01-17-2009, 15:40 | #1 |
Kitab-ı Cihânnümâ
19-20 yaşlarındayken Cenab-ı Hakk'a şöyle dua etmiştim: — "Yâ Rabbi, hamallığına dahi razıyım yeter ki bana kitaplara yakın, kitaplarla ilgili bir işte çalışmayı nasib et!" Bazen bu duamı genç kitapsever dostlara aktarır, sonra da lâtife etmek amacıyla şöyle derim: — Cenab-ı Hakk bu duamı biraz fazla ciddiye almış olmalı ki ömrümü değil öyle kitaplara yakın olmak, bizatihi kitapların içinde geçirdim. * * * O yıllar, Efendimizin (s.a) o mübarek sözünü öğrendiğim yıllardı. Bedevînin biri gelir ve Efendimize "Cennette şu olacak mı, bu olacak mı?" diye sormaya başlar. Efendimiz 'elbette' deyip bedevîye tek tek olumlu cevaplar verir. En nihayet Bedevî der ki: — "Ey Allah'ın Elçisi! Cennette benim sarı tüylü devem de olacak mı?" Efendimiz tebessüm eder ve "Hiç kuşkun olmasın" der, — "Cennette senin o sarı tüylü deven de olacak!" * * * Alemlere rahmet olarak gönderilmiş Elçi'nin bu mübarek vaadini öğrenince, ben de o genç yaşlarımda şöyle tahayyül etmiştim: Cennet'te o bedevînin sarı devesi bile olacağına göre, cennete gitmem hâlinde ben de niçin Cenab-ı Hak'tan bana dünyada yazılmış bütün kitapların bulunduğu kocaman bir kütüphane ihsan etmesini dilemeyeyim? Eh tabii ben bu talebimin yanısıra bir de bütün dünya dillerini öğrenebilme kolaylığının tarafıma bahşedileceğini düşlerdim. Sonsuz bir yaşam. Dilediğimce kitap okuyabilme fırsatı. VE dünya kitaplığının içindeyim. Vır vır yok. Dır dır yok. Kitabın düşmanları yok. Ateş, su, fare ve... Yunus'un mertebesine çıkmak ne mümkün! Her ne kadar "birkaç ev ile birkaç hûri" umurumda değildi ama, Cemalûllah'tan maada, o yıllarda hayaliyle yanıp tutuştuğum yegâne sevgili Kitap'tı. el-Kitab. Kitaplar. Yaklaşık otuz yıl boyunca neredeyse gözümü kırpmaksızın tüm gecelerimi, tüm hücrelerimi paylaştığım kitaplar. Kütüphanemdeki her kitabın bir öyküsü var, binlerce hüzünlü öykü. Hiç mübalağa etmiyorum, bazen tebessüm ettiren, bazen iç sızlatan binlerce öykü. Vuslat hikâyeleri. Ve en acısı bir de firak! Ayrılış, kaybediş öyküleri. * * * Cemil Meriç ne güzel söyler, "İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara sığındım!" Benim nezdimde kıyıcı olan insanlar değildi; bilâkis asıl kıyıcı olan, insana musallat olan boş inançlardı, temelsiz dogmalar, hakikatsiz düşünceler, genelgeçer şablonlardı. Kıyıcı olan sloganlardı. Düşünce için, düşünme için, en önce düşüncemsi'den sıyrılmak gerekiyordu. Düşünüyormuş gibi yapmaktan uzaklaşmak, düşünüyormuş gibi yapanların ürettikleri lâf salatalarından kaçmak gerekiyordu. Hakikatin peşindeki her zekânın yolu önce kitaplardan geçmek zorunda. Kitaplardan ve kitapçılardan... Yoklamak için. Hakikat orada mı diye... içinde hikmet var mı, yok mu diye... neredesin ey hakikat diye diye.. Varlığı yoklamak için. * * * Kitabı sevmeyenin bilgiyi sevebileceğine inanmadım hiç. Evinde kütüphanesi, elinde kitabı olmayan ilim adamlarını ciddiye almadım. Derdi, aşkı, sevdası olmadığı hâlde evi, eli, cebi dolu olanları