AK Gençliğin Buluşma Noktası
Genel Tarih Devlet tarihleri ve kültürleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-02-2012, 18:44   #1
Kullanıcı Adı
LâHuTî
Standart Endonezyalılar hutbelerinde Abdulhamid Han’a dua ediyor


İSTANBUL’DAKİ “ARTIK VAROLMAYAN HALİFEYE” HÂLÂ DUA OKUYAN ÜLKE; ENDONEZYA – Ahmet Sarı

6 asır İslam sancağını taşımış bir ecdatın torunlarıyız diye övünürüz hep. Adriyatik’den , Tuna Nehrine, Karadenizden Mezopotamya’ya, Akdenizi bir göl yapan, adaleti, azınlıklara bakışı, emperyalist devletlerin düşmanı, sömürülen, zulüm gören halkların kurtarıcısı
üç kıta fatihi, cihan devleti, Devlet-i Aliye-i Osmaniye…
Son yıllarda batının oryantalist bakış açısıyla artan, tarih ve medeniyetimize yapılan maksatlı saldırı ve karalama faaliyetleri her alanda etkisini gösterse de, Osmanlı’nın tarihte bıraktığı izleri yok edememektedir. Her kıtada bunun saymakla bitmeyen örnekleri malumunuz ve ilginç bir örneği de Endonezya’dır.
Ülkemize göre dünyanın diğer ucu diye tabir edilen yer olan Güneydoğu Asya ve Avustralya arasında kalan, yüzde 90’ı Müslüman, 250 milyona yakın nüfusuyla dünyanın en kalabalık dördüncü ülke olmakla beraber, en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülke konumundadır Endonezya… Osmanlı’nın coğrafyasından bu kadar uzak olmasına rağmen nasıl bir bağ kurulmuştur, İslamiyetle nasıl şereflenmiştir diye sorusunun cevabını, yine şanlı Osmanlı’nın hayranlık duyulan tarihinde buluyoruz. Osmanlı’nın Endonezya’da ticaret yapan bir tüccarı, 5 akçelik bir kumaşla bugün, 250 milyon insanın Müslüman olmasına vesile olmuştu. Bu hadiseyi Mehmet Paksu, İman Hayata Geçince adlı eserinde şöyle anlatmaktadır;

Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu: “Hangi kumaştan sattın?” “Şu kumaştan efendim.” “Metresini kaça verdin?” “On akçeye.” “Nasıl olur?” diye hayret etti, “Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?”
Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkan sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. “Ne demekti hakkını helâl et?” Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı. Kral sordu: “Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir?” “Ben,” dedi tüccar, “bir Müslüman’ım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.” Kral, “İslâm nedir, Müslümanlık nedir?” gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm’ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman oldu.
250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı: İnandığı gibi yaşamak… Efendimizin müjdesi herkese açık: “Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir.” Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi…

Endonezya’nın Türkiye’yle ilişkilerinin Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlamıştır. Kanuni zamanında İslam´ı seçen Açe hükümdarı İstanbul´a bir elçi göndererek Portekizlilerin işgaline karşı Padişah´tan yardım ister. Kanuni, Sokulu Mehmet Paşa´ya ´Sultanım, şu andan itibaren Açe sizin toprağınızdır, gereğini yapınız´ der. 2.Selim (1566-1574) 22 parçadan oluşan bir filoyu, asker, teknik eleman ve malzeme ile birlikte 1568 senesinde Sumatra seferi adı ile gönderir. Portekiz´ e de haber göndererek Açe´nin kendi korumasında olduğun söyler. Hollanda´nın işgaline kadar Açe bir Osmanlı toprağı olarak kalır. Endonezya ile Osmanlı arası gemiler seferler yapardı. Endonezya’nın emperyalist devletlere karşı kendini müdafa etmesine yardımcı olmak amacıyla Osmanlı Devleti, Açe bölgesine askeri eğitim vermesi için Osmanlı paşası göndermişti. Açe Sultanlığı, Osmanlı´dan 1900´lü yıllara kadar pekçok kez yardım almış, 19. yüzyılda da Osmanlı idaresi altına girmek için girişimde bulunmuştu.

Osmanlı’dan kalan en dikkat çekici uygulamalardan biri de Mevlid Kandili gününün resmî tatil olarak ilan edilmesidir.
Müslüman Açe halkının 100 gün süren Mevlid kutlamaları geleneğinin kökeni, ülkenin Osmanlı İmparatorluğu’yla kurduğu ilişkilere dayanır. Tarihî kayıtlara göre dönemin Açe kralı Sultan II. Selim’den ülkelerini Osmanlı koruması altına almalarını istemiş, buna karşılık da yıllık belirli bir miktar vergi ödemeyi teklif etmiştir. Vergi almayı kabul etmeyen Sultan II. Selim, bu amaçla toplanan paraların Açe ülkesinde Hz. Peygamber’in veladetini kutlama törenlerinde kullanılmasını ister. Bir süre sonra artık Açe halkından toplanan bu vergilerin pek de çabuk tüketilemeyecek meblağlara ulaştığı görülür ve kutlamalar da artık daha uzun süreli ve görkemli törenlere dönüşmeye başlar. Bunun yanında bölgenin ileri gelen zenginleri ve halktan bazı kimselerin de törenlere maddi destekte bulunması artık devasa bir kutlama kültürünün ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu 100 gün boyunca zengin bir kişi ya da yerel halk bölgede yaşayan insanlar için hazırlanan yemeklerin masraflarını karşılar. Camilerde ya da yemeklerin verildiği evlerde ilahiler söylenir. Hz. Muhammed (sav)’in veladetinin kutlandığı törenlere verilen ad ise kenduri’dir. Bu törenden sonra, bukulah adı verilen muz yapraklarına sarılı kaynamış pirinç dağıtılır. İnsanlar bu günleri bayram havasında geçirir ve gelenek hâlâ büyük ölçüde devam ettirilmektedir.
Osmanlı sayesinde İslam´la tanışan Endonezya’lılar, Türkiye ile gönül, tarih ve kültür bağı güçlü bir halk. Hutbelerinde hâlâ İkinci Selim´in gönderdiği fermanı okuyorlar. İkinci Selim, gönderdiği fermanda, Sumatra Adası´nın kuzeyinde yaşayan Açeli Müslümanları kendi tebaası olarak kabul etmiş. Açeli din adamları, bugün bile, İkinci Selim´in kendilerine gönderdiği fermanı Cuma hutbelerinde okuyup İstanbul´daki artık varolmayan halifeye bağlılıklarını sunuyorlar.

Böylesine köklü geleneklere sahip ülkede bugün de hala aynı titizlik gösterilmeye devam edilmektedir. Anadolu’daki farklı etnik ve mezhebe mensup insanımızla ne kadar “Biz” olmuş isek, suyun çok ötesinde yaşayan bizim değerlerimizi özümsemiş din kardeşlerimiz de “Bizden”dir. Bizi biz yapan değerlere sahip çıkmak ve bizden olana el uzatmanın, ecdadımızdan kalan bir vasiyet olduğu unutulmamalı. Bizi biz yapan değerleri benimsemiş herkes bizdendir.



Ahmet Sarı

[email protected]

 

LâHuTî isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 02-02-2012, 21:23   #2
Kullanıcı Adı
BeldeiTAYYIBe
Standart
Kimi dua eder,
kimi kalkar söver....

Dünya hali böyle iste.

Ulu hakani rahmetle aniyorum....
BeldeiTAYYIBe isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi