09-12-2011, 18:06 | #1 |
İslam Düşmanlığının Ulaştığı Boyut | Nevvab Yıldız
Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bu ülkede 90 yıl içinde çok şey değişti. Bir zamanlar ülkenin bütün yetkin kurumları Atatürk’ün kurduğu CHP’nin elindeyken, CHP zamanla sıradan bir parti halini aldı. Bir zamanlar bir onbaşı iki askerle bir köye adım attığında köy halkı tir tir titrer, ecel terleri dökerdi. Herhangi bir sebepten dolayı birinin yolu karakola düştüğünde eşek sudan gelinceye kadar ıslatılmadan bırakılmazdı. Ülkenin tek hakimi askerdi. Sıradan bir subay halkın milyonlarca oyuyla iktidara gelen başbakandan daha fazla iktidar sahibiydi. Askerin canı istediği zaman darbe yapar halkın oyuyla seçilen başbakanı ve bakanları zindanlara doldurur, bazen de iplerde sallandırırdı. Bütün bunlara kimsenin en küçük bir itirazı bile olamazdı.
Bu ülke hukuk tarihinde de halka ilkleri yaşattı. İstiklal mahkemesinin meşhur “Üç Ali”leri, sanıkla ilgili İslami bir sembol, söz ya da davranışa rastladıkları zaman en ağır cezayı basarlardı. Rejimin kodları İslam düşmanlığı üzerine bina edildiğinden, fertlerin hayatında İslam’ın yaşam alanı bulmaması için en basit davranışları en ağır cezalarla karşılık bulurdu. Müslüman şahsiyetlere karşı darağaçları her zaman fabrika gibi çalışırken, uzun yıllara varan zindan cezasına çarptırılanlar kendilerini şanslı görüp öldürülmedikleri için bir gün ailelerine kavuşacakları ümidiyle derin bir nefes alırlardı. Çok şey değişti bu ülkede. Halka baskı yapan ve acı çektiren askeri vesayet sistemi büyük ölçüde sona erdi. Darbe heveslisi koca koca generaller zindanları boyladı. Askeriyenin bir şubesi gibi çalışan hukuk alanında da büyük değişiklikler yapıldı. Her şey değiştiği halde 90 yıldır devam eden bir uygulamada hiçbir değişiklik yaşanmadı. İslam’a düşmanlık ve İslami sembolleri cezalandırma uygulaması mahkemelerin değişmez esaslarıymış gibi varlığını korumaya devam etti. İslami sembollere ağır cezalar veren “Üç Ali”lerin ruhu ülkenin mahkemelerinin çoğunda varlığını sürdürüyor. Malatya Özel Yetkili 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yargıçları İslam düşmanlığında uzmanlaşmış, bu alanda binlerin idamına ve on binlerin uzun yıllar süren zindanına imza atan “Üç Ali”lerin varisleri olduklarını, onların ruhunu yaşattıklarını hiçbir tutarlı gerekçe olmadığı halde İslami şahsiyetlere verdikleri ağır cezalarla defalarca ispat ettiler. Hukuk alanında yapılan büyük değişikliklere rağmen İslam düşmanı bu zihniyete kimse dokunmadı. Adeta Müslümanları cezalandırmak için görevlendirilmişler. Müslüman şahsiyetleri yasalara aykırı hiçbir faaliyetleri bulunmadığı en ağır cezalarla cezalandırıyorlar. Aklı başında her insanın vicdanını sarsacak büyük hukuk cinayetlerine imza atarken iktidarın ve iktidar basınının ölüm sessizliği İslam düşmanları yargıçları teşvik ediyor gibi bir görüntü veriyor. Tepkisizliklerden aldıkları cesaretle huzurlarına getirilen İslami şahsiyetlere en ağır cezaları vermek için