AK Gençliğin Buluşma Noktası
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 12-14-2007, 21:52   #1
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Siyaset, Ehliyet, Haysiyet
Siyaset ve Ehliyet

Siyaset üç şey için yapılır:

1. Komisyon için.
2. Vizyon için.
3. Misyon için.

“Dün dündür” eyyamcılığıyla misyonsuz siyaset yapanlar, genellikle siyaseti komisyon için yaparlar. “Yap siyasetini, al avantanı!” cinsinden. Bu millet “verdimse ben verdim” diyen o türü çok iyi tanır. Siyaseti komisyon için yapanın hiçbir misyonu yoktur. Hiçbir sabitesi yoktur. Önderi Makyavelli'dir. Tek ilkesi vardır: Çıkar.

İkincisi vizyon için yapar. Siyaseti vizyon için yapanlar, onun “havasına” tav olurlar. Görenler önünde düğme iliklesinler, “vekilim” desinler, “başkanım” desinler, “efendim” desinler, “bakanım” desinler de, canını alsınlar. Her şey gösterişe ayarlıdır. Oturdukları koltuğa değer katmazlar. Aksine tüm değerleri o koltuktan aldıklarıdır. Çünkü kendi başlarına her hangi bir değerleri yoktur. Bazen öylesine değer yoksunu olurlar ki, sırf bir vitrine dönüşürler. Böylesi durumlarda, karşınızda “adam” değil, gıcır gıcır bir takım “laci” görürsünüz. Kur'an “giydirilmiş kalas” diyor ya, işte öyle…

Siyaseti komisyon için yapanlar siyasetin “sineği” iseler, siyaseti vizyon için yapanlar da siyasetin “eşekarısı”dırlar. Aksesuarları iyidir. Balarısından daha parlaktır renkleri. Adları arıdır en azından, ama bal yaptıklarını gören olmamıştır. Yapsalar yapsalar sadece petek yaparlar, onun da içi boş olur.

Üçüncüsüne gelince... Bunlar siyaseti misyon için yaparlar. Ne komisyona, ne de vizyona tav olurlar. Misyonları bittiğinde siyasette onları kimse tutamaz. Onlar bal tutsalar bile, parmaklarını her ihtimale karşı yalamak yerine yıkamayı tercih ederler. Elleri kirli, akılları kirli, duyguları kirli, inançları kirli değildir. Siyasetin katma değeridirler.

İyi de, bir şeyi misyon için yapmak, ancak belli bir “iddia”, bir “dava”, bir “ideal” sahibi olmakla mümkündür. İdeali olmayanın misyonu mu olurmuş? İddia sahibi olmayanın misyonu ne ola ki? Misyonu olmayanınsa çek kuyruğundan.

Bir Müslüman için, siyaset de bir “amel”dir. Ameller üç nitelikte olabilir: Salih, fasık ve fasit. Bir Müslüman yaptığı siyasetin “salih amel” olmasını hedefler. Salih amel olan siyaset, tevhid, adalet ve özgürlük üzre meşru, iyi, doğru, dürüst, yararlı; fiyata değil değere ayarlı siyasettir. Gerisi fasık ve facir siyaset olur ki, bir mümin ondan şeytandan kaçar gibi kaçar.

İktidar güç ve paranın temerküz ettiği alan olan siyasete balarılarından çok sinekler üşüşür. Siyasetin sinekleri sınırsız ve sorumsuzdurlar. Oysa her şey gibi, siyasetin kalitesi de onu yapan insanların kalitesidir. Bu durumda karar vericilere düşen, “bizden olsun da çamurdan olsun” veya “kadın/erkek olsun da çamurdan olsun” demek yerine, siyasetin kapılarını emanete ihanet etmeyecek liyakat ve ehliyet sahibi insanlara açmaktır.

Bir siyasetin “salih” vasfını alması için liyakat ve ehliyet şarttır. “Allah emanetleri ehline vermenizi emreder” (4:58). Bunun anlamı şudur: Milletin iradesi mukaddes bir emanettir. Bu iradeye ihanet eden siyasetçi iflah olmaz. Şu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde milletin emanetine ihanet edenler de iflah olmayacaklardır.

