04-12-2011, 17:18 | #1 |
OSMANLININ SİLİNMEYEN MÜHRÜ // YEDİTEPE İSTANBUL
ŞEHR-İ İSTANBUL YEDİTEPE Etrafı surlarla çevrili İstanbul, yedi tepe üzerine kuruludur. Mimari eserlerin en önemli kimlik olduğunu çok iyi bilen devletler, şehrin kimliğini yedi tepede ortaya koymuşlardır. Acaba, İstanbul’u “İstanbul” yapan bu meşhur tepeler ve burada bulunan en önemli yapılar hangileri?.. Osmanlı’dan önce de, Osmanlılar zamanında da gerçek İstanbul, sur içi İstanbul’udur. Ve etrafı surlarla çevrili bu şehir, yedi tepe üzerine kuruludur. Mimari eserlerin en önemli kimlik olduğunu çok iyi bilen devletler, bu şehri ele geçirmelerinin ardından bu yedi tepeyi şehrin vitrini olarak kullandılar. Osmanlılar, bu yedi tepeye dini mimarinin en güzel örneklerini inşa ettiler ve Peygamberimizin övgülerine mazhar olarak sahip oldukları bu şehri benimsemekte hiç zorlanmadılar. Daha Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren padişahlar, hanım ve valide sultanlar, sadrazamlar, devlet adamları Osmanlı mimarisinin en güzellerini, dünyada eşi benzeri olmayan bu şehre hediye etmek için birbirleriyle yarıştılar. Böylece şehir vitrininde görüldüğü üzere siluetiyle tam bir Osmanlı şehri ortaya çıktı. Çok değil, bir asır sonra Üsküdar’dan, Beyoğlu’ndan İstanbul’a bakanlar, karşılarında bir Osmanlı şehri buldular. Peki, şehrin vitrini bu yedi tepe nereler ve üzerlerinde neler var. 1 İlk tepe, Sarayburnu’ndan Sultanahmet Meydanı’na doğru uzanan ve üzerinde Topkapı Sarayı’nı, Ayasofya ve Sultanahmet Camilerini ve İbrahim Paşa Sarayı’nı bulunduran tepedir. Osmanlı öncesi at yarışlarının, gladyatör dövüşlerinin ve çeşitli törenlerin yapıldığı Hipodrom denen geniş meydan da bu tepe üzerindeydi. Bu meydana Osmanlılar “Atmeydanı” derlerdi. Günümüzde ise “Sultanahmet Meydanı” olarak biliniyor. Osmanlı şehzadelerinin sünnet merasimlerini konu edinen ve Osmanlı nakkaşlarının elinden çıkan minyatürlerle süslü surname türü eserlerde Sultanahmet Meydanı’nı bolca görmek mümkün. Meydan, bu törenlerde sahne görevi görürmüş Osmanlılarda. Sultanahmet Camii, Sultan Birinci Ahmed tarafından 1609-17 yılları arasında dönemin mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılmış. Tek altı minareli cami olan Sultanahmet Camii’nde altı minarede toplam on altı şerefe bulunur. Ayasofya ve Topkapı Sarayı, tepenin en köklü ve en eski yapıları. Bu ikisi hiç şüphesiz bu tepeyi diğer tepeler arasında en değerli kılıyor. Ayasofya; Bizans’ın kilisesi, Osmanlı’nın camisi, Cumhuriyet Türkiye’sinin ise müzesi. Bin yıl kadar Hıristiyan yapısı olan Ayasofya, 1 Haziran 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmed ve ordusunun ilk cuma namazlarının ardından 5 yüz yıla yakın bir süre cami olarak kaldı. 1 Şubat 1935 tarihinde ise resmen müze oldu. Daha da ilginci, yedi tepeli bu şehrin fatihi bu diyarı bir ilim deryası yapmak gayesindeydi. Bu amaçla da fetihten sonra ilk medreselerden birini Ayasofya avlusuna kurdurdu. Bu medrese ve hemen yakınındaki imaret, altlarında arkeolojik kazı yapmak bahanesiyle 1935 yılında Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yıktırıldı. Neyse ki medrese bugünlerde -idari bina olarak kullanılmak üzere de olsa- yeniden inşa ediliyor. Topkapı Sarayı ise Osmanlıların yeni sarayıydı. Zira ilk saray, fetihten sonra, şimdi İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu yerde inşa edilmişti. Fatih Sultan Mehmed döneminde yapımına bağlanan Topkapı Sarayı, Sultan Abdülmecid devrinde Dolmabahçe Sarayı yaptırılıp oraya taşınıncaya kadar 25 padişah tarafından dört asır boyunca kullanıldı. 2 Şehrin ikinci tepesi ise Nuruosmaniye Camii ve Çemberlitaş’ın bulunduğu tepedir. Sultan Birinci Mahmud tarafından 1748 yılında inşasına bağlanan Nuruosmaniye Camii, sultanın vefatı üzerine Üçüncü Osman Han tarafından bitirilmiştir. Barok üslûbunda, ikişer şerefeli iki minaresi olan cami, “Osman’ın nuru” anlamında Nuruosmaniye ismini almıştır. Çemberlitaş ise Roma İmparatoru I. Constantinus’in diktirdiği 6 büyük kırmızı blok taş üzerine düzenli örülmüş birkaç sıra taştan ibaret, 34,80 m. yüksekliğindeki bir sütundur. Yangın ve depremler sırasında yıkılmaması için 1700’lü yıllarda etrafına demir çemberler sarılmıştır. Sütun, ismini bu çemberlerden alsa gerek. 