çabalıyorlar. Adıyaman ve ilçelerinden toplanarak söz konusu mahkemeye çıkarılıp 50 yıl zindana çarptırılan altı Müslümandan hiçbiri bugüne kadar en küçük bir suça bulaşmadı. Bunlardan hiçbiri hiçbir yere molotof atmadı. Kimsenin işyerini ve arabasını ateşe vermedi. Yolsuzluğa bulaşmadı. Devletten para çalmadı. Kimseye hakaret etmedi. Kimsenin hakkını yemedi. Kimsede rahatsızlığa yol açacak en küçük bir harekete pirim vermedi. Bu altı kişinin en bariz özelliği İslami şahsiyete sahip olmalarıydı. Tek suçları Müslümanca yaşamaya çalışmalarıydı. Bu altı Müslümanın suçlandıkları şeyler ise akıllara durgunluk verecek nitelikte; İsmiyle İslam’ı çağrıştıran derneği faaliyete açmak, dernekte bulunan kâğıtların başında “Bismillahirrahmanirrahim” ibaresinin bulunması, Kur’an’ın yakılmasını protesto edici basın açıklaması yapmak, Kutlu Doğum etkinliği düzenlemek, Hz. Fatıma (ra) ile ilgili etkinlik düzenlemek, öğrencileri pikniğe götürmek, fakir ve yoksul ailelerin evlerine beyaz çuvallarla erzak taşımak… 85 yıl önce İstiklal mahkemesinin “Üç Ali”lerinin verdiği kararlara bakınca Müslümanların itham edildiği suçlar yukarıdakilerle büyük benzerlik taşıyor. Zaten mahkemelerin huzuruna getirilen şahsiyetlerin İslami görünüşleri havadan sudan bahanelerle cezalandırılmaları için yeterli geliyordu. Bu ülkede bazı şeyler değiştiği halde mahkemelerdeki İslam’a düşmanlık, İslami görünüşlerinden dolayı Müslümanları sudan bahanelerle ağır cezalarla cezalandırma sisteminde en küçük bir değişiklik için hiçbir adım atılmadı. Birçok alanda açılım yapan iktidarlar, bu alanda en küçük bir açılımda bulunmadılar. Demek ki bu zamanda Müslümanca yaşamanın suç sayılması bugüne kadar gelmiş bütün iktidarların ortak görüşü. Demek ki, Müslüman halkın Müslümanca yaşamdan el etek çekip hakim havaya uyması isteniyor. Demek ki, sistemin vereceği izin kadar Müslümanlığa izin veriliyor. Demek ki, Allah Teala’nın değil de sistemin cenderesinden geçen ve kalıplarına uyan İslami şekil ve kalıplara meşruiyet hakkı tanınıyor. Oysa İslam’a düşmanlık yapan yargıçlar bir şeyi kavrayamıyorlar. 90 yıldır Müslümanlar aynı şekilde cezalandırıldığı halde değil Müslümanları bitirmek ya da zayıflatmak, onlar zulmettikçe Müslümanların kalbinde kökleşmiş iman nuru daha fazla canlanıp harekete geçti. İman nuruyla yoğrulmuş İslami şahsiyetler sarsılmaz birer çınar gibi bu ruhu hem yaşamak hem de yaşatmak için çabaladılar. Onlar; zulmettikçe küçülüyor, Allah nezdinde, melekleri nezdinde ve Mü’minler nezdinde lanete uğruyorlar. Ancak onların sudan bahanelerle cezalandırdıkları Müslümanlar, sabırlarıyla, dirayetleriyle ve İslami şahsiyetleriyle binlerin, on binlerin ve yüz binlerin kalplerindeki imanı harekete geçirip adeta nur inficarına yol açıyorlar. Onlar cezalandırdıkça İslam daha da güçleniyor. Kendilerinin ise bir gün kelaynaklar gibi ortalıkta kalacaklarını, müzelerde bile yer bulamayacaklarını kavrayamıyorlar. Hürseda Haber
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|