04-25-2015, 17:50 | #1 |
Erdoğanistler ve Kemalistler: Tek Adamlığa Tapmak
1920’ler… Hasta adam Osmanlı’nın mirasını bölüşmek isteyen Batılı güçler, Anadolu topraklarına dadanmıştır. Mustafa Kemal imparatorluğun küllerinden doğmasında ebelik rolünü üstlendiği Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürtlerin, Hilafetçilerin, Mandacıların, Komunistlerin ve Liberallerin temsil imkanı bulabildiği bir meclis tertip eder. Hatta Kürtler’e Kürdistan özerk yönetimi sözü verilir. İzmir İktisat Kongresi’nde liberal politikalar savunulur. Batılı anlamda refah ve özgür bir ülke hayal edilmektedir.
2000’ler… Ülke koalisyon hükümetinin ve 90’lardaki beceriksiz yönetimlerin sayesinde kriz bataklarından çıkamamakta, bir özgüvensizlik duygusu tüm ülkeyi esir almış haldedir. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Milli Görüş hareketinden ayrılarak Ak Parti’yi kurarlar. Sağ görüşlü bir parti olmasına rağmen programlarında dini veya milliyetçi referanslara yer vermeyerek herkesi kucaklamaları ülkedeki geniş kitlelerin etraflarında kenetlenmelerini sağlamıştır. Kemal Derviş’in aracılığıyla uygulanan IMF programına sadık kalacaklarını belirtmeleri, Avrupa Birliği ve ABD’nin desteğini almalarını sağlar. Bütçe disiplini ve liberal politikaların etkisiyle düşük kesiminde hissedilen refah artışı ve ülkedeki yabancı yatırımların artmasıyla beraber, Kürtlerin sorunlarına yönelik pozitif adımlar, hem dış dünyada hem ülke siyasetinde takdirle karşılanmıştır. “Komşularla sıfır sorun” politikası ile hem batı hem doğu ile ilişkiler tarihi zirvesindedir ve bunların meyveleri toplanmaktadır. *** 1930’lar… Savaş tarihi bir başarıyla kazanılmış ve cumhuriyet kurulmuştur. Atatürk’ün ve partisinin önderliği ülke yönetimine hakimdir… Lakin farklı görüşteki insanlara eskisi gibi toleranslı yaklaşılmaz. Sünni dindarlık devletin baskısı altında bırakılır, devletin kendilerine biçtiği kıyafet giydirilmeye zorlanır, Kürtler’in ayaklanmaları bastırılırken çoluk çocuk demeden Dersim’de zulümler yaşanmaktadır. Liberaller susturulduğu gibi, önde gelen komünistler bir gemiye doldurulup denizin dibine yollanır. Devlet modernliği üretim ilişkilerinden yakalayamadığı için, bu kompleksi batıdaki modern toplumların yaşayış tarzına halkı zorla sokmaya çalışarak bir “görüntü” elde etmeye çalışılmaktadır. Halbuki o görüntünün altında halkı sömüren bir bürokatik yalaka zümre ve yancı sözde burjuvazi ile köylülerden başka bir şey yoktur. 2010’lar… Anayasa referandumuyla birlikte hükümet %58’e varan bir oy hinterlandı görmüştür. Ne var ki bu tarihi başarı Erdoğan’da güç zehirlenmesi yaratır. Artık mitinglere daha ötekileştirici, daha baskıcı bir üslup hakimdir. İhaleler belli havuzlara dağıtılır, bu havuzdaki iş adamlarına yandaş medya kurdurulur. Avrupa Birliği’ne yerli yersiz restler çekilmeye başlanır, yapılan dosthane eleştiriler kulak ardı edilir. Arap Baharı patlak vermesiyle birlikte, Erdoğan’ın hesapları ters teper. Gezi olayları ile yurt dışındaki itibarlarını, 17-25 Aralık skandalları ile de milletin paralarını sıfırlarlar. Rıza Sarraf adamın hası olur, Erdoğan’ın etrafı dalkavuktan geçilmez olur. Milletin hizmetkarıyım der ama, halkının her gün iş kazalarında ölmesini durduracak bir önlem düşünmek yerine, sarayının tuvaletindeki ipek kağıt kaplamaları daha çok zihninini yorar. Ülkede sanayi üretimi düşmüş, herkes rant yiyicilik peşine düşmüştür. *** Her iki lider de, şüphesiz ülkeye büyük hizmetleri bulunan kişiler. Ne Atatürk’ün yaptıklarını küçümseyenleri, ne de Erdoğan’ın bu ülkeye damgasını vuran politikacılardan olduğunu kabullenemeyenleri kaale alıyorum. Lakin, her iki liderin de gücü elinde topladıktan sonra etrafının onlara “tapınanlar” ile çevrilmesi, ve yapılan eleştirileri tamamen düşmanlık ve vatan hainliği ile savmaya çalışmaları bana mantıksız geliyor. Nasıl ki Erdoğan keyfine göre maden işletmelerini istediği firmaya veriyor, aynı şeyi Atatürk de zamanında yapmıştır; Cumhuriyet gazetesinin finansmanı için ‘Soma’daki madenlerin işletmesinin bir yandaşa verilmesi gibi, hikaye tanıdık geliyor değil mi? Nasıl ki Ak-Saray kaçak ise, Cumhurbaşkanlığı köşkü de kaçaktır (tapu kayıtlarında isim yerinde yazana bakın). Birisi kendine uçak, diğeri ise yat almıştır. İkisi de “millete kalacaktır zaten”. Halbuki harcanan halkın vergileridir. Peki bu liderler ‘sultasındaki’ kaderimiz değişmeyecek mi? Benim gibi düşünenler için umut var mı? Bence bu umut AB reformlarında saklı. Bunu da başka bir yazıda yazarım artık.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
04-25-2015, 23:08 | #2 |
Makalenin yazarının kim olduğunu da belirtirseniz memnun oluruz.