Millet bu emaneti liyakat ve ehliyet sahiplerine vermezse sonuçlarına katlanır. Malum, Hz. Nebi “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” buyurur. Ancak millet seçeceklerini doğrudan seçmemekte, parti yönetimlerinin seçtiklerini seçmektedir. O halde siyasetçi seçme makamındaki parti yöneticileri burada baş sorumludurlar.

Bu noktada can alıcı soru şudur: “Emaneti ehline verin?” ilahi emrinin muhatabı kimdir? Bu soruya birçoğumuz peşin fikirle şu cevabı veririz: “Emaneti tevdi eden kimseler”. Yani seçme makamında olanlar.

Fakat bu cevap ek******. Bu ayetin muhatabı, bir değil üçtür. Birincisi doğrudan, diğer ikisi dolaylı muhataplardır. Bunların üçünü de sıralayalım:

1. Seçme, tayin etme ve talim verme makamında olan muhataplar.

2. Ehliyet ve liyakat sahibi olmadığı halde seçilmek için çırpınanlar.

3. Ehliyet ve liyakat sahibi olduğu halde görev ve sorumluluk almaktan kaçanlar.

Emaneti ehline vermeyenler üç kez zulüm işlemiş olurlar: 1. Emanetin kendisine. 2. Emaneti verdikleri ehliyetsiz ve liyakatsiz kişiye. 3. Emaneti esirgedikleri ehliyet ve liyakat sahibine.

Millet iradesi, mukaddes bir emanettir; o emanete sadakat, siyasetin şerefidir.

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 12-14-2007, 21:53   #2
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Siyaset, Ehliyet, Haysiyet
Siyaset ve Haysiyet

“E'ûzu billahi mine'ş-şeytani'r-racîmi ve's-siyâse" (Allah'tan uzaklaşmış Şeytan'dan ve siyasetten Allah'a sığınırım) istiazesini ilk kim kullandı bilmiyorum. Fakir, ilk defa İmam Muhammed Abduh'ta rastladım. Üstad Said Nursi de aynı ifadeyi kullanır. Abduh'tan almış olması ihtimal dahilindedir.

Bir insan siyasetten niçin bu kadar tiksinir?

Siyaset iğrenç olduğu için değil elbet. Siyasi tarafgirliği kendisini iğrençleştiren insanlar yüzünden. Zaten istiaze'de "racîm" hem Şeytan'ın hem de siyasetin sıfatı olarak durmaktadır. Bu sıfat "Allah'ın rahmetinden tard olmuş, kovulmuş, taşlanmış" anlamına gelir. Bu sıfatı alan bir siyaset, Allah'ın rahmetinden uzak bir siyasettir. Ve adı geçen üstatların Şeytan'dan sığınır gibi Allah'a sığındıkları siyaset de Allah'ın rahmetinden uzak siyasettir.

Haysiyet cellâtlığı siyasetin şanından mıdır?

Sanmıyorum. İslam ibadeti siyaset siyaseti ibadet olan bir dindir. Bu dine mensup olduğunu söyleyip de siyasi tarafgirlik nedeniyle haysiyet cellâtlığı yapanların sorununu anlamak için siyasetin tabiatını anlamak şart.

Farâbî, Kitâbu'n-Nevâmîs'te siyasetin, "sünnet" adını verdiği yerleşik alışkanlıklara tabi olduğunu söyler ve ekler: "Ondan beslenir ve onu besler… Eğer toplumsal gelenek kaliteli olursa siyaset de kaliteli olur, değilse siyaset de kalitesizleşir."

Aynı isim Fusulun Muntezi'a'da, insan bedeninin mevsimlerden etkilendiği gibi, siyaseti yapan insanların da siyasetten etkilendiğini söyler.

