03-25-2011, 11:49 | #1 |
Tasavvufun bereketli asırları
XII-XIV. yüzyılların tasavvuf tarihi açısından temel özelliği, tarikatların oluşum safhalarını kapsamasıdır. Bu gün İslam dünyasında yaygın olan tarikatların kurucu pirlerinin büyük bir çoğunluğu bu yıllarda yaşamış, daha sonraki yıllarda kurulup gelişecek olan tasavvufi müesseselerin ilk tohumlarını atmışlardır.
Konya'yı dünyanın en cazibeli şehri haline getiren Selçuklu yönetimi, Afganistan'ın Belh şehrinden Mevlana'yı (öl. 673\1273), İspanya'nın İşbiliye kentinden Muhyiddin ibn-i Arabi'yi (öl. 638\1240)aynı noktaya çekebilmiştir. Orta Doğu'da Abdülkadir-i Geylanî'nin sohbetleriyle mayalanmaya başlayan Kadirîlik, Şihabüddin Sühreverdî'nin eserleriyle oluşum safhasına giren Sühreverdîlik, Basra'da Ahmed-i Rifaî ile temelleri atılan Rifaîlik bölgenin temel tarikatları olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Orta Asya'da Ahmed-i Yesevî'nin hikmetleriyle örülen Yesevîlik, Necmuddîn-i Kübra'nın ferasetiyle şekillenen Kübrevîlik, biraz geç de olsa Bahaeddin Nakşîbend ile tarih sahnesine çıkan Nakşîbendîlik aynı dünyanın esrarını araştırıyordu. Orta Anadolu'da durum bundan farklı değildir. Burada da pek çok ilmî, felsefî ve bedîî faaliyetin var olduğu görülür. Dîvan-ı Hikmet'in Türkçe manzumeleriyle bu dünyaya giren dervişler, Fusûlü'l-hikem ile Fütühatü'l-mekkiyye'nin Arapça üslubuyla daha değişik bir dünyayı tanımış, Farsça Mesnevî ve Dîvan ile şiirle hikmetin sonsuz yorumlarına ulaşmıştır. “Oku” emri ile başlayan Kur'an ile “dinle” uyarısı ile söze giren Mesnevî birbirini tamamlamış, eğitim ve öğretimin iki temel unsurunu ortaya koymuşlardır. Bu dönemin insanı, bütün sıkıntılarına rağmen Avarifü'l-Maarif sahibi Şihabüddin-i Süherverdî'yi, Usûl-i Aşere yazarı Necmuddîn Kübra'yı, Makalat sahibi Hacı Bektaş-ı Velî'yi görme, tanıma, onların söz ve sohbetlerini dinleme fırsatını da elde edebilmiştir. Hazırlayan: Ahmet Çolak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|