|
|
04-26-2015, 19:40 | #3 |
|
|
04-26-2015, 22:39 | #4 |
Demokrasi ve özgürlük Türkiye'nin en temel meselelerindendir. Büyük Türkiye olacaksak -ki olacağız inşaallah-; iyi yetişmiş, soran-sorgulayan, özgür düşünen, kültürlü ve demokrat bireylerle ve nesillerle olacağızdır. Evet efendim sepet efendimcilerle Büyük Türkiye de olamayız ve yolumuza Büyük Türkiye olarak da devam edemeyiz.
|
|
04-27-2015, 22:29 | #5 |
Gülenistler'in (veya Fetocular'ın) da Feto'ya taptığını düşünüyor musun?
|
|
04-28-2015, 02:12 | #6 | |
Alıntı:
FG'ye tapıyorlar mı bilmem ama güce tapmadıklarını söyleyebilirim. En azından haram lokma yemedik diyebiliyorlar. Zaten aksi olsa bunca hukuksuzluğa maruz kalmaktansa şu an iktidarın yanında olurlardı. |
||
04-28-2015, 07:45 | #7 |
Nedense artık Gülenciler de gülenci olduklarını saklıyorlar
Gülenciler mi Güce tapmıyorlar? Yahu her zaman Türkiye de ve dünya da güçlünün yanında duran Fethullah Gülen ve gülencilerdi. Küresel çapta başta ABD ve İsrail olmak üzere Batıya türkiye de de Ecevit gibi solcu bile olsalar iktidarlara ve çevik bir , Kenan Evren gibi darbeci generallere güçlüden yana olmak için yalakalık yapan Fetullah Gülen in ta kendisiydi ! şimdi ise senelerce iyi geçindiği Tayyip Erdoğan a savaş açmalarının sebebi ise hak , hukuk , adalet değildir! Menfaatlerinin kesilmesi ve ABD nin de desteğiyle kendilerini artık Hükümet'i devirebilecek kadar güçlü görmeleridir. Ama yaptıkları darbe girişimleri başarılı olmayınca şimdi kelleleri alınıyor. Devletin arkasından iş çevirip devlete kılıç çekersen ve çektiğin kılıçla devleti yıkmayı veya ele geçirmeyi başaramazsan devlet de senin Kafanı kopartır! Konu Özgür Suriye tarafından (04-28-2015 Saat 15:43 ) değiştirilmiştir.. |
|
04-28-2015, 12:19 | #8 | |
Alıntı:
Solcusundan sağcısına, liberalinden komunistine gezi parkı Türkiye'nin gördüğü en geniş yelpazeli kitleyi harekete geçirmişken, "dünyanın desteğini" arkasına almışken, 'the cemaat' hükümetten yana tavır takındı. Cemaat "dış güçlerin piyonu" olsaydı, sözüm ona "dış güçlerin oyunu" olan Gezi parkı eylemlerinde kendilerini görürdük. Yolsuzluk soruşturmalarını hükümete darbe yapmak istediler diye yansıtman da ayrı bir komiklik. Hükümet gerçekten masum olsaydı, kim yolsuzluk yaptıysa yargılansın ve cezasını bulsun derdi ve yargılamaya karışmazdı. Bunun yerine yargıdan kaçıp, yasamayı kendilerine bağlayıp, askerle de "size kumpas kurulmuş yanlış anlamışız" diye anlaşıp, iç güvenlik yasasını çıkarmayı tercih ettiler. Cemaat küresel bir örgüt, zaten gezi olaylarından mimli böyle bir grupla birlikte hareket etmeyi dünyaya açıklayamazdı. O nedenle geç de olsa doğru olanı yaptılar. Konu jhebe tarafından (04-28-2015 Saat 12:29 ) değiştirilmiştir.. |
||
04-28-2015, 15:41 | #9 |
Yahu cemaatçi değilim deyip hala temelsiz bir şekilde Cemaat'i savunmaya çalışıyorsun!..
