06-23-2008, 02:16 | #1 |
Bilgilenme ve doğru haberin önünü kesmek...
İslâm, yolcuya zarar verecek taşı yoldan kaldırma sorumluluğu yükler insana. Bu incelik, dünya hayatı için olduğu kadar, fikir ve düşünce hayatına açılan yolların temiz ve açık tutulmasının önemini gösterir. İlk nazil olan ayetin “oku” diye başlaması ve insanların bilgiye, düşünmeye, doğru şahitliğe çağrılması, hayati bir değer taşır. Doğru bilgi, toplum hayatının sağlık şartıdır. Günümüzde şahitliğin güçlü vasıtası medyadır. Medyanın sağlığı, doğru şahitlik yolunun açık tutulmasına bağlıdır. Bugünün dünyasında medya, sermaye işidir. Var olmak için gerekenden çok daha fazla, devam edebilmek için reklam verecek büyük sermayeye olan ihtiyaç, doğru haber kaygısıyla çatışabilmektedir. Doğru haber yalnız yayıncının değil, aynı derecede okuyucunun, herkesin sorumluluğudur. Doğruyu arayıp güç katmak, yalan ve iftiranın yolunu kesmek gayretinin yaygınlığı ve gücü, her türlü toplum hastalığına karşı alınabilecek en etkin ön tedbirdir. Toplum hastalıklarının tedavisinde de ilaç, doğru bilgidir. Doğru bilgi yolunun haramiler tarafından kesilmesi; haber ve bilginin, andıç, yalan, iftira, gizli örgüt ve zorbaların tertip ve düzenleriyle kirletilmesi, millet ufkunun karartılması, toplumlar için en ciddi tehlikedir. Doğru haber, toplumun, andıç ve iftira gibi felaket doğuran zehirli gazlardan korunması için gerekli atmosferin oksijenidir. Doğru bilgi, milletin bütünlüğünü, ülkenin refah ve saadetini sağlamakta önemli bir imkândır. Andıç, yalan, iftira, dayatma, güç gösterisi, felakete kapı açar. Eşkıya silahı yaralarının tedavisi, düşünceyi ifsat eşkıyalarının, yalan ve iftira tahribatını tedaviden çok daha kolaydır. Doğru haber konusunda en önemli mesele, doğru haber kanallarının açık tutulması, hizmet yarışının yapılabilmesidir. Şahidin yolu kesilmemelidir. Bu incelik kanunlarda yer aldığı gibi, anayasalara kadar girmiştir. Anayasanın “Basın araçlarının korunması” başlıklı 30. maddesi, “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basım araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz”; İcra İflas Kanunu’nun “Haczi caiz olmayan mallar ve haklar” başlıklı 82. maddesinin 4. fıkrası da, “Borçlu çiftçi ise kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi, çift hayvanları ….” diye devam eden ölçülere aykırılıklarına ilaveten bu haciz, ciddi gariplikler taşımaktadır: Davacı İstanbul’da, davalı İstanbul’da. Dava Ankara’da açılıyor! Dava konusu enteresan: Vakit gazetesi, Doğan Grubu’nun, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e yönelttiği eleştiriyi eleştirmiş. Ceza, eleştirinin eleştirisine. Dava temyizde. Yani mahkeme kararı, henüz kesin neticeye ulaşmamış. Bilgisayarlar ve fakslar haczediliyor. Başka bir şey mi yok? Yargıtay kararını beklemeden güç gösterisi fırsatını kullanma şeklindeki garip haczin gerisindekiler, medya patronu ve Basın Konseyi değişmez başkanı. Güç gösterisi, sindirme gayreti, toplum vicdanını rahatsız eder. Abartıldığı nispette yanlış büyür. Temyizdeki davadan, gazete bilgisayarlarını haczetmeye kadar abartıdır. Sıkışma ve çaresizlik ifadesidir. Telaşın felaketini, Victor Hugo “Sefiller” romanında kuma saplanan adamın batışıyla sembolleştirir. Çare, çıkmaz sokaktan dönüp telaş ve öfkeden kurtulmaktır. Hasan AKSAY / VAKİT 23/06/2008
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|