04-26-2009, 08:07 | #1 |
Ertuğrul’un Hürriyet’inden “facia” örnekleri!
---------------------------------------------------------
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, “işini bilen” ender adamlardandır... Ne zaman “gerilla” gibi saldırılacağını, ne zaman “masum” ve “mülayim” ayaklarına yatılacağını gayet iyi bilir... Ortamı iyi koklar, “zaman ve zemin” neyi gerektiriyorsa, daha doğrusu “patronun çıkarı” nasıl hareket etmesini gerektiriyorsa, öyle hareket eder... Meselâ “Aydın Bey’in çıkarı” öyle gerektiriyor ise, “Hükümetle kavga”nın bir yolunu mutlaka bulur... Hükümetle kavga edecek bir güçleri yok da, “desteğe” ihtiyaçları varsa; “demokrasi”yi, “özgürlük” ve “adalet” kavramını rafa kaldırır, “postallı”larla iş tutmakta bir sakınca görmez... Kısacası, Ertuğrul için “Türkiye’nin çıkarları” değil, “patronun çıkarları” önde gelir... Patron ne derse, o olur!.. Çünkü o, “Aydın Doğan’ın Yıldız’ı”dır!.. Şu günlerde, “Hükümet’le arası iyi olmayan” Aydın Bey’in, “Hükümet karşıtı bir güçle işbirliği” yapmaya ihtiyacı var... Aydın Bey, “aranan kan” misali, aradığı bu gücü bulmuştur. O gücün adı Ergenekon’dur!.. O halde Ergenekon’a yönelik “taarruz”lar püskürtülmeli, “delil”ler karartılmalı, “cephanelik”ler sulandırılmalıdır!.. En azından teğet geçilmeli veya “bilmiyorum, görmedim, duymadım” şeklindeki “üç maymun” taktiği uygulanmalıdır!.. İtiraf etmeliyim ki; “Aydın Bey’in sadık adamı” rolünü çok iyi oynayan Ertuğrul, “Ergenekon haberleri”nden çok iyi sıyırmıştır!.. Çok iyi de bir “kulp” bulmuştur; “Polisten sızdırılan haberlerle ne büyük gazetecilik faciaları yaşandığını çok gördük!” O halde polise itibar edilmemeli!.. SÜTTEN AĞZI YANMADI Kİ! Ertuğrul, bu kanaatini açıkladıktan sonra, “Dalan’ın İSTEK Vakfı arazisinde çıkan cephanelikler” konusunda da şunu yazdı 23 Nisan günkü yazısında; “Ben elbette Dalan’a kefil falan değilim, ama elimizdeki bilgiler net değil. Ama bu manşetleri atan arkadaşlarımızın elinde, bizdekilerden daha kesin bilgiler ve kanıtlar varsa onu bilemem. O kanıtlar açıklanıncaya kadar da şu soruyu sormaya devam edeceğim. Bu kadar kesin manşetleri atmalarına izin veren şey nedir? Kesin bilgi mi? Yoksa kesin inanç mı?” Bu satırları yazan bir adam için, siz ne düşünürsünüz?.. Dersiniz ki; “Ne yapsın adam?.. Sütten o kadar ağzı yanmış ki, yoğurdu üfleyerek yiyor!” Mu acaba?.. Bunu, “bir başkası için” söyleseler, “ihtimal” olma ihtimalini düşünürüm!.. Ama Ertuğrul için asla!.. Çünkü Ertuğrul; “Süt” içmez, “şarap” içer!.. Şarap da, herhalde ağız yakmaz!.. Kaldı ki; “Süt” bile içse, Ertuğrul’un ağzı yine yanmaz!.. Çünkü onun ağzı yana yana; ya “nasır” olmuştur, ya da “alışkanlık” yapmıştır!.. ÖĞRENCİ, NASIL SUİKASTÇI GÖSTERİLDİ? 23 Nisan günkü yazısında diyordu ki; “1988 yılında gazetecilik hayatımın en utanç verici olaylarından birini yaşadım... Hürriyet’in Ankara temsilcisiydim... İstanbul’da yazı işleri manşet yapacak haber bulamıyordu... Öğleden sonra saat 4 sularında, polise bakan arkadaşımız bir haber getirdi. Biri kız, ikisi erkek üç İranlı öğrenci, Kuzey Kıbrıs’a gitmek isterken Esenboğa Havaalanı’nda yakalanmıştı... Ellerinde, bomba düzenekli bir çanta vardı... Haberi geçtik... Çetin Emeç hemen manşete koydu... Bir de Denktaş