da. Bilgiyi seven kitabı da severdi çünkü. Kitapçıyı da. Yayıncıyı da. Kitapçıları da sevdim bu yüzden. Yayıncıları da. Nitekim okuduğunuz bu yazının duygusu da tanımadığım bir yayıncının, adını bile yeni öğrendiğim bir kitap dostunun o şâyân-ı hayret emeklerinden haberdar olunca kalemimi sarmaya, sarmalamaya başladı. Kitabın o güzelim kokusu yine başımı döndürmüştü. Hakikaten ser'im bir hoş olmuştu. Kitabın tadıyla bile değil, kokusuyla. * * * Masamın üstünde kocaman bir kitap duruyor. Aziz dostum Ali Saydam göndermiş: Kitab-ı Cihannümâ. Evet, Kâtip Çelebi'nin 1648'de yazdığı, İbrahim Müteferrika'nın küçük eklerle 1732'de bastığı o ünlü Cihannüma. Elimdeki 1575 no'lu nüsha, hem de imzalı bir sertifikayla belgelenmiş olarak. Boyut Yayın Grubu'nun neşrettiği bu devâsa eser, bir kitap sevdalısının takdire şâyân didinişlerinin ürünü. Bülent Özükan'ın. Yine üç kitap dostunun da değerli katkılarıyla. Orhan Koloğlu, Mustafa Kaçar, Murat Öneş. Bu dört adam sadece kafa kafaya değil, gönül gönüle de vermişler ve pek tabii ki ellerinden geldiği kadarıyla bu şâheseri günümüze nakletmişler. Ne diyebilirim? Kendilerini tebrik ediyorum. Umarım, bu hayırlı teşebbüslerin devamı da gelir. Farklı alanlarda. Astronomi ve Coğrafya kadar önemli başka alanlarda. Meselâ Fizik ve Tıp alanında. Sadece matbu eserleri değil, yazma eserleri de dikkate almak suretiyle... Kitabı seviyorsanız, geleneğinize saygı duyuyorsanız, Cihannüma'nın bu neşrini de beğeneceksiniz demektir. Dücane CÜNDİOĞLU
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
01-22-2009, 15:22 | #2 |
Okuyup yorumladığınız için ben teşekkür ederim Yalçın hocam..
Hakikatin peşindeki her zekânın yolu önce kitaplardan geçmek zorunda. Kitaplardan ve kitapçılardan... Yoklamak için. Hakikat orada mı diye... içinde hikmet var mı, yok mu diye... neredesin ey hakikat diye diye.. Varlığı yoklamak için. Hayatta var olmamızı, sürekli hakikati aramaya vesile olmalı.. "Buldum" demek yerine arıyorum demek düşmeli belki de payımıza sürekli.. Ve bu arayışta hep kitapların kapılarını çalmamaız icab edecek.. Bir kitaptan öğrendiğimiz bir kelime belki de arayaşımızda yeni bir limana ulaştıracak bizi.. Hayat böylece daha kıymetli olacak.. Yaşamak gerçek manasına bürünecek.. selametle |
|
01-22-2009, 18:16 | #3 |
"insanlar kıyıcıydılar, kitaplara sığındım" ...
kitabın ismi bile yeterince cezbetici cihannüma |
|
01-25-2009, 00:57 | #4 |
Dücane Cündioğlu'nun kitaplara dair satırları gerçekten çok güzel.. Kitapları ve kütüphaneleri sevmek ve hayatı bu şekilde anlamlı kılmak.. Hakikat arayışında kitapları dost edinmek.. Talibiz buna, nasip olur inşaallah..
Rukayye kardeşim, kitapla alakalı geniş bilgi için buraya bakabilirsiniz. İlginiz için de teşekkür ederim ayrıca.. selam ile.. |
|
02-13-2009, 16:58 | #5 |
verdiğiniz linci inceledim müteşekkirim:
|
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
dücane cündioğlu, hakikat, kitaplar, talip |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|