02-27-2009, 18:15 | #1 |
İdeolojikleştirilen İslâm ve İslâmî entelijansiya
Bütün siyasî, sosyal ve entelektüel İslâmî söylemlerin içine sürüklendikleri en büyük açmaz, genelde İslâm'ın ideolojikleştirilmesi, özelde ise siyasete indirgenmesidir. Oysa bu, İslâm'ın tabiatıyla ve vaatleriyle taban tabana çelişen, zıt bir durumdur. Ancak bütün İslâmî söylemlerin, siyaseti söylemlerinin merkezine yerleştirmeleri, İslâmî söylemlerin veya hareketlerin, daha baştan hareket ve varoluş alanlarını daraltmıştır. Bu durum, İslâm'ın küresel özne konumuna yerleştiği bir zaman diliminde, bu hareketleri ve aktörlerini nesneleştirmiş, azınlık psikolojisiyle hareket eden, güce "tapınan" reaksiyoner hareketlere dönüştürmüştür. Bu da kaçınılmaz olarak bu tür İslâmî oluşumların, sekülerleşmelerine, dolayısıyla müslüman toplumların varoluş ve hakîkat mücadelesini, çatışma ve çıkar, iktidar ve güç mücadelesi şeklinde tezahür eden son derece gayr-ı islâmî bir temel üzerinden kurmaları gibi bir sekülerleştirici açmazın tuzağına sürüklenmelerine neden olmaktadır. İslâm dünyasındaki İslâmî söylemler ve hareketler, büyük ölçüde sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık ve direniş mücadelelerinin ürünü oldukları için, bu hareketlerin reaksiyoner hareketlere dönüşmelerini bir ölçüde anlayabilmek mümkün. Ama sömürgecilik tecrübesi yaşamamasına rağmen Türkiye'deki bütün İslâmî söylemlerin ve oluşumların reaksiyoner hareketlere dönüşmelerini anlayabilmek gerçekten son derece zordur. İslâmî söylemlerin bu açmazdan kurtulabilmeleri için, "taşıyıcı / şehirli bir sınıf"a ve "taşıyıcı öncü kuşak"a dayanması zorunludur. Bütün bunların gerçekleştirilebilmesinin tek şartı, siyasî hareketlerin bile sadece siyasî, dolayısıyla ideolojik hareketler olma açmazından ve tuzağından kurtulmaları ve gelecek vaat edecek entelektüel bir söylemi, söylemlerinin merkezine oturtabilmeleridir. İslâmî söylemlerin omurgasını, reaksiyoner, ideolojikleştirilmiş bir İslâm anlayışının oluşturması da, İslâmî söylemlerden gelen AK Parti gibi oluşumların, tabanlarının omurgasını İslâmî kesimler oluşturmasına rağmen İslâmî bir entelektüel söylem geliştirmek yerine İslâmî olan her şeyle arasına bir şekilde bir mesafe koyması da sonuçta aynı kapıya çıkıyor: Bu durum, toplumun bütününü kucaklayabilecek bir derinliğe sahip olması gereken ama bu derinlikten yoksun olan İslâmî kesimleri de, toplumun bütününü de hızla sekülerleştiriyor. Oysa bu durum, Türkiye'nin önündeki en esaslı, en köklü ve en güçlü entelektüel birikimin yeniden canlandırılması, formüle edilmesi ve hayata geçirilmesi gereken İslâmî dinamiklerin bizzat İslâmî söylemler ve kesimler tarafından dinamitlenmesinden ve buharlaştırılarak berhava edilmesinden başka bir işe yaramıyor. Yakıcı gerçek şu: Türkiye'deki bütün laik söylemler, laik entelijansiyadan şu ya da bu şekilde yararlanmalarına rağmen, İslâmî söylemler, cemaatler, siyasî hareketler İslâmî entelijansiya ile nasıl bir ilişki kuracaklarına bile karar verebilmiş değiller hâlâ. İşte Saadet Partisi'nin Numan Kurtulmuş'la birlikte girdiği yeni dönem, İslâmî entelijansiyanın birikimini, ülkenin siyasî, sosyal, kültürel, ekonomik, fikrî ve sanatsal geleceğinin şekillenmesinde aktive edeceğini gösteriyor gibi görünüyor. Numan Kurtulmuş'un genel başkan seçildikten sonra İstanbul Belediye başkanlığı adayı olarak da olsa Mehmet Bekaroğlu gibi yetkin bir entelektüeli ve siyasetçiyi yanına almakta tereddüt etmemesi, bu bakımdan az çok umutlu olmamıza imkân tanıyan bir adım olarak değerlendirilebilir. Türkiye'de iyi kötü bir İslâmî entelijansiya oluşmuştur ve bu İslâmî entelijansiyanın fikrî birikimleri henüz siyasette yansımasını bulamamıştır. Saadet Partisi veya bir başka partinin, oluşumun, cemaatin İslâmî entelijansiyanın bu birikimini, İslâmî söylemi ideolojikleştirmeden / siyasallaştırmadan harekete ve hayata geçirme çabası, Türkiye'nin önümüzdeki süreçteki en dikkate değer ve ülkemizin geleceğinin şekillenmesinde en belirleyici girişiminin temellerini atacaktır. Yusuf KAPLAN
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|