem bana anlatırdı” yerine, ne koyacak çocuk? Hadi hepsi bitti, gitti, Ömer Seyfettinlerine, Kemalettin Tuğcularına ne oldu bu çocukların? Unutmayın diyor kızıl derili: “Bize bu topraklar atalarımızdan miras kalmadı, Biz bu toprakları çocuklarımızdan ödünç aldık!” Yerli malı yurdun malı, Onu herkes kullanmalı (mı)? Yoksa, varsa yoksa marka mı? Sorun çocuğunuza ne cevap verecek size. “Bu denilenler ancak büyük şehirlerde oluyor, Anadolu’da kırsalında yaşanıyor bunlar…” diyenlere de sorarım; o zaman sen benim kadar gittin mi oralara, doğuda güneydoğuda, işi olmayan yiyecek yemeği, giyecek kıyafeti olmayan kapısının önüne bir tek ağaç dikmeyen garip halkımın damındaki çanak antenini kim nasıl izah edebilir diye? Biz bir nesli kendimizle beraber boğuyoruz, sonra “ne oluyor bu çocuklara?” diyoruz… Aslında sormamız gereken şu “Ne oluyor bize?” Biz 12 takside bölerken bütün borçlarımızı ve boğulurken limitli ödemelerde, limitsiz bir hayatı boğuyoruz aslında bu katil ellerimizle… Tüketim toplumunun steril çocukları nedense kasten kirlettiğimiz bir gelecekte kendilerine ve çocuklarına nasıl bir gelecek bırakacaklar ve son nefeslerinde ne diye haykıracaklar bize? Bedirhan Gökçe
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|