Cemaat Gezi'ye destek vermedi demen de yanlış.. Gülenciler Gezi sürecinde ilk defa Erdoğan'a sert ve açıktan eleştiriler yapmaya başladılar. Erdoğan Gezi'deki vatan haini teröristlere ''çapulcu'' derken Fetullah Gülen bunlara çapulcu denmesini yanlış bulduğunu söyledi ve böylece gezi teröristlerine üstü kapalı destek verdi. Ayrıca gezi olaylarını ateşleyen çadırların yakılmasının ve eylemcilere başta gereksiz ve aşırı şiddet uygulanmasının sorumlusunun o zaman İstanbul'da görev yapan Ramazan Emekli gibi paralelci (gülenci) polis müdürleri olduğu da ortaya çıktı. hükümet ile cemaat arasındaki ilk büyük kırılma da 7 Şubat 2012 de (Gezi'den bir buçuk sene önce) Gülen Örgütünün, Hakan Fidan'ı tutuklama girişimi ile oldu. Gülenciler Hakan Fidan'ı içeri atarak devletin en önemli kurumu olan ve daha önce ele geçiremedikleri MİT'i de ele geçirmeye çalıştılar. Ama başaramadılar. Sonra Gezi'de bazı Gülencilerin gezicilere üstü kapalı desteği , tayyip Erdoğan'ın ise gülen örgütünün insan kaynağını kurutmak ve insanları dershane yükünden kurtarmak için dershaneleri kapatma girişimi ve buna karşılık gülen örgütünün polis ve yargıdaki adamları ile 17-25 aralıktaki hükümeti devirme girişimleri bu kırılmayı savaşa çevirdi. ben 8 sene Gülencilerin okullarında okumuş , dershanelerine gitmiş birisiyim. yani Fetullah Gülen'i ve Cemaatini sevecek olsam onların içindeyken severdim. bana boşuna Gülencileri anlatma. Konu Özgür Suriye tarafından (04-28-2015 Saat 15:44 ) değiştirilmiştir.. |
|
04-30-2015, 06:57 | #10 | |||||||||
Cemaati hukuksuzluğa maruz kaldıklarını düşündüğüm için savunuyorum.
"Hırsızlığa ve yolsuzluğa" göz yumsalar, ona da biat etselerdi "ne istediler de vermedik" diyen şu bakış açısı milim yerinden oynar mıydı?
Gelelim argümanlarını çürütmeye. 1) Cemaat Gezi'ye alttan alta destek veriyordu. Geziciyim diye belirtmiştim, ama ben böyle bir destek hatırlamıyorum. Aksine o dönemin yayınlarında hükümet savunuluyor. Örnekler: http://www.zaman.com.tr/gundem_hocae...r_2097956.html Fetullah Gülen sadece polisin kullandığı şiddetin dozunun düşürülmesine dair telkinlerde bulunmuş, geri kalan herşey hükümetin savunduğu şeylerle aynı; masum insanları kullanıyorlar, dış güçler bize saldırıyor, tepkiniz varsa sandıkta verin, dış basın olayları abartıyor, 'çapulcu' söylemi vs... 2) Çadırları Gülenci polisler ortalığı kızıştırmak için yaktılar Bu çürütülmekten ziyade eksik kalmış ve hedefi saptırmış bir cümle. Sanki çadırlar yakılırken malum şahıs ve avaneleri "durun yapmayın, aşırı şiddet uyguluyorsunuz" demişler de bu polisler kafalarına göre iş yapmışlar. Havuz yayınlarının algı yönetmek için yaptığı yalan haberleri azıcık kurcalayınca gerçek ortaya çıkıyor zaten. Bak polise emri kim vermişse kendi ağzıyla söylüyor ve malum tapelerde de mevzu geçiyor: 3) Dershane meselesi 21. yüzyılda utanılacak yasaklar silsilesi, böyle yasakları ancak militan bir zihin savunabilir. Yolsuzluk soruşturmalarının bunların 'intikamı' için olduğunu söylemek ise ayrı bir kafa. Soruşturma 2012 yılında başlatıldığı gibi, soruşturmada ismi geçenlerin hiçbirisi "yargıda aklanmadı". Bu ve geri kalan palavralar için finali bu videoyla yapıyorum
Konu jhebe tarafından (04-30-2015 Saat 12:35 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Şantajcı Montajcı Haramzade Paralellerin operasyonel ses kayıtları yasaktır. |
||||||||||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|