fotoğrafı ve üzerine yuvarlak hedef deseni yerleştirildi... Ertesi sabah müthiş bir “özel haber”le çıktık!.. Öğle saatlerinde Cinnah Caddesi’ndeki büroya İranlı bir kadın geldi. Yakalanan çocuklardan birinin annesiymiş.” Uzatmayalım... Çocuklar, gerçekten “öğrenci” imişler... Yani, “suikastçı” filan değil!.. “Ama” diyor Ertuğrul; “Çocuklar 3 aya yakın içeride kaldılar. Bu olayı hayatım boyunca unutamadım.” Buradan hareketle de, “Dalan’ın arsasında bulunan silahlar” olayına niye girmediklerini anlatmaya çalışıyor. Çünkü, o “silah”larla ilgili haberler, “polisten sızdırılan bilgiler”dir!.. Dolayısıyla “itibar” edilmemelidir... Biraz önce dedim ya; “Bir başkası” olsa, şu söylediklerinin doğruluk ihtimalini düşünürüm. Ama Ertuğrul’da, ama Hürriyet’te; “Facia”nın bini bi para!.. Hürriyet ve Ertuğrul, o kadar “gazetecilik faciası”na imza attı ki, şimdi sormanın tam sırasıdır; “O manşetler kesin bilgiye mi dayanıyordu, yoksa kesin inanca mı?” HÜRRİYET’TEN “FACİA” ÖRNEKLERİ! Gelin, birkaç örnek verelim: ¥ Bir zamanlar, “PKK kampından ilk fotoğraflar” deyip de, daha sonra; “Pardon!.. Mandepsiye bastık!.. O fotoğraflar PKK’lıların değil, köy korucularının fotoğrafıymış” diyen siz değil miydiniz?.. ¥ 10 Ekim 1996 - Yalan rüzgârı! - Hele o, “Yalan Rüzgârı” manşeti hiç unutulmaz!.. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın “İcraatın İçinden” programında konuştuğu ve fakat konuştuklarının hepsinin “yalan” olduğu yazılıyor “Hürriyet’in manşeti”nde!.. “İnanmayın” diyorlar; “İnanmayın!.. Başbakan Necmettin Erbakan’ın icraat olarak söylediklerinin hepsi yalan!” Aaa, o da ne?!?.. Erbakan Hoca o günlerde Libya’da olduğu için, meğer “İcraatın İçinden” programının çekimleri yapılmamış, dolayısıyla televizyonda hiç yayınlanmamış, iyi mi?.. Ama Hürriyet; “çekilmeyen” programda, “yapılmayan” konuşmaları olmuş gibi gösterip, patlatmıştı manşeti; “Yalan rüzgârı!” Öyle değil mi Ertuğrul?!?.. ¥ 25 Nisan 1998 tarihli Hürriyet’te, “Sakık’tan dehşet itiraflar” diye manşetten yayınladığınız ve “bazı yazarlar”la birlikte “Akit ve Milli Gazete”yi de “PKK işbirlikçisi” olarak itham ettiğiniz haberin; bir “andıçlama” olduğu ve “Bir tüccar general” tarafından elinize tutuşturulduğu, daha sonra “itiraf” edilmedi mi?.. O haber, bir “derin devlet servisi” değil miydi?.. Manşetten verdiğiniz ‘andıç’ haberinden sonra M. Ali Birand ve Cengiz Çandar işlerinden oldular... Bir insan hakları savunucusu kurşunlandı. Başyazarınız Oktay Ekşi de “Alçakları tanıyalım” başlıklı bir yazı yazdı. Bir ‘karargah çıktısı’ olduğu besbelli bu ‘belge’ye niçin itibar ettiniz? Kesin bilgi mi, kesin inanç mı? Ne ilginç değil mi; O “alçak”lar, şimdi sizin bünyenizde!.. “TESETTÜR FACİASI”NA NE DEMELİ? Devam edelim “facia” örneklerine: ¥ 28 EYLÜL 1999 - Ulucanlar Cezaevi’nde “isyan” çıkaranların fotoğraflarını basıp, “isyandan 5 dakika önce çekildiğini” söylediğiniz fotoğrafın, Ankara’daki Ulucanlar Cezaevi’nde değil, “Afyon Cezaevi”nde, hem de “tam 5 yıl önce” çekildiği ortaya çıkmamış mıydı?.. Peki sormak gerekmez mi şimdi; O fotoğrafı “sızdıran” kimdi?.. “Polis” mi, “Jandarma” mı?.. ¥ 17 Aralık 2006 tarihli Hürriyet’e bakanlar; “Testis diye çekmediler... Tesettür faciası” başlıklı haberde; “Çoban A.G. testislerinde şiddetli ağrı ve şişlik şikâyetiyle Konya Numune Hastanesi’ne gitti. Acilen ultrasona gönderildi. Tesettürlü kadın radyoloji uzmanı geri çevirdi. Ertesi gün yine ultrason çektirmeye gönderildi. Görevli olan ikinci tesettürlü kadın doktor da geri çevirdi. Başhekimlik devreye girdi. Hemen ameliyata alınan genç, bir testisini kaybetti” ifadelerini okudular... Söyle be Ertuğrul; 30 Ocak 2007 tarihli köşende bu haberin “yalan” olduğunu açıkça itiraf etmek zorunda kalan sen değil miydin?.. Buyrun, birkaç örnek daha: ¥ 2007 yılı Nisan ayında AK Parti’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunun istişare edildiği dönemde, Hürriyet’te yayınlanan bir haberde; MKYK Üyesi Egemen Bağış’ın Başbakan Erdoğan’ı aday olmaması konusunda uyardığı belirtiliyordu. Ne var ki; Egemen Bağış, o toplantıda yoktu. Çünkü o tarihte ABD’deydi!.. ¥ 6 Haziran 2007 tarihli Hürriyet’te 1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıkan Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen’in liste dışında bırakıldığı haber veriliyordu. O tarihte liste açıklanmıştı ve “Ergezen Bitlis’te 1. sıradaydı” iyi mi?!?.. ¥ 4 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet’te bir ilginç haber daha vardı... Başbakan Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Yüksek Askeri Şura’da ihraç kararlarına ‘şerh’ koymuştu! Aynı gün şura kararları açıklandı. YAŞ’tan çıkan tek bir ihraç kararı yoktu. Haliyle “şerh” de söz konusu değildi. BAK ŞU GAZETECİLİK DERSİ VERENE! Herhalde bu kadar “facia” örneği yeter... O halde, soralım Ertuğrul’a; Bütün bu haberleri “kesin bilgi”ye dayanarak mı yaptın, yoksa doğrulukları konusunda “kesin bir inanca” mı sahiptin?.. Kusura bakma Ertuğrul; Tüm bu “çuvallama”lardan sonra bir de “gazetecilik dersi” vermeye kalkarsan, herkes güler sana!.. Hem de münasip yerleriyle gülerler!.. En iyisi mi; artık sus da geçmişte yaptığın “yönlendirme” amaçlı diğer “haber” ve “yazı”ların gündeme gelmesin!.. Eğer onlar da gündeme gelecek olursa var ya; utancından yüzün kızarır, kaçacak delik ararsın!.. Sus Ertuğrul!.. Bari “Ergenekon” konusunda sus!.. Çünkü sen, “facia”ları iyi bilirsin!.. ============ Kirli gazeteci! Hani başkası söylese sözüne itibar ederim de, “kirli gazetecilik” başlıklı yazı yazan kişi Oktay Ekşi olunca; “Bak şu yazı yazana” der geçerim... Pardon geçmem... Karşısına dikilir, sorarım: Bugün “kirli gazetecilik” deyip “polis”ten aldığı bilgileri yayınlayan gazetelere çamur atan sen, geçmişte “eline tutuşturulan bir andıç metni”ne bakıp, meslektaşlarına “alçakları tanıyalım” başlıklı bir yazı yazmamış mıydın?.. “Bedrettin Dalan’ın arazisi”nden bir orduyu donatacak “silah ve mühimmat” çıkmasını yazmak “kirli gazetecilik”tir de; “verilmeyen ifadeden gazetecilere suçlama” çıkmasını, üstelik de “alçak” olarak yazmak, ne menem bir gazeteciliktir!.. Hayır, buna “gazetecilik” değil, “iftiracılık” denir!.. “Embedded”lerin başvurduğu bir iftiracılık!.. “Kirli gazetecilik”ten dem vuran Bay Ekşi’ye tavsiyem, “ayna”ya bakmasıdır!.. Bakınca, orada “kirli gazeteci”nin ve “alçak”ların kimler olduğunu çok iyi görecektir!.. Yalnız, alıştıra alıştıra baksın... Şoka girebilir!.. Hasan Karakaya - Vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|