Buradan şu sonuca varabiliriz: Değer yargılarını siyasi tarafgirliğine kurban eden birinin sabiteleri yoktur. Ondan siyasete değer katmasını beklemek beyhudedir. Aksine mevcut siyasi geleneğin içine sabitesiz adamları atmak, mevcut siyasetin ne kadar mikrobu varsa onu kapması anlamına gelir. Mikrop kapmakla kalsa iyi, fakat kendisi de mikrop saçan bir kötülük merkezi haline gelir.

Birinin siyasetinin kalitesini belirlemede öncelikli olan, hangi safta ve hangi kulvarda siyaset yaptığı değildir. Siyasi başarı uğruna neleri verip neleri veremeyeceğidir. Bir başka ifadeyle, siyasi kazanç için ne kadar haysiyetsizleşeceği, ne kadar sabitelerinden taviz vereceği, ne kadar çamurlaşıp çamurlaşmayacağıdır.

Sabiteleri olmayan, siyaseti pratik ahlak olarak görmeyen, "siyasi başarı"ya iman eden bir "İslamcı siyaset"in, ne Müslümanlara ne de İslam'a zerrece hayrı olmaz ve olmamıştır. Bu tarz bir siyaset, "başarıya tapan" bir holiganlar zümresi çıkarır. Onların görevi adeta kaliteyi siyasetten uzak tutmaktır.

Siyasete ahlakı ve değeri taşıyacak olan inşa olmuş insanlar bu tipleri görünce siyasetten ürkerler. "Bu mu sizin siyaset dediğiniz şey?" derler. "Allah'tan uzaklaşmış Şeytan'dan ve siyasetten Allah'a sığınırım" derler. Siyasete değer katacak olanları siyasetten soğutan Allah'sız siyasetçiler değil, bilakis siyasete bir biçimde bulaşınca Allah'sızların dahi yapamayacağı haysiyet cellâtlığını gözünü kırpmadan yapanlardır.

Sözün tam burasında yeniden Farabi'ye dönelim. Takvimu's-Siyase'de, Eflatun'dan siyasetle uğraşanın üç tip siyasete muhtaç olduğunu nakleder: 1. Kendi nefsi üzerindeki siyaset; 2. özel (veya seçkin) siyaset; 3. genel (veya avami) siyaset. Bu üçüncüsünü siyaset türlerinin en aşağı derecesi olarak görür. Buna göre, kişinin kendi nefsi üzerindeki siyaseti de siyasetin en üstünüdür.

Vaat ettiği siyaseti kendi nefsi üzerinde uygulayamayan, onu kendinde gösteremeyen, onu kendi iç dünyasına tatbik etmeyen birinden ne hayır beklenir? Siyaseti haysiyete tercih edenlerin yaptığı siyasetin adını ne koyarsanız koyun, o siyaset "euzü" çekilecek lanetli bir siyasettir.

Yine Farabi'den nakledelim (Fusul): Faziletli devlet, faziletli siyasetle olur. Faziletli siyaset faziletli toplumla olur. Faziletli toplum ise onu oluşturan faziletli şahsiyetlerin eseridir.

Faziletli devleti ve siyaseti savunan fertlerin kendileri faziletli ve haysiyetli değilse, aksine siyasi tarafgirlikle haysiyet cellâtlığı yapmaktan çekinmiyorsa, orada iki şey olur:

1) Balarısı tabiatlılar siyasetten Şeytan'dan kaçar gibi kaçar.

2) Bal arılarının kaçtığı ve yer açtığı siyasete sinek tabiatlı Şeytan'lar üşüşür.

Allah'ım! Bizi Şeytan'ın eylemlerimizi süslemesinden, Şeytan'ın süslediği eylemlerimizden koru! Allah'ım! Haysiyetimizi haysiyet cellâtlarından koru! Allah'ım! Bizi bizden koru!

Mustafa İslamoğlu
  Alıntı ile Cevapla
Alt 12-14-2007, 21:58   #3
Kullanıcı Adı
EdeB
Standart Siyaset, Ehliyet, Haysiyet
Bu bilgileri bizimle paylaştığın için sağolasın LüGaT Bey.....
EdeB isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-14-2007, 22:00   #4
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Siyaset, Ehliyet, Haysiyet
Siz de sağolun...
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi