09-22-2008, 19:28 | #1 |
Ramazan'ı 'değer'lendirmek
Ramazan'ı 'değer'lendirmek
Ramazan ayının eskiye oranla bugün sosyal alanda daha görünür hale geldiği, hayata hissedilir biçimde yansıdığı zannına kapılıyorum. Bana mı öyle geliyor, yoksa gerçekten durum bu mudur, bilemiyorum. Ama benim gözlemim bu! Yanlış anlaşılmasın, oruç tutan, camileri dolduran ya da teravih kılan insanların sayısında bir artış olduğu gibi bir iddiada bulunmuyorum. Bunun için gerçekten çok kapsamlı, çok yönlü bir araştırma yapılması gerekir. Yakın zamanda okuduğum bir haberde, bu yöndeki bir araştırmadan “Türk halkının dini yönelimlerinde önemli bir değişiklik olmadığı” sonucunun çıktığı okuyucuya duyuruluyordu. Yine de bu konu tartışmaya açık bana göre... Benim yazıya başlarken dile getirdiğim konu ise bu tartışmayla ilgili değil; daha ziyade Ramazan ayının sosyal alandaki görünürlüğü ile ilgili... Medyadan alış veriş merkezlerine, kent merkezlerinden eğlence yerlerine kadar Ramazan'la ilgili pek çok 'farklılık' yaşandığı aşikâr... Ancak bu hareketlilikte, bu değişimde, bu başkalaşımda, söylemeden duramayacağım bir 'yapaylık' var. Dikkatli baktığınızda aynı hareketlenmenin çok benzer kılıklarla yılbaşı için de, hatta daha düşük yoğunluklu olarak Anneler Günü, Sevgililer Günü gibi takvimimizin diğer “mânâ ve önem” taşıyan günlerinde de yaşandığını fark ediyorsunuz. O zaman da işin içinde iş olduğunu hesaba katmak gerektiğini anlıyorsunuz. Bu çerçevede, benim sosyal alanda gözlediğim Ramazan heyecanı ve coşkusunun sektörel boyutları olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. “Tüketim toplumu” olma yolunda büyük bir hızla ilerleyen bir toplumun böyle süreçlerden geçmesi kaçınılmaz. Her türlü insani, dini, kültürel, duygusal fırsatın, sistemin çarklarını hızlandıracak biçimde 'kullanılması' kaçınılmaz. Dahası liberal mantığa az ya da çok bulaşan her ekonominin 'doğru'su da bu olmak zorunda. Peki ama Ramazan'ı bir rahmet ayı olarak gören, bu müstesna zamanı ibadet ve 'muhasebe' ile geçirmek hassasiyetinde olan insanlar böyle bir sosyal çevre içinde aradıkları sükûneti nerede bulacak, maddi dünyanın tacizleri altında ruh kirlerinden nasıl arınacaklar? Medyanın, özellikle de on bir ay dindarlarla yıldızı barışmayan, ama Ramazan ayında aniden dönüşüm geçiren 'bir kısım' medyanın özel yayınları bu önemli ayrıntıyı ıskalıyor. Bir meşhur haber sitesinin Ramazan'a ayırdığı sanal sayfalarda dolaşıp, konunun manevi boyutuna, dini özüne, insana tekâmül müjdeleyen yönüne dair tek bir başlık aradım, ama bulamadım. Diyetten, diş ve mide sağlığından, eğlence geleneklerinden, ekonomik hareketinden sözediliyor, ama maneviyat yok. Sanki Ramazan bir ekonomik fuar süreci, bir kültür festivali zamanı, oruç bir sağlık kürü ya da bir beslenme disiplini, ibadetler de bir sportif imkân gibi algılanıyor ve sunuluyor. Arada “Hırka-i Şerif” rutinleri falan da var ama bu cılız vurgular genel havayı değiştirmiyor. Ramazan ayının sosyal hayat içinde görünürlüğünü arttırıyor olması rahatsız edici değil elbette. Ancak, Ramazan'ı bu sosyal döngü içinde öğüterek elden kaçırmak ve ruhaniyetinden mahrum kalmak tehlikesini de iyi düşünmeliyiz. Ruhlarımızı terbiye etmeden, nefislerimizle yüzleşmeden geçirdiğimiz bir Ramazan ayının sonu sadece Şeker Bayramı'dır, bunu da aklımızın bir köşesine yazalım. Gökhan ÖZCAN
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|