07-29-2008, 11:53 | #1 |
Mîrâc’ı Yaşamak: “Namaz Müminin Miracı”
“Şanı yücedir o Allah'ın ki; kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götürdü. Bir kısım ayetlerimizi gösterelim diye. Muhakkak O, işitendir, görendir.” (İsra 17/1)
Risaletin 11. yılı Recep ayının 27. gecesi, II. Akabe görüşmesinden sonra, (Hicretten 19 ay önce) Peygamberimiz’in (s.) İsrâ ve Mîrâc mûcizesi gerçekleşti. İsrâ, gece yolculuğu/yürüyüşü; Mîrâc ise, yükseğe çıkmak ve yükselme âleti demektir. Bu mucize İsra 17/1. ve Necm 53/1-18. âyetlerle sâbittir. Sahih rivayetlere göre; Rasûlüllah (s.) bir gece Kâbe'nin ‘Hatîm’ denilen kısmında iken Kudüs’teki Mescid-i Aksâ'ya getirilip burada namaz kıldı. Oradan semâya yükselip peygamberlerle (Hz.âdem, Yahyâ, İsâ, Yûsuf, İdrîs, Harûn, Mûsâ, İbrâhim aleyhimüsselam) görüştü. Sonra Sidretü'l-Müntehâ’ya yükseldi. Buradan ötesi sözle anlatılması mümkün olmayan bir âlemdi. Yanında bulunan Cebrâil aleyhisselam da buradan öteye geçememiş, "benim için burası sınırdır, parmak ucu kadar daha ilerlersem, yanarım..." demişti. Mîrâçta Cenab-ı Hakk, kulu ve rasûlü Muhammed’e (s.) nice âlemler gösterdi. Kuluna vahyedeceğini vâsıtasız vahyetti. Bu makamda Hz. Peygamber (s.)'e üç şey verildi: 1) Beş vakit namaz farz kılındı: Mîrâc'dan önce namaz, akşam ve sabah olmak üzere günde iki vakit kılınırdı. Peygamberliğin ikinci günü yani “İqra’” emrinin (Alak/1) geldiği (ya da Müddessir sûresinin ilk âyetlerinin indiği) günün ertesi sabahı Cebrail (a.s.) Rasûlüllah’a (s.) abdest almayı ve namaz kılmayı öğreterek birlikte namaz kıldılar. Aynı gün Rasûlüllah (s.) akşam namazını Hz. Hatice (r.a) ile birlikte kıldı. Ertesi gün cemâate Hz. Ali (r.a), daha sonra Hz. Ebû Bekir (r.a) ve Zeyd (r.a) katıldılar. Risâletin başlangıcından Mirac’a kadar Rasûlüllah (s.) ve Müslümanlar, akşam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kıldılar. Bir de Müzzemmil sûresinin ilk âyetleri ile "gece namazı" farz kılınmıştı. Ancak, sonradan, aynı sûre'nin son âyeti ile gece namazı nâfile (tatavvu) namaz oldu. 2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-Rasûlü...) vahyedildi: “Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: ‘Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız’ diye Peygamberlerine inandılar ve: ‘İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!’ dediler.” “Allah, kimseye gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz. Herkesin kazandığı yararına, yüklendiği günahı zararınadır. ‘Ey Rabbimiz, eğer unutarak veya yanılarak yaptıksa, bizi sorgulama! Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi, ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz bize gücümüzün yetmediğini yükletme, günahlarımızı affet, bizleri bağışla ve bize acı! Sensin mevlamız! Bizi, Seni tanımayanlara karşı yardımınla zafere eriştir; kahrolsun kafirler!’” (2/285-286, Elmalılı meali) 3) ümmetinden şirk koşmayanların Cennet'e girecekleri müjdesi verildi. Elbette muvahhid bir mümin olarak yaşamak kaydıyla. Bu müjde hayatın merkezine yalnız Allah’ı koyan müminleri kapsar. Peygamberimiz, mîrâcı ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah anlattığında müşrikler onu yalanlayıp alay ettiler; Hz. Ebû Bekir (r.a) başta olmak üzere ashab-ı kiram ise hemen kabul ve tasdik ettiler. İsrâ ve Mîrâc, Rasûlullah(s.)’ın rûh ve vücuduyla birlikte uyanık hâlde iken mi, yoksa rüyâ hâlinde ve rûhâni olarak mı vuku buldu tartışmalarını bir kenara bırakıp (zira Allah, kulu Muhammed’e her iki hali de yaşatmaya kadirdir), ashabın “işittik ve itaat ettik” refleksi ile Mirac’ı kabul ve tasdik ettikten sonra Mirac’ın ebedi mesajlarını hayatımıza ve bugünün dünyasına nasıl taşıyacağımıza bakmalıyız. Müslümanların en zorlu yıllarının (Ebû Talip mahallesinde 2 yılı aşkın muhasara altında kalınması, sonra Hz. Hatice validemizin ve Ebu Talib’in vefatı; ‘Senetü’l-Hüzn’) ardından İsrâ/80. âyette hicret ima edilmiş; 81. âyette ise, "De ki: Hakk geldi, bâtıl yok oldu; esâsen bâtıl yok olmağa mahkûmdur" buyurularak İslâm'ın küfre galip geleceği müjdesi verilmişti. Bakara sûresinin son âyetleri de küfre karşı direniş ve Allah’a teslimiyet bilincini tazeliyordu. Tüm bunlar yeni bir dönemin habercisiydi. İsrâ sûresinin 23’ten 39’a kadarki ayetleri ise, Hicret’i müteakip Medine’de oluşturulacak olan İslâm toplumunun ve İslâmi hayat tarzının ana ilkelerini veriyordu: Muhammed Hamidullah’ın “oniki emir” dediği bu ilkeler; Allah’a ortak koşmayan, ana-babaya saygılı (‘öf’ bile demeyen), muhtaçlara yardım eden, harcamada dengeli, rızık korkusuyla neslini budamayan, zinaya yaklaşmayan, haksızca cana kıymayan, yetim malı yemeyen, sözünde duran, her alanda ölçülü ve dengeli olan, bilmediğinin ardına düşmeyen, kibirlenmeyen bir insan/toplum tipi üretti. Bugüne taşınması gereken de işte budur! DUYURU: Bu akşam, saat 20.30’da Nevşehir Kapadokya Kültür Merkezi’nde; çarşamba akşamı ürgüp Kongre Salonu’nda; Perşembe akşamı Avanos Anfitiyatro Salonu’nda Senai Demirci ve Ahmet Bulut’la birlikte “Müminin Miracı Namaz”ı konuşacağız, inşaallah. (Enderun Eğitim Vakfı: Tlf: 213 55 63.) Yine bu akşam; Mirac’a dair konuşmalarımızı saat 21.00’dan itibaren Kanal-A’da izleyebilirsiniz. Mirac; Rabbimize yükselmemize vesile olsun Abdullah Yıldız Vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|