3 Şehrin siluetinde en fazla söz sahibi olan ikinci tepe bu tepedir. Haliç kıyılarından yukarı doğru çıkıldıkça varılan, Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye’nin, eskinin Harbiye Nezareti şimdinin İstanbul Üniversitesi olan yapı topluluğunun ve Beyazıt Camii’nin üzerinde yükseldiği tepe… Tepenin en muhteşem eseri, tartışmasız Süleymaniye Camii. Kütüphane, mektep, medrese, imaret vb. yapılardan meydana gelen külliyenin ana parçası olarak 1549-1557 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman için Mimar Sinan tarafından inşa edilen cami, Sinan’ın kalfalık eseridir. Sultanın türbesi de camiinin kıble yönünde, ziyaretçilerini beklemektedir. İstanbul Üniversitesi’nin ana binalarının bulunduğu bahçe ise Osmanlı klasik döneminin Eski Saray’ı. Tanzimat sonrası ise Birinci Dünya Savaşı türünden savaşların dahi kararlarının alındığı Harbiye Nezareti yani Genelkurmay Başkanlığı. Kapısının üstünde yer alan “Dâire-i Umûr-ı Askeriye” ibaresi o günlerden kalmadır. Tepedeki en eski yapı ise 1500’lü yılların başlarında Sultan İkinci Bayezid Han tarafından Mimar Hayreddin’e yaptırılan Beyazıt Camii’dir. 4 Üçüncü tepe, dördüncü tepeye Bozdoğan Kemeri ile bağlıdır. Bu tepe üstünde yer alan en mühim eser ise Fatih Külliyesi’dir. Ortada Fatih Camii ile sağda ve solda dörder medreseden müteşekkil külliye, sistematik olarak inşa edilen ilk külliyelerden biri. Bu şehrin fatihi tarafından inşa edilen cami, 1766 zelzelesinde yıkılmış ve aynı yere Sultan Üçüncü Mustafa, günümüzdeki Fatih Camii’ni inşa etmiştir. Bu ecdat yadigârı eser 29 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe ezanın okunmasına bizzat şahit olmuştur. 5 Beşinci tepe, Mısır Fatihi Yavuz Sultan Selim’in o güzel hayır eserinin gölgesinde, son istirahatgâhında dinlendiği tepedir. Bu tepedeki en güzel eser, Yavuz Sultan Selim tarafından yapımına başlanan ancak ömrü vefa etmeyince oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlatılan Yavuz Sultan Selim Camii’dir. Caminin mimarı, Acem Ali’dir. Yavuz Sultan Selim, caminin kıble yönündeki türbesinde, İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur ile kirlenen kaftanının altında ziyaretçilerini beklemektedir. 6 Edirnekapı tarafında yer alan bu tepe ise şehri üzerinde taşıyan en yüksek tepedir. Bu tepenin en önemli yapısı ise yine bir Mimar Sinan yapısı olan Mihrimah Sultan Camii’dir. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan, kızlarına “Mihrimah” yani “Mihr ü Mah” ismini vermişlerdir ki “güneş ve ay” manasına gelir. Sürekli farklı arayışlar içinde olan Mimar Sinan, bu eserde de çok fazla pencere açmış ve camiyi İstanbul’un en aydınlık camisi haline getirmiştir. 7 Bu tepe de, İstanbul’un Trakya tarafına doğru olan tek tepesidir. Üzerinde yer alan en önemli yapı ise Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa tarafından 1593 yılında Mimar Koca Sinan’ın kalfalarından Davud Ağa’ya yaptırdığı Cerrahpaşa Camii’dir. Son olarak, görülüyor ki Osmanlı’nın en güzel mimari örnekleri bu tepeler üzerinde yer almaktadır. En köklü tarihe sahip tepe birinci tepe. En fazla Mimar Sinan’a ait tepe ise onun kalfalık eseri Süleymaniye’nin kurulu olduğu tepe. Aslında her tepede Mimar Sinan’ın esintilerini görmek mümkün. Bizans yapısı olan Ayasofya dahi bugün ayakta kalmasını ona borçlu. Zira onun takviye mahiyetinde destek payandaları olmasa Ayasofya çoktan enkaz olurdu. Velhasıl, İstanbul’a sahip milletler daima miraslarının kıymetini bilmişler, tepelerin sırrının farkında olmuşlardır. Kaynaklar: Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi; Diyanet İslam Ansiklopedisi; Tahsin Öz, İstanbul Camileri; Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi; Adım Adım İstanbul; M. Orhan Bayrak, İstanbul Sözlüğü; Dursun Gürlek, Karınca Huzura Varınca; Süleyman Faruk Göncüoğlu, İstanbul’un İlkleri, Enleri; Harun Hürel, İstanbul’un Alfabetik Öyküsü
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-14-2021, 17:46 | #2 |
Ellerinize sağlık teşekkürler.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|